heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!
çizgi roman/film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çizgi roman/film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mart 2013 Salı

bana mı dedin


14 Aralık 2012 Cuma

efsanevi zuko - azula finali



anka kralı ozai'nin çocukları azula ve zuko'nun finali nefes kesicidir. yanına katara'yı alan zuko, ateş kraliçesi olmak üzere olan azula ile agni kai'de çarpışır. müzik ve görüntüler nefes kesici. sozin kuyruklu yıldızı yüzünden ateş bükücüler güçlerine güç katmış haldeler ve çarpışma başlar..

ty lee ve mai'nın ihanetine uğrayan azula, dai li grubu da kovar ve tek başına kalır. kaybettiğindeki çılgın halleri enfestir. mavi ve kırmızı ateşin inanılmaz güzellikteki kapışmasıdır bu ve evrenin en iyi ateş bükücüsü, babasından bile daha manyak olan, güç delisi isterik azula kaybeder..

23 Kasım 2010 Salı

pantolonsuz kahramanlar!

gördüğüm ilginç manzaralardan birisinin kahramanları üç tane çocuktur. hava buz gibi soğuk, her taraf kar, etraf çamur ve bu üç çocuğun üstünde sadece bir kazak var. altlarında bir şey yok. kıçlarını kazak koruyor ve ayakkabıları da yok. yanakları ve burunları al al olmuş, sümük tüm ağızlarını kaplamış ve gözleri ağlamaktan iyice kızarmış. manzarayı net bir şekilde anlattım sanırım. çocuklar bu haldeyken anneleri de o soğukta dışarıda kap kaçak yıkıyor.

bu çocukların normal şartlar altında elbette zatürreden ölmesi gerekiyor. oysa onlarda üşüme dışında bir şey yok! hasta olmama sebepleri de ilginç. ülkemizin kuzey doğusundaki illerimizden birinde çelikleme diye bir adet var. çocuk doğar doğmaz soğuk suyun içine daldırılıyor ve soğuğa dayanması sağlanıyormuş. böylece kışın ayazında altlarında ve ayaklarında bir şey olmadan sağlam kalabiliyorlarmış! işin bilimsel kısmını bilmem. ama bu çeliklemenin başarılı olması için bir şart daha var. çocuğun babasının da çelikleme olması gerekiyor! rivayete göre bir kaymakam bu uygulamayı kendi yeni doğan çocuğunda uygulayıp, çocuğu zatürreden ölünce nedenini araştırıyor ve cevap olarak kendisine bu deniliyor!
elbette bu çocuklar çizgi filmlere ilham kaynağı olmamıştır. ama kışın ayazında, yazın sıcağında üst tarafında kravat, tişört, gömlek veya kazak bulundurup kıçlarını korumak akıllarına gelmeyen neredeyse tamamı hayvan olan kahramanların cinsel aktiviteleri doğal olarak yoktur. oysa cinsel organları da her an saldırı altında olabilir! bu çizgi film kahramanları çocuklara, "kıçımla beraber her şeyim sizindir, beni dilediğiniz gibi kullanın" mesajı vermektedir! paylaşımcıdırlar. kapitalizm çocukları sömürmek için akla gelmedik yöntemler denemektedir! bazı ülkeler için bu pantolonsuzluk önemlidir. donald duck bir çok ülkede bu yüzden yasaklanmıştır. çocukların ruh ve beden sağlıklarını korumak önemli tabii!!
kimdir bu terbiyesiz karakterler! bir ayı yogi, bobo, bugs bunny ve domuzu hep pantolonsuzdur. bunların dişilerinde ise istisnasız olarak ya bir etek, ya da pantolon bulunmaktadır ve bu büyük bir ayrımcılıktır. kızlara çizgi film yoluyla cinsellikleri hatırlatılırken, erkeklere ibneliğin yolu açılmaktadır!bakın arkadaşlar tüm karizmatik çizgi film karakterleri pantolonludur ve elbiseleri tüm vücutlarını sıkı bir şekilde sarar. bu ne lan!!

fred çakmaktaş ile barni moloztaş'ın da pantolonları yoktur. ama onların rüzgarla savrulan etekleri de yoktur. malum yerlerini gizlerler! gerçi onlar gizli ibnedir. o değil de, taş devrinde de göbekli insanlar mevcut gördüğünüz gibi. standart bir amerika, taş devrinde bile amerikalıdır! bakın, ninja kaplumbağların da elbiseleri yoktur. o kadar alet edevatları var ama çükleri yok. yuhh!! oysa usta farenin elbisesi var. çünkü herif yaşlanmış, elbette çükü olacak. ninja kaplumbağlar da ibne!!
yeni çizgi filmlerde ise bu ayrıntıya dikkat ediliyor sanırım. pantolonsuz yeni dönem çizgi film karakteri bilmiyorum ben. sünger bob kare şortu ile bilinir. patrick'in bile havai şortu var.gerçi pikaçu'ya da bir şey çizmemişlerdi! ama bak, hafta sonu sabahları cnbc-e'de bir animasyon var. erkek gibi konuşan bir inek var ve göğüsleri fora bir şekilde dolaşıyor. hem de iki ayağı üzerinde yürüyor ve gençlerimize kötü örnek oluyor! kapılan lan o göğüsleri...

