heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!
tv etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tv etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Şubat 2022 Cuma

walter white vs gus fring

better call saul izlerken fark ettim ki breking bad dahil olay bir imparatorluk kurmak isteyen idealist bir kişi ile ona çöken yeni yetme bir kişi arasında mücadeleler var. gus inanılmaz bir sabır ile en sonunda kocaman bir karteli çökertip en tepeye çıkıyor. ama kaybediyor. 

mc gill mücadelesi daha ilginç. james ağbisine hayran bir kişi. onun gibi olmak istiyor. ama kendisinin senelerce uğraşıp başardığı her şeye kardeşinin bir kaç hamle ile ulaşmasına inanılmaz bozulan bir ağbi var ortada. bir süre sonra tek amacı kardeşini mahvetmek olan ağbi, hayatta bir amacı kalmayınca intihar etmeyi seçiyor. 

hayat ne garip! uzun yıllar da çalışsan, bir kaç adımda da o seyiyeye gelsen eninde sonunda kaybediyorsun.





22 Şubat 2021 Pazartesi

şarkıcı ege'nin eski sevgilisi

90'lı yılların sonuna doğru star'da değişik bir program vardı. oktay derelioğlu'nun gerçek annesi kim, atilla taş'ın gerçek babası kim vs tarzında haberler yapıyorlar, bu kişiler o kadınlarla stüdyoda buluyor, karşılıklı bağrışmalar vs. yine böyle bir program tanıtımında "şarkıcı ege'nin eski sevgilisinin babası kim?" dönüyor. açtın izledim. ege askere gittiğinde bu sarışın hanım kızımız depresyona girer ve bir ayağının olduğu almanya'ya geri dönmeye karar verir. uçakta bir almanla tanışır ve arkadaş olurlar. sonra ilişki yaşamaya başlarlar. evlenmeye karar verdiklerinde ikisi de büyük bir şoka girer. çünkü baba bir kardeştirler. hanım kızımız tv'den yalvarıyor ama "böyle bir şey olamaz, imkansız" diyor, annesinin yayına bağlanmasını istiyor. rol yapıyor desem rol de değil, çünkü yırtınıyor ve sürekli ağlıyor. en sonunda annesi yayına bağlandı ve o da ağlıyor, lafları eveleyip geveliyor, kız annesine yalvarıyor, anlayacağınız inanılmaz bir sahne. en sonunda anne dedi ki; "kızım siz kardeş değilsiniz, senin baban bahçıvan" yayın bu laftan sonra bitti. bizi izlediğiniz için teşekkür ederiz!

23 Aralık 2020 Çarşamba

hekimoğlu


 dr. house'u izlememiş biri olarak yazayım; çok şey kaçırmışım. türk versiyonu bu kadar güzel ise orjinali efsanedir.

umarın reyting yüzünden şu diziyi bitirmezler.

yakın zamanda house'un cd'lerini alıp toptan izlemeyi düşünüyorum.


26 Temmuz 2018 Perşembe

drew pritchard


seviyorum bu adamı. sayesinde ntvspor'dan bozma dmax izlemeye başladım. akşam 8:00'de hurda avcıları'nı kaçırmadan izliyorum. hala dikkatinizi çekmediyse şiddetle tavsiye ederim. seslendirme güzel, program güzel ve artık britanya'yı kasaba kasaba biliyorum :)

adam tam bir ingiliz. ülkesi ve ürettikleri ile gurur duyuyor. onun güzel bir koltuk, lamba veya vw tabelası gördüğünde yaşadığı heyecanı gözlerinizden görüyorsunuz. işinde de uzman ve ne kadar düşük alırsam bu kadar kardayım mantığında da değil. bildiğin para saçıyor.

sattığı hurdaların sitesi bu; https://www.drewpritchard.co.uk/

bu arada; arabayı kullanan tee ile muhabbetleri de iyi :)


izlerken resmen ufkum genişledi a q. sanat tarihi okumak için içimde bir istek doğdu. emekli olunca böyle bir iş mi yapsam deyip duruyorum. ama bizde depo kültürü ve istifçilik hastalığı pek yok. o hurdaları ancak köylerde bulursun. o da geri dönüşüme gitmediyse.. neyse..

edit: bugün hakkındaki haberlere bakınca öğrendim. memleketi conwy'de barlara girmesi yasaklanmış. karısı rebecca'dan boşanmış. vs..

