heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

11 Ağustos 2010 Çarşamba

hazza ulaşmak ne kadar zor ulan!!


bedenini sekiz saatlik iş işkencesinden sonra mutlu etmenin yolu iyi bir yemek, iyi bir kitap veya film ve sevgilinin huzurlu kolları arasında iyi bir sekstir. bu üçünü yerine getirebilen insan mutlu, mesut ve bahtiyardır. bu üçünden birini bile yerine getiremeyen insan ise ertesi gün sinir küpü şeklinde dolaşacaktır. bu yazı, bu üç ihtiyaçtan biri olan seksi elde etmenin zorluğu üzerine bir denemedir!

öncelikle;

seksi "iki türü vardır" şeklinde sınıflandırıp, el ile ve karşılılı diye adlandırmak saçma. dünya acayip çeşit insanlarla dolu. sadece porno izlerken zevk alabilen insanlar var. bu kişiler için porno bir seks türüdür. hatta romantik komediler üzerine izlenebilecek hüzünlü filmlerdir! romantik komedi dediğimiz şey aslında pornonun soft çeşidinden başka bir şey değildir. hatta romantik komediler masaldır aslında. gerçeği ise pornodur. sevişme dediğimiz şey çoğunlukla porno görüntülerinden başka bir şey değildir. romantik komedilerdeki sevişme sahneleri ise kusura bakmayın ama sahtekarlıktır. öyle bir anlatıyorlar ki, ses sese karşı adlı romanda belirtildiği gibi sanki bir kadınla yatmıyorsun, iki melek el ele tutuşmuş. bir kadınla yatıyorsan eğer bir kadınla yatıyorsundur. o kadın kanlı ve canlıdır, sadece ruhu vardır, sadece bedeni vardır diyemezsin. ikisi birden vardır. türk kadınları o filmleri izleyip o şekilde sevişmeyi istemiyor mu, gıcık oluyorum. kendisinin hoşlanacağı sevişme pozisyonlarını bile filmlere göre belirleyebiliyorlar.

neyse, konu kaydı, seks çeşitlerinde kalmıştık; insanlar tuhaf harbiden, bisikletinin selesiyle, arabasıın koltuğuyla ve hatta cansız mankenlerle, hayvanlarla seks yapanlar bile var. paralı seks bile başlı başına bir seks çeşidi. sonuçta parasını verdikten sonra istediğini yapmakta özgür hissediyorsun kendini. çünkü kendi partnerin ile yapamayacağın, izin vermeyeceği, korkacağı, kaçacağı, senden iğrenebileceği bir sürü pozisyon var. bunlara meydan vermemek için paralı sekse yönelebiliyor erkek.

kadınlar arasındaki gerzek rekabeti de anlayabiliyorum. bir çok kadın için erkek, güç sahibi kişidir. bu güç çoğunlukla para ve şöhrettir, kısmen yakışıklılıktır. karizma dediğimiz şey ise bahsettiğim güçten başka bir şey değildir. gerçi karizma da cinsel çekicilikten başka bir şey değil. yani olay, o erkeği, çok fazla kadının elde etmek için yanıp tutuşması, ama sadece o kadının, tüm hemcinslerine baskın çıkarak kapaklamasıdır. bunun için de kendilerinde olan olmayan her türlü duygularını, kendilerini güven sahibi göstermek için dışa vurup duruyorlar. bu duruma örnek olarak gazetelerin magazin eklerine bakabilirsiniz.

kadın erkek ilişkilerinde ise acayip bir güç(yukarıda bahsettiğim güç değil) ilişkisi var. iki tarafta heveslerini aldıktan sonra biri diğerine bağımlı hale geldiyse o ilişki bitiyor. bitmeyen durumda ise iki tarafta kendisini onun yanında daha güçsüz görüyor ve bu durumu ona belli etmiyor. eğer bu güçsüz görünme hali diğer kişiye yansırsa o ilişki bitiyor. ezik modunda kalıyor diğer taraf. bu yüzden bu güç ilişkisini mükemmel şekilde idare eden çiftler harbiden sonsuza kadar mutlu oluyor. mesele sadece o ince çizgiyi asla geçmemek, o çizgi üzerinde yürümek. çünkü neredeyse her insan, kendisinden daha güçlü kişiliğe sahip kişilere aşık oluyor. önemli olan, kendi sevgini diğer tarafı bunaltacak, onu hakim gösterecek şekilde kullanmamak. çünkü bazen tek bir laf, hareket her şeyi, tüm geçmişi silip atabiliyor. bu yüzden bu aşk denilen saçmalığa düştükten yapılacak olan şey kendi çizginizi çekip, o çizgi üzerinde devam etmektir. iki taraftan biri o çizgiyi aşarsa, misal daha çok sevdiğini sanıp buna göre davranırsa, olacak olan şey, karşı tarafa yakınlaşmaktan çok uzaklaşması olacak.

