dük olmak kolay değildir, valla bak! bunları yazarken en fazla nişanyan sözlük'ü kullandığımı belirteyim. ama elbette viki'den de yararlandım.
(fransa imparatoru napoleon)
imparator: latince imperator ordu kumandanı, serdar demek. roma'nın askeri hakimi olan augustus'un mö 30 yılında benimsediği unvandır. latince imperare buyurmak, komuta etmek demek. parare ise tedarik etmek, donatmak anlamında. türkçe karşılığı padişah.
imparatoriçe: sırpça kralitsa modeline göre üretilmiş türkçe bir sözcüktür. aynı yöntemle çariçe ve tanrıça sözcükleri de üretilmiştir.
kral: balkan hükümdarlarının ünvanı. sırpça kral, hükümdar demek. almanca karlaz adam, erkek demekmiş. avusturya hükümdarlarının sıfatı olarak 17. yy'dan itibaren türkçede kullanılmıştır. imparatorun bir alt basamağıdır. türkçe karşılığı şah, sultan oluyor.
(büyük britanya ve irlanda birleşik krallığı kraliçesi ve hindistan imparatoriçesi victoria)
kraliçe: sırpça králitsa. kralın eşi veya kadın hükümdar
prens: fransızcası prince, hükümdar ve hükümdar oğlu anlamlarında kullanılıyor. latince princeps şef, önder, hükümdar demek. yine latince primus ilk anlamına geliyormuş.
(arşidük franz ferdinand)
arşidük: fransızcası archiduc. birinci dük demek. habsburg ailesine mahsus bir soyluluk sıfatıdır. latince archi baş, ön demekmiş.
dük: fransızca duc yönetici, önder demek. latince dux, duc- önder, lider. esasında roma imparatorluğunda bir rütbedir latince dūcere, duct- yöneltmek, yönetmek, önderlik etmek. hint avrupaca deuk- öncülük etmek demekmiş. wellington dükü, napoleon'u yenen kişidir.
marki: fransızca marquis bir soyluluk ünvanı. latince marchese, sınır komutanı, uçbeyi demek. latince marca sınır anlamındaymış. en bilinen marki, marki de sade'dir sanırım.
(ispanyol kontlarının tacı)
kont: fransızca comte. latince comes, comit- hükümdarın maiyetinden olan kimse demekmiş. latince comitare, birlikte yürümek anlamında. ispanya'da düklerden pek bir farkı yokmuş. monte cristo kontunu sevelim, sevmeyenleri dövelim. ayrıca kont borjenski bizim tarihimiz açısından önemlidir. macar isyanından sonra osmanlıya sığınmış ve mustafa celalettin paşa adını almıştır. nazım hikmet'in dedesidir. karadağ savaşında şehit düşmüştür.vikont: fransızcası vicomte. konttan aşağı bir soyluluk rütbesi. latince vice-comes kont vekili demek. latince vice bir şeyin veya birinin yerine anlamında.
(baron von richthofen - kızıl baron)
baron: fransızca kökenli. latince barō 1. anlamı orduda asker yamağı, 2. anlamı ise kralın şahsi hizmetinde bulunan ve sofrasından yiyen kimse, 3. anlamı feodal hukukta doğrudan krala bağlı mülk sahibi. mesela baron rudlof von sebottendorf vardır. almandır kendisi.
(mahsun yüzlü şövalye - don kişot'un kendisine verdiği isim)
şövalye: fransızcası chevalier. süvari, sipahi demek.
evet, büyükten küçüğe doğru bu ünvanları sıraladıktan sonra geri kalanlara geldi sıra. önce en çok kullanılanlarda...
lord: ingilizce lord efendi, hakim, bey demek. eski ingilizcede hlāford/hlaefward hane reisi anlamında kullanılıyormuş. germencede ise hlaib ekmek demek. yine germencede ward- gözetme, temin etme anlamında. yani en eski anlamı 'ekmeği koruyan' demek. ingilizce loaf (ekmek), guard (gözeten). anglosaksonca inisyal /h/ ve hecesonu /f/ orta ingilizceden itibaren düşmüş. birleşik krallıkta soyluluk ya da üst mertebe ifade eden ve buna bağlı olarak da çeşitli kullanım şekilleri olan bir sözcükmüş.bu unvana sahip olmalarına rağmen herhangi bir soylulukla ilişkisi olmayan, unvanı yalnızca hürmeten almış kişiler de varmış.