27 Mayıs 2013 Pazartesi

la


dünyanın ekseni oniki santim kaymıştı, behzat amirim esra'ya bir santim bile yaklaşmamıştı hani. dünyanın eksene hala kaymaya devam ederken, rtük ve star tv, izleyenlere bir santim bile yaklaşmadı. tv'mizin en harika yapımlarından biri geçip gitti kırmızı vosvosla. bir gün gelir ve o üyeler de bize yaklaşır, bizim de zevklerimizin olduğunu, onlardan farklı şeyler izleyebileceğimi, sevebileceğimizi, küfredebileceğimizi, içebileceğimizi, öpüşebileceğimizi, çocuk yapmamak için de sevişebileceğimizi anlarlar umarım. hani diyordu ya amirim "ben sevmesini bilmiyorum" diye, herhalde rtük de sevmesini bilmiyor. hatta harun gibi bağırayım bak şimdi, "lan biriniz de anlayın be, seviyorum merkez seviyorum, anladın mı?" gereksiz yere kanalı işgal ediyormuşuz demek!..


29 Nisan 2013 Pazartesi

kilim

geçenlerde trt belgesel'de 1989'a ait bir programa rastladım. anadolu kilim motifleri ve anlamlarından bahsediyordu. belgeselin ilk bölümünde eli belinde motifi inceleniyor ve biz türklerin ana tanrıçası olan umay ana'ya kadar gidiyor. belgeselleri izlerseniz eğer şimdi doğuda nevruz, batıda paskalya olarak kutlanan inanna-dumuzi birleşmesinin bütün bir eski dünyayı nasıl etkilediğini görebilirsiniz.

(eli belinde motifleri)

bu eli belinde hadisesi bereket ile alakalı bir durummuş. doğurganlığı temsil edermiş. kadın bu motif sayesinde kendisini, hayvanlarını ve bitkilerini doğurgan ve bereketli kılmak istermiş. yani eli belinde sembolü yer ile göğün, kadın ile erkeğin bereketinin sembolü olmuş. hakkari'den antalya'ya kadar geniş bir sahada halen kullanılıyormuş. esasında kilimler bir nevi kitap gibiymiş. harfler yok ama semboller var ve genç kızlar kilim dokuyarak isteklerini belli ederlermiş.





(koç boynuzu)

ikinci motifimiz koç boynuzu. ana erkil toplumdan ata erkilliğe geçiş sürecinde ortaya çıkmış. çünkü erkeğin doğumdaki rolü anlaşılmış. bu iş salt kadın mucizesi olarak görülmüyor artık. tarım toplumuna geçilmiş. toprağın bereketi için kan önem kazanmış ve koç-boğa kurban ederek toprağın da döllenmesi istenmiş.türk kadınları da erkeğin bereketinin sembolü olarak koç boynuzunu kilimlerine işlemiş.






kilimlerdeki el motifleri ise insanı bilinmeyen kötülüklere karşı koruyan bir güçmüş. çünkü sabanı, baltayı tutan, hayvanları avlayan hep eldir. büyüye, nazara karşı iyi gelir. öyle ki o el ali'nin ve oğullarının eli olduğu gibi islamın beş şartını da temsil edebilirmiş.


zümrüdü anka, tarak, yıldız, gamalı haç(svastika), kem gözden korunmalar hep kilim motiflerinde yer alırmış. neyse lafı daha fazla uzatmanın anlamı yok. her bir video 28 dakika civarı. merak eden izleyebilir. güzel belgesel.



10 Eylül 2012 Pazartesi

mustafa sandal sana, kafaaam girsin

ulan herifin sesi şusu busu yok, tv'de bitlis'te beş minaresine biraz takıldım, oyunculuk da yok. ulan bir reklam çekmiş. o ne be. hay sizin yazdığınız reklam metnini, oynayanlarınızı, yönetmeninizi, sizi yayınlayan kanallarınızı, sayın işvereniniz o telefon şirketini, topunuzu birden new york'daki en iri siyahların hepsi birden becersin. o ne lan öyle, allah belanızı versin, iki cihanda yüzünüz gülmesin. karını oynatmışsın, demek senin sikimsonik bir telefonun olsa karın sana vermeyecekti ha, hay allah senin belanı versin. aldığın paralar götüne bozuk paralar şeklinde girsin. töbe ya, ulan bu kadar boktan bir reklam filmine maruz kalmak ne kötü. tüm sinirlerim zıpladı bir anda. seni dinleyen, destekleyen, sporsor olan ne varsa işte, yeni yapılan boğaz köprüsü girsin hepsine. dur daha küfredeceğim. bi siktirin gidin lan, ulan bok böcekleri bile olmaz sizden. ot musunuz, bok musunuz, ne göt insanlarsınız siz lan..

