heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!
sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ağustos 2017 Pazartesi

dunkirk


yönetmen çok iyi, konu çok iyi ama ortaya çıkan sonuç kötü. çok kötü değil, ama bildiğin kötü bir film olmuş. biraz goygoyculuk, tamamen gizlenmiş ve hiç olmamış almanlar (yönetmenin bilerek göstermediği belli) vs. nerede vurulan atlar, parçalanan araçlar, hastalıktan ölen askerler, kendilerini eğlenceye kaptıranlar. dunkerque bildiğin trajedidir.

ingilizler buna benzer bir tahliyeyi çanakkale'de yapmışlar ve bir askerin bile burnu kanamadan gelibolu'yu boşaltmışlar, o orduyu selanik'e çıkartıp bulgaristan'ı, dolayısıyla bizi savaş dışı bırakmışlardı.

atonement'in beş dakikalık durkerque sahneleri bile daha güzeldi.

neyse, churchill'in sözüyle bitireyim:

"tahliye ile zafer kazanılmaz"


10 Kasım 2014 Pazartesi

unutursam fısılda

ileride unutursam kulağıma fısıldayın. 1.80'lik kerem bursin, 1.60'lık köksal engür'e dönüşecek. demedi demeyin(!) insan utanır lan bu değişim için. bari tarık akan'la falan anlaşsalardı. ne bileyim, göksel arsoy, ediz hun bile olabilirdi.


(tedaviden önce)

(tedaviden sonra)


bu alemde tek bir gitarist erhan vardır. o da teyzem'deki rolü ile yaşar alptekin. sanırım erhan adını da teyzem filmine istinaden koydular.

film ise olmamış. üzerinde daha çok çalışılmalıydı. abla-kardeşten çok esaslı bir kavga bekliyordum. kırk yılın acısını çıkaracak bir kavga. hepi topu masa başı muhabbeti çıktı..

18 Haziran 2014 Çarşamba

bekir vs seligman

biri medar-ı iftiharımız masumiyet'in zavallı karakteri bekir, diğeri nymphomaniac'ın entelektüel beyefendisi seligman. sanırsın aralarında dağlar kadar fark var ama hepi topu her şey cinsellikte kilitlenip kalıyor. biri "bana da vereceksin, bana da, bana da. orospusun sen, orospu" diyor. diğeri "zaten binlerce kişiye vermişsin, bana da ver" diyor.

yok avrupalılar şöyleymiş böyleymiş, iskandinavlar süpermiş, türkler çok reröroymuş hepsi hikaye. en azından bekir daha dürüst lan. seligman da kimmiş, pehh..

bu arada; derya alabora'nın uğur, charlotte gainsbourg'un joe olması ayrı bir benzerlik katmış olaya. neyse, zeki demirkubuz'un masumiyet'i daha güzel..


19 Ocak 2014 Pazar

türk kası

göbeğime uzun yıllar isim bulamamış biri olarak gittiğim american hustle filminde göbeğime isim buldum. christian bale'in american hustle'daki göbeği. tıpkısının aynısı. ciddiyim bak.. göbeğime laf edenlere "ulan aynı göbek christian bale'de de var diyeceğim. çok mutluyum blog, huzur doluyum..






1 Ekim 2013 Salı

masumiyet


hikayenin benzerini, sahnenin tekrarını bir içki masasında yaşayınca insan, "hangisi daha gerçekti" diye düşündüm durdum bir süre. gece vakti, içki masasında rakı içip hikayesini anlatan adam mı; yoksa yusuf'a hikayesini gündüz vakti, berbat halde, cigarasını sarıp içerken anlatan bekir mi?

kendimi 'yusuf' yerine koyma densizliğinde bulunmam mı dinlediğim hikayeyi yavanlaştırdı, yoksa zaten daha önce buna benzer bir hikayeyi enfes bir şekilde anlatan zeki demirkubuz, oynayan haluk bilginer mi fazlasıyla mükemmeldi?

sonra "aman boşver" dedim kendi kendime.. sonuçta insan bir şekilde kendini diğerlerinden farklılaştırmaya çabalıyor sanırım. 45 çocuk sahibi baba ile benim dinlediğim hikayenin anlatıcısı arasında sanırım temelde fark yok. "beni sevebilir veya sevmeyebilirsiniz. ama ben varım ve buyum.."

bekir'in hikayesi on basar bu arada..

