heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

30 Mayıs 2012 Çarşamba

yadon ilaheyya

bir elia süleiman filmi. bu filmi, akşam saatlerinde dandik bir iş hanının ikinci katında terzi ararken bulmuştum. katı dolaşırken bir baktım cd dükkanı. içeri girdim, genelde erotik filmler satan bir dükkan olduğu belli. sonra tahta raflarına baktım ve filmi gördüm. yanında fazladan bir kaç güzel film daha vardı. rafın çoğunu kemal sunal filmleri kaplamış, oralarda bir yerlerde kalmış. neyse, eleman büyük ihtimal toptan film alırken bunu da sokuşturmuş satıcı. film çok güzel ve etkileyici. özellikle yaser arafatlı balonun tüm kudüs'ü özgürce gezdiği sahne çok güzel.


bu film sayesinde filistin'in, israil askerlerinin zulmü hariç, oldukça yaşanabilir ve sıcak bir ülke olduğunu gördüm. insanlar eğlenceli, ama yalnız, aynı zamanda çaresiz. ta ki trinity gelene kadar...

23 Mayıs 2012 Çarşamba

simple men


şu elektronik ürünler satan mağazaların film sattıkları sepetleri karıştırırken bu filme rastladım. modern klasiklerdenmiş. film öyle aman aman değil, insanın canını sıkmıyor, ama ne anlattığı meçhul. babalarını arayan küçük kardeş, büyük kardeşi ikna ediyor. sonrası önemli değil. ama filmde geçen bu sahne güzeldi. filmlerdeki en iyi dans sahneleri diye başlık açsam, bu sahne kesin girerdi. bu arada parça feci güzel. neyse işte..

sonic youth - kool thing..

21 Mayıs 2012 Pazartesi

birinci dünya savaşı: bir kaç anekdot

mondros sonrasında istanbul dörde bölünmüş. kadıköy-üsküdar tarafı italyanlara, sur içi fransızlara, şimdiki beyoğlu civarı ingilizlere verilmiş. padişahın idaresinde ise haliç'ten bebek karakoluna kadar kalan kısım vardır. geri kalan yerler daha yerleşime açılmamış.


ittihatçıların savaşın kazanılması halinde planları elbette var. bir defa mısır'ın tekrar ele geçirilmesi, iran'ın tam bağımsızlığının sağlanması öncelikli hedef. karadeniz kıyılarındaki türk olmayan toplulukların türk idaresine geçirilmesi de bir hedef. kırım ve azerbaycan'a türk şehzade gönderilmesi, gürcistan'a bir alman prensinin, ermenistan'a da bir arşidükün tayini düşünülüyor. dobruca ve güney beserabya'ya karşılık mesta ve struma vadileri(batı trakya ve doğu rumeli civarları) bulgarlardan istenecektir. italya'dan da trablus, bingazi ve eritre istenecekmiş. tabi şimdiki ortadoğunun da tamamen osmanlıda kalması kesin.

hitler ile mussolini savaşta en fazla onbaşı rütbesine ulaşmışlardır. üstelik hitler, ilk önce savaşa uygun olmadığı için orduya alınmamıştır. ama sonlara doğru önüne cepheye sürüldüğü için hitler de alınmış ve demir haç nişanı kazanmıştır.


batı cephesinin 1870'deki gibi çökmemesinin nedeni belçikalılardır. almanlara karşı oldukça iyi savaşmışlar ve fransızlarla ingilizlere oldukça zaman kazandırmışlardır. almanlar paris'e 70 km kadar yaklaşabilmişlerdir. schlieffen planı teorik olarak çok iyi olsa bile uygulamada çuvallamıştır.

batı cephesinde 1916 şubatındaki verdün muharebelerinde 400.000 fransız ve yarım milyon alman askeri ölü/yaralı/kayıp olarak kayıtlara geçmiştir. bu fransızlar için bir psikolojik yıkım olmuştu. üstelik neredeyse hiç sömürge askeri kullanmamışlardı. alman komutan falkenhayn başarısız olmuştur ve bu kaybedeni sonra bize yollamışlardır. fransız komutan petain ise almanları durdurmuşlardı ve birinci savaşın fransızlar için çanakkale'si verdün'dür. bu savaş, tarihin en kanlı savaşıdır.