14 Aralık 2011 Çarşamba

bu kaçıncı sıdkısıyrıq ödülleri 2

"burcu sıdkısıyrıq kendi dizilerine ödül veriyorda ben kendi dizilerime ödül veremiyor muyum" diye düşünüp bir liste yapmıştım. ödülümün adı yine sıdkısıyrıq ödülü olarak kalacak. isim değiştirmek olmaz, ama ödülü ben veriyorum! ha, herkezi kendi dizilerine böyle bir sıdkısıyrıq ödülü vermeye davet ediyorum. kndi ödüllerinizi 3-4-5 diye sıralayın gitsin. ciddiyim bak...

 (sokka, suki'yi beklerken)
avatar: the last airbender: şimdi arkadaş bu bir çizgi dizidir ve enfesti. tadı damağımı parçalayarak geçip bitti. bu çizgi dizi yüzünden uzun yıllar cumartesiler erkenden kalktım. son hava bükücü ve avatar aang'ı ve uçan bizonu appa'sı ve uçan lemuru momo'su, aang'ın ilk gördüğü andan itibaren delice tutulduğu kan da bükebilen katara'sı, katara'nın kardeşi olan, hiç bir şey bükemeyen ama dehşet saldırı planları yapabilen, şaklaban sokka ve sevgilisi kyoshi savaşçılarının lideri suki ile kuzey su kabilesinden kendini aya feda etmiş eski sevgilisi yue'ye, dillere destan bir varolma savaşı veren ateş kralının oğlu zuko, ateş bükerken mavi ateş büken ateş kralının kızı azula, zuko'nun biricik amcası, kadın delisi, çay tiryakisi iroh, güç delisi ateş kralı ozai ve kör toprak bükücü, toprak bükücülerin en şahanesi olan, aang'ın toprak bükme ustası toph, aang'ın çocukluk arkadaşı kral bumi'ye kadar enfes karakterler barındıran nefis bir diziydi. zuko'nun annesini toprak krallığında aracağı yeni bölümleri gelecek diyorlar. bekliyorum, hem de heyecanla...

en en kötü karakter sıdkısıyrıq'ı: ateş kralı ozai
en feci aşık kadın sıdkısıyrıq'ı: suki
en güzel canlı sıdkısıyrıq'ı: appa


 lost: sonu boktan da olsa baştan iyiydi. hakkında bir dünya yazı yazdım.

en boktan son sıdkısıyrıq'ı
en pis ve yalancı karakter sıdkısıyrıq'ı: benjamin linus
en güzel kadın sıdkısıyrıq'ı: ana lucia cortez  

(savannah, annesi kılığına girmiş weaver ile birlikte)

terminator: sarah connor chronicles: linkte uzun uzun anlattım. reyting yüzünden sonlandırılması tam bir fecaattir. yazık oldu.

en dehşet çocuk karakter sıdkısıyrıq'ı: savannah
tez zamanda geri dönmesi gereken dizi sıdkısıyrıq'ı

married with children: bazen düşünüyorum ve evlenmekten bu kadar çok korkma nedenlerimden birisi de bu dizi. erkeğin peg gibi bir karısı olursa al bundy gibi bir herife dönersin. kaç sezon sürdüğünü bilmiyorum, ama nefis bir diziydi.

en gebeş adam sıdkısıyrıq'ı: al bundy

üç çocuk yapmamak için nedenler sıdkısıyrıq'ı

(şu mutlu aile fotoğrafının arkasında kafasını gösteren costanza'dır)
seinfeld: canınız çok sıkıldığında bu diziyi izlemek ilaç gibi geliyor. psikologa gitmenize gerek yok. bu diziyi seyredin yeter size.

en mal karakter sıdkısıyrıq'ı: george costanza



moonlighting: çocukluğumun dizisiydi. hala daha bruce willis'e david derim.

en kendini beğenmiş kadın karakter sıdkısıyrıq'ı:  maddie hayes
en sarı saçlı kadın karakter sıdkısıyrıq'ı: maddie hayes
esas karakterden bile daha iyi yardımcı kadın karakter sıdkısıyrıq'ı: topesto

macgyver: dilimize "macgyver mısın olm sen" diye bir laf kazandıran dizidir. eskiden izlerken yaptığı aletler inanılmaz gelirdi. bir kaç sene evvel rastladım bir kanalda. herif sonuçta atom bombası yapmıyor. basit aletler yapıyor be ya, valla o kadar malzemeyle dolu bir yere düşsem ben de yaparım. neyse işte, güzeldi.

