heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

30 Kasım 2012 Cuma

ankara - fransa hattı

















şimdi arkadaş, behzat ç. izledikçe fark ettim. komserimin bürosunun duvarında ankara haritası var ya, hah işte orada oldu her şey. ankara ile fransa haritası feci şekilde birbirine benziyor. nallıhan ile breton, korsika ile şereflikoçhisar, alsace ile kalecik, kuzey ile güney, doğu ile batı. çok ilginç, iyice bakın, siz de fark edeceksiniz..

ama ankara'da deniz yok :)

15 Kasım 2012 Perşembe

yoksunluk

"fakir insanlar doğaları gereği egoisttirler. tabiat böyle dilemiş.. önceleri de bu öngörüye sahiptim. fakir insanlar şüphecidirler. dünyaya bakışları tüm insanlardan farklıdır, sokakta önünden yürüyenleri korkarak, etrafını sakınarak izler; kendisinden konuşuluyormuş, o zavallı durumu yeriliyormuşcasına, söylenen her şeye kulak verir. tüm insanların kabullendiği bir doğru vardır varenka: fakir insanların eskimiş bir kumaş kadar değeri yoktur. elalem istediğini söylesin, istediğini yazsın, fakirlere asla saygı gösterilmez. evet aydınlar dilediğini yazsın, onların konumu aynı kalacaktır. niye mi? çünkü aydınlara bakarsan, fakirin her şeyi, arkası önü ayan beyan açığa vurulmalıdır. kendine has bir hayatı, özel hiçbir tarafı kalmamalıdır onların! geçenlerde emelyan sözünü etmişti: bir yerde birazcık para toplamışlar ona, bunun için özene bezene didiklemişler hayatını. parayı ona yok yere veriyor düşüncesi mi şüphelendiriyor onları dersin? böyle olduğunu düşünmüyorum! bu parayı fakir birini izleme fırsatı yakaladıkları için veriyorlar. bu günlerde iyilik yapmak da garip bir kılığa büründü, anacığım. eskiden de böyle miydi bu sence? ya bunu kıvıramıyorlar, ya da çok başarılılar; biri doğru, belki bundan haberiniz yoktu, öğrenesiniz diye alın size bir fırsat! diğer meselelere pek kafamız basmaz ama bu alandaki birikimimden emin olabilirsiniz! benim gibi hayli fukara biri bunların hepsini hangi kaynaktan öğrenir, böyle şeylere dair fikirleri nasıl olur? diye soracaksınız. tecrübemizle anacığım! şunu ele alın; gelişigüzel bir lokantaya girerken, 'şu perişan giysili memur bugün ne ısmarlayacak kendine acaba? ben sote-papilotte'mi atıştırırken, o belki yavan bulgur pilavına kaşık sallayacak..' diye söylenen beylere çok rastladık.

benim yavan bulgur pilavı yememle neden ilgileniyor dersin? böyleleri çoktur varenka, bu düşünceler keyiflendirir onları. bu alçakların, aşağılayıcıların bakışlarını her tarafta hissederiz. yürüdüğümüzde yere tamamen mi, parmak uçlarımızla mı bastığımız bile ilgilendirir beyleri. filan dairede altıncı derece memurun ayakkabılarındaki yırtıkların, çıplak ayak parmaklarının dışa fırlaklığı, dirseklerinin yırtılmışlığını bayıla bayıla işler, matah bir şey gibi de bastırırlar bunu. dirseklerimdeki yırtıklar seni ne diye ilgilendirir ki be herifçioğlu? bağışlayın ama, uygunsuz bir iğretilemede bulunacağım varenka: fakir insan, böylesi sorunlarda siz genç kızların bekaret çekingenliğini andıran hisler taşırlar. siz nasıl ki(kibarca olmayan sözlerimi bağışlayın) başkalarının yanında soyunamazsınız, fakir insan da, tanımadığı birinin barakasından içeri başını uzatıp bakmasından, hayat şartlarının, ailevi ilişkilerinin nasıl olduğunu görülmesinden hoşlanmaz. "

dostoyevski - insancıklar

kendisinin ilk eseri ve yazdığında 25 yaşında.. makar efendinin yoksul ve cebi para görmüş halleri, insan ilişkileri, ilişkisizlikleri, hayat böyle işte..

neyse işte, sonra aklıma geldi, zamanında kocaeli belediyesi, yardım ettiği ailelerin kadınlarına park-bahçeleri temizleme görevi vermiş ve bunu utanmadan tv'de haber yaptırmıştı. o zaman da iğrenmiştim bu yapılandan, düşündükçe hala ürperiyorum. çok aşağılık bir davranış ve sonra kaymakamlıkların yardım yöntemleri geldi aklıma. evlere girilir ve tek tek tüm eşyalar kontrol edilip, notlar alınır. sonra toplantılarda bu notlar okunur. gerçekten fakir olduğuna kanaat getirilirse eğer, o aileye yardım edilir. size şunu söyleyeyim, bu gerçek anlamda mahremiyete dalıştır. fakirsen ve yardım bekliyorsan eğer, her şeye katlanacaksın, bolca gurursuz olacaksın ve sonra bir toplantıda sana yardım edilmesine karar verilecek. akabinde seçim dönemi yaklaşmışsa eğer ayan beyan teşhir de edileceksin..