ingilizlerin çanakkale'si somme saldırısıdır. almanlar haziran 1916'da saldırıya geçince ingiliz ve fransızlar karşı saldırya geçmişler ve 4,5 ay boyunca saldırmışlar. sonuçta 13 km ilerleyip 400.000 kayıp vermişlerdi. yanlarında 200.000 fransız kaybı da cabası. almanlar ise yarım milyon insanını daha kaybetmişlerdi.


tanenberg muharebesi rusları bitiren savaştır. almanlar böylece doğu cephesini garanti altına almışlardır. savaşı kazananlar luderndoff ve hindenburg'dur. rusların komutanı olan samsonov, alman kanatlarının zaafını fark edip acele ile hücüma kalkması ve şifreli haberleşmeyi kesip , açık açık emirler yağdırması yüzünden kaybetmiştir. hindenburg baştan duruma inanamamış, sonra ise çabuk davranarak olayı toparlamıştır. rus komutan samsonov intihar etmiştir. savaşta almanlar 20.000 kayp verseler bile ruslar 150.000 kayıp vermiştir.


savaşın ilginç planları da vardır. baltık denizine egemen olmak ve rusya'ya silah ve cephane taşımak için almanya'nın dümdüz kumluk pomeranya kıyılarına çıkırtma yapmak. böylece berlin'e 200 km mesafe kalmış oluyordu. plana göre ingiliz donanması frizon ve bordum adalarını ele geçirerek üs olarak kullanacaktı. sonra o bölgeye dökülen ırmakların ağızlarını tıkayacak ve kiel kanalını tahrip edecek, almanya'nın kıyılarını kuşatacaklardı.


bizim kanal harekatları ise tam bir ahmaklıklar örneğidir. ilber ortaylı'nın deyimi ile söylersem eğer, yavuz sina'yı geçerken hiç kimseye bir şey olmamıştır. ama cemal paşa geçerken askerlerin bazıları kum fırtınalarında kör olmuştur. bu saldırıda süveyş kanalına kadar ilerleyerek ingilizleri bile şaşırttık. ama askerlerimiz yüzme bilmedikleri için balkabaklarına tutunarak yüzmeye çalışınca, ingilizlerin mitralyöz ateşiyle ördek gibi avlanmışlardır. 25.000 askerle yapılan bu saldırının komutanı cemal paşa'dır. bir yıl sonra alman kress von kressenstein komutasında 10.000 kişiyle saldırdık. yine sonuç alamadık. ilk saldırı başarısızlığımızdan 1 ay sonra ingilizler çanakkale'ye saldırdı. bu iki saldırıdan tırsan ingilizler, kanalı kesin olarak korumak için yavaş yavaş filistin'e ve suriye'ye gireceklerdir. kanal seferlerinin nedeni de batı cephesinde almanları rahatlatmaktır. bu anlamda amacına ulaşmıştır. çünkü ingilizler kanala büyük oranda asker ve malzeme yığmaya birinci kanal seferinden sonra başlamıştır. birinci dünya savaşında tarihin en büyük türk orduları cephelerdedir ve savaş kaybedilmiştir.

bizim için savaşın kaybedildiği yer filistin cephesidir. bu cephede 7 ve 8. ordu vardır. bu iki orduda toplam 13 tümen var ve her tümende 1300 tüfek mevcut. bu da yaklaşık 17.000 tüfek eder. bu tümenler de felaket halde. yemek yetersiz, kıyafetler paramparça. öldürülen düşmanların giysilerinden yararlanılıyor. ayrıca bu tümenler içinde araplar da mevcut ve iyi de savaşmışlardır. ingiliz komutan allenby, türk ordusunu 30.000 kişi olarak düşünmüştür(gerçekte 40.000 kişi). 30.000 kişiye karşı hazırladığı ordu 460.000 kişidir ve emir faysal da cabasıdır. bu durum bizim orduyu müthiş bir moralsizliği de itmiştir. ordumuz yine de iyi dayanmıştır. savaş ancak ekim 1918'de bitmiştir. son mağlubiyetten önce ingilizleri 2 kez de yenmişizdir. ama üçüncü gazze muhaberesini kaybederek(liman paşa'nın filistin'deki hatalı savunma hattı nedeniyle) şimdiki sınıra çekildik. çekilirken lawrence'ın arap atlılarının silahsız türk askerini geri çekilirken kılıçtan geçirdiğini de bilmek gerekir. ilginçtir, bu savaşta ileride genelkurmay başkanlığı yapacak iki subay ingilizlere esir düşmüştür. ragıp gümüşpala ve cevdet sunay. malumunuz olduğu üzere cevdet sunay cumhurbaşkanlığı da yapmıştır