neden bunu yazma ihtiyacı hissettim?! rüyalarımda en büyük korkularımdan birisi, yolda yürürken birden bire pantolonsuz olduğumu fark etmek. o anda acayip bir şekilde utanıyorum ve büyük bir korkuyla uyanıyorum. yani rüyamda evden aceleyle çıkıyorum ve bir bakıyorum, pantolon yok! yuhh değil mi sayın okur, tükürün bu terbiseyiz ahlaksızın yüzüne, siz de vurun, taşlayın beni!!!

neyse, sanırım küçükken beni pantolonsuz bir şekilde sokağa salmışlar ve diğer çocuklar benimle dalga geçmiş. böyle bir olayı hatırlamasam bile bilinçaltım sürekli bu olayı kafama kafama çakıyor!

27 Nisan 2010 Salı

cherokee katliamı

şu 24 nisan günlerinde yurtta ve dünyada yer yerinden oynuyor! batılı devletler kendi pislikleri yokmuşcasına utanmadan, sıkılmadan, büyük bir yüzsüzlükle kendilerinin de(özellikle almanya) neden olduğu ermeni katliamını 'soykırım' olarak kabul edip, anıyorlar. bizimkiler ise "yok öyle şey, müslüman katliam yapmaz" tadında geçinmeye devam ediyor. hatta bekir coşkun'un deyimi ile "demedi" bayramımızı kutluyoruz! oysa ortada büyük bir trajedi ve katliam gerçekten var. bu katliamda neler olduğunu öğrenmek için kemal tahir'in büyük mal romanını okumak bile yeter. romanda bizim yayla padişahı sülük oğlanın aklından geçenler vasıtasıyla öğreniriz neler yapıldığını. kemal tahir de cezaevlerindeki mahkumlardan duymuştur olan biteni. bir ara o bölümleri de kopyalarım belki, neyse.

batılıların bir başka özelliği de özür dileyip her şeyden yırtma çabası. amerikalılar ikinci savaşta ülkelerinde japonları toplanma kamplarına sürmüştü. akabinde başkan carter döneminde onlardan özür dileyip, özür mektubu yollayıp, üstüne de 10.000 dolar para verip olaya tatlıya bağladılar! benim bildiğim fransızlar da cezayirlilierden özür dileyip olayı geçiştirdi. ama belçikalılar kongolulardan böyle bir şey yaptı mı, bilmiyorum. milyonlarca kongoluyu öldürdüler çünkü. kongo nüfusunun yarısını öldürmüşlerdi. dünyanın en yavşak, en hin oğlu hin, en çakal devleti olan ingilizler için bu tür şerler hiç duymadım. ingilizler bu tür işleri başkalarına yaptırırlar gerçi, ellerini pisliğe bulaştırmazlar. bizim ermeni katliamında da almanların çok büyük rolü var aslında. çünkü birinci savaşta bizim genel kurmay başkanı bir almandır. ordu komutanları da almandır. onlardan habersiz böyle bir şey olamazdı.

neyse, bu göç/sürgün etme/techirin bir benzerlerini balkan devletleri müslüman ahaliye, ruslar 1800'lerde çerkeslere ve 1944'den sonra da kırım ahalisine, amerikalılar da kızılderililere uygulamıştı. bahsetmek istediğim göç ettirme olayı ise cherokeelerin başına gelenler. şu jiplere adını veren halk!

kuzey carolina'nın dağlık kesimlerinde mağaralarda yaşadıkları için başka bir kalibe onlara chilakee der. yani 'mağaradan gelen insanlar'. ama onlar, yani cherokeeler kendilerine 'ani-yun-wiya', yani üstün halk demeyi tercih eder. özgüvenleri oldukça yüksek bir halk olsa gerek.

cherokeelerin en ilginç özelliği beyazlara karşı mutlak bir başkaldırı ve direniş yerine onlara benzemeye çalışmalarıdır. ispanyol de soto'yu gördükleri 1540 yılından, 1906'ya kadar oklohoma'da kendi otonom devletleri vardı. onların amaçları beyazlarla barış içinde eşit koşullarda yaşamak ve beraber kazançlı bir hayat sürmek. yani win-win olayı! peki bu kabile ne yaptı? önce yerleşik hayata geçtiler. okullar, çiftlikler kurdular. toprağı ekip biçtiler, demir ocakları kurdular, yük arabaları kullandılar. hatta din değiştirip kiliselerini bile kurdular. en sonunda da 1800'lerin başında kendi cumhuriyetleri vardı. başkanları ve parlemento üyelerini seçerlerdi. hepsi bu değildi elbette. içlerinden birisi, yani sequoya, konuştukları o zor dil için bir alfabe bile geliştirmişti. beyaz bir baba ve kızılderili bir anneden doğan bu kişi hiç okula gitmedi. bir ayağı aksaktı. buna rağmen yazının önemini kavramıştı. okuma yazmayı öğrendikten on yıl sonra 89 harfli alfebeyi oluşturdu. latin alfabesi ve yunan alfabesinin yanında kendi harflerini de bu alfabeye koymuşlardı. 1821'de alfabesini halkına tanıttı. 1824'de incil bu alfabe ile yazıldı. 1828'de bu alfabe ile gazetelerini çıkardılar. sequoya'nın ünü tüm dünyaya yayılmıştı. hatta sekoya ağacı onun adını taşımaktadır.

