heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

26 Haziran 2012 Salı

hareket vakti


parçanın sonlarında sesini titreterek diyor ya "bir el sallarsın yeter" daha ne. bir el sallamam yeterse eğer, çağıran bir şeyler olmaz o zaman..

hem klibi pek hoştur, o zamanlar için çok ilginçtir. ikisi birlikte enfestir.

is yarası gibiyim o temiz ellerinde
dil yarası gibiyim o masum sözlerinde
kal deme hiç bunu benden isteme
sus bu gece bana aşktan sakın hiç bahsetme
dur bu gece bana dokunma beni delirtme
sana boşuna umut vermek istemem

çağıran bir şeyler var hep beni uzak şehirlerde
bana ait birşeyler var o sert gülüşlerde

sen yine olduğun gibi kal benim için sakın değişme
giderim bugün ha yarın hareket vakti gelince
sen yine olduğun gibi kal misafirim bu şehirde
bir el sallarsın yeter hareket vakti gelince

mum gibiyim senin ışıl ışıl gözlerinde
kum gibiyim uçsuz bucaksız o çöllerinde
kış gibiyim yakan yaz güneşinde
hırsız gibiyim kadehteki o ruj izlerinde
dil gibiyim yanağındaki o beninde
kal deme hiç bunu benden isteme

çağıran bir şeyler var hep beni uzak şehirlerde
bana ait birşeyler var o sert gülüşlerde

sen yine olduğun gibi kal benim için sakın değişme
giderim bugün ha yarın hareket vakti gelince
sen yine olduğun gibi kal ben misafirim bu şehirde
bir el sallarsın yeter hareket vakti gelince

çağıran bir şeyler var hep beni uzak şehirlerden
bana ait birşeyler var o sert gülüşlerde

sen yine olduğun gibi kal benim için sakın değişme
giderim bugün ha yarın hareket vakti gelince
sen yine olduğun gibi kal misafirim bu şehirde
bir el sallarsın yeter hareket vakti gelince

sen yine olduğun gibi kal ben misafirim bu şehirde...

25 Haziran 2012 Pazartesi

romanlar ve hikayeleri

metin kaçan, ağır roman'ın ikinci cildini sobada yakmış. gerekçesi ise toplumun o metinlere okumaya hazır olmamasıymış. oysa ben hazırım!..

alexandre dumas, monte cristo kontu'nu kendisi yazmamış. başkasına yazdırmış. o dönemlerde yaygın bir uygulamaymış bu ve köle yazarlar denilirmiş onlara..

kafka, yakın arkadaşı max brod'a bütün el yazmalarını yakmasını söylemiş. brod'un yakmadığı malum.

dostoyevski, kumarbaz'ı 29 gün içerisinde yazmış. gerçi o konuşmuş, stenograf olan anna grigoryevna yazmış. nedeni ise yayıncısına roman teslim etme zorunluluğu. bir süre sonra anna ile dostoyevski evleneceklerdir.

tolstoy edebiyat tarihinin fotoğrafları ile adını daha da geniş kitlelere duyuran ilk yazarıymış. kartpostal halinde basılan fotoğrafları bile satmış ve o günler için star muamelesi görmüş.

gogol, ölü canlar'ın son bölümlerini şöminede yakmayı başarmış. gerçi tamamını yakmaya niyetlenmiş, ama bu kadarını başarabilmiş! ha bu arada, ölü canlar'ın konusunu ona puşkin vermiştir.

puşkin, karısına göz koyan ve büyük ihtimal çar tarafından tutulan, bacanağı olan fransız subat d'anthès tarafından düello sonucu öldürülmüştür. çünkü karısının bu fransız ile kaçacağını duymuş ve çıldırmıştır. bu arada, d'anthès'in karısı dahil tüm baldızlarını sıradan geçirmiştir.

frankenstein'ı, yazarı mary wollstonecraft shelley, lord byron da dahil dört kişilik bir grupla isviçre'de tatilde yazmıştır. muhtemeldir ki konusu grup seks esnasında aklında gelmiştir. eser ise bir felsefi tartışmanın ürünüdür.