gerçi mükemmel ilişki sadece filmlerde oluyor, gerçek hayatta çok zor. bu yüzden millet hevesi aşk sanıp, defalarca aşık olduğunu zannediyor. işin esası sanırım karşılıklı saygı ve güvendiğini söylemeden, lafını bile etmeden güvenmek.

peki bu noktaya nasıl gelindi? yeni nesil kadını belirleyen iki dizi vardır. bu ally mcbeal ve sex and th city. bu iki dizi, kadınların nasıl olması gerektiğini tüm kadınlara sundu. en feminist kadın bile sex and the city'deki şu kızıl saçlı hatun gibi olmak istedi. bu tür dizileri hiç beğenmeyen, salakça bulan kadınlar bile bu dizilerdeki kişilerle kendilerini eşleştirdiler. sonuçta kapitalizmden nefret etseler bile onu boyun eğdiklerinin farkına bile varmadan ona boyun eğdiler. kapitalizm din gibidir ve hayatın her anına sızarak, kıçınızı sileceğiniz markayı bile belirler.

ya bu dizilerden önesinde ne vardı? elbette aşk romanları. eski kadınlar bilmem kimin aşk romanları ile romantik hayallere dalarmış. belki romantiklik kadınlar için gerekli bir şey, olmazsa olmaz, düşünmedim bak bu kısmı, bir ara düşüneyim. neyse...

ilginçtir, doğada süslü olan daima erkektir. erkek geyiğin boynuzu, erkek aslanın yelesi, erkek tavus kuşunun gösterişli tüyleri vardır. dişiler ise daima ve daima çirkindir. hiçbir özellikleri yoktur. bunun nedeni ise erkeğin seçilen, dişinin seçen olmasıdır. erkek seçilebilmek için, kendisinden devam edecek neslin mükemmel olacağını ispat etmek için tüylerini kabartır, diğer erkeklerle kavga eder, kazanır ve hedefine ulaşır. dölleme eylemi bittikten sonra da kaçar gider.

insanda ise durum tam tersi. kadın süsleniyor ve erkekler seçiyor. erkek, seçen rolüne büründüğü için de insan nesli büyük bir tehlike içindedir! erkek neredeyse her zaman hanzo olduğu için seçimindeki tek kriter vücut ölçüleridir. bir filmde geçiyordu sanırım, her güzel kadını becermekten bıkan muhakkak bir erkek var diyorlardı. neslimizin sonu da işte bu yüzden gelecek. kendisini güzel giyinmek konusunda saplantılara kaptıran kadınların kendilerini geliştirmek için fazla vakitleri kalmadığından eninde sonunda olacak olan şey sıradanlaşmalarıdır. bu sıradanlık yeni nesle de geçecek ve onların çocukları da sıradanlaşacaktır. işte bu yüzden, bu güzellik tutkusu yüzünden o kadınların metroseksüel erkek çocukları olmuştur. metroseksüel dediğimiz kişiler, hayatları boyunca çalışmadığı için bir sürü boş vakti olan ve bunu anneleri gibi güzelliklerine ayıran erkekler topluluğudur. çünkü bu kişilerin babaları yanlarında olmadığından(annesinden daha genç birine tutulmuştur) annelerini örnek alırlar ve kaçınılmaz son gerçekleşir. bunların tüm suçu hep o aşk romanlarıdır. şimdi ise aşk romanları yerine dizi ve filmler aldı. siz asıl 30 yıl sonraki nesle dikkat edin. onlar hepten uçacak!

yalnızlık demişken, yalnızlık lüks ve pahalıya mal olabilecek bir tercihtir. herkes yalnız kalamaz. bu güzellik tutkuları uğruna sıradanlaşan kadınların kocaları onları 35'inden sonra terk etmeye başlayacağından(çünkü dipten yeni nesil çıtırlar çıkmıştır) 50'sinden sonra elini tutacak bir tane bile erkek kalmayacaktır. tüm hayatını güzellik üzerine kurmuş olan kadın, bu sefer de 50 yaşında olan, ama hala güzel kalan kadınlara özenecek ve kapitalizm kölesi olmaktan bir türlü kurtulamayacaktır.