sonuçta ortaya çıkan sonuç müthişti. barbar denilen insanlar beyazlar gibiydi artık. 1827'de kendi parlementolarında kabul ettikleri bir yasa ile tennesse, georgia, alabama ve kuzey carolina arasındaki bölgeyi kendilerinin ilan ettiler. ama amerikan hükümeti buna karşı çıktı. olay bu tarihten sonra yavaştan değişmeye başladı. 1830'da cherokee topraklarında altın bulundu. başkanlık koltuğunda jackson adlı biri vardır. kendisi kızılderilere karşı kazandığı zaferlerle adını duyurup başkanlık koltuğuna oturmuştur. soylu bir aile bağı olmadan başkan olan ilk kişidir. iskoç göçmeni ve washinton'ı ingilizlerden alan kişidir. bu katil başkan ne yapacağını biliyordu.

o zamanki amerika'da milis kuvvetleri vardır ve bu milislerin en ünlülerinden birisi de georgialılardır. onların da bastırmasıyla bu cherokee bölgelerinin beyazlara açılmasını sağlar. cherokeeler daha batıdaki çorak bölgelere sürülme kararı alındı. bu iş için cherokee parlementosunu es geçip, cherokeelerin %10'unu temsil eden john ridge adlı bir kabile şefi ile new echoto antlaşmasını yaptılar. bu kalibe para karşılığı topraklarını satmıştı. amerikan hükümeti ise o antlaşmayı tüm cherokee kabilelerine zorla uygulmadı. yasallığını iddia etti. tüm bölgelere sahip çıktı. geri kalan tüm kabileler olaya itiraz etse bile dikkate almadılar. artık başları belaydaydı.

cherokeelerin başkanı da yarı beyaz bir kişi olan john ross'du. bir çok amerikan askeri, aydını, gazetecisi olaya karşı çıksa bile gözyaşı yolu olarak adlandırdıkları sefil yolculuklarına başladılar. 20.000 cherokee, 1835'de tek seferde yola çıkarıldı. yaklaşık 10.000 cherokee yollarda gerek hastalıktan, gerekse yolculuğun güvenliğini sağlamada amerikan askerlerine yadım eden georgia milisleri tarafından öldürüldü/öldü. oklohoma'ya varanlar yine kendi evlerini, çiftliklerini, kiliselerini ve okullarını yaptı. ama olan olmuştu! altın beyazlara kalırken çorak topraklar yine kızılderililere kaldı. georgialılar ise başkentleri atlanta'da olimpiyat bile düzendi. coca cola'nın anavatanı oldu. zaten adlarını da alman asıllı ilk ingiliz kralı olan kral george(karl)'dan almışlardı. bu sadece cherokeelerin başına gelennlerdi. daha onlarca kabilenin başına da aynı şey geldi.

cherokeelere ait bu bilgileri nereden mi öğrendim? şu çocuk kitabı olan zagor'dan.

- uzun yürüyüş - yazan: burattini, çizen: chiarolla

15 Ocak 2010 Cuma

professor chaos

asıl adı leopold stotch olan bu karakter, hepinizin bildiği gibi butters olarak tanınır. south park'ın ilk sezonlarında sınıftaki çocuklardan birisidir sadece. ama zamanla rolü artar. beşinci sezonun son bölümü sadece kendisiyle ilgili olduğundan ve sevildiğinden, kenny'nin tamamen ölümünden sonra kyle, cartman ve stan'in düzenlediği yarışmayı kazanarak, gruba dördüncü olarak katılır. ki bu yarışmanın olduğu bölüm başlı başına enfestir.

ama daha sonra gruptan atılır. butters kinlenir ve başka bir kimlik ile orataya çıkar. professor chaos... artık tek amacı south park'ı yok etmektir! ama yeni kimliği ile beraber başına hiç de güzel şeyler gelmez. professor chaos, bizim malum dörtlü ile kapıştığı bir bölümde kenny'nin ona fırlattığı bir yıldız gözüne saplanır ve kör olur. malum dörtlü onu tedavi için köpek kılığına sokarak veterinere götürür, doktor ona köpek muamelesi yapar ve south park'ın beni en iğrendiren bölümü o bölümdür.