cervantes'in don kişot'undaki sanço panza vardır, sanço panço yoktur ve yel değirmenlerine saldırma işlemi kitabın hemen başında yer alır. ayrıca cervantes inebahtı'da bize karşı savaşmış sol elinden yaralanmıştır. daha sonraki yıllarda ise cezayirlilere esir düşmüş ve beş yıl esaret hayatı yaşamıştır.

binbir gece hikayelerindeki alaattin tembel bir çocuktur. babası ise bu tembellik yüzünden kahrından ölmüştür.

fareli köyün kavalcısı hikayesi doğruymuş. almanya'da tarihin bir vaktinde büyük bir çocuk topluluğu ortadan kaybolmuş. bu çocukların ya vebadan öldüğü, ya da askeri alındığı düşünülüyormuş. hikayenin çıkış kaynağı budur.

külkedisi masalı bize anlatılandan biraz daha vahşicedir. yazar, iki kızkardeşin ayakları ayakkabıya sığmayınca, o kızkardeşlerin topuklarını ve ayak parmaklarını kestiklerini yazmış.

jules verne'nün aya yolculuk adlı eseri, iç savaş sonunda canları feci sıkılan topçuların, kendilerine hedef olarak ayı belirlemelerini anlatır. kitabın girişi fecidir ve topçuların nasıl insan katlettikleri güzel güzel belirtilir. bu hali ile çocuk kitabı değildir. hem sonra top ateşlenir ve ayın yörüngesine giren minik bir uydu olurlar.

h.d. wells, jules verne'den daha iyi yazıyor. gerçi wells'in hikayeleri daha absürd. mesela görünmez adam, görünmezlik sıvısını bulunca ilk önce kumaşta deniyor ve başarılı oluyor. ama sonra gidip vücudunu görünmez kılıyor. ulan kullandığın elbiseleri görünmez yap ve giy onları. ne uğraşıyorsun kendinle!

george orwell ingiliz gizli servisi adına çalışan bir ajandır. 1984 ise zamyatin'den araklanmıştır. ayrıca h.d. wells, onun ortaokuldaki müdürüdür.

büyük olasıkla william shakespeare olarak bildiğimiz kişi, francis bacon'dan başkası değildi. o zaman böylesine hikayeler yazmak hoş karşılanmadığından takma ad ile o hikayeleri yazdığı düşünülüyor.

lord byron ise bir medeniyet beşiği olarak gördüğü mora yarımadasına bize karşı savaşmak için geldiğinde hayal kırıklığına uğramıştır. savaşan yunanlılar aristo, platon değil, bildiğin köylüdür, ama olayı bozuntuya vermemiştir. zaten yine mora yarımadasında soğuk algınlığından ölmüştür. ha bu arada, çanakkale boğazını yüzerek geçmiştir ve londra sosyetesinde ona vermeyen  soylu kadın yok gibidir.

boris vian, fransız polisinden kurtulmak için eserlerinin amerikalı bir yazardan tercüme olduğunu söylemiştir. zaten o yüzden hikayelerinin neredeyse tamamı amerika'da geçer. sokak vs adlarını şehir krokilerinden elde etmiş.

arthur c. clarke, 2001'i stanley kubrick'e senaryo olarak yazmış ve romanını filmden sonra piyasaya sürmüştür.

kemal tahir, kurt kanunu'nu yazdıktan sonra mete tunçay'ın "kara kemal'e sosyalist eleştri yaptırmış" lafının ertesi günü vefat etmiştir.

çetin altan ile melih cevdet anday'ın mine kırıkkanat yüzünden birbirlerine küstüğü söylenir. bildiğin kadın meselesi işte..

20 Haziran 2012 Çarşamba

otuz yıl sonra öğrendiğim gerçek!


senelerdir kalemi böyle tutarım. yani kalemi üç parmağımla da kavrarım. geçen gün adamın birinin işini hallederken herif kalemi neden öyle tuttuğumu sordu. "emekli öğretmen misiniz?" diye cevap verdim ve herif bana doğru kalem tutmayı öğretti!


işaret parmağı ile baş parmak bitişik olacak. vay anasını ya, hiçbir ilkokul öğretmenimin kalem tutma dersi verdiğini hatırlamıyorum ve senelerdir kalem tutmaktan parmaklarım acır. yazım ise iğrenç ötesidir, doktor yazısı bile halt etmiştir yanında. ulan kalem tutmanın bile tekniği varmış. hem ilkokul öğretmenlerimi hiç sevmem..