(lady diana)
leydi: ingilizce lady, hanımefendi demek elbette. ama eski ingilizcesi hlaefdige. o da 'ekmek yoğuran' demekmiş. yine eski ingilizce hlāf ekmek, dig (hamur) yoğurmak anlamına geliyormuş.
sör: ingilizce beyefendi, şövalye ünvanına sahip kimse. eski fransızcası sieur. bey, efendi, senyör demek. latincesi senior yaşlı kimse anlamında. yüzyıl savaşlarından sonra ingilizcenin üçte biri fransızca kelimelerle dolmuş. o zamanlar ch'ye fransızlar da ç diye okurken, ingiliz nefretleri yüzünden ş diye okumaya başlamışlardır. dilde evrim işte.
elektör: almancası kurfürst. kutsal roma-germen imparatorluğunda imparator seçimine katılma hakkına sahip prens ya da piskoposlarmış. 1273'lerde ortaya çıkan ve 1356'daki altın ferman'la onaylanan elektörlük kurumu yedi elektörü içermekteymiş. trier, mainz ve köln başpiskoposları, saksonya dükü, ren palatin kontu, brandenburg markgrafı ve bohemya kralı. sonradan bunlara, 1623-1778 arasında bavyera, 1708'de hannover ve 1803'te hessen-kassel elektörlükleri eklenmiş. imparatorluğun 1806'da sona ermesiyle elektörlük kurumu da ortadan kalktı. bununla birlikte hessen-kassel elektörü 19. yüzyılın ikinci yarısına değin bu unvanı kullanmaya devam etmiş.
neyse, doğu avrupa'ya geçelim şimdi...
basileus: bizans imparatoru. bizans kodeksine göre tektir ve dünyadaki en yüksek unvanmış. istanbul'un latinler tarafından işgalinden sonra unvan evrensel gücünü yitirmiş.
reks: bizans kodeksinde kralın karşılığıymış.
çar: rusçası tsar imparator, kayzer demekmiş. rus hükümdarı 4. ivan'ın 1547'de benimsediği ünvandır. latincesi caesar'dır. adlandırmanın amacı, osmanlı sultanlarının kullandığı kayser-i rum ünvanına karşı varis olma iddiasına karşı koymak ve bizans tahtının mirasında hak iddia etmekmiş.
(çariçe 1. katerina)
çariçe: sırpça kralitsa modeline göre üretilmiş türkçe bir türevdir. imparatoriçenin karşılığıdır.
grandük: fransızca grand duc, büyük düka, anlamında. rusya'ya özgü bir soyluluk unvanıdır. rus romanları veya tarihe meraklılar bilir bu ünvanı. mesela grandük nikola.
(tepedelendi ali paşa - teselya derebeyi)
derebeyi: anadoluda 18. asırdan itibaren kendi başlarına buyruk olan ve hükümetin memuru iken zamanla bu bağları kopan nüfuz ve kudret sahibi kişiler hakkında kullanılan bir tâbirdir. hükûmet tarafından müsamaha gören fakat asayişi bozdukları zaman da üzerilerine kuvvet gönderilen derebeyleri zamanla güçlenip hanedanlık kurmuşlardır. 19. asrın başlarında ülkenin nüfuzu bunların eline geçmiş, hükümetin nüfuzu ise nerdeyse sıfıra düşmüştü. ikinci mahmut'un ciddi uğraşları sayesinde derebeylerin nüfuzu kırılmış ve ülkede merkezi idare yeniden tesis edilmiştir. avrupa'da ise herhangi bir soylu derebeyi olabilir. illa dük, kont olması gerekmiyor. şövalye bile olabilir.