butters ise yanlız ve mutsuz bir çocuktur. hiç kimse onu sevmiyor ve oyunlarına almıyordur. üstelik anne-babasının onu peydahlama sebebi de sadece ve sadece birisine emir verme ihtiyaçlarını karşılamaktır. parayı çok seven anne-babası onu bir bölümde paris hilton'a 250 milyon dolara satmıştı, ki o bölüm hilton'un intihar eden köpekleri üzerineydi ve harbi o bölüm de çok güzeldi.
butters dizide bahtsız bir karakterdir. step dans yarışmasında ayağından ayakkabısı fırlar ve biri hamile sekiz kişinin ölümüne neden olduktan sonra dansı bırakır. naif bir insandır, ki başka bir bölümde tüm bu aşağılanmalardan kurtulmak için vampir olmaya karar verir, kılık kıyafetini tedarik edip olur ve cartman'ın kanını emmek için gece yarısı onun evine gider. ama cartman'ı bile öldüremeyecek kadar insancıl bir karakterdir.

süper saf biri olduğundan her şeye iyi tarafından bakar. professor chaos kimliğiyle dünyayı ele geçirmeye çalışırken bile şirin olmayı başarabilen, "gel ulan, kim ağlattı seni, döverim ben onları, sıkma canını" denilesi bir karaktertir. ama nolursa olsun bu tipler saflıklarından kurtuldukları anda ilk yaptıkları şey, kendi kölelerini edinip onları ezmektir.

ama oynadığı hiç bir bölüm, yüzüklerin efendisi filmiyle eğlenilen bölümdeki hali ile yaraşamaz. kendisi yüzüklerin efendisi yerine yanlışlıkla porno izler ve kaseti kaybeder. o andan sonra bildiğin gollum olur, onun gibi davranır ve kıymetlimisss der. o bölüm de enfes ötesidir.

24 Kasım 2009 Salı

iyi bir çocuk olsan da şirinleri göremezsin!!

bir kaç gündür nezle yüzünden sıkı giyinmek zorunda kaldım. fazla giysi giyince, üzerimdeki ağırlık yüzünden kendimi aşırı derecede pis hissediyorum. yani yazlık kıyafetlerin kolu uzasın, biraz kalınlaşsın, bir de mont tamam işte. kat giyinmek bunaltıcı bir şey. neyse işte, doktor sağ bırakmayanım bira ile beraber hastalığı atlatacağımı sansam bile şirinleri asla göremeyeceğimi hissediyorum!

iyi bir çocuk olup şirinleri görmeye ummak yavşak çocuk davranışıdır. bir defa; lan çocuk, aklın sıra iyi çocuk numaraları yapıp, şirin babayı etkilemeye çalışıyorsun değil mi? yemezler canım yemezler. şirin baba da yemiyor zaten. rüyanızda görürsünüz siz şirinleri!

sonra;

şirinleri gerçekten görmek isteyen çocuk sütten çıkmış ak kaşık gibi olmalı ve 7 yaşını doldurmamalıdır. çünkü o yaştan sonra tüm çocukların aklına fitne fesat bulaşır. üstelik akli melekeleri fazla gelişmediği için vicdansız ve vahşi olur. bir nevi sineklerin tanrısı hadisesi işte. gider kedi yakarlar, ağaçtan erik çalarlar, düşman sokağın kazara sokaklarına düşmüş çocuğunu döverler, geceleri çalışıp gündüzleri uyuduğu için evinin önünde top oynayamadıkları ihtiyar ibnenin camına özel yapım çamur sürerler.

şimdi size soruyorum a dostlar! hiç şirin baba bu densizlere kendini gösterir mi? yemezler canım yemezler. öyle hergün dişlerini fırçalayarak, ödevlerini yaparak, derste parmak kaldırarak, bakkala giderek, kömürlüğe inip kömür taşıyarak, şirinler dergisini alarak iyi çocuk olunmuyor!

ama işin birde başka bir yönü daha var. acaba şirinler zannettiğimiz gibi iyi yaratıklar mıdır? gargamel'e, azman'a yapmadıklarını bırakmıyorlar. yok doğa ana, yok zaman baba deyip keyiflerine keyif katıyorlar. üstelik mantarda yaşıyorlar. ya o mantarlar magic mushroom ise! bu kadar keyifli olmalarının nedeni bu durumsa, ha, ne olacak şimdi. şirin baba büyücü, yapmıştır belki bir numara!

hadi onu geçtim kimse onlara zarar veremiyor. yani etrafta tek bir kötülük bile yokken(gargamel adlı zavallıya kötü diyemezsiniz) nasıl kötü olunabilir ki?