kadının esas belirleyici olayı güzellik olsa da erkekte yakışıklılık bir yere kadar bir kritertir. sırf yakışıklılık bir kadını çekmek yeterli bir kriter değildir. alan deloin'dan daha yakışıklı binlerce amele vardır, ama evli değillerse hepsi ellerine talim ediyordur büyük ihtimal. sonuçta bu güzellik kriterleri neredeyse benzer olduğundan dolayı birbirine benzeyen milyonlarca kadın var ve o milyonlarca kadını elde etmek için saçlarına jöle sürüp dikleştirip, kafalarını penislerine benzeten yüzbinlerce erkek. hepsi birlikte gerçek bir zavallılık sürüsünü oluşturuyor.

ben şu an türk toplumunun tam geçiş arefesinde olduğunu düşünüyorum. annelerine benzeyen dolap gibi kadınları isteyen, ama bununla da tatmin olmayacağını bilip annelerine benzemeyen yumurta karıştırıcısı gibi kadınları da isteyen erkekler ve bu kalıba bir türlü uymayan türk kızları. "benden önce hiçbir şey yapmasın o kadın, kültürlü ve sağlam olsun, ama ben istediğimi yapayım onunla" deyip geçiyorlar. kadınlar da bu ikilemde zaten. iki, üç nesil sonra her şey yerli yerine oturur gibime geliyor.

kadın ise, hala daha gücü elinde bulunduran erkek için güç simgesi olmaya devam ediyor. bu yüzden kadının mal gibi kullanılması, meta olarak görülmesi normal. neyse, erkek egemen sistem var olduğu sürece kadının kullanılmasının önüne geçilemeyecek. çünkü seçen daima erkek olarak kalacak. sovyetlerde eşitlik adına hem kadına, hem erkeğe boş ol hakkı verildiğinde bunu en çok kullanan ve kadınları kucaklarında çocukları ile bırakan kişiler erkekler oldu. süreç yine değişmedi. seçen erkek olmaya devam etti.

tüm bu ahval şerait içinde dahi erkek olmaktan çok insan olmayı içselleştirmiş erkeklerin hiç şansı yok. kadınlar bu kişilere naif, efemine görüyor. tercih etmiyor doğal olarak. ve hatta 30'lu yaşlardan sonra son şansları olarak görüyorlar. bu yüzden bu düzen uzunca bir süre sürüp gidecek.

hepimiz zaten öleceğiz. bu siktiri boktan kadın-erkek elde etme rekabeti neden var, anlamdırabilmiş değilim. önemli olan tek şey hazzın kendisidir. aşk bile bu hazzı artırmak için vardır.

6 yorum:

sürüden ayrılan koyun dedi ki...

iyi bir seksten sonra adam mutlu ve huzurlu olmamıyor hafız. bazen tekme atıp yataktan fırlatasım geliyor.

gerisi önemli değil... dedi ki...

o zaman bence o iyi bir seks olmuyor. veya başka bir sebepten kadını yataktan atmak için istek duyuyorsun. veya senin için iyi bir seks yok, mükemmel seks olması gerekiyor. keyfine bak asker ;)

sürüden ayrılan koyun dedi ki...

şu saatten sonra iyi/mükemmel seks diye bir kavram yok hafız. adam asker olunca bulduğuna geçiriyor.

gerisi önemli değil... dedi ki...

keyfine bak...

orta karar dedi ki...

Telefon çalıp pc başından kalktığımda, bi san geliyorum demek üzereydim sana =) Jestlerinle anlatıyordun ben de dinliyordum..

Kadın kalıplara sokulması, bakımlı olması şusu busu..tüketim malzemelerini arttırmak üzere şekilleniyor ve bunu hepimiz kabul ediyoruz. Ama kadın-erkek ilişkileri söz konusu olduğunda iki cins de özellikle hemcinsleriyle başbaşa kaldıklarında belli kalıplarda olmaları gerektiğinden bahsettiler yıllardır. Dostoyevskinin subaylarını dahi, ''Kadınlar, abc...erkeklerden hoşlanıyor'' derken hayal etmek çok zor değil. Erkeklerin hedefe kitlenmeleri, ulaşana kadar şekilden şekle girmeleri ve zaferin hazzı + girdikleri şeklin sıkıcılığı ile yine eski hallerine dönmeleri erkeklerin kadınlar konusunda edindikleri tutumu özetler durumda bana.