savaştan önce kore'nin batısında, çin'in doğu kıyılarında olan tsintao körfezi alman sömürge bölgesidir ve almanların orada deniz üssü vardır. üstelik alman gemileri o üssü lojistik merkez olarak kullanıp ingiliz hedeflerine baskın yapmaktadırlar. ancak ingilizler japonlarla anlaşmış ve üssü japonların almasına göz yummuşlardır. gerçi alan birlikler içinde bir bölük de ingiliz askeri vardır. neyse, böylece uzak doğudan getirecekleri asker ve mallarını güvence altına almışlardır. savaş sonunda ise çin'deki alman hakları ve büyük okyanustaki adaları japonlara geçmiştir.


bu savaşta kızıl baron da vardır. fransızlar ona le petit rouge(küçük kızıl) veya diable rouge(kızıl şeytan), ingilizler red knight(kızıl şövalye) veya red baron(kızıl baron) dermiş. adı manfred von richthofen bu havacı alman, 80'den fazla düşman uçağı düşürmüştür. uçağını kırmızıya boyadıktan sonra ününe ün katan bu pilot, düşmanlarını havada düelloya davet etmesi ile meşhurdur ve bu yüzden herkesin saygısını kazanmıştır. öyle ki, düşmanın ondan bilerek ve isteyerek kaçtığı bile söylenir. 1918 nisanında uçağı düşürülmüş ve ölmüştür. hakkında yapılan film pek öyle iyi değildir.
almanların afrika sömürgeleri ise genelde kolayca ele geçirilmiştir. batıdaki togo ve kamerun savaşın hemen başında, güneydeki namibya kısa bir zamanda alınmıştır. ancak tanzanya öyle olmamıştır. albay lettow-vorbeck komutasındaki almanlar, kıtadaki almanlar teslim olana kadar gerilla taktiği ile ingilizleri püskürtmüşlerdir.

savaş bittiğinde alman asker ve subaylarının bir kısmı samsun'a gidip, ukrayna üzerinden almanya'ya dönmeye çalışmış. bu sırada bir kısmı hastalıklardan ölmüş. istanbul'a varanlar ise anadolu yakası ve adalar'da toplanmış ve 5 gemi ile ayrılmışlar. liman von sanders'in ayrıldığı gemide 120 subay ve 1800 asker olduğuna göre takribi en az 10.000 alman asker ve subayı osmanlı ordusunda savaşın sonunu görmüştür. osmanlı ordusunda ölen alman askerlerinin sayısı hakkında bir veriyi bulamadım. bilen varsa yazsın, eklerim. ama çanakkale'de 200 kişilik bir alman birliğinin kısa sürede 40 kişiye düştüğünü liman paşa anılarında yazmıştır.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

venedik


geçen ayların birinde, bir tv programında cenk eren isimli şahıs, adının yüksel venedik olduğunu söylemiş, soyadının hikayesini de anlatmıştı. ailesi venedik kökenliymiş ve trabzon'da yaşıyorlarmış. fatih trabzon'u alınca, o zaman osmanlı-venedik ilişkileri hiç iyi olmadığı için mecburen güneye inmişler ve gümüşhane'ye yerleşmişler. zamanla türkleşip müslüman olmuşlar. ama aile kökenini unutmamış ve soyadları venedik olmuş.

sonra bende birden jeton düştü. erzurum'un çat ilçesinin venedik diye bir mezrası vardır. o isim bana çok garip gelirdi ve neden venedik gibi bir isim kervan geçmez bir mezraya verilmiş, anlamamıştım. hani derler ya "doğunun paris'i şu il bu il" diye, doğunun venedik'i harbiden vardır. işte o jeton düşme esnasında "lan yoksa burada yaşayanların aileleri de mi venedik kökenli ve fatih'ten kaçtılar, buralara kadar geldiler" fikri oluştu. harbi lan, çok ilginç anasını satayım..