1 Mayıs 2013 Çarşamba

1 mayıs, çarşı ve kemal sunal


çarşı güzel bir çalışmaya imza atmış. hem de oldukça güzel. bu çalışmayı köşeyi dönen adam'ın sansürlenen bölümlerinden hazırlamışlar.

tekstilde çalışan, temizliğe giden, hayat kadınlığı yapmak zorunda kalan kadınlar öncelikli olmak üzere tüm emekçilerin bayramı kutlu olsun..

13 Mart 2013 Çarşamba

dinçer çekmez






mazlum'un yanına gitti be, o kadar..

1 Mart 2013 Cuma

çakal


the jackal, the day of the jackal filminin 1997'ye uyarlaması gibiydi. iki filmi de izlemiş biri olarak ilk filmin çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim. ama the jackal soundtrack olağanüstüydü. özellikle bu parçası. yani massive attack - superpredators. erzurum'da bulunan beni massive attack manyağı yapmıştı. tek bu şarkı yok elbette. agent provocateur - red tape falan, ooo..

the day of the jackal'ı izlemeyenleri de şiddetle eleştiririm bak. cezayir'in bağımsızlığını tanıdığı için ordu içinden bir grup subay charles de gaulle'e suikast tertipler. olaylar gelişir. harika bir filmdir.

28 Şubat 2013 Perşembe

lars and the real girl


lars, doğumunda annesi ölen, babasıyla büyüyen, oldukça içine kapanık, kendi yaşıtlarındaki bir kadına dokunamayan, ev, iş, pazarları da kilise üçgeninde yaşayan bir kişidir. öyle ki, ağbisine bile yemek yemeye gitmekten imtina etmektedir. bir gün ağbisinin kapısını çalar. internetten tanıştığı kız arkadaşı brezilya'dan gelmiştir. ağbisi ve yengesi bianca'yı gördüğünde oldukça şaşırırlar. bianca bir şişme bebektir.

filmimiz böylece başlar ve amerika'nın kuzeyindeki bir kasabada geçer hikaye. lars'ın sağlığına tekrar kavuşması için, tüm kasaba, hiç bozuntuya vermeden bianca'yı sahiplenir. ortaya oldukça etkileyici ve inanılmaz güzellikte bir film çıkar. şahsen dün gece film bitince tekrar oynatıp izledim. tekrar aynı etkiyi gösterdi. yer yer güldürdü, gülümsetti, duygulandırdı. çarpıldım resmen lan..


14 Ocak 2013 Pazartesi

the war of the roses


karı koca ross'lar (michael douglas ve katleen turner) iki çocuklarıyla beraber mutlu ve mesut bir şekilde yaşarlarken bayan ross aslında hiçde mutlu olmadığının birden bire farkına varır. tüm hayatını kocasının mutluluğu için feda etmiştir ve saray yavrusunu andırır evlerine ve zenginliğe rağmen boşanmak ister. kocası bu duruma inanamaz ve kabullenemez. dava açılınca evi kim alacak sorunsalı ortaya çıkar ve en sonunda benim izlediğim en manyak karı koca kavgası başlar. kavganın müziksiz versiyonunu bulamadım. ama bu videoda da hemen hepsi var. film 89 yılına ait. danny de vito yönetmiş ve katleen turner adeta bir ateş parçası..


mr. & mrs. smith'in kavgaları ise abartı üzerine abartıdır elbette. görsel şölen sunmuşlardır ve doğallıktan uzaktır. binlerce mermi ateşlenmesine rağmen bir çizik bile yoktur. çünkü ikisi de birbirini deli gibi sevdiği için karşı tarafa zarar verememektedir. zaten en sonunda birlik olurlar.

5 Kasım 2012 Pazartesi

wang chang'ın sarayı

bilirsiniz, istanbul'da çekilmiş çok sayıda yabancı film var. james bond'un yirmi küsür macerasının üçü istanbul'da geçer mesela. skyfall'ı izlemedim, ama mi 6'nin merkezi yine kız kulesiyle dalarım perdeye.

neyse, bu bahsedeceğim gilm sanırım 60'larda çekilmiş. yıllar önce uzanların yabancı film yayınlayan kanallarından birisinde izlemiştim. film süper geyik ötesi bir şey. çinli bir grup insan istanbul'a geliyor ve rumeli hisarını ele geçiriyorlar. bu çinlilerin amacı boğaza suyu kristalize eden bir madde atmak. bunu yapmamak için de büyük devletlere şantaj yapıyor. paraya para demeyecekler. çinliler bildiğimiz çinliler işte. çekik gözlü, klasik kıyafetleri, sarkık bıyıkları, takkeleri vs. tam bir çinli. hepsi kung fu biliyor bu arada..