elinde dayanak olsa dünyanın yerini değiştirecek kaldıraç yapabilen dizi sıdkısıyrıq'ı

south park: o enfes radiohead ve lotr bölümleri, kenny, cartman, butters daha ne lan. uzun süredir izlemediğimi de belirteyim. her şeyin fazlası sıkıcı oluyor sonuçta.

bir türlü bitmeyen dizi sıdkısıyrıq'ı
en aç karakter sıdkısıyrıq'ı: kenny mccormick

27 Temmuz 2011 Çarşamba

leyla ile mecnun şarkıları

gördüğüm en harika dizilerden biri olan leyla ile mecnun'un enfes parçalarını yayınlayayım bir. absürdlüğün geberinceye kadar gülmenize neden olacak kadar güzel olduğu, yeri geldiğinde deniz kıyısına gidip kuru yük gemilerine el sallamanızı yürekten isteyecek kadar insanı hüzünlendiren bir dizidir. lan yok böyle bir dizi. akşamları tekrarları izliyorum, hala gülüyorum aynı esprilere ve kaçırdıklarım da çıkıyor, ki yeni bölüm gibi geliyor o anda.. neyse, izlemediyseniz, izlettirin!!





17 Mart 2011 Perşembe

leyla ile mecnun

hala izlemeyen var mı bilmiyorum, ama izlemediyseniz çok şey kaçırıyorsunuzdur. absürd komedinin en iyilerinden birisi trt 1'de çarşamba akşamı saat 11:00'de yayınlanıyor. şu gerzek bir yapım olan sakarya-fırat'dan sonra. üstelik neredeyse reklamsız yayınlıyorlar be, harbi süper bir dizi. oyunculuklar ciddi, lakaytlık yok, sululuk yok, espriler her şeye tam oturuyor, direkt avama seslenme yok, yani bazı esprileri anlamak için az biraz şiir de bilmek gerekiyor. daha ne diyeyim, süper bir dizi. hatta kaygısızlar'dan beri bir ilktir bu dizi. izlerken kendimi birden bire kahkaha atarken buluyorum. apansızın kahkaha attırıyor, farkına bile varmıyorsunuz:)

ak sakallı dedesinden hırsızına kadar her şey cuk oturmuş. geçen hafta herif hayalinde tır itti be, hala aklıma geldikçe gülüyorum, bu hafta bizim hırsızın ilk hırsızlık anısını anlatışı vardı, anasını satayım hırsızlık yapasım geldi :) hala izlemediyseniz, haberiniz yoksa izleyin ağbi, yapmayın böyle, çarşamba akşamları da başka bir bok yemeyin!

"aysel git başımdan, ben sana göre değilim.. ? aysel git başımdan ya!!"

"ben sana bankayı soyma demiyorum. hobi olarak yine soy!"

25 Kasım 2009 Çarşamba

dolgun saçlar


blendax'ın dolgun saç reklamlarını biliyorsunuz. bu konuda yaptıkları işlerle fezaya kadar çıkmayı hakettiler! mesela bir reklamlarında can ile sevgilisi tuuçe sokakta dolaşmaktadır. can siyah tişört almak ister. tuuçe pembe. tuuçe dolgun saçlarını bir savurur ve can saçlarını savuran kadınlara dayanamadığı için anında pembe tişört alır.

tabii can'ın şebekliği burada bitmez. can sokakda yürürken -nasıl bir sivri zekalı beyne sahipse işte- canı köpek almak ister. pittbul istiyordur. ama tuuçe fino istemektedir. tuuçe, o rüzgarların dans ettiği saçlarını bir savurur ve can pembe bir minder üzerinde finoyu dolaştırmaya başlar.