Ama kadının,bilimin de yıllardır usanmadan söylediği üzere, bağlılıkla ilgili herşeyden önce hormonal sıkıntıları var. Kadın, erkek için gerekeni lakıyla yapıp, erkeği bir gece, bir haftasonu, bir ay, bir çocuğun ergenlik dönemi vs boyunca elde etmenin hazzına ulaşıp, ama bütün bu uğraşlar çok sıkıcı diyerek erkekten uzaklaşamıyor. Toplumlarımızı severim (=)), toplumsal değil tamemen bireysel bir durum. Bir şeyi kaybetmeyi sevmeyen asıl kadınlardır. (Erkek zevkli bile bulabilir kaybetmeyi-kurtulmayı-, yeni bir hedef, yeni bir oyun olacaktır kazanmak için.) Kadınlar, erkekle yaşanan hazzın tadına varıp, sıkılıp uzaklaşmayı düşünmek yerine bağlanıp kalmaktalar. Kaybetmemeliler. Bu yüzden aslında kadınlara özellikle hemcinsleri ile olduklarında, sürekli kalıp, şekil, tutum vs tavsiyesi/mesajı veriliyor. Ortaçağ subaylarının bir buse için çabalarının ötesinde, ortaçağ leydilerinin o buseyi konduracak erkeği sürekli aynı dala(eve) kondurma tasası vardı. Hala var.. Bu yüzden birçok bazı işler kapitalizmin sonucu ama kadının her zaman tavsiyeci tipleri vardı etrafında.

Bugün de geçerli olmak üzere, kadının erkeğini kaybettiği durumlarda zor bir hayat yaşayacağı ve bunun olmaması için 'Bak evladım, erkekler... kadınlardan hoşlanır/hoşlanmaz' öğütlerine tapınmaları normal aslında. Ekonomik muhabbeti geçtim ama bugün boşanmış bir kadın, hala yaşayan enteresan bir zihniyet için 'porno kategorisi' olabiliyor-Dul Karı Pornosu..

Bu yüzden inancım budur ki; (=P) sadece kapitalist gerçeklerin ya da erkeğin seçen olmasının dışında, kadın olmanın, hormonların ve fiziksel dengenin sonucudur olan biten/bitmeyen/başlamayanlar..

Tüm bunları kadınların kapitalist düzene mağlubiyeti girişine yazdım. Lakin sonuçta belirttiğin üzere, bir süre sonra oturacağına ben de inanmaktayım. =)

gerisi önemli değil... dedi ki...

kadınların öncelikli duygusunun aşk, sevgi vs olduğunu düşünmüyorum. güvenebilecekleri erkeklerle beraber oluyorlar. yani dıştan güven veren. havnlar alemine bakarsak eğer aynı durum var. dövüşü kazanan dişiyi döller. diğeri kenardan kenardan kaçarak gider :) bu durum dünya savaşlarına kadar da böyle sürüp gitti. ne zaman ki kadın kendi geçinmeye başladı, o romanlardaki güzel ama aciz kadın tipi de yok olmaya yüz tuttu. bakın mesela kemal tahir'in kamil bey'ine ve onun güzel eşi nermin. sadece yoksunluk duymamak için kamil beyle evlenir ve yoksunluk duyduğunda terk eder gider. türk kadınlarının kendine güvenmesi biraz daha zaman alacak elbet. fiziksel olarak güçsüzlük kadınları bu hale getiriyor. yani hormonlardan daha çok, bu durum var bence. bir erkeğin ellerinde çiçekle sevgilisini beklemesi belki romantik olabilir, ama kadınların neredeyse tamamında, o erkeğin naif olduğu inancını doğurur. mesela piç erkek, efendi erkek bağlamında kadının tercihinin piçten yana olmasının sebebi de bu durum. piç, kadınını bir süre sonra siktir edecektir, ama o kadını kendisiyle beraber olduğu sürece koruyup kollayacaktır.

kapitalizmin devreye girdiği yer işte burası. doğanın tersine kadın erkek nüfusu eşit. doğal olarak rekabet var ve rekabet varsa eğer, kapitalizm nesi var nesi yok devreye girer ve kendini pazarlar.

neyse işte, yorum iyice kaymış, saçmalamış olabilir, sağlık olsun :)

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.