filmdeki tüm türkler mısırlı tipine sahip. herkezin başında fes var. onu da geçtim, bu feslilerin karakolunda atatürk resmi var ve komiser abdi fesli. absürdlükte sınırları zorluyorlardı.

işte bu rumeli hisarını sarayı yapan wang'ı türkler durdurmuyor elbet. bizim komiser şahinlerimiz, muratlarımız devre dışı. mi 6'in ajanı tom devreye giriyor ve haklıyor adamları. sonra şanlı union jack'i rumeli hisarına dikiyor! ingilizlerin ulubalı hasan'ı gibi.

işte sevgili dostlar, bu da izlediğim böyle bir filmdir işte.

(filmin adını doğru hatırlıyorum umarım. çünkü google'da o kadar arama yaptım, sonuç sıfır)

8 Ekim 2012 Pazartesi

taken 2


filmin konusu kısaca şöyle;

"amerika'da ehliyet mi almak istiyorsunuz? önce istanbul'da araba kullanın, bunu başarabilirseniz ehliyetinize kavuşursunuz."

sonra istanbul çekim mekanları birebir fay grim'den alınmış gibi. inanın bana, ben bile gitmedim o yerlere ve o çatılarda hiç yürümedim(!). üstelik yürürken sağa sola bomba da atmadım. taksiciden taksisini çalmaya kalksam amerikan elçiliğe gelmeden onlar beni öldürürdü. o amerikan elçilik sahnesi ise başka bir bomba. amerikan askerleri uçaksavarla ateş ettiler mercedes taksiye ve ölmediler. bizim yollarda ben hiç mercedes taksi görmedim. aklıma geldi birden, o neydi lan öyle, serçeden türk polis otosu yapmışlar. hem, her yerde türk bayrağı, 29 ekimde mi çektiler bu filmi anlamadım.

ve ayrıca, bak kardeşim, bizim yaptığımız tokiler var, müthiş binalar bunlar. sen niye kırık dökük binalarımızı gösteriyorsun. tüm kadınlarımız da kapalı bu arada. numunelik bir tanede şöyle bir sarışınımızı koysaydın ya..

cengiz bozkurt'un(erdal bakkal) hastasıyım..

son olarak; ilk film harbiden güzeldi. bu film çok klişeye boğulmuş ve gereksiz.. ve en büyük cimbom..

14 Eylül 2012 Cuma

minyatür

murat palta'nın kült filmlerden uyarlanmış minyatür çalışmalarını hemen herkes duymuştur. olsun, sonuçta hepsi çok güzel ve harika olmuş. onun iznine gerek var mı bilmiyorum, ama google'dan arama yapınca bir dünya çıktı. neyse işte, bu çok şık çalışmaları paylaşayım sizinle..

ayrıca; maalesef duvarlardaki o yazıları okuyamadım. okuyan varsa bi zahmet yazıversin yorumlara, ekleyeyim.


sahne alien'dan. ilk film, herifin içindeki yaratık şimdi çıkacak. bu arada mekan uzay gemisi ve bizim süper kahramanımız olan ellen ripley muhteşem görünüyor.


the shining. jack amcamız hamamın önünde baltası ve kapıyı parçalamaya çalışıyor. danny bisikleti ile dolaşıyor ve tunik giymiş hayalet kızları görüyor. jack'in karısı ise filme nazaran çok sakin. bu arada, hamam hoş olmuş. kurnası, duvarları vs hepsi güzel.


kill bill vol. 1 ve bizim black mamba elindeki kılıçla herkes doğramış. o ren'e sıra gelmiş. sarı kıyafeti güzel. sol taraftaki kadın cesedi ise o ren'in özel koruması.


bizim küçük alex'in yaptığı işler ne hoş işlerdir öyle. kitapta bildiğin çocuktur, ama filmde büyütmüşlerdir yaşını. burada da o dilenciyi dövdükleri sahne var. güzel gitmiş..


pulp fiction. daha ilk sahne. eleman elinde tabancasıyla dolabın içinde ve birazdan çıkıp ateş yağdıracak. sonuç: sıfır ölü. şu an incilden sözler dökülür siyahın dudaklarından. beyazın elindeki çantada ise patronları wallace'ın ruhu saklı..