üstelik donnie darko'da da denildiği gibi şirinler götsüz, çüksüz ve vajinasız yaratıklardır! hiçbir şekilde atıklarını şirinleyemezler! yani cinsellik tüm kötülüklerin anası olduğuna göre, neden kötü olsunlar ki? içki yok, sigara yok, uyuşturucu yok, karı-kız derdi yok, kumar yok! varsa yoksa şirin topu, varsa yoksa şirin çileği...

ama o da ne! zamane sözlükte okudum. reverse engineering nikli kişi yazmış. aslında bir bölümde şirin soyunun devamı için şirine'nin evlenmesi gerekiyormuş. tabii tüm şirinler yarışa girmiş, hepsi onu elde etmek istiyormuş. kavga, dövüş, gürültü, tehdit, şantaj ortaya çıkmış. esas rekabet güçlü ile becerikli arasında olsa bile süslü bile şirine'yi istiyor. en sonunda şirinler bile şirine'ye isyan etmiş. "lan seç birini, yoksa hepimiz birbirimizi şirinleyeceğiz(öldüreceğiz)" derler. zavallı azgın şirinecik de "bu sene seçemedim, seneye inşallah" deyip olayı kestirip atar(çakalll, yemezler şirineciğim!).

bölümün sonunda şirinler orkestrası aynı gıcık müziği çalmıyordur artık. çünkü hepsi evlerine kapanmış ve bir sene sonraki çiftleşme mevsimine dair planlarını yapıyorlardır. şirin baba bile boynunda havlusu, kanter ter içinde kondüsyon bisikletinde pedal çevirip, spor yapıyordur!

demek ki neymiş! şirin bile olsan o köyde yaşamaya layık değilsin arkadaş. iyi sevişmeler güçlü şirin, iyi sevişmeler aşçı şirin, iyi uykular uykucu şirin!

26 Ekim 2009 Pazartesi

dexter's laboratory

evinin altında 6 km uzunluğunda bir laboratuara sahip olan, 50 santimlik boyu ile ablası dee dee'nin dizine kadar gelebilen, kocaman gözlükleri, dehşet ayakkabıları ve beyaz önlüğü ile süper şirin bir karakterdir dexter. 3. sınıf öğrencisi bu çocuk bilim insanının maceraları harbiden çok güzel. yani sırf dexter'ı izlemek için prime time'da cartoon network'ü açabilirsiniz. tabii evde yalnızsanız!

ablası dee dee ise öyle ağzında diş telleri olan gıcık tiplerden değil. bale sevdalısı, okulun en popüler kızlarından biri. en yakın arkadaşları asyalı olan lee lee ve siyah mee mee'dir. birlikte oyun oynarlar. pony puff adlı midilliyi de çok severler. klasik kızlar işte. gerçi üçü de 4'e gidiyor. ama karakter olarak dee dee'nin asli görevi dexter'ı sinir etmek. her şeyi pembedir. iki zıt karakter işte. dexter hem fiziksel hem de zihinsel olarak ablasının tam tersi bir karakter. dexter bir şeyler yapar, dee dee ise dans eder, uçar, kaçar, ağlar, yine de şirindir. ama yeri geldiğinde dexter'ı korur, sever, başarması için gaza getirir.
ama bu 6 km uzunluğundaki laboratuardan sadece 2 kişinin haberi vardır. dee dee ve dexter'ın en büyük rakibi mandark'ın. mandark hippi anne babası tarafından oldukça doğal ortamlarda ve cinsiyetsiz biri olarak büyütülmüş, doğadan nefret eden, teknoloji ve dee dee aşığı bir tip. zafer kazandığını sandığı zamanlardaki kahkası müthiş. onun gibi zafer kahkahası atasım var, o derece. seslendiren büyük iş yapmış. neyse, dee dee'nin mandark'ın kendisine olan aşkından hala haberi yok. mandark'ın tek amacı dexter'ı ve laboratuarını yok etmek. bu amaçla kendi laboratuarını kuruyor! onunkide 6 km. hippi anne ve babasından hefret ediyor! gerçi dexter'ın anne babası da olur karakterler değil hani. annesi tam bir temizlik hastası. sürekli temizlik yapan, koca kıçlı, elinde bulaşık eldiveni eksik olmayan bir karakter. babası da bilim adamı. dexter'ın en en en büyük korkusu anne ve babasının laboratuarından haberdar olması. bunun için oldukça saf görünüşlü anne ve babasını kandırması gerekiyor. laboratuarının girişi kitaplığının arkası. dee dee savar silahları da var. ama içeri girme ve kırıp dökme konusunda dee dee'yi hiç bir güç engeleyemez. tabii bu oldukça asosyal dexter'ın da ilginç yönleri var. mesela sevgilisi! dikdörtgen t-3000 bilgisayar dexter'ın gizli laboratuvarının enerji, güç, plan, proje gibi işlerini yöneten bilgisayarıdır. süper zekidir. onu dexter imal etmiştir.
1991'de kısa bir bölüm olarak genndy tartakovsky tarafından yaratılan karakterin küçük çocuklar için olduğuna inanmıyorum. süper bir şey lan bu. harbi bak...
dee dee: dexter, bil bakalım ben bu akşam ne olucam?
dexter: başıma bela olma yeter!

28 Mayıs 2009 Perşembe

süper kahraman olmak için yapılması gerekenler!