(vlad voyvoda)
voyvoda: sırpçası voivoda. kumandan, bey, savaş beyi demek. sırp voino savaş, voda öncü, şef demekmiş.
tekfur: tekwür/tekür rum veya ermeni beyi. ermenice t'agawor > t'akavor t'agawor taç sahibi, hükümdar demekmiş. orta farsçada tāgāvar. tāg taç, āvar -li, sahip anlamındaymış. farsça tācāwar, taç sahibi, hükümdar.
(kayzer 1. wilhem)
kayser'den bahsetmişken augustus'tan bahsetmemek olmaz. kelime zamanla latincede majesteleri anlamını kazanmıştır. roma imparatoru caesar divi filius augustus'un onuruna, sonraki pek çok roma imparatoru, isimlerinin başına bunu bir unvan olarak eklediler. tıpkı julius caesar isminin 2.000 yıl boyunca kayser unvanına esin kaynağı olması gibi, augustus ismi de bir unvana dönüşmüştür. bu nedenle çoğu roma imparatorunun isminin önünde imperator caesar augustus tamlaması görülürmüş.
(padişah üçüncü selim)
padişah: farsçası pādişāh. hükümdar, iktidar sahibi demek. orta farsçası pātaχşāh. sasani hükümdarlarının sıfatıdır. eski farsçası pāti-χşāyath. eski fars hükümdarlarının sıfatıdır. eski farsçada pāti- bey, iktidar sahibi demek. hint avrupacada poti- güçlü, muktedir demek. imparator karşılığıdır.
(nadir şah)
şah: farsça şāh/şah. kral, hükümdar demek. muktedir olmak, gücü yetmek anlamında. kral karşığıdır. sultan: arapça. iktidar, dünyevi kudret, hükümdarlık. aramcası şulṭānā. iktidar, hükümdarlık. arapça sözcük süryaniceden alıntıymış.
(şehzade mustafa - kanuni'nin büyük oğlu)
şehzade: şahzāda/şāhzāda. hükümdar/şahın oğlu, prens. şah zade.
vezir: arapçası wazīr. hükümdarın yardımcısı, danışman, bakan. orta farsçada vazīr yargıç, arabulucu demek. ilk kez 8. yy'da abbasilerin iranlı danışmanı ebu seleme tarafından kullanılmış.
(gazi osman paşa)
paşa: türkçe beşe erkek evlat, özellikle hükümdar veya soylu kişi oğlu, prens. farsça baçça çocuk, yavru. üst düzey saray görevlisi anlamı muhtemelen lala-i beşe (şehzade eğitmeni) unvanından türemiştir.bey: baga- bey, efendi, reis, kral.eski türkçe soyluluk ifade eden sıfat ve rütbelerin pek çoğu irani dillerden alınmıştır.
ağa: moğolca büyük erkek kardeş.
kağan: ilk kez 4. yy'a ait çin kaynaklarında hsien-pi devletinin hükümdarlarının sıfatı olarak kaydedilmiştir daha sonra avar ve türk hükümdarlarının sıfatı olmuş.
hakan: türkçe xağan sözcüğünün farsça ve arapçada tercih edilen biçimidir.
efendi: yunanca bir sözcük. orta yunanca avthéntis, bey, sahip, mevla demekmiş. bizans'ta bir saygı unvanıymış. eski yunanca authéntēs ise reşit ve mümeyyiz kişi, vekil olmayan, asil anlamına geliyormuş. yine eski yunanca authéntō sorumluluk ve yetki sahibi olmakmış.kullanımda farsca aχūnd (hoca, molla, okumuş kişi) sözcüğü ile eşdeğer olması düşündürücüymiş. belki farsça sözcük rumca biçimle birleştirilmiştir.