bu dünya benim arkadaş. scarface'in meşhur sahnesi. pacino'nun elinde makinalı ve tarıyor etrafı. ortadaki kadın ve sırtındaki dünya güzel.


arnold ata atlamış, önünde küçük connor. ikinci filmden bir sahne. arkadaki atlı araba ise civa adamımız var. yalnız t-800 harbiden o ata binse o at çöker, imkanı yok taşıyamaz. kıyafetleri güzel çizmiş..


ortadaki siyahlı bizim vader. elindeki gül, başındaki kavuk süper. çevresinde klon savaşçıları var. sağ arkadaysa chewbacca, han solo ve leia mevcut. bizim luke önde, ışın kılıcı omzunda. usta yoda'yı yemiş bitirmiş sanatçı. müthiş güzel çizmiş. obi van ise ayrıntısı. ha, death star'ı da unutmamak lazım. sidius eksik mi ne? varsın eksik kalsın..

17 Temmuz 2012 Salı

the amazing spiderman


şimdi arkadaş örümcek adamın birden fazla serisi vardır. geçen üç filmdeki spiderman, ultimate serisini anlatıyordu ve mj fimin başından itibaren birincil kadın rolünü üstleniyordu. bir nevi marvel, örümcek adam için kendi paralel evrenlerini yaratmıştı. ben klasikçiyim. parker, örümcek adamdır benim için. spiderman değildir ve ben büyük bir örümcek adam hayranıyım.

serisini okumadım, ama film olarak the amazing spiderman'i sevdim. gwen stacy var. parker espri üstüne espri yapabiliyor. bu önemli bir ayrıntı. parker eğlenceli bir insandır. neyse, en önemlisi ise ağ atma kapsülleri. ultimate filmlerinde bu durum parker'ı ısıran örümcek yüzündendi. şimdi parker, kendi kapsüllerini kendisi yapıyor.

ama lizard man'i oynayan oyuncu yerine, jim morrison'ı oynayan val kilmer kullanılsa daha mı iyi olurdu ne, filmi izlerken aklıma o geldi.

peter parker'ı oynayan eleman ise.. eh işte, onun tipine sahip türkiye'de binlerce insan var. ama en azından tobey dallaması gibi çocuk tipinde bir herif değil. gwen de çok güzel. amazing serisinde gwen ölecek mi bilmiyorum. ama ikinci filmi onun ölümü üzerine kurarlarsa müthiş bir film olur.

izleyeceklere tavsiyem, 3d izlesinler. örümceğin new york caddelerindeki sahneleri çok güzel görünüyor.

12 Haziran 2012 Salı

prometheus



konusu uzayda geçen filmlere karşı bir bağımlılığım var ve ne olursa olsun bir şekilde hoşuma gidiyor. bu filmde bunlardan birisi. dünyadaki arkeolojik kalıntıları inceleyen karı koca bilim insanı, en sonunda hiper zengin bir kişiyi ikna ederek, buluntularda görülen gezegene varırlar. tezlerine göre insan ırkı onların eseridir. vardıkları yerde oksijen olsa bile co2 fazladır. neyse işte, o gezegende kalıntılara ulaşırlar ve gördüklerine şaşırmazlar. insanlar ile onların dna'ları aynıdır. ama bu kişiler insanlardan hiç hazetmemektedirler ve sorun kendi gemilerini kurşun gibi kullanarak çözülür. ama film bitmemiştir. acaba bu kişiler insanları neden yarattı? hedef onların merkez gezegenidir.

filmde bol miktarda hristiyanlık propagandası var. zaten tek kötü yanı burası. ayrıca en sonunda ortaya çıkan yaratık bildiğin alien. alien'ın başlangıcı gibi. evrim teorisini iki lafla çökertmeleri ise başlı başına bir komedi! neyse, film güzel..

charlize theron'a tapabilirim. abartmıyorum..

30 Mayıs 2012 Çarşamba

yadon ilaheyya

bir elia süleiman filmi. bu filmi, akşam saatlerinde dandik bir iş hanının ikinci katında terzi ararken bulmuştum. katı dolaşırken bir baktım cd dükkanı. içeri girdim, genelde erotik filmler satan bir dükkan olduğu belli. sonra tahta raflarına baktım ve filmi gördüm. yanında fazladan bir kaç güzel film daha vardı. rafın çoğunu kemal sunal filmleri kaplamış, oralarda bir yerlerde kalmış. neyse, eleman büyük ihtimal toptan film alırken bunu da sokuşturmuş satıcı. film çok güzel ve etkileyici. özellikle yaser arafatlı balonun tüm kudüs'ü özgürce gezdiği sahne çok güzel.


bu film sayesinde filistin'in, israil askerlerinin zulmü hariç, oldukça yaşanabilir ve sıcak bir ülke olduğunu gördüm. insanlar eğlenceli, ama yalnız, aynı zamanda çaresiz. ta ki trinity gelene kadar...