5 Kasım 2012 Pazartesi

wang chang'ın sarayı

bilirsiniz, istanbul'da çekilmiş çok sayıda yabancı film var. james bond'un yirmi küsür macerasının üçü istanbul'da geçer mesela. skyfall'ı izlemedim, ama mi 6'nin merkezi yine kız kulesiyle dalarım perdeye.

neyse, bu bahsedeceğim gilm sanırım 60'larda çekilmiş. yıllar önce uzanların yabancı film yayınlayan kanallarından birisinde izlemiştim. film süper geyik ötesi bir şey. çinli bir grup insan istanbul'a geliyor ve rumeli hisarını ele geçiriyorlar. bu çinlilerin amacı boğaza suyu kristalize eden bir madde atmak. bunu yapmamak için de büyük devletlere şantaj yapıyor. paraya para demeyecekler. çinliler bildiğimiz çinliler işte. çekik gözlü, klasik kıyafetleri, sarkık bıyıkları, takkeleri vs. tam bir çinli. hepsi kung fu biliyor bu arada..

filmdeki tüm türkler mısırlı tipine sahip. herkezin başında fes var. onu da geçtim, bu feslilerin karakolunda atatürk resmi var ve komiser abdi fesli. absürdlükte sınırları zorluyorlardı.

işte bu rumeli hisarını sarayı yapan wang'ı türkler durdurmuyor elbet. bizim komiser şahinlerimiz, muratlarımız devre dışı. mi 6'in ajanı tom devreye giriyor ve haklıyor adamları. sonra şanlı union jack'i rumeli hisarına dikiyor! ingilizlerin ulubalı hasan'ı gibi.

işte sevgili dostlar, bu da izlediğim böyle bir filmdir işte.

(filmin adını doğru hatırlıyorum umarım. çünkü google'da o kadar arama yaptım, sonuç sıfır)

2 Kasım 2012 Cuma

kelime

bazen nişanyan etimolojik sözlüğü açıp merak ettiğim kelimelerin kökenine bakarım. bu sefer değişik dillerden gelen sözcüklere bakarken bir sürü kökeni ilginç kelime buldum. bende dedim bunları bloga atayım. belki okursunuz, belki bakar geçersiniz..

pampa: 1945. ispanyolca. güney amerika'da ağaçsız büyük ova. quech(kızılderili dili). bamba ova

abaza/abazan: 1929. abazan aç, özellikle cinsel açlık çeken. yaygın kanıya göre çingeneceden alıntı olmakla birlikte 1892'de kaydedilen masturbasyon anlamını bu şekilde açıklamaya imkan yoktur.

kanka: 1991. kanka (eril) ve anki (dişil) çingenece gramere uygun. türkçe kan kardeşi deyiminden türediğine dair görüş açıklamaya muhtaç.

bistro: 1940. fransızca bistro kafe, küçük bar. rusca bistro çabuk. rus ordusunun 1815'te paris'i işgali sırasında askerlere "çabuk" hizmet veren kafelerden ötürü.

alo: 1924. fransızca allo telefon hitabı. ingilizce hallo/hullo. eski fransızca ho la "hey oradaki"

mitralyöz: 1870. fransızca mitrailleuse makinalı tüfek. fransızca mitraille bozuk para, saçma. eski fransızca mite felemenk bakır para birimi. hol. mite ufak şey, pire, bozuk para.

salaş: 1680. baraka. 1899. baraka şeklinde lokanta. macarca szallas ev. macarca szall konmak, yerleşmek.

babet: 1984. fransızca babette. bir kadın adı. elisabeth. ibranice elişava "allah söz verdi" veya "allah memnun"  ayakkabı modeli muhtemelen 1959 tarihli babette savaşa gidiyor filminde brigitte berdot'nun canlandırdığı babette karakteri nedeniyledir.

net: 2000. internet. ingilizce net balık ağı, her çeşit ağ.

haraşo: 1929. güzel rus kızı (argo) rusca haraşo iyi.

