heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

19 Kasım 2013 Salı

çok beğenilince devamı yazılan, budur olan, canı sıkılan, gelsin, okusun, kalsın, yazsın, baksın, hadi dağılın..

"tarihin kaynağı ne ilerlemede, ne biyolojik gelişmede, ne ekonomik olaylarda, ne de çeşitli okullardan tarihçilerin genellikle ileri sürdükleri nedenlerin hiçbirinde değildi ve sıkıntıda idi sadece. işim başında sıkıntı geliyordu. tanrının canı sıkıldı, yerle göğü, suyu, hayvanları, bitkileri, sonra da adem ile havva'yı yarattı. bunların da cennette canları sıkıldı, yasak yemişi yediler, böylece tanrının canını sıktılar, o da onları cennetten kovdu. habil canı sıkıldığı için, kabil onu öldürdü. tanrının insanlara yine canı sıkıldığından tufanla dünyayı yıkıp yok etti. ama, bu felaketler de onun canını sıktı. o kadar ki havayı yine düzeltti. bu da böylece sürüp gitti. büyük mısır, babil, pers, yunan ve roma imparatorlukları can sıkıntısı içinde ortaya çıkıyor, can sıkıntısı içinde yıkılıp gidiyorlardı. puta tapanların sıkıntısı içinde hırıstiyanlık doğuyordu" der alberto moravia, kıskançlık adlı eserinde.

"tanrılar sıkıldılar, insanı yarattılar. adem yanlızlıktan sıkılınca havva yaratıldı. o zamandan beri sıkıntı dünyaya girmiş ve nüfusa oranla artmıştır. adem tek başına sıkılıyordu, sonra adem'le havva birlikte sıkıldılar, sonra adem'le havva ve habil'le kabil ailecek sıkıldılar. sonra dünya nüfusu arttı ve halklar kitle halinde sıkıldı. kendilerini eğlendirmek için başı göğe eren bir kule yapma fikrine kapıldılar. bu fikrin kendisi kulenin boyunca sıkıcıydı ve sıkılmanın nasıl üste çıkdığının korkunç bir deliliydi. sonra uluslar, şimdi tıpkı insanların yurt dışına çıkmaları gibi, yeryüzüne dağıldılar ama sıkılmaya devam ettiler. bu sıkıntının yaratacağı sonuçları bir düşünün! insanlık o yüce yerinden aşağılara düştü, önce havva'yla, sonra babil kulesiyle.." der kierkegaard. alberto moravia'nın canı sıkılmış sanırım ve kierkegaard'ın sözünü evirip çevirip eserinde kullanmış. can sıkıntısı çok pis bir iştir. insana her şeyi yaptırır gördüğünüz üzere.

benim sıkıntılarım beni şebeğe de çevirebiliyor ve dostoyevski tam buna atıfla lafını söyler, "can sıkıntısı insanı hayvana çevirebilir." bu erkek için kadın kovalamak anlamına geliyor daha çok. erkek, kadın peşindeyken tam bir şebek olur. veya sadece ben şebeğe dönerim. kadınların sıkıntıları ise bambaşkadır. delirirler ve kaplana dönerler. bence kadın depresyonunun birinci nedeni can sıkıntısıdır. onları bir türlü anlayamamamızın bir nedeni de budur. biz erkekler bir kadın peşinde koşarız ve oyalanırız. oysa onların öyle dertleri genelde yoktur. oysa erkeğin yaptığı son derece normaldir. kadınların erkekleşme süreci(veya insanlaşma), erkeklerin can sıkıntısından kurtulma yollarını öğrendikleri andan itibaren başlamıştır. tolstoy, anna karenina'da "can sıkıntısı: arzuyu arzulamak" diye konuşurken buna atıf yapıyordur.

bukowski "sadece sıkıcı insanlar sıkılır" diye laflar. doğrudur. dünyanın tüm sıkıcı insanları birleşse o sıkıntıdan yeni bir big bang doğardı ve tüm o sıkıntılı süreç yeniden başlardı. çünkü başka bir ademoğlu, "tanrının yaptığı tek şey, bizi izlemek ve sıkıcılaştığımızda bizi öldürmektir. hiç ama hiç sıkıcı olmamalıyız" derken buna atıf yapıyordu. sonuçta ihtiyarların bir çoğu sıkıcıdır ve işi fazla uzatmaz tanrı. adem, havva, idris, nuh yüzlerce yıl yaşamış olabilir. ama o zamanlar ilktiler ve her taraf bbg evi gibiydi. tanrının sıkılması için bir neden yoktu.