23 Mayıs 2012 Çarşamba

simple men


şu elektronik ürünler satan mağazaların film sattıkları sepetleri karıştırırken bu filme rastladım. modern klasiklerdenmiş. film öyle aman aman değil, insanın canını sıkmıyor, ama ne anlattığı meçhul. babalarını arayan küçük kardeş, büyük kardeşi ikna ediyor. sonrası önemli değil. ama filmde geçen bu sahne güzeldi. filmlerdeki en iyi dans sahneleri diye başlık açsam, bu sahne kesin girerdi. bu arada parça feci güzel. neyse işte..

sonic youth - kool thing..

9 Mayıs 2012 Çarşamba

italya'da aşk başkadır!


şahane misafir filmi, şahane değil. sıradan basit bir hikayesi var. bir türk kökenli italyanın ikinci dünya savaşından bahsetmesi, ataları sanki direnişçilerle omuz omuza çarpışmış, casusluk yapmış gibi hikaye anlatması çok saçma ve zaten bu yüzden konu hiç oturmamış. eşcinsel aşklar böyleyse eğer, en boktan kadın-erkek aşk hikayelerine razıyım. cem yılmaz'ın türkiye'de fazlasıyla öne çıkartılması ise bambaşka bir saçmalık. afişlerde bile oynadılar ve cem yılmaz'ı öne çıkardılar.

onu da geçtim, kadını bulmak için sezen aksu'nun sude'sini kullanmışlar ve o sahne tam bir felaket. hatta öyle bir an oldu ki gülme tuttu beni.

haa, o eşcinsel hayaletin tek başına takılması, yatak sahneleri falan.. ooo..


26 Nisan 2012 Perşembe

depresyon

şüpheniz olmasın, chuck palahniuk, tyler durden karakterini bornoz giysin diye yaratmıştır. sanırım o ahşap evin içinde bulmuştur bornozu ve nerden baksan yirmi yıldır yıkanmamıştır. tyler durden, jack'in depresif halidir.


coen biraderler ise lebowski'yi ot içsin ve halısını sevsin diye oluşturmuştur. bornoz fazladan karizmatik yapmaz ahbabı, o zaten yeterince karizmatiktir.


nuri alço ağbimiz kapıyı açtığında emrah farkında değildir, ama annesi odaların birinde ağlamaktadır. alço sarı saçlarına uygun olsun diye bu 80'lerden kalma çartlak rengi seçmiş. önünü de kapıyor hamşo, lan baba yarısı değil misin, aç emrah da görsün. sizi gidi brokeback kovboyları sizi! ve evet, esasında nuri alço'nun bornozu, emrah'ın depresyona girme nedenidir.


ve aklınızda bulunsun. depresyon hırkası bir kurt cobain icadıdır. kendisi bu hırka ile rock stardan daha çok, ana kuzusuna benzemektedir.


mecnun çınar'ın depresyon hırkası da hiç fena değildir hani. bir yerde satıldığını görsem alacağım. güzel gitmiş. evin içinde giyerim, uyurken bile çıkarmam..


nuri bilge ceylan hırkası ise resmen saçmalıktır. inşaatta sıvacılara harç taşıyan gözlüklü amelelere benzemiş.


john malkovich'in depresyon robdöşabrı. haklısınız, çok iyi durmuş. film boyuncu bu giysiyi hiç üzerinden çıkarmaz. burn after reading de bir coen biraderler yapıtı. hoş filmdi.


eleman hiper/mega zengin olunca robu bir başka oluyor be ya. bruce wayne dallamasını hiç sevmem. ama sabahlığı süper! çocuklukta girilen depresyon böyle yapıyor zengin çocuğunu..


işte hulusi kentmen robdöşambrı. zenginlik simgesi, sınıf atlama aracı. depresyonla alakası bile yok. bire bir mutluluk kaynağı. bir süre sonra nuri alço'nun üstünde iş elbisesine dönüşecektir. öyle ki, her türk bir gün robdöşambr giyme hayali ile büyür.
Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.