15 Haziran 2012 Cuma

gel gidelim güneylere


bu şarkının orjinal kaydı da güzel. 1973'de plağa kaydedilmiş. 1998'de yeni sözler eklenerek yeniden düzenlenmiş. her ikisi güzel. ikisini de severim, dinlerim. ama ikinci versiyonu daha güzel be. sami özer çok içten bir sesle söylüyor ve güneylere iniliyor. hem pc başında dinlenmez elbet, arabada dinlenir. neyse işte, mazhar alanson'un tatil şarkıları feci güzel.


bu ne biçim hikaye böyle
hasta mısın nesin bana söyle
gel gidelim güneylere
yenilenip dinlenmeye
deliyim ben aslında
senin gibisini sevmekle deli

başarısız olduysan oldun
yıkma kendini zaten yorgunsun
ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin
ya vazgeçer unutursun
ya da yolun açık olsun, hadi

bu felek kimine kavun
kimine kelek yedirdi
sevinip de şımarınca
sana derhal bildirildi tabi

nerde hani o canım gözler
hani nerde verdiğin sözler
boğuldum ben gözyaşına
elimi tutan el nerde
sorarım kendi kendime
elimi tutan el nerde hani?

14 Haziran 2012 Perşembe

kiraz

arkadaş kiraz mevsiminin içindeyiz, ama nerdeyse hiç sağlam kiraz yok. 8 liranın altındakilerin yarısı çürük. yiyemiyorsun ve direkt çöpe gidiyor. bu durum 2 senedir böyle. bunun nedeni havalar mı diye araştırdım ve acı bir gerçekle karşılaştım. torbalı'daki arkadaş dediğine göre bizim sağlam tüm kirazlar hollanda'ya satılıyor ve iç piyasaya, dışarıya satılamayacaklar veriliyor. sağlam kiraz dediğim dolapta 1 hafta bozulmadan duran kiraz. zaten iyi olanları 8 lira dediğim gibi ve bu feci bir durum. iki kiraz ağacınız yoksa sağlam kiraz yiyemeyeceğiz be ya, sinir bozucu bir durum.

lanet olsun hollandalılara!

not: 2 kiraz ağacından kasıt döllenme problemi. tek bir kiraz ağacınız varsa ve yakın çevresinde başka tür kiraz yoksa ağaçtan bi bok toplayamazsınız. birbirini dölleyen 2 çeşit lazım..

12 Haziran 2012 Salı

prometheus



konusu uzayda geçen filmlere karşı bir bağımlılığım var ve ne olursa olsun bir şekilde hoşuma gidiyor. bu filmde bunlardan birisi. dünyadaki arkeolojik kalıntıları inceleyen karı koca bilim insanı, en sonunda hiper zengin bir kişiyi ikna ederek, buluntularda görülen gezegene varırlar. tezlerine göre insan ırkı onların eseridir. vardıkları yerde oksijen olsa bile co2 fazladır. neyse işte, o gezegende kalıntılara ulaşırlar ve gördüklerine şaşırmazlar. insanlar ile onların dna'ları aynıdır. ama bu kişiler insanlardan hiç hazetmemektedirler ve sorun kendi gemilerini kurşun gibi kullanarak çözülür. ama film bitmemiştir. acaba bu kişiler insanları neden yarattı? hedef onların merkez gezegenidir.

filmde bol miktarda hristiyanlık propagandası var. zaten tek kötü yanı burası. ayrıca en sonunda ortaya çıkan yaratık bildiğin alien. alien'ın başlangıcı gibi. evrim teorisini iki lafla çökertmeleri ise başlı başına bir komedi! neyse, film güzel..

charlize theron'a tapabilirim. abartmıyorum..

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.