sakın tüm sıkılan insanların sıradan kişiler olduğunu düşünmeyin. mesela ferhan şensoy bile sıkılabiliyormuş;

"canım sıkılnca bir sigara yakıyorum. içince öksürüyorum, öksürünce tükürüyorum, tükürünce damağım kuruyor, hemen şarap içiyorum, fakat bütün bunların bende bir alışkanlık yapmasından korkuyorum. bu düşünce bende efkar yapıyor. hemen bir sigara yakıyorum. her efkarlandığımda sigara yakmanın bende bir alışkanlık olmasından korkuyorum. ben canım sıkılınca sigara içiyorum ve yıllardır çok acayip sıkılıyor canım"

yıllardır insanları sigaradan uzaklaştırmak için çalışmalar yürütülürken işin özünü daima kaçırıyorlar. sigara esasında can sıkıntısının düşmanıdır. fakirin en büyük zevkidir. çünkü fakirin başka bir zevki yoktur. duman karşıtları inatla bu zevkten bizi mahrum etmeye çalışıyorlar ve yerine yeni bir zevk kaynağı vermiyorlar. okey oynamak, 51 çevirmek iş değil. sigara zahmetsizdir. göbeğini kaşırken bile içersin. sevişirken bile efor sarfedersin ama sigarada bu yoktur. gerçek zevk işte bu noktada ortaya çıkar. sevişirken altta kalmaya çabalayan kadının amacı da budur. zahmetsiz zevktir işin esası.

"luvur müzesinde artık canım sıkılıyor
can sıkıntısından çok çabuk bıkılıyor
bıktım artık canımın sıkıntısından
içimdeki bu ruh yıkıntısından
aldı fikrim şu hisseyi:
müze gezmek iyi
müzelik olmak fena
ben bu maziyi hapseden saraya
öyle ağır bir hükümle kondum ki
çatlarken sıkıntıdan yüzümde yağlıboya
mecburum durup dinlenmeden sırıtmaya:
çünkü:
ben o floransalı jokond'um
ki floransa'dan daha meşhurdur tebessümüm.

luvur müzesinde artık canım sıkılıyor
ve madem ki maziyle konuşmaktan
çabuk bıkılıyor
ben
karar verdim bugünden itibaren
bir hatıra defteri tutmaya.
belki dahli olur bugünü yazmanın
dünü unutmaya...
lakin acayip bir yerdir luvur
burda belki bulunur
inderi kebirin
kronometrolu lonjin saati
fakat
bulunmaz yüz paralık bir kurşunkalem
ve bir tabaka temiz defter kaadı
lanet olsun luvruna, parisine.
yazarım ben de hatıratı
muşambanın tersine
ve işte:
kırmızı burnunu eteklerime sokan, saçları şarap kokan
miyop bir amerikalının
aşırınca cebinden mürekkepli kalemini
başladım hatıratıma.
yazıyorum sırtıma:
tebessümü meşhur olmanın elemini..."

nazım hikmet - jokond ile si-ya-u

11 Kasım 2013 Pazartesi

can sıkıntısı

"başlangıçta tanrı yeri ve göğü yarattı" diye başlar kutsal kitapların ilki. hakan günday bu yaratma işini nefis bir şekilde anlatır azil'de. "sonunda tanrı sıkıntıdan patlamıştır. buna da big bang denir."

size anlatmak için kasıyorsam eğer bu can sıkıntısını, en baştan anlatmam gerekiyordu. celine "gidilen her on yolun dokuzu can sıkıntısına çıkar" dediğinde boşuna kumar oynamıyordu. insan, temelde ne yapıyorsa can sıkıntısından kurtulmak için yapar. schopenhaur, "can sıkıntısı, birbirini pek az seven insanoğlunun, birbirini aramasına yol açar" der. bu büyük filozofun devrinde arama işlemi için savaşlar kullanılıyor ve bol bol kavga döğüş çıkıyordu. allahtan internet çıktı. bütün savaşları bitirecek olan gerçek internetin ta kendisidir. inanın bana, internet hitler'in devrinde olsaydı eğer hitler olmazdı. abaza bir otuzbirci olarak keyfine bakardı.