9-10 yaşımdan beri örümcek adam hayranıyım. spiderman değil ha, örümcek adam. gerçi hala daha hastasıyım. ama tekrar tekrar yazayım; örümcek adam'ın.

işte o yıllarda tv'de örümcek adam'ın filmini seyretmiştim. ultimate serisi daha piyasaya çıkmamış elbete, klasik seriye sadık kalmışlar. parker'ı radyasyonlu bir örümcek ısırıyor ve örümcek adam oluyor. bu bilgiyi alan ben yerinde durur mu? durmaz elbet, akar gider deli gönül, hemen bir örümcek bulur, tv'nin kenarında bekletir de bekletir. çünkü tv'lerin radyasyon yaydığını artık biliyordum, örümceğe de bulaştıracaktım ve en sonunda elimi ısırsın diye bekleyip durdum. ama ne elimi ısırdı ne de örümcek adam olabildim. yaşadığım en büyük hayal kırıklıklarından biridir o an!

ve evet, şimdi, yani ben, size süper kahraman olmanız için gerekenleri yazacağım. belki büyüyünce siz de süper kahraman olabilirsiniz!

öncelikle çocukluğunuzda çok büyük bir travma atlatmış olacaksınız. aileniz ölmüştür ve feci bir kaza geçirmişsinizdir veya sürekli bir özlem duyuyorsunuzdur. parker'ın anne babası ölmüştür mesela. onu büyüten may halası ve ben amcasıdır. anne ve babasının doğu alman casusu olduğu düşünüldüğü için öldürüldüğü söylentisi yüzünden, parker, soğuk savaş zamanı doğu berlin'e gitmiş, orada maceradan maceraya koşmuştur.

ardından gelişme çağınızda sevgilinizi kaybetmiş olacaksınız. parker'ın ilk ve gerçek sevgilisi gwen stacy'dir. mary jane baştan yalandır. parker, örümcek adam olduktan sonra büyük bir facia meydana gelmiş ve gwen'i kaybetmiştir. kaybının nedeni green goblin'dir. onu köprüden aşağı fırlatmış, parker ağ ile onu yakalamış, ama yine de gwen boynu kırılarak ölmüştür. parker, gwen hızla düşerken attığı ağ yüzünden onun ölümüne neden olduğunu düşünüp yıllarca kafayı sıyırmıştır. gwen her zaman biz örümcek adam hayranlarının(fan değil) yengesidir. saygımız ve sevgimiz sonsuzdur, kalbimizde yaşıyor.


evet, bir travma daha böylece bittikten sonra süper kahraman olabilmenin en önemli koşuluna sıra geldi. yani ezeli düşman. hiçbir süper kahraman, süperman olsa bile, ezeli bir düşmanı olmadığı sürece bir hiçtir. bu örümcek için green goblin'dir.

tüm bunlara sahipseniz, artık bir süper kahraman olabilirsiniz. çünkü siz, sizin başınıza gelen olayların diğer canlıların başına gelmesini istemezsiniz. burada kader devreye girer ve sizi bir süper kahramana çevirir. bu elbette süperman için geçerli değildir. çünkü o tüm evrenin en mal karakteridir.

süper kahramanlar hasımlarını salt güçleri sayesinde değil, akılları ile yenerler. venom, parker'dan güçlüdür. ama parker daima kazanır.

süper kahramanlar, süperman dallaması hariç eğlencelidir. iyi espri yaparlar. normal hayatlarında da kız kaldırabilirler. clark gibi değillerdir.

süper kahramanlar daima tayt giyer, masker takar. yani büyük bir aletiniz yoksa(erkekler için elbette) süper kahraman olmaya çalışmayın!

süper kahramanların mesleği süper kahramanlık değildir. adam gibi bir uğraşları vardır. parayı buradan kazanırlar. güçlerini kendi çıkarları için kullanmazlar. mesela parker örümcek ağlarından mj'ye hamak yapar ve onu sallar. mj eğlenirken o kara kara somurtur. "nerden buldum lan ben bu karıyı" diye!!!

süper kahramanları halk daima sever. ama süperman hariç otorite onları sevmez. çünkü kendi güç alanlarına girmiştir. halkı otoritenin gücü değil, otoritenin hükmedemediği biri koruyordur. bu yüzden otorite için süper kahraman ölmelidir. polis, itfaiye(!), jandarma hep süper kahramanın peşindedir.

süper kahramanlar yalnızdır. dostları çok azdır. gizli kimliklerini bilen kişi sayısı ise 2-3'ü geçmez. çünkü diğer durumlarda yakınlarına ve dostlarına zarar gelir. ama buna rağmen en büyük düşmanları daima onların gizli kimliklerini bilir.

1 Nisan 2009 Çarşamba

1 nisan

bugün 1 nisan, neşe doluyor insan! artık 1 nisanların benim için bir anlamı var. ne zaman aklıma 1 nisan gelse johnny bravo da aklıma geliyor. sarışın, kaslı, 90 larda kalan bu ana kuzusu apaçi tam bir embesildir. önüne gelen her kıza "merhaba bebek" diyerek asılır. ama her seferinde tokadı yer. harbi güzel bir çizgi filmdir. neyse, ekşi sözlük bile bir ara johnny e kız bulmaya kalkmıştı, o derece ümitsiz bir tip, işte bir bölümde tüm kızlar buna asılıyor, çıkma teklifi ediyor, hepsine kanıyor, ama her seferinde "1 nisannn" lafını duyuyor. ah johnny ahh!! güzel bölümdü.