kivi: 1998. ingilizce kiwi fruit. kiwi ise yeni zelanda'nın simgesi olan bir kuş(maorice). ingilizce eski adı chinaberry(çin meyvesi) iken, soğuk savaş döneminde ticari kaygılarla adı değiştirilmiştir.

boyoz: 2002. izmir'e özgü bir tür poğaça. ladino boyoz. ispanyolca bollo küçük ve yuvarlak hamurişi, çörek. latince bulla yuvarlak nesne, kabarcık, top.

lavuk: 1990. kürtçe lawik oğlan çocuğu. kürtçe law oğlan, oğul.

tanga: ingilizce apış arası bezi. portekizce tanga. kimbundu dilinde ntanga. angola dillerinden brezilya portekizcesine geçmiş, moda terimi olarak 1975'den itibaren kaydedilmiştir.

bikini: 1959. fransızca bikini iki parçalı kadın mayosu. bikini pasifikte bir ada grubu. mikronezya dilinde ise hindistancevizi düzlüğü demek.

ciklet: 1932. aslında chiclets adlı yapay bir sakız markası. 1906'da üretime geçmiş bir amerikan firması. nihai kaynağı meksika yerli dilleri.

botoks: 1999. botulinum toxin-a amddesinin ticari adı. şarküteri ürünlerinin bozulmasına yol açan bir bakteri türü.

jakuzzi: 1987. jacuzzi, püskürtmeli küvet markası. siciilya kökenli jacuzzo ailesinin soyadı. türkçeye tam çevirirsek yakupçuk demek.

kola: 1974. bir tür meşrubat. coca cola bir karbonatlı içecek markası. ingilizce cola kafein bakımın zengin afrika kökenli ceviz türü. batı afrika yerel dillerinden.

tiki: 2000. tiki/tikky marka ve moda meraklısı genç kız. gerçekte tikky rotring firmasına ait bir kalem markası.

avokado: ingilizce avocado tropik bir bitki ve meyvesi nahuatl dilinde(aztek) ahuacatl testis demek. meyvenin şeklinden ötürü bu şekilde adlandırmışlar.

1 Kasım 2012 Perşembe

üç harfliler itina ile çıkartılır(!)

zamanın bir yerlerinde kalan eski bir arkadaşın evine gitmiştim. bir zaman sonra evin kapısını açtı, elini süpürge aldı ve beni oldukça şaşırtarak "kışt cinler, kışt, gidin evimden, istemiyorum sizi" diye söylenmeye başladı. konu hakkında kendisine bir şey söylemedim. muhabbete devam ettim.

işte sevgili kardeşlerim, athenaeum pontificium regina apostolorum diye bir yer var vatikan'da. türkçesi kısaca cin kovma ve çıkartması dairesi başkanlığı(!) bir cin kovmak için bu kadar dairedir vs kurmaya gerek yok gördüğünüz üzere. süpürgeyle hallediyoruz biz.

işin bir diğer ilginç yönü daha var. hristiyan dinin temeli olan yahudilikte cin çıkartma yok. isa'nın da cin çıkarttığı görülmemiş ve duyulmamış bir şey. bu yer, büyük ihtimal paganlıktan kalma. çünkü paganlarda kötü ruhları çıkartma işlemi var ve katolikler bu kurumu benimsemiş veya benimsemek zorunda kalmış. çünkü bu inanış çok güçlü ve siz "tanrı aslında öyle değil, böyledir" diyebilirsiniz, ama "yoktur" derseniz, o dönem avrupalısı sizi sallamaz. bir nevi suyuna gitme durumu var.

tabi cin derseniz bunlara, size musallat olurlarmış(!) üç harfli deyiverin, kurtulun. bizde malumunuz üzere medyum memiş'e itaat edenler ve yeraltındaki altınları bekleyenler olarak iki tür cin var. malum, cinler altınları ve memiş'i çok severler. oysa bu ülkenin altı delik deşik oldu altın aramaktan, medyum memiş de hala gazetede köşe yazıyor. inanışa göre ateşten yaratılmış olan bu varlıklar ışık hızına ulaşabiliyorlar ve paralel bir evrende yaşama ihtimalleri oldukça yüksek(!) irade sahipleridir ve biz tabi eşrefi mahlukatız(!)

neyse, kısa bir şeyler yazacaktım aslında, cümleler birbirini izledi. ama banyoda fazla kalmayın. çünkü inanışa göre cinler seni çıplak görürse eğer sana aşık olurlarmış ve bir daha peşini bırakmazlarmış. ha, amerikalıların uzayda cinleri varmış bak, uyduları tamir ediyorlarmış(!)

size ezginin günlüğü - cin ile veda edeyim..

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.