10 Mayıs 2012 Perşembe

savaş

futbol üzerine bir kaç taneden fazla yazımı gördüğünüzü sanmam. bursa şampiyon olduğunda büyük kulüp olma yolundaki yaptıklarını yazacaktım bir ara, vazgeçtim sonra. ama şimdi iş son maça kalınca yazasım geldi. maça daha iki gün var ama neyse işte..

futbolu hollandalılar basit bir oyun olarak görseler bile bu oyun savaş oyunudur. planlama, maliyet, strateji, taktik, enerji, gücün kullanımı, manevra kaabiliyeti, disiplin, astlar, üstler, erler, generaller, saha içinde yığılıp kalanlar, geçen sene barış özbek'in yaptığı gibi casusluk, artık şike olarak kabul edilmeyen içten adam ayarlama, kısaca her şey bu savaşın içinde vardır ve savaşın sanatını da sun tzu yazmıştır.


sun tzu der ki, "bir savaşı kazanmak için karşınızdakini tanımak zorundasınız. karşınızdakini tanımanın yolu, kendini tanımaktan geçer. bir savaşta karşınızdakini tanıyamazsanız bile, kendinizi tanımak, mağlup olmanızı engeller."

sun tzu der ki, "sonuçta, düşmanı ve kendinizi iyi biliyorsanız, yüzlerce savaşa bile girseniz sonuçtan emin olabilirsiniz. kendinizi bilip, düşmanı bilmiyorsanız, kazanacağınız her zafere karşın yenilgiyle de tanışabilirsiniz. ne kendinizi ne de düşmanı bilmiyorsanız sizin için gireceğiniz her savaşta yenilgi kaçınılmazdır."

fenerbahçe ile yıl içerisinde yapılan üç maçta olabilecek her şey olmuştur. yıl boyunca bırakın gol atmayı, asist bile yapamayan ziegler, galatasaray maçlarında gol ve asist yapmıştır. hemde en sağlam sandığınız yerden, yani sağ tarafınızdan. iki takım içinde bu maçlar çok zordur. siz bakmayın fenerlilerin "sizi sürekli yeniyoruz" geyiğine. tarihte feneri en fazla yenen takım galatasaraydır. fenerliler son maçları 1 farktan fazla kazanamamıştır. üstelik kadıköy'de son iki maçta yine bizi yenememişlerdir. kazanmasının nedeni de olmayabilecek her şekilde gol atmayı başarmalarıdır. bunu engellemenin yolu ise tam bir konsantrasyondan geçer. çıkacak dediğin topa hareketlenip kontrolüne almalısın. koşu yolu diye bir kavram bırakmayacaksın. selçuk şahin'e bile şut imkanı tanımayacaksın ve en önemlisi, gol atmak istiyorsan dönen her topu büyük bir ciddiyetle takip edeceksin. şutlar kurtarılabilir, ama dönen toplar senin olmalıdır.

sun tzu der ki, "bir rüzgar gibi hızlı, bir orman gibi sıkı ol."

fenerbahçelilerin bu seneki galatasaray maçında en çok yaptığı eylemlerden birisi de galatasaraylı oyuncuları araya almaktır. en basit bir faulden sonra bile 5-6 fenerli birden oyuncuyu çevirip tartaklamaya başlıyor. maçın başından itibaren kesinlikle buna izin vermeyeceksin. bu plan özellikle yabancı oyuncularımıza uygulanıyor.

sun tzu der ki, "ateş gibi saldır, bir dağ gibi sağlam ol."

elmander gibi saldıracaksın, melo gibi basacaksın, ujfalusi gibi güçlü kalacak, semih gibi kaleye giden sert şutlarda bile kafanı ortaya koyacaksın.