insanoğlu temelde tembel bir yaşantı sürerken çalışmayı ve artı değeri keşfetmiştir ve bu süreç din ile beraber devletleşmeye kadar gitmiştir. her şeyin temeli olan tembelliği can sıkıntımız yüzünden terk ettiğimizi düşünüyorum. insanlar deli gibi çalışmadan/ibadet etmeden rahat edemiyorlar. emekli olunca ne yapacaklarını şaşırıyorlar. genelde cami cemaatine katılıyorlar. dinin yılın 354 günü ve günün 5 vaktinde bu kadar kapsayıcı olmasının, tuvalete giderken bile hangi ayağınızı atmaya karar vermenize neden olmasının nedeni tanrının bu işin sırrını biliyor olmasıdır. din hayatımız öyle bir kapsar ki asla sıkılmazsınız. hem zaten sıkıntı şeytandandır. vesveselere kulak vermeyin siz. oysa tek yapmaları gereken tembellik. tembellik hakkımız, söke söke almalıyız. şu karikatürdeki çocuğun dediği gibi, dinimiz amin..

can sıkıntısının başımıza açtığı en büyük bela ise kesinlikle aşktır. bunca yıldır yaşıyorum ve öğrendiğim bir gerçek varsa eğer bir insan canı sıkıldığı için aşık oluyordur. zaten bu yüzden başı beladan kurtulmuyor. sakın bana "yalnızlık can sıkıntısına neden oluyor" demeyin sakın. elli kişilik bir odada bile canınız sıkılabilir ve hatta en fazla tamda o anlarda sıkıntıdan neredeyse patlarsınız. hatta öyle ki utanmasanız "yok mu beni siken" diye bile bağırabilirsiniz. ama bağırmamanızda fayda var. öyle durumlarda hemen ortamı terk edin ve son hız dört duvar evinize sığının. ev mistir, ev güzeldir. pencereleri vardır ve röntgenlemeye yarar. böylece diğer insanlarla da iletişime geçebilirsiniz! sakın bana "can sıkıntısı depresyon belirtisidir" demeyin. freud mu demişti bunu, hmm, bilemeyeceğim şimdi ama yalnız kalmayı beceremeyen insan sosyal olur der. doğrudur. yalnız kalmak bir meziyettir ve herkesin harcı değildir. sosyalleşmemizin nedeni de can sıkıntısıdır schopenhaur'in dediği gibi.

"uff, canım sıkılıyoo" diye sağa sola mesajlar gönderen angut kızlardan sanmayın sakın beni. bu bir denemedir sadece. can sıkıntısı güzeldir, sıkı can iyidir derler hani atalarımız. dostoyevski'yi de atalarımdan biri saymak benim boynumun borcudur mesela. "can sıkıntısı bütün kötülüklerin anasıdır" der büyük sanatçı. ebesinin amına kadar haklıdır hani. alkolü eğlenmek için değil, can sıkıntımızı gidermek için icat etmişizdir.

tutunamayanlar'ın da özüdür can sıkıntısı. selimciğim "can sıkıntısıyla dinleniyorum ancak. sıkılırken dinlendiğimi anlamıyorum. içimin yeni heyecanlarla dolduğunu hissetmiyorum. fakat bilmeden yeni yaşantılara hazırlıyorum kendimi. içimde bir selim ölürken kalan bütün gücüyle yeni selimler yaratıyor" derken hayal kurmaktan bahsediyor bize. newton ccan sıkıntısından ağaç altında yatarken fark eder yerçekimini. sheakspear kesinlikle can sıkıntısından yazdı. kendine yeni yeni hayaller kurdu, yine yeniden yaşadı, yeni selimler yarattı içinde. bu büyük yaratıcılığımızın temelinde de bence kesinlikle can sıkıntısı var. uğraşacak yeni bir şeyler ararken yeni bir şeyler keşfediyoruz işte.