çelebi: türkçe çeleb/çalap yüce kişi, tanrı demekmiş. aramca ṣlabā ise haç demekmiş. mecazen ikinci anlamı ise rab'mış. süryanice telaffuz 'tslab' şeklinde olup fonetik açıdan türkçe çeleb ile uyumludur. sözcüğün 11. yy'dan önce nasturi din adamları yoluyla orta asya'ya yayılmış olması muhtemelmiş.
hanım: çağatayca χanum. hükümdar eşi, kraliçe, prenses demek.
melik: arapça malik/malīk. kral, hükümdar. aramca malkā. ibranice melek, akadca.maliku.
(kuveyt emiri şeyh sabah el ahmet el cabir el sabah)
emir: arapça amīr. buyuran, komutan, bey, prens.
(abbas hilmi paşa - hidiv)
hidiv: farsça χidīw. hükümdar, padişah, vezir. hwar χwadēw hükümdar. eski devirde doğu iran'da harezm hükümdarlarının unvanı iken 1866'da (muhtemelen keçecizade fuad paşa tarafından) mısır yöneticilerinin sıfatı olarak yeniden ihya edilmiştir.
mihrace: farsça mihrāca. hint prenslerine verilen unvan. hindcesi maharāca. sansikritçesi maha büyük demek. hint avrupacası meg.
(raca)
raca: hintçe rācā kral demek. hint avrupaca reg. düz, doğru, hak demek.kralın karşılığı. aynı kökten latincesi rex, reg- (kral). ayrıca almanca reich krallık demek. firavun: arapça firˁawn. eski mısır hükümdarı. ibranice/aram paraˀōh. mısırca parˀō "büyük hane", hanedan demek.
bi de dini ünvanlardan bahsedelim...
(son halife abdulmecid efendi)
halife: arapçası χalīfa. ͭbirinin yerine geçen, halef demekmiş.
(papa II. urban)
papa: italyancası da papa. eski yunancası papâs, papad baba, peder, üst düzey din adamlarına hitap biçimi.
piskopos: yunancası episkópos. başrahip, bir kilise çevresinden sorumlu din adamı demek.eski yunanca episkópos gözeten, nezaret eden demek. ikinci anlamı başında durarak gözetmek, nezaret etmek.
metropolit: yunancası mitropolítis. ortodoks kilisesinde eyalet başkentinin piskoposu olan ve eyalet sinoduna başkanlık eden din adamı.
rahip: arapçası rāhib. hıristiyan din adamı, keşiş. arapça rahab korku, dehşet, saygı, hürmet demekmiş.
papaz: yunancası papás, papad. baba, muhterem kişi, din adamı demekmiş.
keşiş: arapçası kaşīş. hıristiyan rahibi. aramcası ḳşīşā. yaşlı kimse, şeyh demek. aramca ḳşş yaşlanma, yaşlı olma demekmiş.
(hayim nahum efendi - osmanlı devletinin son hahambaşısı)
haham: ibranicesi χākām. hakim, hikmet sahibi, bilge demekmiş. ibranice/aramca χkm bilme, bilge olma anlamına geliyormuş.müftü: arapçası muftī. fetva veren demekmiş. arapça iftā fetva verme, hukuki görüş bildirme. fetva ile aynı kökten.
imam:arapçası imām. önde duran, önder, namazda öncülük eden arapça amm gitme, varma, önden gitme demekmiş.
molla: arapçası olan mawlā, mevla, veli, hoca demekmiş.
kadı: arapçası kadı. yargıç demekmiş.
şimdi sıra bürokratik ünvanlara gelsin..
müdür: arapçası mudīr. çeviren demekmiş. yine arapça kökü olan idāra, ͭçevirme, döndürme demekmiş.
müşavir: arapçası muşāwir. müşavere eden, danışman demek.
müsteşar: arapçası mustaşār. istişare edilen kimse, danışman demekmiş.
vali: arapçası wālī. bakan, gözeten, yöneten, gözkulak olan, egemenlik yetkisini kullanan, idare eden demekmiş.
kaymakam: arapçası ḳāˀim maḳām. vekil, başka birinin yerinde duran kimse demekmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder