heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

31 Ocak 2012 Salı

asalet ünvanları

bu soğuk havalarda kulağınıza çok sık gelen asalet ünvanlarının kökeneri ile ilgili bilgiler vererek içinizi ısıtayım. dostlarım, kardeşlerim, eyy romalılar! batı avrupa'da bu ünvanları büyükten küçüğe doğru sıralarsak eğer; papa, imparator, kral, prens, dük, marki, kont, vikont, baron, şövalye.

dük olmak kolay değildir, valla bak! bunları yazarken en fazla nişanyan sözlük'ü kullandığımı belirteyim. ama elbette viki'den de yararlandım.

(fransa imparatoru napoleon)

imparator: latince imperator ordu kumandanı, serdar demek. roma'nın askeri hakimi olan augustus'un mö 30 yılında benimsediği unvandır. latince imperare buyurmak, komuta etmek demek. parare ise tedarik etmek, donatmak anlamında. türkçe karşılığı padişah.


imparatoriçe: sırpça kralitsa modeline göre üretilmiş türkçe bir sözcüktür. aynı yöntemle çariçe ve tanrıça sözcükleri de üretilmiştir.

kral: balkan hükümdarlarının ünvanı. sırpça kral, hükümdar demek. almanca karlaz adam, erkek demekmiş.  avusturya hükümdarlarının sıfatı olarak 17. yy'dan itibaren türkçede kullanılmıştır. imparatorun bir alt basamağıdır. türkçe karşılığı şah, sultan oluyor.
 (büyük britanya ve irlanda birleşik krallığı kraliçesi ve hindistan imparatoriçesi victoria)

kraliçe: sırpça králitsa. kralın eşi veya kadın hükümdar

prens: fransızcası prince, hükümdar ve hükümdar oğlu anlamlarında kullanılıyor. latince princeps şef, önder, hükümdar demek. yine latince primus ilk anlamına geliyormuş.
 (arşidük franz ferdinand)

arşidük:  fransızcası archiduc. birinci dük demek. habsburg ailesine mahsus bir soyluluk sıfatıdır. latince archi baş, ön demekmiş. 

dükfransızca duc yönetici, önder demek. latince dux, duc- önder, lider. esasında roma imparatorluğunda bir rütbedir latince dūcere, duct- yöneltmek, yönetmek, önderlik etmek. hint avrupaca deuk- öncülük etmek demekmiş. wellington dükü, napoleon'u yenen kişidir.

marki:  fransızca marquis bir soyluluk ünvanı. latince marchese, sınır komutanı, uçbeyi demek. latince marca sınır anlamındaymış. en bilinen marki, marki de sade'dir sanırım.
(ispanyol kontlarının tacı)
kont: fransızca comte. latince comes, comit- hükümdarın maiyetinden olan kimse demekmiş. latince comitare, birlikte yürümek anlamında. ispanya'da düklerden pek bir farkı yokmuş. monte cristo kontunu sevelim, sevmeyenleri dövelim. ayrıca kont borjenski bizim tarihimiz açısından önemlidir. macar isyanından sonra osmanlıya sığınmış ve mustafa celalettin paşa adını almıştır. nazım hikmet'in dedesidir. karadağ savaşında şehit düşmüştür.


vikont:  fransızcası vicomte. konttan aşağı bir soyluluk rütbesi. latince vice-comes kont vekili demek. latince vice bir şeyin veya birinin yerine anlamında. 
(baron von richthofen - kızıl baron)

baron: fransızca kökenli. latince barō 1. anlamı orduda asker yamağı, 2. anlamı ise kralın şahsi hizmetinde bulunan ve sofrasından yiyen kimse, 3. anlamı feodal hukukta doğrudan krala bağlı mülk sahibi.  mesela baron rudlof von sebottendorf vardır. almandır kendisi.

(mahsun yüzlü şövalye - don kişot'un kendisine verdiği isim)

şövalye: fransızcası chevalier. süvari, sipahi demek.

evet, büyükten küçüğe doğru bu ünvanları sıraladıktan sonra geri kalanlara geldi sıra. önce en çok kullanılanlarda... 
 (lord byron)

lord: ingilizce lord efendi, hakim, bey demek. eski ingilizcede hlāford/hlaefward hane reisi anlamında kullanılıyormuş. germencede ise hlaib ekmek demek. yine germencede ward- gözetme, temin etme anlamında. yani en eski anlamı 'ekmeği koruyan' demek. ingilizce loaf (ekmek), guard (gözeten). anglosaksonca inisyal /h/ ve hecesonu /f/ orta ingilizceden itibaren düşmüş. birleşik krallıkta soyluluk ya da üst mertebe ifade eden ve buna bağlı olarak da çeşitli kullanım şekilleri olan bir sözcükmüş.bu unvana sahip olmalarına rağmen herhangi bir soylulukla ilişkisi olmayan, unvanı yalnızca hürmeten almış kişiler de varmış.  

(lady diana)

leydi: ingilizce lady, hanımefendi demek elbette. ama eski ingilizcesi hlaefdige. o da 'ekmek yoğuran' demekmiş. yine eski ingilizce hlāf ekmek, dig (hamur) yoğurmak anlamına geliyormuş.

sör: ingilizce beyefendi, şövalye ünvanına sahip kimse. eski fransızcası sieur. bey, efendi, senyör demek. latincesi senior yaşlı kimse anlamında. yüzyıl savaşlarından sonra ingilizcenin üçte biri fransızca kelimelerle dolmuş. o zamanlar ch'ye fransızlar da ç diye okurken, ingiliz nefretleri yüzünden ş diye okumaya başlamışlardır. dilde evrim işte.

elektör: almancası kurfürst. kutsal roma-germen imparatorluğunda imparator seçimine katılma hakkına sahip prens ya da piskoposlarmış. 1273'lerde ortaya çıkan ve 1356'daki altın ferman'la onaylanan elektörlük kurumu yedi elektörü içermekteymiş. trier, mainz ve köln başpiskoposları, saksonya dükü, ren palatin kontu, brandenburg markgrafı ve bohemya kralı. sonradan bunlara, 1623-1778 arasında bavyera, 1708'de hannover ve 1803'te hessen-kassel elektörlükleri eklenmiş. imparatorluğun 1806'da sona ermesiyle elektörlük kurumu da ortadan kalktı. bununla birlikte hessen-kassel elektörü 19. yüzyılın ikinci yarısına değin bu unvanı kullanmaya devam etmiş.

neyse, doğu avrupa'ya geçelim şimdi...

basileus: bizans imparatoru. bizans kodeksine göre tektir ve dünyadaki en yüksek unvanmış. istanbul'un latinler tarafından işgalinden sonra unvan evrensel gücünü yitirmiş.

reks: bizans kodeksinde kralın karşılığıymış.

çar: rusçası tsar imparator, kayzer demekmiş. rus hükümdarı 4. ivan'ın 1547'de benimsediği ünvandır. latincesi caesar'dır. adlandırmanın amacı, osmanlı sultanlarının kullandığı kayser-i rum ünvanına karşı varis olma iddiasına karşı koymak ve bizans tahtının mirasında hak iddia etmekmiş.
(çariçe 1. katerina)

çariçe: sırpça kralitsa modeline göre üretilmiş türkçe bir türevdir. imparatoriçenin karşılığıdır.

grandük: fransızca grand duc, büyük düka, anlamında. rusya'ya özgü bir soyluluk unvanıdır. rus romanları veya tarihe meraklılar bilir bu ünvanı. mesela grandük nikola.
(tepedelendi ali paşa - teselya derebeyi)
derebeyi: anadoluda 18. asırdan itibaren kendi başlarına buyruk olan ve hükümetin memuru iken zamanla bu bağları kopan nüfuz ve kudret sahibi kişiler hakkında kullanılan bir tâbirdir. hükûmet tarafından müsamaha gören fakat asayişi bozdukları zaman da üzerilerine kuvvet gönderilen derebeyleri zamanla güçlenip hanedanlık kurmuşlardır. 19. asrın başlarında ülkenin nüfuzu bunların eline geçmiş, hükümetin nüfuzu ise nerdeyse sıfıra düşmüştü. ikinci mahmut'un ciddi uğraşları sayesinde derebeylerin nüfuzu kırılmış ve ülkede merkezi idare yeniden tesis edilmiştir. avrupa'da ise herhangi bir soylu derebeyi olabilir. illa dük, kont olması gerekmiyor. şövalye bile olabilir.
(vlad voyvoda)
voyvoda: sırpçası voivoda. kumandan, bey, savaş beyi demek. sırp voino savaş, voda öncü, şef demekmiş.

tekfur: tekwür/tekür rum veya ermeni beyi. ermenice t'agawor > t'akavor t'agawor taç sahibi, hükümdar demekmiş. orta farsçada tāgāvar. tāg taç, āvar -li, sahip anlamındaymış. farsça  tācāwar, taç sahibi, hükümdar.
 (kayzer 1. wilhem)

sıra kayzer kelimesine geldi. almancası kaiser. imparator demek. latincesi caesar. eski doğu roma imparatorları için kayser/kaysar kullanılırken alman imparatoru için 1890'lardan itibaren /z/ ile kayzer tercih edilmiş. arapça ḳayṣār rum hükümdarı demekmiş. orta yunancası kaîsar. latince caesar imparatorluk sıfatlarından biri. ünvan julius caesar'a dayanıyor. latince caedere, caes- kesmek, biçmek demek. caesar, sezaryen yöntemiyle doğduğu için caesar (kesilmiş) lakabını almıştır.bizim sivas(caesar) ve kayseri(kayzer) illerinin adlarının temeli caesar'a dayanır.
kayser'den bahsetmişken augustus'tan bahsetmemek olmaz. kelime zamanla latincede majesteleri anlamını kazanmıştır. roma imparatoru caesar divi filius augustus'un onuruna, sonraki pek çok roma imparatoru, isimlerinin başına bunu bir unvan olarak eklediler. tıpkı julius caesar isminin 2.000 yıl boyunca kayser unvanına esin kaynağı olması gibi, augustus ismi de bir unvana dönüşmüştür. bu nedenle çoğu roma imparatorunun isminin önünde imperator caesar augustus tamlaması görülürmüş.

 
sıra bize geldi.
  (padişah üçüncü selim)
padişah: farsçası pādişāh. hükümdar, iktidar sahibi demek. orta farsçası pātaχşāh. sasani hükümdarlarının sıfatıdır. eski farsçası pāti-χşāyath. eski fars hükümdarlarının sıfatıdır. eski farsçada pāti- bey,  iktidar sahibi demek. hint avrupacada poti- güçlü, muktedir demek. imparator karşılığıdır.
(nadir şah)
şah: farsça şāh/şah. kral, hükümdar demek. muktedir olmak, gücü yetmek anlamında. kral karşığıdır. 


sultanarapça. iktidar, dünyevi kudret, hükümdarlık. aramcası şulṭānā. iktidar, hükümdarlık. arapça sözcük süryaniceden alıntıymış.
(şehzade mustafa - kanuni'nin büyük oğlu)

şehzade: şahzāda/şāhzāda. hükümdar/şahın oğlu, prens. şah zade.
  
vezir: arapçası wazīr. hükümdarın yardımcısı, danışman, bakan. orta farsçada vazīr yargıç, arabulucu demek. ilk kez 8. yy'da abbasilerin iranlı danışmanı ebu seleme tarafından kullanılmış.
(gazi osman paşa)
paşa: türkçe beşe erkek evlat, özellikle hükümdar veya soylu kişi oğlu, prens. farsça baçça çocuk, yavru. üst düzey saray görevlisi anlamı muhtemelen lala-i beşe (şehzade eğitmeni) unvanından türemiştir.

bey: baga- bey, efendi, reis, kral.eski türkçe soyluluk ifade eden sıfat ve rütbelerin pek çoğu irani dillerden alınmıştır.

ağa: moğolca büyük erkek kardeş.
(cengiz han)

han:  eski türkçe  χagan/kagan hükümdar. 

kağan: ilk kez 4. yy'a ait çin kaynaklarında hsien-pi devletinin hükümdarlarının sıfatı olarak kaydedilmiştir daha sonra avar ve türk hükümdarlarının sıfatı olmuş.

hakan: türkçe xağan sözcüğünün farsça ve arapçada tercih edilen biçimidir.

efendi: yunanca bir sözcük. orta yunanca avthéntis, bey, sahip, mevla demekmiş. bizans'ta bir saygı unvanıymış. eski yunanca authéntēs ise reşit ve mümeyyiz kişi, vekil olmayan, asil anlamına geliyormuş. yine eski yunanca authéntō sorumluluk ve yetki sahibi olmakmış.kullanımda farsca aχūnd (hoca, molla, okumuş kişi) sözcüğü ile eşdeğer olması düşündürücüymiş. belki farsça sözcük rumca biçimle birleştirilmiştir.


çelebi: türkçe çeleb/çalap yüce kişi, tanrı demekmiş. aramca ṣlabā ise haç demekmiş. mecazen ikinci anlamı ise rab'mış. süryanice telaffuz 'tslab' şeklinde olup fonetik açıdan türkçe çeleb ile uyumludur. sözcüğün 11. yy'dan önce nasturi din adamları yoluyla orta asya'ya yayılmış olması muhtemelmiş.



hanım: çağatayca χanum. hükümdar eşi, kraliçe, prenses demek.   
melik: arapça malik/malīk. kral, hükümdar. aramca malkā. ibranice melek, akadca.maliku. 
(kuveyt emiri şeyh sabah el ahmet el cabir el sabah)

emir: arapça amīr. buyuran, komutan, bey, prens. 
(abbas hilmi paşa - hidiv)

hidiv: farsça χidīw. hükümdar, padişah, vezir. hwar χwadēw hükümdar. eski devirde doğu iran'da harezm hükümdarlarının unvanı iken 1866'da (muhtemelen keçecizade fuad paşa tarafından) mısır yöneticilerinin sıfatı olarak yeniden ihya edilmiştir.

mihrace farsça mihrāca. hint prenslerine verilen unvan. hindcesi maharāca. sansikritçesi maha büyük demek. hint avrupacası meg. 
 (raca)
raca: hintçe rācā kral demek. hint avrupaca reg. düz, doğru, hak demek.kralın karşılığı. aynı kökten latincesi rex, reg- (kral). ayrıca almanca reich krallık demek. 


firavun: arapça firˁawn. eski mısır hükümdarı. ibranice/aram paraˀōh. mısırca parˀō "büyük hane", hanedan demek.

bi de dini ünvanlardan bahsedelim...

(son halife abdulmecid efendi)

halife: arapçası χalīfa. ͭbirinin yerine geçen, halef demekmiş.

(papa II. urban)

papa: italyancası da papa. eski yunancası papâs, papad baba, peder, üst düzey din adamlarına hitap biçimi.


piskopos: yunancası episkópos. başrahip, bir kilise çevresinden sorumlu din adamı demek.eski yunanca episkópos gözeten, nezaret eden demek. ikinci anlamı başında durarak gözetmek, nezaret etmek. 

metropolit: yunancası mitropolítis. ortodoks kilisesinde eyalet başkentinin piskoposu olan ve eyalet sinoduna başkanlık eden din adamı. 


rahip: arapçası rāhib. hıristiyan din adamı, keşiş. arapça rahab korku, dehşet, saygı, hürmet demekmiş.

papaz:  yunancası papás, papad. baba, muhterem kişi, din adamı demekmiş.


keşiş:  arapçası kaşīş. hıristiyan rahibi. aramcası ḳşīşā. yaşlı kimse, şeyh demek. aramca ḳşş yaşlanma, yaşlı olma  demekmiş.
 (hayim nahum efendi - osmanlı devletinin son hahambaşısı)
haham: ibranicesi χākām. hakim, hikmet sahibi, bilge demekmiş. ibranice/aramca χkm bilme, bilge olma anlamına geliyormuş.



müftü: arapçası muftī. fetva veren demekmiş. arapça iftā fetva verme, hukuki görüş bildirme. fetva ile aynı kökten.

imam:arapçası imām. önde duran, önder, namazda öncülük eden arapça amm gitme, varma, önden gitme demekmiş. 

molla: arapçası olan mawlā, mevla, veli, hoca demekmiş. 

kadı: arapçası kadı. yargıç demekmiş.

şimdi sıra bürokratik ünvanlara gelsin..

müdür: arapçası mudīr. çeviren demekmiş. yine arapça kökü olan idāra,  ͭçevirme, döndürme demekmiş.

müşavir:  arapçası muşāwir. müşavere eden, danışman demek.  

müsteşar: arapçası mustaşār. istişare edilen kimse, danışman demekmiş.

vali:  arapçası wālī. bakan, gözeten, yöneten, gözkulak olan, egemenlik yetkisini kullanan, idare eden demekmiş.

kaymakam: arapçası ḳāˀim maḳām. vekil, başka birinin yerinde duran kimse demekmiş.  

27 Ocak 2012 Cuma

can...

malumunuz üzerinde istanbul'u kar alıp götürüyor ve herkes evlerinde ve işyerinde ne yapıyor, inanın bilmiyorum, gerçi umrumda da değil! keyifle okuyun, eğlenin diye, sildiğim eski bir yazıyı yeniden düzenleyip yayınlayayım dedim. başıma gelen bu ilginç olaylar silsilelerini, koca karı ilaçlarından sır kapısına kadar geniş bir yelpaze içinde tutmaya çalıştım, valla bak!

10- ilkokul 2-3 cşvarı olmalı, ilkokul 15 tatili ve inegöl'de köydeyim. göğüs kafesim o zamanlar batardı ciğerlerime ve nefes alıp vermekte zorlanırdım. işte o gün, o acı son raddeye geldi ve nefes almamı engelleyecek kadar büyük bir acı hissetmem ciğerlerimde. o zamanlar öyle doktora gitmek falan yok. zaten doktor inegöl'de. gitmem 2-3 saat alır. yolda acıdan ölürdüm büyük ihtimal. neyse, amcam beni hemen eve götürdü ve babannem kuzinenin üstünde kiremitleri ısıttı ve onları havluya sardı. sonra göğüs kafesime o havluya sarılı sıcak kiremitleri dayadı. acı geçmişti. sanırım böylece göğüs kafesim genleşti. kiremit tedavi çok işe yaradı ve ileride de hiç öyle bir acı hissetmedim. ne doktor, ne tahliller, ne de başka bir şey. kesin tedavisi sıcak kiremitmiş demek.

9- ortaokulu bitirdiğim gün hoşlanılan kıza hava atmak için biriyle yarışıyorum ve ben geri geri koşuyorum. geçicem ya çocuğu, ben seni öyle de geçerim demek için. neyse, koşmasına koştum, ama ayağım bir şeye takıldı ve sağ kolumun iki kemiği birden bileğin hemen üstünden kırıldı. bursa'daydım, hemen hastaneye yetiştirdiler. iki kemik de kırıldığından sağ elimi sol elimle tutuyordum. bıraksam olduğu gibi aşağıya sallanıyordu. velhasıl kelam hastanede ilk kez narkoz yedim ve alçıyı taktılar. kolum alçıdan çıktığında alçının altında kalan yerlerin iyice kıllanmış olduğunu görmüştüm. kurt adam gibiydim resmen. sonra o kıllar döküldü. ama o kırığın acısı çok fenaydı lan.

8- ilkokul 1 veya 2'ydi. diğer mahallenin çocukları ile ciddi ciddi kavga edip çocukları bir güzel dövüyoruz. ama kaçtı ibneler. ama biri kaçarken taş fırlatıyor ve o taş tam sol gözümün soluna geliyor. o taş yarım santim sağa gelse sol gözüm çıkıp gitmiş olurdu, elime verirlerdi onu. ardından uzun yıllar boyunca sol gözümün solunda ters j harfi ile dolaştım. şimdi o iz silindi. façam olmadan ölmemeliyim! faça demişken, alnımın ortasındaki başka bir taş izi hala durur.

7- orta 1'deyim. o zamanlar çalışkan bir öğrenciyim. okul hayatımın en iyi devresi. matematik, türkçe, fen, sosyal, hepsi 10. düşünün ki millete çarpım tablosunu öğretiyorum. 7x8'i bilmeyenleri eksiliyorum. sınıfın en çalışkanlarından biriyim. üstelik ilkokulda sürekli pekiyi ile sınıf bitiren tüm mahalle arkadaşlarımın hepsi tökezlemiş. koskoca mahallede benden başka fakülte bitiren yok. bir kaç iki yıllık var, lise neredeyse yok denecek kadar az. büyük kısmı orta ikide finiş yapmış. neyse işte, yanımda o zamanlar orhan diye biri oturuyor. çalışkanım ya ilk defa, kıçım tavan yapmış, sınavlarda çocuk benden kopya istiyor. ben vermiyorum. sınıfta kaldı orhan. kafam bastığında üzüldüm çocuk için. orta 2'ye giderken görüyordum onu. birinci sınıflarla beraber yürürdü ve beni görünce kafasını çevirirdi. herhalde sinirliydi bana. o zamanlar internet yok elbet, ben setbaşı kütüphanesinin yollarını aşındırırken o da gayret etse geçerdi sınıfı. o da mesele değil aslında. orta 3'de, 3 bütünleme ile yaza girdim. yavuz vardı, benimle aynı durumda. kolum kırık, azmettim, ders çalıştım. almanca, matematik ve türkçe. verdim hepsini. yavuz verememiş. ortaokulu bitirememiş. lise başlayınca cumhuriyet caddesine çıkmıştım bir hafta içi. neden gittiğimi hatırlamıyorum. ama yavuz'u görmüştüm caddede. üzerinde eski bir ceket, pantolonun dizleri yamalı ve küfe vardı sırtında. hava soğuk üstelik. yavuz'un önünde yaşlı bir adam, peşine takmış çocuğu, gidiyorlar. gördü beni, kafasını çevirdi hemen. hiç bir zaman o kadar çok utandığımı hatırlamıyorum.

6- 13-14 yaş civarı, bursa'da, yaşadığım yerde, evlerin bahçesi olurdu. bahçe dediysem kocaman değil. içinde bir kaç ağaç. güzel erikleri olan bir bahçeye girdim kardeşimle. adam bizi gördü. biz tabanları yağladık. lan altı üstü 3-5 erik için herif bizi izledi de izledi. bırakmadı peşimizi. kardeşimle yollarımızı ayırdık, değişik sokaklardan geçtik, her şeyi denedik. yok, bırakmıyor. en sonunda eve attık kapağı ve lambaları kapattık. herif evi de buldu, gitmiyor önünden. en sonunda gitti pezevenk. ertesi gün amcam geldi bizi uyardı. bi kaç erik için herifin takibi yetmiyrmuş gibi bir de uyarı aldık. pehh.

5- daha ilkokula başlamadığım zamanlar. ben beş, kardeşim üç yaşında olmalı. evde amcam bize göz kulak oluyor. o da 17-18 yaşında falan olmalı. neyse, bi arkadaşı geldi onun ve bizi evde tek bıraktı. kibrit buldum hemen. yaktım hemen bir tanesini tutuşturdum yatağı. alevler iyice yükselince de kaçtım. benim hatırladığım itfaiye gelmişti. annem ise komşuların söndürdüğünü söyledi. bir oda yakabilmişim sadece.

4- mahallede biz yarış yapardık. öyle bisiklet falan yoktu o zamanlar. bisiklet yarışı hikaye. koşardık 10 kişi. ben genelde 4-5 olurdum. kardeşim ise hep birinci. bir de ersin vardı. o da hızlıydı. kavgalarda uçan tekmeleri meşhurdu. neyse, bi yaz kuşadası'na gittim. 2 ay her gün yüzdüm. geldim bursa'ya, yine yarış var. bastım gaza, kardeşime arkamdan nal toplattım. acayip fark atmışım. form tutmak böyle bir şey olsa gerek. aradan zaman geçti, bursa'da 5000 metre yarışları vardır çocuklar için. bir defasında katılmaya karar verdim. gece "acaba koşabilir miyim" diye düşündüm. her adım yarım metre dedim ve bastım gaza. o gece 12.000 adım attım. ertesi gün gitmedim. çünkü zaten koşabiliyordum!

3- ilkokul 3'de berbat bir öğretmene düşmüştüm. kadın sınıfta sigara içer, fakir çocuklarla dalga geçerdi. ciddiyim ha, psikopat biriydi. hatta hatırlarım sıfatları anlatıyordu galiba ve şöyle demişti beni göstererek; "sınıfın en zayıfı god'dur." başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. şimdi tüm sınıf dalga geçecek benimle. sonra birden durdu ve "hayır hayır, sınıfın en zayıfı god değil, osman'dır" dedi. içimi acayip bir sevinç duygusu kaplamıştı ve büyük bir ağırlıktan kurtulmuştum. anlatacağım hikaye bu değil elbette. sınıfta ilk günüm. psikopat karı yeni gelenlerin seviyesini ölçüyor. sıra bana geldi. "sayıları yaz tahtaya" dedi. 1, 2, 3, 4, 5 yazdım ve birden "bu 5 mi?" dedi. afalladım elbette. bağırarak "bu 5 mi" dedi. tir tir titremeye başladım. "bir daha 5 yaz" dedi. yine 5'i yazdım. geldi yanıma, eli ağırdı psikopatın, bi geçirdi bana, yerimden zıpladım. sonra aldı kafamı tahtaya vurmaya başladı. meğer ben 5'i şapkasından başlayarak, tek hamlede çiziyormuşum. oysa önce gövde çizilecekmiş, en son şapkası, yani üst çizgisi. iki hamlede çizmem gerekiyormuş. a q sürtüğü. öğretmenleri hiç sevmem... akabinde ilkokul 3'de kaldım. ilkokulu 6 senede bitirmekle övünürüm!

2- bir koca karı ilacı daha. yine inegöl. yaz ayları. sarıcalı arıların kovanına çomak sokmuşum. sokabildikleri her noktadan beni soktular. koşa koşa eve geldim. "babanne babanne" diye bağırıyorum. tüm vücudum şişmiş, davul gibi olmuşum. babannem hemen bez kesti ve onları ayranın içine soktu. sonra o ayranlı bezlerle tüm vücudumu sarıp üstlerine yoğurt sürdü. ertesi güne hiçbir şeyim kalmamıştı.

1- endüstri meslek lisesini kazanmışım. yapı makinaları bölümü. yani kepçe, greyder operatörü falan olacağım. okula kaydımı yaptırmak için gittim. bu tür işleri genelde kendim takip ederdim. neyse, yanlışlıkla otobüsten bir durak önce inmişim. baktım karşıya, köşke benzeyen, yeşillikler içinde, müthiş görünüşlü bir okul. "ahh ulan" dedim kendi kendime, "keşke burada okusaydım." neyse, endüstri meslek lisesine başladım. aradan 1,5 hafta geçti. akşam eve geldim, bana müjde veriyorlar. "oğlum, x okulunu kazanmışsın. yatılı. yarın gidiyorsun." ben şaşırdım. bir şey diyemedim. ertesi gün gittim. bir baktım, lan bu benim "keşke burada okusaydım" dediğim okul. meğer orta sonda girdiğim sınavlardan birinde orasını da kazanmışım. 4 yılım geçti yatılıda. lise 4 yıllıktı. ben 4 senelik olduğunu dönemim ortasında öğrenmiştim. o ara kredili sistem yeni çıkmış, millet 2,5 senede lise bitiriyordu. ben 4 sene okudum. okul hayatım bitmeyecek gibi geliyordu ve liseyi bitirdiğimde hala 14 yaşındaydım. vücut büyümüş, kafa 14'de kalmıştı a q.

26 Ocak 2012 Perşembe

thievery corporation - sweet tides


güzel şarkıları keşfetmek bazen zaman alabiliyor. bu şarkıyı da powder blue'nun sayfasında keşfettim. güzel, hatta çok güzel, üstelik sürekli dinlemeye de müsait. söyleyen kişi de güzel söylemiş, sakin ve güzel bir yaşıntı için...

it took so long, for me to realize
how strong your heart is
and all this time, my mind was working
in strange ways

(kalbinin bu kadar güçlü olduğunu fark etmek zamanımı aldı. çünkü bütün o zaman boyunca kafam başka şeylerle meşguldü)

looking back on the days, just wanna be free
through the love in your eyes
now i'm staring inside, just wanna be free
through the love in your eyes

(geçmiş günlere dönüp baktığımda gözlerindeki aşkla kendimden geçmek istiyorum)

sweet tides, pools of love
your eyes are full of.......
sweet tides, pools of love
your eyes are full of.......

(içimde hoş gelgitler var, aşk havuzuna dalmışım, gözlerim doluyor mutluluktan)

sharp turn, my mind is a blur
slow passage thru the air
looking back on the days
all over your mind, just wanna be free

(dönüyorum, aklım karışıyor, havalanıyorum yavaşca, geçmişe dönüp baktığımızda, özgür olmak istiyorum)

sweet tides, pools of love
your eyes are full of.......
sweet tides, pools of love
your eyes are full of.......

(içimde hoş gelgitler var, aşk havuzuna dalmışım, gözlerim doluyor mutluluktan)

it took so long, for me to realize
how strong your heart is
and all this time, my mind was working
in strange ways

(kalbinin bu kadar güçlü olduğunu fark etmek zamanımı aldı. çünkü bütün o zaman boyunca kafam başka şeylerle meşguldü)

sharp turn, my mind is a blur
slow passage thru the air
looking back on the days
all over your mind, just wanna be free

(dönüyorum, aklım karışıyor, havalanıyorum yavaşca, geçmişe dönüp baktığımızda, özgür olmak istiyorum)

sweet tides, pools of love
your eyes are full of.......
sweet tides, pools of love
your eyes are full of.......

(içimde hoş gelgitler var, aşk havuzuna dalmışım, gözlerim doluyor mutluluktan)

not: çevirilerin büyük bir kısmı fuck you i am drunk!'a ait...

23 Ocak 2012 Pazartesi

melancholia

her şey bir şose yolda limuzinin dönememesi ile başlıyor. akabinde justine ve damat, yürüyerek ablası claire ve kocasının onsekiz delikli golf sahası olan malikhanesine düğünleri için geliyorlar. tam içeri girerlerken justine o uğursuz yıldızı görüyor, akrep takımyıldızının baş yıldızını. sonra her şey değişiyor.

bu filme koskoca bir spoiler ibaresi yazmam abes olur. filmin başında dünyanın yok olduğunu görüyoruz zaten. neyse, eğer trier bu filmi 2012'yi izledikten sonra çektiyse, 2012 ile acayip kafa bulmuş. malum, o filmde limuzin ile koskoca yarıklardan atlıyorlardı, burada köşeyi bile dönemiyor. 2012'yi izlemese bile diğer dünyanın yok olduğu filmlerle dalgasını geçmiş.

justine filmde bir şeyleri gören bir kişidir. gezegeni fark ettiği anda o çok mutlu olacağını sandığı evliliğinin hiç bir anlamı kalmadığını görür. kendine kocası michael'a layık olmadığını ispat etmek için başkası ile sevişir ve en sonunda banyo bile yapamaz duruma gelir. banyo yapmaya başladığında ise dünyanın sonu gelmiştir(2012'daki kız çocuğu filmin sonunda artık altını ıslatmadığını söylüyordu, burada da justine artık banyo yapabildiğini söylüyor).

etrafta çılgın bilim adamları, amerikan başkanları, uzaya gönderilecek füzeler, kahramanlar, dünyayı son anda kurtaran uzaylılar yok, dört kişi var. ellerinde ise çocuğun yaptığı çok basit bir alet var ve gezegenin yaklaşıp yaklaşmadığını onunla ölçebiliyorlar ve her şey çok snop. burnundan kıl aldırmayan bir burjuva aile, atları var. koca, kıyameti fark edince atlarının yanında intihar etmiş. claire'i oynayan charlotte gainsborg muhteşem. ölüm korkusundan, kardeşi justine ile beraber elde bir kadeh şarap, dünyanın yok olmasını beethoven'nın dokuzuncu senfonisi ile karşılamak istiyor(bu teklife justine'nin cevabı şahane). bence yedinci senfoni de(ikinci bölüm) iyi giderdi! neyse, saatler kalmış ve en yakın köye gitmeye çabalaması mükemmel, nereye kaçıyorsun lan işte. pis burjuva!

justine'nin fasulye sayılarını bilmesi evrende dünyadan başka canlı barından gezegen olmadığını söylediği sahne olağanüstü. felaket filmlerindeki abukluklara göndermelerle dolu bu film. diyor ki justine, "dünya yok olacak, evrende başka canlı da yok." gerçekten öyle oluyor, dünya pufff...

film müthiş...

18 Ocak 2012 Çarşamba

ayrıntıladım - 14

babanız dorian gray tipli biriyse, yani yakışıklı ama pis, iğrenç, şerefsiz biriyse eğer başınız ağırayacaktır. hem zaten kadınlar da efendi adam yerine dorian gray gibi piçleri tercih ederler, sonra pişman olup o piçlerden edindikleri çocuk ile efendi adamların kapılarını çalarlar!

lisede bir hocam ortalık yerde işenmez adlı toplumsal norm ile dalgasını geçiyor ve işemediğimiz zaman prostata davetiye çıkardığımızı söylüyordu. kendisi çekirge'den hürriyet'e kadar yürüme gelirken, sıkıştığı an malı meydana salıp işemekten çekinmediğini belirtmişti ve biz o uygulamaya bir çok kez maalesef tanık olduk.
bir turkish woman varsa eğer bu songül karlı'dır. gençliğinden şimdiki haline kadar geçen süredeki fotoğraflarına bir bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. nerede o 96 yazının efsane hali, nerede şimdiki hali...

"ben seni mutlu edemem" demek, "ben aslında yeni birini buldum" demektir.

pepee ile beraber büyüyen nesil horon tepemez. yeğenimden biliyorum.

kısa boylu erkeklere yakışan tek şey yancılıktır.

kısa boylu kadınlara ise ayakta saxo yakışıyor.
kadının tanrısı estetik cerrahlardır.

geçen bir arkadaş söyledi, ntv spor'un kapı arkalarından, kadın iç çamaşırı ve prezervatifler çıkıyormuş. abowww dedim kendi kendime, gol olur.

silvia saint ile aynı gün doğmuşum.

biz türklerde ejderha iyi bir canlıdır. insanlara sağlık verir, hastalıklardan kurtarır.o yüzden bir ejderha görürseniz korkmayın, sevin onu ve havuç verin.

vurdulu kırdılı seksten hoşlanan kadınlar büyük ihtimal yaptığın yasak/günah olduğu bilinç altına işlendiği için kendisinin cezalandırılması gerektiğini düşüyordur.


kendini cool sananların en beğendiği hayvan kedidir.

güzel bir kızın çirkin olduğu an, vermeye yanaşmadığı andır. salla gitsin.
tuğba dural resmen feromon tuzağı gibi, çok çekici.

kıskanmayan kadın, kişiliği oturmuş, kendine güveni tam olan kadındır.

kıvanç tatlıtuğ'da pis bir tecavüzcü bakışı var. aynen coşkun gibi bakıyor. ama özünde iyi bir insandır sanırım.

teoman bir kaç yıl sonra "müziği ben bıraktım ama o beni bırakma" derse eğer hiç acımam, çeker vururum onu ve dönüp arkama bakmam bile!
ilkokul 3'de gocuğa gocuk dediğim için feci şekilde hırpalanmıştım. palto demem gerekiyormuş. bu yüzden uzun süre hamsiye hamsi demedim, balık dedim..

bir şey bana ilginç geliyor. koskoca evren var ortada ve aya bakıp oruç tutuluyor, güneşe bakıp namaz kılınıyor.

dünyada bir tek insanların, hatta bir tek kendisinin yaşadığını sanan mallar var. hayvan hakkı vs. hak getire..
belinin üstüne dövme yaptırıp sevişme esnasında domalmayan kadın, neyse ağzımı bozmayayım...

grup seks yapanların erketeleri var mı, merak ediyorum...

17 Ocak 2012 Salı

enteresan ingiliz haberleri

gazetelerde içinde ingiltere geçen bir habere rastlarsam, biliyorum ki o andaval ingilizler yine bir gariplik yapmış. isviçrelilerin bilim adamları, almanların savaşçıları, ispanyolcuların sporcuları, fransızların seks skandalları varken ingilizlerin ilginç ve absürd olayları var. dünyanın en absürd ülkesi kesinlikle ingiltere'dir. almanya'dan böyle haberler çıkmıyor arkadaş. bir belçika, fransa olsun yok işte, olmuyor. rusya'dan bile ilginç çok fazla haber yok. 

bazen douglas adams'ın, rehberi sırf gazetelerde yazan o gariplikler yüzünden yazdığını düşünürüm! üstüne siz bir de artur c. clark'ı, tolkein'i, h.g. wells'i düşünün, işte o zaman ne demek istediğimi anlarsınız. bu haberlerin içinde aralarından bir isa diyen aslan çıkmasa bile dikkat edin o haberlere, okurken harbiden gülümsüyorsunuz...
İngiltere'd bir fabrikada çalışan 17 yaşındaki stacey irvine, iki yaşından beri sadece nugget’la (fast-food restoranlarında satılan kızarmış tavuk) besleniyor. Şimdiye kadar ağzına hiç sebze koymadığını söyleyen Irvine, doktorların “Böyle beslenmeye devam edersen ölürsün” uyarısına rağmen nugget’tan vazgeçmiyor. Irvine “Geçtiğimiz aylar fenalaştım. Doktorlar vitamin iğnesi yaptı. Kansız kalmışım. Ancak nugget’lardan vazgeçmem zor. Tavuk dışında bazen cips ya da tost ekmeği yiyebiliyorum” diyor. Bir oturuşta 20 nugget yiyen Irvene sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sebze yemeklerinin kokusu bile midemi bulandırıyor. Annem ve babam da çok kızıyor. Ancak ölene kadar nugget yemeye devam edeceğim.”
 

hazel jones adındaki kadın, ingiliz itvi kanalındaki this morning programında iki vajinası olduğunu açıkladı. kadınlar doğduğunda rahimleri iki tüpe benzer bir şekilde olurken zamanla tek rahim şeklini alıyor. hazel'de bu olay gerçekleşmemiş. vücudunda iki vajina ve iki döl yatağı oluşmuş. doktorlar bu durumun çok nadir oluştuğunu söylüyorlar. bu durumu eğlenceli olarak nitelendiren hazel ise görmek isteyen her kadına gösterdiğini söyledi. hazel televizyonda bakireliğini iki kere kaybettiğini sözlerine ekliyor.

İçtiği antidepresan hapları Sarah Carmen'de PSAS hastalığına neden oldu. Bu hastalık Carmen'i günde 200 kez orgazma ulaştırıyor. ingiltere'de 24 yaşındaki Sarah Carmen geçen yıl ruhsal bunalıma girince doktorların verdiği antidepresan haplarını kullanmaya başladı. Ancak o güne kadar gayet sağlıklı bir cinsel hayatı olan Carmen'de birkaç ay sonra bir şeyler değişmeye başladı. Cinsel isteğinde aşırı bir artma olan genç kadın artık her şeyden tahrik olur hale gelmişti. Kapı gıcırtısı bile yetiyor Küçük bir bakış, erkek saçı, uzaklardan gelen bir parfüm kokusu hatta bir kapı gıcırtısı bile Carmen'i tahrik etmeye başladı. Öyle ki bu hıza dayanamayan erkek arkadaşı bile ondan ayrıldı.

İngiliz Naomi Jacobs uyuduğunda 32 yaşındaydı. Sabah uyandığında ise hafıza kaybı yüzünden kendisini 15'inde sanıyordu...

İngiltere'nin kuzeybatısındaki Cumbria bölgesinin Penrith kasabasında bulunan Wolfe adlı bir cafenin güvenlik kamerası kayıtlarına saatler gece yarısı 00.18'i gösterirken ilginç bir görüntü yansıdı. Kapalı olan cafenin salonunda beliren ve hayalet olduğu iddia edilen bir görüntü, orta yerde sürekli şekil değiştiriyor. Yaklaşık 31 dakika boyunca kameranın görüş alanı içinde olan görüntü, bu sırada cafe sahibinin köpeğinin havlamasıyla birlikte hızla pencereye doğru süzülüp kayboluyor. Batemen, benzer görüntünün cafenin yanındaki Thomas Cook adlı seyahat acentasının güvenlik kameralarınada daha önce takıldığını ve acenta çalışanlarının günlerce uykusuz kaldıklarını kaydetti.


İNGİLTERE'DE, STANFORD'DA BİR GRUP İŞ ARKADAŞI BİR DOSTLARININ 50. DOĞUM GÜNÜ İÇİN ÖZEL PARTİ VERDİ. BİR PASTANIN İÇİNDEN ÇIKACAK DANSÖZ KIZ DAHİ AYARLADILAR. ANCAK ADAM PASTADAN ÇIKAN ÇIPLAK DANSÖZÜ GÖRÜNCE KALP KRİZİ GEÇİRİP ÖLDÜ. ZİRA PASTADAN ÇIKAN KENDİ KIZIYDI.

İngiltere, Hampshire kentinde yaşayan anne-kızı konuşuyor. Sam isimli 13 yaşındaki kız, 12 yaşında bekaretini kaybetti. Şu sıralar 4 sevgilisi birden var. İçki ve sigara tutkunu. 40 kez okuldan uzaklaştırma cezası aldı. Tüm bunlara rağmen annesi Tracy Holt (43), her fırsatta kızının yaptıklarını onaylıyor ve arkasında durduğunu söylüyor. Olay çıkarttıktan sonra ödül olarak kızına sigara veren Tracy, “Ortada kötü bir durum yok ki. Ben de küçük yaşta sigaraya başladım, günde bir paket (20 tane) içiyorum. Bu yaşa kadar kanser olmadım. Hem kızım daha az içiyor, 15’i geçmiyor. İçki içmesi de sorun değil. Uyuşturucu kullansaydı daha mı iyi olurdu yani? Kızım çok zeki biri. Komedyen olacak. Esprileriyle herkesi kırıp geçiriyor” dedi. Anne, aileyi işsizlik parasıyla geçindiriyor..

İngiltere'de ilginç bir olay gerçekleşti. 9 yaşındaki bir erkek çocuk cinsiyet değiştirdi. Konu, ülkede 12 yaşında başka bir çocuğun cinsiyet değiştirme haberi gündeme gelince ortaya çıktı. Okuldan erkek olarak çıkan çocuk, bir gün sonra kız forması içinde ve cinsiyet değiştirmiş olarak okuluna döndü. Okul kaydını kız olarak değiştirme girişiminde bulunan çocuğun bu isteği okulu tarafından kabul edildi. 

İngiltere’de yaşayan 26 yaşındaki Emily Day adlı kız, ne böcekten, ne de karanlıkta kalmaktan korkuyor. Onun hayatında en korktuğu şey “erkekler”... Emily Day, bu büyük korkusunun nasıl başladığını hatırlamadığını, ama tüm hayatını kaplayıp kararttığını söyledi. Bu korkusu yüzünden hâlâ bakire olduğunu belirten Emily Day, The Sun Gazetesi’ne verdiği röportajda, “Bakireyim ama lezbiyen değilim, hiçbir şekilde kadınlardan hoşlanmıyorum, yakışıklı erkeklerin fotoğraflarını gördüğümde onları çok beğeniyorum, ama o erkekle yüz yüze geldiğimde ya da aynı mekânda bulunduğum anda çok büyük korku yaşıyorum” dedi. 

İngiltere'nin başkenti Londra'da, bir evde arama yapan 8 polis müfettişi hakkında, aralarından biri arama sırasında evsahiplerinin yanında ''yellendiği'' gerekçesiyle disiplin soruşturması açıldı. İngiliz polisine göre, geçen Şubat ayında uyuşturucu bulundurduğu şüphesiyle Londra'nın doğusundaki evinde arama yapılan bir kişi, müfettişlerden birinin görev sırasında ''yellendiği'' gerekçesiyle 8 görevliden şikayetçi oldu. Adı açıklanmayan evsahibi, bu davranışın, kaba olduğu, profesyonelliğe yakışmadığı ve saldırı niteliği taşıdığı gerekçesiyle polisleri şikayet etti.   

Northampton bölgesinde okuyan Holly Thomsom derste esnedi. Genç kızın esnemesi sonucu ağzı bir anda kilitlendi ve kapanmadı. Paniğe kapılan genç kız öğretmenleri tarafından okulun hemşiresine götürüldü. Buradaki müdahale sonuç vermeyince Thomsom’ın çenesinin kırıldığından şüphelenen hemşire genç kızı hastaneye götürdü. Northampton Bölge Hastanesi’nde Dr. Ejiro Obakponovwe ilginç bir yöntemle genç kızın çıkan çenesini yerine oturttu. Dr. Obakponovwe genç kızın ağzına üst üste dizilmiş 26 tane tahta splintin sokarak çeneyi yerine yerleştirdi.

İngiltere'de trafik kazası geçirdikten sonra komaya giren 22 yaşındaki Aaron Denham isimli genç, mucizevi bir şekilde hayata döndü. Ailesinin cenaze işlemlerini başlattığı sırada komadan çıkan Aaron, uzun zamandan beri yatakta hareketsiz bir şekilde yatıyordu. Oğlunun cenaze töreninde hangi şarkının çalınacağına bile karar verdiklerini söyleyen gencin annesi, 'Ona en güzel vedayı nasıl yapabileceğimizi bile düşündük günlerce. Ama tanrı biliyor ki her an dua ettim. Tanrıya şükürler olsun oğlumu bana geri verdi' dedi.

46 yaşındaki İngiliz rahibi, dünyanın un uzun vaazını vererek rekor kırdı.Chris Sterry adlı rahip, Cuma sabahı saat 06.30'da vaazına başladı. Rahibin konuşması tam 28 saat 45 dakika sonra bitti.

İngiltere'de Emma Rex adlı bir hayvansevere ait olan obez bir köpek, diyete tabi tutuldu. 60 kiloluk Cassie adlı sevimli hayvan, sıkı bir diyet ve uzun süreli fitness sonucunda kilosunun yarısını verdi. ancak Cassie, hızla değil yavaş yavaş fazlalıklarından kurtuldu. Emma Rex ise "O tamamen farklı bir köpek. Uzun yürüyüşler yapıyor ve sonra da koşu bandında ter atıyor. Cassie'nin mamaları da kalorisiz." şeklinde konuştu.

İngiltere'de yaşayan 3 yaşındaki bir çocuk, şansı ve meraklılığı sayesinde 2.5milyon sterlinlik (yaklaşık 6 milyon TL) hazine buldu. İlginç olay Essex kentindeki Hockley kasabasında yaşandı. Dedesine ait eski metal dedektörüyle evinin bahçesinde oynayan james hyatt, dedektörün ötmeye başlamasının ardından ailesinin yanına koşarak durumu haber verdi. Baba jason hyatt, oğlunun gösterdiği yere giderek toprağı kazmaya başladığında büyük bir sürprizle karşılaştı. Komşuların da yardımıyla 2.5 metrelik bir çukur kazan 34 yaşındaki Hyatt, yerin altına gömülmü altın dolu büyük bir kutu buldu.  

İngiltere'de yaşanan olayda devlet yardımıyla geçindiklerini söyleyen ve sıradan bir orta sınıf ailesi görünümünde olan çifti dikkatli komşuları ele verdi. Uyuşturucu baronu, karısının göğüslerine silikon taktırdığını fark eden komşular sayesinde enselendi. Julie Coyne ve George Kelly adlı çift, orta sınıfın yaşadığı bir mahallede çok sıradan görünüyor ancak bundan faydalanarak uyuşturucu satıcılığı yapıyorlardı.  

Sevgilisini bıraktı sişmesine sarıldı. Her kıyafetiyle gündem yaratan Amerikalı şarkıcı Lady Gaga önceki gün 25 yaşına bastı. Attığı her adım olay olan ünlü yıldız yeni yaşını Los Angeles kentindeki Cita isimli Meksika restoranında sevgilisi ve arkadaşlarıyla kutladı. Sıra dışı şarkıcı doğum gününde sıra dışı bir hediye de aldı. İngiliz Daily Mirror Gazetesi’nde yer alan habere göre sanatçının yakın arkadaşlarından biri, Lady Gaga’ya şişme erkek hediye etti. Gaga’nın bütün gece şişme erkeğine sarılarak oturması uzun süre gülüşmelere neden oldu. Lady Gaga doğum gününde şişme erkeğin yanı sıra pırlanta bir takı aldı. Şarkıcının doğum gününe sevgilisi Luc Carl ve Kate Hudson, Fergie ve Cindy Crawford gibi çok sayıda ünlü isim katıldı. 


(bu haberler basit google aramalarıdır. siz esas gazetelere bakın ve aklınızda kalan haberleri yollayın bana :)

16 Ocak 2012 Pazartesi

2012: uğursuz başlangıç

2012 ile birlikte üzerimde bir uğursuzluk çöktü arkadaş. önce yılbaşında o beş bin lirayı kaçırdım, neyse dedim, olur böyle şeyler. ama tam bir hafta sonra arabanın ön silegeçlerini kırdılar. kim kırdıysa artık güçlü kuvvetli biriymiş, onu anladım ben. dibinden kırmış. neyse dedim, olur böyle şeyler. ertesi gün başka bir yerde arabanın sol tarafını sanırım çivi ile boydan boya, kanırta kanırta çizmişler. kızdım ama sonuçta yapacak bir şey yok. istanbul'da arabası çizilmeyen var mı ki kızayım. salı günü iş yerindeki bilgisayarın müzik aparatı bozuldu. çarşamba günü iş yerinin bodrum katı yandı ve tüm bina kara dumanla doldu. akşam banyo yaparken burnumun içinden simsiyah is lekeleri yerlere aktı, düşünün gerisini. yani var bir şey diyorum ama bir türlü düzelemiyor hiçbir şey. perşembe günü ise istanbul'daki en yakın arkadaşımın temelli çin'e gideceğini öğrendim. içimi hüzün kapladı. cuma günü olan ise bambaşka. sinyali verdim ve döneceğim. tam o anda arkadan kocamn bir cip çarptı. sigara ağzımdan fırladı. kemeri takmasam direksiyona yapışacaktım. bi sigara daha yakıp sakince arabadan indim. baktım benim arabada hiç bir şey yok. cipin sol tamponu kırılmış. arabanın sağını solunu kurcaladım ama harbiden hiçbir şey yok. sapasağlam. cipi kullanan çocukla helalleştim ve varacağım yere vardım. cumartesi günü artık uğursuzluklar tavan yaptı ve tüm marmarayı vurdu. beş saat elektrikler kesildi. uyuyarak o vakti geçirdim. pazar allahtan kazasız belasız geçti. bir an dışarı çıkıp çıkmama konusunda kararsız kaldım ama atın ölümü arpadan ölsün felsefesi ile durumu kotardım.

velhasıl kelam durumum budur. cünup mu geziyorsun lan derseniz eğer ağzıma burnuma su alıp vermiyorum. ama dişlerimi fırçalarım, burun kıllarımı uzatmam, cık ondan değil. yani ben ki 2012 21 aralıkta bir şeyler olabilir derim, hiç gerek yokmuş 21 aralığa, şimdiden başladı benim yok oluş sürem. artık karşıdan karşıya geçerken çok dikkat ediyorum, bilinçsizce gıda almıyorum, spor yapmıyorum, sıkı giyiniyorum, çünkü üşüyorum...

çok bahtsızım lan sözlük.

10 Ocak 2012 Salı

kürklü venüs

mazoşizmin isim babası leopold von sacher masoch'un yazdığı, mazoşizmi tarif eden roman. kahramanımız severin(belle de jour'da da severin karakteri vardır ve o da dayaktan hoşlanıyordu. severinlerin çıkış noktası bu karakter sanırım) küçükken halasından yediği kırbaçlar sonucunda kürklü kadınlara karşı taparcasına isteklerle doluyor, onlara venüs gözüyle bakıyor ve kendinden geçiyor. wanda ile tanıştığında da kadını bir tanrıça olarak görüp taparcasına aşık olup, bu duygularına esir oluyor. kadın her ne kadar severin'in bu isteklerini olumlu karşılamasa bile sevdiği için olumlu karşılıyor. en sonunda bir kölelik sözleşmesi imzalıyorlar. ardından gelsin kırbaçlanmalar, gitsin aşağılanmalar. bu arada severin, wanda'yı da başka erkekler yüzünden kıskanıyor, ama bundan da zevk alıyor. wanda ise severin'i bir türlü gerçek bir erkek olarak görmediği için ondan nefret etmeye başlıyor. baştan severin'i sevdiği için katlandığı bu duruma en sonunda o da alışıyor ve severin'e acı çektirmekten zevk almaya başlıyor. hikayenin sonunda bir despot olan grekten hoşlanan wanda, severin'i kıskıvrak bağlıyor ve onu greke kırbaçlatıyor. bu aşağılanmaya bir yandan katlanamayan severin, bir yandan da gizli gizli zevk alıyor. evine dönüyor. wanda ise severin'e olan tüm sevgisini kaybetmiş bir halde grekle beraber floransa'yı terk ediyor.

sadizmi anlatan sade markisinin kitabı yatak odasında felsefe'yi okurken midem bulanmıştı. kürkü venüs'ü okuduğumda sadece severin'e acıdım. zaten en sonunda severin de "keşke kırbaçlayan ben olsaydım" diye bir itirafta bulunuyor. o da kendine acımış. bdsm meraklıları işin özünü bu romandan öğrenebilir. neyse, hikayenin özü olarak kadın ve erkeğin örs ve çekiç gibi olduğu, ama erkeğin çekiç, kadının örs olması gerektiği anlatılıyor.

"doğanın yarattığı gibi olan ve erkeği şimdi olduğu gibi kendine çeken kadın, erkeğin düşmanı ve sadece erkeğin kölesi ya da erkeğin despotu olabilir, ama hiçbir zaman yol arkadaşı olamaz. yol arkadaşı, ancak erkeğe hakları ile eşit olduğunda, eğitimde ve işte erkek gibi olduğunda, olabilir."

kitabı o kadar aramama rağmen hiç bir yerde bulamamıştım. netten sipariş edince bulundu, ama 1975 yılı 1. basım. ikincisi 40 yıldır yapılamıyor! sayfalar benden bile yaşlı. kitabın sonunda yazılanlar kitaptan daha güzel. yazarın, halası bayan zenobi'den gerçekten yediği dayak, iki farklı kadınla yaptığı kölelik sözleşmeleri ve yazdıklarına hayran olan biriyle yaşadığı tecrübe var. bayan zenobi gerçek bir kürklü venüs'tür ve küçük leopold ona hayrandır. onun kürkünü taşırken kendinden geçer ve fırsatını bulduğunda ayaklarını öper. akabinde dolap arkasına saklanıp halası ile sevgilisinin neler yaptığını görmek ister. sonra korkar, gözlerini kapar ve kulaklarını tıkar. tam o esnada halasının kocası, halasının iki sevgilisi ile beraber odayı basar ve bizim kürklü venüs bir aslan gibi atılarak sevgilileri odadan defeder. sonra alır eline kırbacı ve kocasını kırbaçlamaya başlar. tüm bunlara şahit olan leopold yerini belli ettiğinde halasından azarı iştir ve o da kırbacın tadına varır. bu durum hoşuna gitmiştir.

yazdıklarına hayran olan kişi ise bir erkektir ve eline kadın eli değmemiştir. hayran gizliliğe çok fazla önem verdiği için yazara kendini hiçbir zaman göstermez. karısı wanda'da bu hayranın çelimsiz başka bir versiyonu ile tanışmak zorunda kalır. karı koca von mazochlar, bu iki eşcinsel hayran tarafından terk edildiklerinden bir süre sonra bu kişilerin bavyera kralı ikinci ludwig ile hollanda prensi alexander olduklarını öğrenirler! aristokrat olmak harbiden zor iş lan! koskoca kral ve prens kadınlardan hiç hoşlanmıyorlar.
(hollanda prensi alexander)

(bavyera kralı ikinci ludwig)
Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.