"red kit'in her maceranın sonunda atına atlayıp ufka doğru uzaklaşması bundan, che'nin devrimden sonra küadan ayrılması da. modern anlamda (eşitlik/özgürlük/kardeşlik) adaleti ilk sağlayan fransızlar. fransa'nın en büyük ihraç malı can sıkıntısıdır" diye bağırıyor emrah serbes. doğru söze ne denir, bir şey denmez. alkışlanır.

bunca büyük yazar, bunca yönetmen, iyi ki yazmışlar ve yönetmişler o filmleri. onlarda olmasa ne yapardım bilmem. şaşırır kalır mıydım yoksa ben mi yazmayı denerdim onları. düşünün, hiçbir şey yok. masumiyet'deki gibi, "insan bilmediği bir şehirde, tek başına ne yapar." hiçbir şey. hiçbir şey yapamıyor. kafası koparılmış ördek gibi kalıyor. istanbul'da onbeş milyon insan yaşamasının nedeni de budur işte. kalabalığın içinde kaybolması gibi yoktur. kimse selam vermiyor, kimse kimseyi umursamıyor. aslında tüm şehir sizin. canınızın sıkılması ihtimal dahilinde bile değil..

celine'nin de dediği gibi, film seyredin. can sıkıntınız geçer. thomas mann bilimsel takılır mesela. "tekrarlar insanı sıkar, bu durumda günler zor, yıllar hızlı geçer" der. arakçı teoman'ın şarkısının o meşhur dizelerinin kimden arak olduğunu da böylece gösteriverdim size. hah ha.. hadi dostoyevski'den bir laf daha yazayım; "insanın aklı çoğaldıkça can sıkıntısı artar." bir nevi cehalet mutluluktur demek gibi. bir nevi ama. cehalete biat ederseniz eğer evlenirsiniz, çocuklarını ve torunlarınız olur, geçim sıkıntısı can sıkıntısının yerine geçer ve canınız sıkılmaz.

bunca blog, bunca yazı, aslında hepsinin nedeni can sıkıntısı. yine schopenhauer'e dönelim. o'na göre insan can sıkıntısıyla acı arasında gidip gelen bir sarkaçtır. istediğini elde edemedikçe acı çeker. elde ettiğinde canı sıkılır. (sonra devam ederiz. yazmaktan canım sıkıldı)
--
dün fena sıkıldım akşama kadar
iki paket cigara bana mısın demedi
yazı yazacak oldum, sarmadı
keman çaldım ömrümde ilk defa
dolaştım
tavla oynayanları seyrettim
bir şarkıyı başka makamla söyledim
sinek tuttum bir kibrit kutusu
allah kahretsin, en sonunda
kalktım buraya geldim

-orhan veli-

4 Kasım 2013 Pazartesi

geçmiş zaman 5


(sevimli yaratığımız alien)


(geleceğe dönüş üçteki trenin arabayı ittiği sahne. çok kolpa bir sahneymiş)


(japon sinemasının godzilla'sı. normalde pek küçükmüş)



(meşhur jaws'sımız. sanırsın avlanmış ve tekneye çekilmiş)


(the matrix'deki metro sahnesi. ajan smith ve neo'nun kapıştığı an)


(maymunlar cehennemi'nde kadın maymunumuz kamera arkasında)


(yüzüklerin efendisi ve nazguller. yağmurdan korunmak için şemsiye açmışlar. bence müthiş :)


(prometheus'daki uzaylı elemanımız meğer böyle yaratılmış)


(requem for a dream'de jennifer connely'nin meşhur sakso sahnesinden sonra deli divane halde dolaştığı sahne. bir arkadaşım bana kızı büyüyünce bu filmi izlettireceğini söylemişti. uyuşturucudan uzak tutmak ve müptelaların başlarına geleni göstermek için. bana da mantıklı geldi)


(terminator'deki civa adamımızın gözüne arnold'ın kurşunu girmiş. beraber poz veriyorlar)


(yine terminator ve arnold kolunun oynatılışına bakıyor. sanırım miles'ın evinde o kolunu yardığı sahne)


(titanik ve leonardo, kate'ın arkasına yapışmış. pis sapık!)


(yenilmezler'deki sokak sahnesinden birisi. filmin sonunda elemanların döner yediği sahneyi bilirsiniz. bir tek kaptan döner yemiyor. o hamburgere devam. malumunuz üzere o amerikan değerlerini temsil eder. döner falan yemez!)


(alemlerin kralı, harbi dost, biricik sırdaş chewbacca ve onu oynayan kişi. kendisinin chewbacca'dan bir farkı yokmuş)


(miğfer dibi. o da yalanmış. ben gerçek surlar var zannediyordum)

fotoğraflar hurriyet.com'dan..
Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.