"e yuh" dediğinizi duyar gibiyim sayın okuyucu. bu kadar da olmaz. bu can değil, john olmalı değil mi? hangi türk erkeği pembe tişört giyer! gerçi pembe gömlek giyen roman vatandaşlarımız ayrı, onlara herşey helal, öyle neşeli insanlar ne yapsa yeridir.

ama ahh bu türk erkeklerin dolgun saç merakı ahh, hepsi ibrahim tatlıses'in "saçlarını savurursun rüzgarlara bırakırsın" şarkısı yüzünden. oysa can'ın çilesi bitmek bilmemektedir. can artık canından bezmiş bir halde dinlenmek için kendini bir sandalyeye atmayı düşünmektedir. ama bu tuuçe karısı büyünün alasını yapmıştır ve herife bir dakika rahat vermemektedir. anladığınız üzere can'a da zaten vermemektedir! can'a köpek çekme oyununu oynamaktadır. neyse konumuza dönelim. tuuçe o iğrenç dolgun saçlarını bir kez daha gösterir ve bir masada dinlenmek yerine can ile beraber diskoya giderler. sırtında pembe tişört, elindeki minderde bir fino ile şebeğe dönen can'ın aleme maskara olması yetmezmiş gibi gece yapacağı işe gücü de kalmaz. zaten tuuçe karısı sadece saçlarını değil, her yerindeki tüylerini blendax ile yıkadığından her yerindeki tüyleri ahenkle dans etmektedir!

işte böyle sevgili okuyucu, oysa şeriat ile yönetilen bir ülke olsaydık bunların hiçbiri olmazdı. bir defa tuuçe'nin adam gibi bir ismi olurdu. mesela şeyma!

canım can, yazık ediyorsun kendine. sana tavsiyem git o saçına adam gibi bir şekil ver. boğa yutmuş yılan kafalılar gibi dolaşma. bir dahaki reklama öyle çık. sonra o tuuçe salağını siktir et. gençsin, yakışıklısın, sana karı mı yok lan!

tuuçe, sen saçlarını savurmaya devam et. inan bana, daha bir sürü böyle salak herif bulursun sen.

16 Ekim 2009 Cuma

al bundy


tüm tv tarihinin tek geçeceğim dizisinin kahramanı. belkide evlilikten korkmamın tek nedeni bu adam. ilk önceleri star 1'de gündüzleri oynardı. her gün bir bölüm. yıllar sonra cnbc-e'de gördüm. bu sefer alt yazılı. daha güzeldi. bir ara kanal d türk işi versiyonunu çıkardı. pek tutmayacağı belliydi. ayıp olmasın babından izlediğim bir kaç bölümü vardır. çünkü al bundy'nin felsefesini anlayabilecek zeka ölçeklerine bu millet hala gelmedi!

al bundy evrenin en bahtsız adamıdır. çirkef bir kadının, lise amerikan futbol takımı yıldızını kafakola alarak tüm hayatını, doğurduğu biri kendini zeki sanan iki çocukla ve bir köpekle beraber nasıl siktiğini görürsünüz. al bundy artık öyle bir duruma gelmiştir ki, kulağının arkası bile sikilmiştir. basit bir kadın ayakkabı satıcısıdır. tek zevki uzaktan kumanda, tv koltuğu ve biradır. o aile buna bile bulaşır. adeta sülük gibidirler. işte bu yüzden al bundy nirvana'ya ulaşmıştır. hemen hiçbir şey onu etkilememektedir. çünkü cehalet erdemdir., aptallık kaçıştır.

"eğer seks istiyorsan çocukların evden gitmeli. eğer iyi seks istiyorsan karın evden gitmeli."

"peg, bana birazcık değer veriyorsan, beni seninle sevişmeye zorlama."

"hayatımdan nefret ediyorum. uyuyamıyorum, yemek yiyemiyorum, karımı arka bahçeye bile gömemiyorum."

2 Eylül 2009 Çarşamba

terminator: the sarah connor chronicles

yıl 1997. sarah coonor 35, john ise 16 yaşında. kıyamet gününü ikinci filmde ertelemişler. şimdilik sessiz ve sakin bir hayat sürüyorlar. bu arada sarah'ın bir sevgilisi var. normalde, üçüncü filmde de hatırlanacağı gibi sarah 29.08.1997'den hemen sonra ölmüştü. ama dizide öldürmüyorlar, hala yaşıyor.