sun tzu der ki, "tüm savaşlar aldatmacalara ve şaşırtmalara dayanır."

sun tzu der ki, "düşmanın her cenahı güvenli ise kendinizi düşman saldırısına hazırlayın."

ilk maçta görüldüki hemen basıp pozisyonları gole çevirirsen, fener darmadağın olur. yeter ki o beceri o gün takımda olsun. yumruğu sürekli vuracaksın, ama en sonunda indirmeyi de bileyeceksin.

sun tzu der ki, "yenilgiden kendimizi korumak bizim elimizdedir. ancak, düşmanı yenme fırsatını bize düşman verir."

şunu unutmamak lazım, fenerin bizi yenme fırsatını daima biz onlara vermişizdir. yetenekli, usta ve hızlı oyuncuları ile sonuca gitmeyi başarmışlardır. yenmek istiyorsan bu kişilerin hareket alanlarını sınırlayacaksın. alan kalmayacak.

sun tzu der ki, "savaşta usta asker sinirlenmeyen askerdir. zaferde usta asker korkusuz askerdir. bu nedenle akıllı olan savaşı önceden kazanır, oysa cahil olan kazanmak için savaşmak zorundadır."

trabzon'un kaybetme nedeni işte bu sözde saklıdır. fenerbahçe'nin hocası maç öncesi taktik ustasıdır ve rakibini bazen sinirlendirmek bazen gevşetmek için her şeyi yapar. yeri gelir kadrolarını bile öğrenir! o numaraları yemeyeceksin. futbolcuları maçlara çok iyi hazırlanır ve saha içi tüm pislikleri bilirler. sinirlenmeyeceksin. zaferi kazanmak istiyorsan kendini kaybetmeden, etrafa korku salarak saldıracaksın. öyle ki, rakip saldırdığında başına geleceği önceden öngörsün.

sun tzu der ki, "enerji, gerilmiş yay; kararsa okun atılmasıdır."

9 Mayıs 2012 Çarşamba

italya'da aşk başkadır!


şahane misafir filmi, şahane değil. sıradan basit bir hikayesi var. bir türk kökenli italyanın ikinci dünya savaşından bahsetmesi, ataları sanki direnişçilerle omuz omuza çarpışmış, casusluk yapmış gibi hikaye anlatması çok saçma ve zaten bu yüzden konu hiç oturmamış. eşcinsel aşklar böyleyse eğer, en boktan kadın-erkek aşk hikayelerine razıyım. cem yılmaz'ın türkiye'de fazlasıyla öne çıkartılması ise bambaşka bir saçmalık. afişlerde bile oynadılar ve cem yılmaz'ı öne çıkardılar.

onu da geçtim, kadını bulmak için sezen aksu'nun sude'sini kullanmışlar ve o sahne tam bir felaket. hatta öyle bir an oldu ki gülme tuttu beni.

haa, o eşcinsel hayaletin tek başına takılması, yatak sahneleri falan.. ooo..


2 Mayıs 2012 Çarşamba

imkansız aşkın şiiri

aysel adlı kişi sarışın(yani saf), felaket güzel bir kadındır ve daha hayatın hiç bir pisliği ile oynaşmamış birisidir. oysa attila ilhan öyle midir? aysel ile şair tamamen farklı yaşantıların insanlarıdır ve sanırım aysel çok genç bir kadındır. aysel'e yasak elmayı yedirmeye şair istekli değildir. ama aysel isteklidir. böylece şairimiz alır eline kalemini ve destanını yazar. son cümlesinde de noktayı koyar; "aysel git başımdan seni seviyorum."

sevmek, elde edebilmekten daha değerlidir.



aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum.
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan istemiyorum.

benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
dağıtır gecelerim sarışınlığını
uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
aysel git başımdan ben sana göre değilim.
benim icin kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

ıslığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
yanlış şehirlere götürür trenlerim.
ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
aysel git başımdan ben sana göre değilim.
ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.

sevindiğim anda sen üzülürsün.
sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
sakın başka bir şey getirme aklına.
aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.
aysel git başımdan seni seviyorum...

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.