neyse, işin tarihi yönü biraz ilginç. fransa da 1564 yılında takvimde yapılan reformla yılbaşı 1 nisandan 1 ocaka alınır. ama bir grup inatçı kişi 1 nisanı yılbaşı olarak kutlamaya devam eder. 1 ocakcılar da 1 nisancılarla dalga geçmeye başlarlar. hatta bu kişilere bir süre sonra "nisan balığı" denmeye başlanır. eğlenceli bir gelenek. 1 nisanda kutlama nedenleri de bahar dönümü olsa gerek.

fransa dan sonra diğer ülkelere de bulaşan bu gelenek, 18. yüzyılda britanya ya ulaşır. atlantik e de geçer. ama embesil amerikalılar bu şaka gününü nedense 28 aralıkta kutluyor.


türkiye de de takvimler değişti zamanında. buna rağmen hicri yılbaşını kutlayanlar var. 1 ocakta da mekke nin alınışını kutluyorlardı sanırım. şaka gibi!!!

akıllı bıdık: o sevgilim, o sevgilim, o sevgilim clementine!

johnny bravo: hey dostum, başka şarkı bilmez misin sen?

24 Mart 2009 Salı

zagor tenay


sergio bonelli'nin yarattığı karakter. oldukça maceralı, heyecanlı, kan ve pişmanlıklarla dolu bir yaşantısı vardır. asıl adı patrick wilding olan kahramanımız, pennsylvania eyaletinin kuzeyindeki hayali darkwood ormanında, bir bataklıkta inşa ettiği kulübede, bir meksikalı soylu olan don cico felipe cayetone lopez martinez ve gonzales tam adlı, çiko namlı, midesine düşkün biriyle yaşar. aralarında cinsel yakınlaşma yoktur! yaşadığı maceraların hepsi tahminen 1800'lerin başında geçmiştir.

neyse, daha çocukken anne-babası olan mike ve betty'yi saleman kinsky adlı biri tarafından kışkırtılan abenaki kabilesi kızılderilileri öldürür. küçük zagor nehre atlar ve sürüklenirken fritzy adlı bir avcı tarafından kurtarılır. amerikan avcılarını size anlatmak zorunda bırakmayın beni. kızılderililerden biraz daha farklı yaşayan, genelde kürk ticaretiyle uğraşanbeyazlar diyebilirim. fritzy öldükten sonra sullivanlar'la tanışır. onların sirkinde çalışır. sullivanlar'la hayat boyu devam eden dostları böylece başlar. kendisine zagor tenay adını -ki bir kızılderili dilinde baltalı ilan demektir- sullivanlar verir. ama zagor adı sallamadır. normalde herhangi bir dilde anlamı yoktur.

ama zagor'un çocukluğundan beri peşindeki olduğu tek şey anne-babasının katilleridir. o kızılderilileri en sonunda bulur ve the end eşliğinde(!), ettiği intikam yeminleri doğrultusunda, çoluk çocuğuna varana kadar katleder. tam dizleri üstüne çökmüş, kollarındaki düşman kanı toprağa dökülür vaziyette, başı göğe ermiş ve intikamın hazzı ile yanarken gerçeği öğrenir. kızılderili kabilesi de intikam için babasını öldürmüştür. çünkü babası mike, kızılderili avcısı olan bir katildir.

büyük bir pişmanlık duyar. dostlarının yardımı ile barışın devamı için darkwood ormanına yerleşir. bir kaç küçük numara ile kızılderilileri kendisinin bir yarı-tanrı olduğuna inandırır.ama sonra kendisinin gerçekten önemli bir kişi olduğunu da anlar. kızılderililerin kutsal ruhu kiki manitu'nun dünyaya yardım etmesi için zaman zaman seçtiği savaşçılardan birisidir zagor. kiki manitu'nun yardımı ile bir bazı olaylardan sıyrılır. mesela kendi kötü kişiliği lanetli topraklarda kanı aktığı için ortaya çıkınca kendisiyle savaşmak zorunda kalır. tam yenilecekken kiki manitu ortaya çıkar ve ikisini de zamansızlık boyutuna gönderir. zagor bu sayede kendisini yener.

tüm macera ve gizem elbette burada bitmez. yaşadığı başka bir ilginç olayda da geyik avlama macerasıdır. sadağından oku çıkarmış ve yayı iyice gerip tam geyiği vuracakken geyik dile gelir ve neden kendisini öldürmek istediğini sorar. acıktığını söyleyen zagor'a ise "ben acıktığımda seni yemeye mi karar veriyorum" diyerek hayatının ayarını verir. bu olaydan sonra herhangi bir canlı öldürmemeye karar veren kahramanımız çizgi roman aleminin en kral elemanı olur. ne çelik blek, ne mister no veya captain swing onun eline su bile dökemez, hatta onun elini sıkmaya bile layık değillerdir.