neyse işte, sevgilisi ile ilişkilerini noktalama kararı alan sarah başka bir yere taşınır. sevgilisi kendisini neden terk ettiğini anlamadan polise sarah ve john'ın kaybolduğu haberini verir. yapılan bir kaç araştırmadan sonra bu iki kişinin, skynet'i bombalayan ve miles dyson'ı öldüren connor'lar olduğu anlaşılır. haber geleceğe anında olaşır ve cromartie adlı terminator 1997'ye yollanır. çünkü sarah ve john'ın yeni yerleştiği yer biliniyordur. ama gelecekti john connor boş durmaz ve cameron(sanırım james cameron'a bir gönderme) adlı bir t-800 kadın robotu kendisine yardım etmesi için 1997'ye yollar.
ve olaylar başlar. john'ın yeni okuluna cameron da başlar. cromartie'de öğretmen tipinde derse girer. yoklama yapmaya başlar ve john'ın adını okur. john "burda" der demez bacağına sakladığı silahı çıkarır ve ateşlemeye başlarken john kaçar, bir kısım kurşundan da onu cameron kurtarır. akabinde kovalamaca başlar. cameron onu ve sarah'ı bir banka kasasına sokar. john daha önce zaman makinasının parçalarını ayrı ayrı kasalara saklatırmıştır ve cameron bunlardan bir zaman makinası yapar. cromartie içeri girene kadar çoktan 2004'e ışınlanırlar. sarah'ın sevgilisi ve fbi ajanları ikisin de öldüğünü düşünür. cromartie ise sarah'ın elindeki bir silah sayesinde etleri metalden ayrılır ve o da 2004'e gelir. kafasını da kaybetmiştir ama 2004'de bunların hepsini telafi eder. o bir t-800 değildir. biraz daha değişik bir çeşit terminatordür.bu seviyeden sonra connor'lar ve cameron kaçmadan, adlarını değiştirerek yeni bir hayata başlarlar. john hala savaşa hazırlanıyordur. gelecekteki john ise 2004'e sürekli birilerini yollayarak savaş için gerekli tedbirleri almaya başlar. bu arada babası kyle'ı 1982'e yollarken amcasını da 2004'e yollar. derek; sarah, john ve cameron ile yaşamaya başlar. john'ın savaşa hazırlanma süreci devam etmektedir.
bu arada kıyamet 1997'de kopmasa bile süreç işlemeye devam etmektedir. miles dyson'ın yanında staj yapan bir çocuk 2004'de turk adını verdiği satranç oynayan bir bilgisayar programlar. programlayan kişiyi derek öldürür, ama programı kaçırırlar ve cathrine weaver adlı kızıl saçlı bir hatunun eline geçer. bu hatun bir t-1000 model terminatordur. yani civa kadın!
kadın elbette benzediği kişinin yerine geçmiştir. benzediği kişi ise kocası ile bir helikopter kazasında ölmüştür! kızı savannah ise hala sağdır. neyse, weaver programı alır ve en zeki insanların yardımı ile skynet'i geliştirmeye çalışır. bu arada john ve ekibinin başına değişik olmayan bir şeyler gelir. yani dizi uzasın diye bilinen gelişmeler işte. yazmaya bile deymez olaylar. ama cameron'ın, bir robot olmasına rağmen john connor'a aşkı görülebiliyor. belkide gelecekteki john onu öyle programlamış! bu arada gelecekte john, filmlerdeki gibi değil. çok içine kapanık, tek başına çalışıyor ve emirler veriyor. kendisine robotlardan bir bölük kurmuş ve insanlardan çok onlara güveniyor. işte bu cameron'da en yakın mesai arkadaşı!
ve dizinin ikinci sezonunun sonunda gerçek anlaşılır. kadın, yani weaver, yani t-1000, gelecekteki john connor ile antlaşma yapmış ve 2004'e gelerek skynet'e rakip bir düşünebilen program geliştirmiştir. bunun vücudu olarak da daha önce önceki bölümlerde cameron tarafından etkisiz hale getirilen cromartie'yi kullanmaktadır. artık bu programın adı john henry'dir.bu esnada, miles dyson'ın oğlu 3 aydır kayıptır ve başka bir düşünebilen program, john henry'yi ve savannah'ı ve connorgilleri öldürmeye çalışmaktadır. ancak o anda, connor'lar, weaver'ın kendileri için çalıştığından habersizdirler ve en sonunda john henry'den haberleri olur. bunu skynet sanırlar ve weaver ile görüşmek için mekana gelirler. hepsi aynı anda buluştuğunda rakip sistem şirkete saldırır. weaver, connorgilleri t-1000 olduğunu da göstererek kurtarır. sarah tuzağa düştüğünü sanır. ama weaver bunları aceleyle bunları john henry'nin yanına götürür. oysa cameron'ı, john henry'yi yok etsin diye çoktan zemin kata yollamışlardır. connorgiller ve weaver zemin kata indiklerinde cameron'ın çipinin çıkarıldığını ve john henry'nin kaybolduğu görürler. weaver onlara john henry'nin geleceğe gittiğini söyler. zaman makinası hala çalışmaktadır ve john connor'ı geleceğe davet eder. sarah gelmek istemez.john connor gözlerini açtığında artık 2027'de savaş zamanındadır. insanların geldiğini görünce weaver civa formunu alır ve kaybolur. john tek başına kalır. o esnada derek reese, yani amcası görülür(derek 2004'te öldürülmüştür). derek'in arkasından ise bir lider gibi hareket eden kyle reese görülür. hiç kimse john connor diye birini tanımamaktadır.
terminator: the sarah connor chronicles ikinci sezon böylece biter. dizinin en müthiş yerinde de reytingler yüzünden sonlandırıldığı açıklanır. dizi bitmiştir. geçmiş olsun!