üzerindeki o kartal desenli giyisi ve dar kotu sullivanlar'ın sirkinde cambazlık yapan bir arkadaşı ona hediye etmiştir. üzerine dar gelmesinin nedeni de bu yüzdendir. kıyafeti sandığınızın aksine yırtılmaz değildir. bir kaç defa tamire uğradığı gibi tamamen değişmişliği de vardır. mesela kadınlarından biri olan kaptan fishleg'in kızı olan virginia ona yepisyeni bir kıyafet dikmiştir. keza don çiko da, new york'da hapishaneye düştüklerinde onun yırtıklarını tamir etmiştir. çiko'dan az bahsetsem bile onun korkak görünen biri olduğunu herkes bilir. ama dostları için yapamayacağı hiçbir şey yoktur. defalarca hayatını ortaya koymuştur. gerçi o kıyafetlerin de bir anlamı olduğu daha sonra ortaya çıkacaktır.

genelde aseksüel biri olarak görülen zagor sanldığının aksine bir çok kadınla maceradan maceraya koşmuşluğu da vardır. yani kadınlarla arası iyidir. mesela daha önce bahsettiğim kaptan fishleg'in yeğeni virginia, soylu bir avusturyalı olan frida lang ve tabii ilenia varga. ama kadınlar konusunda ketum bir tiptir. maceraları salt darkwood'da geçmez elbette. edgar allen poe ile yaşadığı muhteşem bir macerası vardır, ki yıllar geçse bile hala daha tadı damağımdadır. iyi bir denizcidir. buzullara gitmiştir. arabistan'da, afrika'da maceraları vardır. yukarıda söylediğim gibi kendisiyle, bir macerasında tapınak şövalyeleriyle, ispanya'dan gelen bir golem ile, amerikan başkanıyla, darkwood'un bir gizemi sonucunda orta dünyaya düşüp orayı yönetmeye kalkanlarla, uzaylılarla, zombilerle, dev canavarlarla, robotlarla, çılgın bilimadamlarıyla hatta ninjalarla da karşılaşmıştır. kemerinin bir yanında baltası, diğer yanında silahı vardır. ilk hamle olarak ahyaaaak diye bağırarak baltasını fırlatır.

ilk maceralarını ferri çizse bile daha sonra bir çok çizer tarafından da çizilmiştir. ama ferri'nin tadı onlarda yoktur. onu oldukça angut gösteren çizimleri de vardır, ki benim gibi bir zagor hayranı için katlanılabilecek bir durum değildir.

(not: bilgiler zagor serisini yayınlayan lal kitap'tan orhan berent'en)

19 Ocak 2009 Pazartesi

new amsterdam'dan new york'a ve saint peter

frank sinatra ve bilimum şarkıcı parçasının üzerine mutlaka bir şarkı yaptıkları şehirdir new york. hiç gitmemiş olsam da, hatta ve hatta gitmeyi düşünmüyor olsam da, knicks'den ve yankees'den nefret etsem de, taxi driver'ın hatırına bir şeyler anlatmak gerekiyor ;

new york'u ilk bulan avrupalı giovanni da verrazano adlı bir fransızdır. 1534'de şehrin olduğu bölgeyi keşfetmiş, ancak girişi bulamamış! bu yüzden şehri keşfeden kişi olarak 1609'da şehre çıkan ingiliz henry hudson kabul edilir(hudson körfezini filmlerden hatırlayın). bölgeye ilk yerleşen ve şehri kuran avrupalılar ise hollandalı maceraperestlerdir(tarihin arka odası adlı programda bu kişilerden birinin de murat adlı hollandalı bir müslüman olduğu söylendi. osmanlıya esir düşünce müslüman olmuş. new york şehri kayıtlarında adı hala geçermiş). kendileri bu bölgeyi pocahontas'ın kuzenlerinden 1613'de bir kasa ateş suyu(viski) karşılığında almışlar ve şehrin adını da new amsterdam olarak belirlemişler. hatta sömürgeleştirdikleri o bölgeye nioev nederland adını vermişler. ama yıl 1664'ü gösterirken bu sefer ingilizler ortaya çıkmış ve bu sömürgeyi hollandalılardan satın almışlar, adını da new york olarak değiştirmişlerdir. tabii karşılığında bir şey vermeleri gerekiyordu. elbette verdiler, endonezya'da küçük bir kahve plantasyonu(çiftçiliği).

velhasıl kelam; günümüzde 170 ayrı dilin konuşulduğu, yaşayan insanlarının üçte birinin abd dışında doğduğu, hali hazırda dünyanın başkenti olan bu şehrin avrupa'nın azizleri bol şehirlerinden farkı, şehri koruyacak hiçbir azizin olmamasıdır. bence buna da çare bulmuşlar ve örümcek adam'ı şehrin azizi ilan etmişlerdir. tabii marvel'in bu hamlesine dc yanıt vermek zorundaydı ve batman'i o konuma getirmeye çabaladılar, ama batman'in şehri gotham'dır. yani çakma new york. aziz peter(vayy, st. pietro gibi durdu be) harbi new york'ludur ve woody allen'dan daha sevimlidir.

not: şehrin tarihi ile ilgili kısımlar vikipedia'dan...
Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.