şimdi beim anladığım geleceğe geçelim. john connor 2004'te geleceğe gider. yani 2011'de kopacak kıyametten çok sonraya. doğal olarak saldırı çok etkili olmalıydı. ama bence sarah burada başka bir yola saptı ve henüz daha küçük yaşta bir çocuk olan kyle'ı ve derek'i john gibi yetiştirmeye başladı. yani onları yaklaşan savaş öncesi iyice yetiştirdi ve vadesi gelince kanserden öldü!

gelecek john'ın weaver ile gitmesi yüzünden tamamen değişmiştir. john connor'ın savaşın kaderini kesin bir şekilde değiştirmek için geçmişte ürettiği düşünebilen program ise(john henry) de geleceğe gitti. ama onun gittiği gelecek, connor'dan önce geleceğe gittiği için connor'lı olan gelecektir. oysa weaver ve connor'ın gittiği gelecekte connor yok. bence john henry zaman içinde kayboldu, bir daha bulunamayacak(ahahah, saçma oldu, ama zaman-mekan vs zor işler!) bu süreç içinde elbette savannah'da büyüdü. john henry ile sohbetleri hoş ve doyumsuzdu. belkide john henry, savannahlı bir geleceğe gitti. artık savaşın komutanı savannah!

peki john henry'nin "kardeşim" dediği programı üreten kim? sanırım miles dyson'ın oğlu. büyük ihtimal connorgillerden intikam almak için, babasından kalan notları bularak programı işler hale getirdi.

umarım diziyi tekrar yayına sokarlar. bu şekilde kalması büyük haksızlık. lost'tan sonra izlenebilecek tek dizinin reyting gibi bir nedenle ortadan kaldırılması saçma olur. çünkü dizinin konusu t-3 ve cristian bale'e rağmen t-4'ten daha iyi ve güzel.

30 Temmuz 2009 Perşembe

otuziki kısım tekmili birden!!



1930'larda tv icat edilmiş, ama kullanımı yok elbette. tv yerine sinema var. her türlü güncel olaylar sinemadan öğreniliyor. yani salt bir film makinası değil sinemalar. sadece haberler değil, tvlerdeki gibi diziler bile var sinemalarda! bir filmi parçalarına ayırıp öyle izlettirirlermiş. en sonunda da filmi "otuziki kısım tekmili birden" diyerek toptan oynatırlarmış.

günümüz dizilerinin büyük bir çoğunluğu(ister yerli olsun, ister yabancı-lost hariç-) o zamanın sinema filmlerinden bile kötü çekiliyor, oyunculuk o zamanın seviyesine bile gelemiyor. teknik olanaklar sadece göz boyamaca.

aslında 13 bölüm, taş çatlasa 32 bölümde anlatılabilecek bir konu uzadıkça uzatıyorlar. mesela mahalle karılarına yönelik aşk dizilerinde önce kahramanlarımızın evlenmesi gerekmektedir. acı ve umutsuzluk dolu bir süreç başlar, başka başka kadınlar, erkekler, hatta aileleri, çevre şartları, küresel ısınma, inanmazsınız ama başbakan çiftimizi ayırmaya çalışır ve bu 1 sezon sürer. eğer aşk hikaye tuttuysa ikinci sezonda kadın kahraman hamile kalmalıdır ve çocuğun doğması için 1 sezon daha gerekmektedir, ki çocuğu olmadığı için binbir türlü yöntemler denerler, sperm sayısını artırmak için lost adasına giderler! ağlarlar vs falan.



çocuk doğduktan sonra o da ne! bir sakatlığı vardır çocuğun, tüm aile perişan olur. yine lost adasına giderler. ada çocuğu düzeltir! akabinde kadın kanser olur. alın size yarım sezon daha. artık o kanserin tedavisi bitmek bilmez. sürekli hastalıktan kurtulma umudu vardır ve en sonunda kanserden de kurtulunur. çünkü lost adasına gitmişlerdir! ben ileride kansere yakalanırsam bu dizilerin yaydığı pozitif elektrik sayesinde içinde oluşan ve ciğerlerime dolan güçle kanser iletini de yeneceğim! ben buna inanıyorum, siz de inanın, insanlık kanserden ölmesin!

neyse, konuya döneyim; herşey yoluna girmişken tam bu sırada adamın şirketi batar. alın size yarım sezon daha. normalde o şirketin iflah olmaması gerekmektedir. çünkü küresel mali kriz, kredilibilite sorunu, nakit akışının olmaması, yatırımların durması, vergilerin artması, işçi ücretleri derken siktim sene o şirket belini doğrultamamalı. ama tüm bu zorluklara rağmen tek bir işçi bile çıkartmadan o güçlükler yenilir ve şirket de kurtulur! çünkü adamın içinde pozitif bir enerji vardır, aşkları her zorluğa göğüs germeyi başarmıştır!

ama tam bu sırada adamın eski sevgilisinden çocuğu olduğu ortaya çıkar! çünkü adam karısıyla beraber eski sevgilisini de lost adasında götürmüştür! bu konu da diziyi 1 sezon idare eder. kahramanlarımız ayrılmak üzeridir, ama ikinci çocukları da birden bire ortaya çıkar. çünkü lost adasının bu çocuğa ihtiyacı vardır! böylece yine beraber olurlar, ama o da ne? bu sefer de adamın babası kanserdir. allahım, kanser ne büyük bir illetmiş, daha sonra tüm aile sırayla kanser olur. üstelik tüm aile ayrı bir organdan, sanki tvde kanser eğitimi veriliyor, işte akciğer, karaciğer, barsak, gırtlak, deri ve göğüs! üstüne herifin eski sevgilisine araba çarpar. nitelikli kadın kahraman bu sırada kocasına destek olmalıdır, dizi şartları bunu gerektirmektedir! yarım sezonda böyle geçer. ama çile bitmek bilmez. çünkü kadın kahramanın dayısı kalp krizi geçirmiştir! hemen ameliyata alırlar!



ve final şok bir sahneyle biter. meğer kadının babası başka biriymiş. bildiğin sütçü işte. sütçü ise benjamin linus'tır! kadınımız ertesi sezon hüngür hüngür ağlayarak sezonu başlatır. o ne lanet annedir öyle!

artık dizinin bitmesi gerekmektedir. biter mi sanıyorsunuz? asla! sırada çocuğun okula başlaması vardır. ama o da ne? çocuk geri zekalıdır. aileyi alır bir telaş. hemen lost adasında dharmaville scholl'a yazdırırlar çocuğu. inanmazsınız ama düzelir çocuk, çocuğun göbek adı da meğersem john locke'mış.

dizi bitti mi sizce? bitmez a canlar bitmez. son bölümde bunların yaşadığı yalı yanar. acaba kahramanlarımız öldü mü? aslında kahramanlardan biri ölür bu durumda. diğeri kendini içkiye verir. ama o da ne! bir gün ölen kişi geri döner!

siz öyle sanın. aslında geri dönen kişi, ölen kişinin ikiz kardeşidir. bunca yıldır ortalıkta yoktur ve bok yiyesice kişi ortaya çıkmaya karar verir. ama sevdiğinin kardeşiyle elbette evlenilmez. ama onunla yatar! çünkü onu ikizinden hep kıskanmıştır, fırsat bu fırsat der. türk aile yapısına uygun olmayan bu sahneleri rtük yasak koyduğu için siz göremiyor olabilirsiniz. ama bana rtük yasak koyamaz, o yüzden ben görüyorum! neyse işte, sevgilisinin ikizini sevmeyen kahramanımız gelgitler yaşasa bile yeni bir aşka yelken açar. önce annesi gibi sütçü, tüpçü, paraşütçü ile takılır, ama bu dizilerdeki kahramanlara klas kişiler yakışır! davul bile dengi dengine, şirket sahibi ise eğer ayak takımından biri ile asla evlenilmez, evlenilse bile önce o kişi metres/jigolo olarak kullanılır, seviyesi yükseltilir ve öyle evlenilir.

böylece bu diziler bitmez, bitemez, bitirenin kafasını koparırım lan ben!!

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.