heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!
ezoterizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ezoterizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ocak 2014 Pazartesi

son büyücü

kraliçe birinci elizabeth'in danışmanı olan, son büyücü olarak da ünlenen john dee'den bir formül. DİKKAT DİKKAT!! bu sözleri gerçekten okursanız eğer görünmez olabilirsiniz. ciddiyim bak. aşağıdaki sözler uygun bir şekilde söylenirse sizi görünmez yapabiliyormuş. ona göre, okumadan önce tırsın. valla bak..

ol sonuf vaor sag goho iad balt, lonsh calz vonhpo. sobra z-ol ror i ta nazps

okudunuz mu? ellerinize bir bakın görünüyor mu diye. bu arada, görünmez adam kördür, çünkü gözleri ışığı kıramaz ve bu yüzden göremez. hayalet gibi olursunuz alimallah..

ayrıca, wells'in görünmez adamında bir saçmalık vardır. kumaşı görünmez yaptıktan sonra vücuduna sarsa zaten görünmez olacaktı. kendine niye uyguladı ki?

uzun lafın kısası, harflerden ikisinin yerlerini değiştirdim, ne olur ne olmaz!

24 Nisan 2012 Salı

beşinci krallık

isa'dan önce 4. yüzyılda yaşayan daniel(danyal peygamber), babil kralı nabukednazar'ın maiyetinde ve onun büyücülerinin başıdır. bu göreve ise kralın bir düşünü yorumlaması ile gelmiştir. kendisi babil'e gelişinin ikinci yılında, kral tüm büyücülerini, sihirbazlarını toplamış ve bir gece önce gördüğü düşü yorumlamalarını istemiştir. kahinler düşü duymak istediklerinde ise kral düşünü anlatmamıştır ve öylece yorumlamaları isteyince, tabirciler anlatılmayan rüyanın yorumlanamayacağını belirtmişlerdir. böylece kelleleri gitmiştir. daniel ise bir gece izin istemiş, ertesi gün ise hem gördüğü rüyayı anlatış, hem de yorumlamıştır.

rüya ilginçtir. kral rüyasında dev bir heykel görmüştür. heykelin başı altından, gövdesi ve kolları gümüşten, beli ve kalçası bronzdan, bacakları demirden ve ayakları ise yarı kildendir. daha sonra birden büyük bir kaya ortaya çıkmış, önce heykelin demir-kil karışımı ayaklarını, sonra demir bacaklarını, sonra bronz belini, gümüş gövdesini ve altın başını çarparak un ufak etmiş, o sırada bir rüzgar çıkmış ve heykelin bütün parçalarını savurarak götürmüştür.

kral, daniel'in gördüğü rüyaya şaşırmıştır. kral, bunu nasıl bildiğini sorunca ise daniel kendi tanrısının ona rüyayı gösterdiğini ve bunun sır olduğunu söyler.

kral rüyayı yorumlamasını istediğinde ise daniel şöyle der;

"siz altın başı temsil eden ilk kralsınız. sizden sonra sizden daha az güçlü bir kral gelecek. ondan sonra üçüncü olarak bronz bir kral gelecek ve o tüm dünyayı yönetecek. sonra dördüncü olarak demir bir kral gelecek. pençeleriyle insanları ezecek, işkence edecek ve tüm insanlığı yok etmek isteyecek. işte bu krallık döneminde tanrı kendi krallığını kuracak ve tüm o krallıkları yok ederek bir daha hiç yıkılmayacak mesianik krallığını kuracak." (tevrat - daniel 2. bölüm)

(biz şimdi bahsedilen son çağdayız. yani tanrı krallığı her an gelebilir(!) ek bir bilgi daha, insanlara zulmeden dördüncü krallığın islam imparatorlukları olduğunu yazanlar da varmış.)

bu rüya batı dünyasını şekillendiren hikayelerden birisidir ve newton bile bunun matematiksel hesaplarını yapmıştır. ama daha öncesi de vardır. 12. yüzyılda joachim de fiore rüyadaki kayanın isa'nın kuracağı krallık olduğunu söylemiştir. daha sonra çek thomas müntzer, anababtist kilisesini kurmuş ve kaya'nın krallığını ve yeni kudüs'ü avrupa'da kurmak amacıyla yola çıkmış, avrupa'daki ilk köylü isyanını başlatmış, ama katolik kilisesi tarafından yok edilmiştir.

protestanlığının kurucusu martin luther bile, protestanlığı isa'nın beşinci krallığı olduğunu söylemiştir. thomas more ütopya'sında bu beşinci krallığı anlatmaktadır ve kendisi pis bir işkencecidir bu arada. neyse, kızılderililere vaaza çıkan ilk protestan misyoner john elliot, beşinci krallığın batı amerika'da kurulduğunu söylemişti. rivayete göre amerikan bağımsızlık bildirgesi kaya'nın ta kendisidir.

tabi kehanet bunlarla sınırlı kalmadı. bir sürü insan daha krallıktan bahsetti. mesela oksijenin varlığını keşfeden bilim adamı, krallığın türkleri yok edeceğini söylemiştir. bugün bu rivayete inanan yüz milyonlarca insan var ve en önemlileri evanjelistlerdir. amerika'da da çok etkindirler. amerika böyleyken avrupa eli boş durmuyor elbet. komplo teorisyenlerine göre bahse konu beşinci krallık için avrupa birliği kurulmuştur.

kaynak: aytunç altındal - gül ve haç kardeşliği

11 Nisan 2012 Çarşamba

kan ve gül, gül ve diken, aşkın ve sen

tevratta yüz kadar bitki ve iki düzine kadar çiçekten söz edilmektedir. ama bu kadar bitki ve çiçek için sadece ondört tane ibranice kök sözcük kullanılmıştır. gül ise tevratta tam olarak bahsedilmese bile bir süre sonra hristiyanlığın en önemli bitkilerinden biri haline gelmiştir. tevratta chabazzelet olarak geçen çiçeğin gül olup olmadığı bilinmiyor. ama isaiah kitabının 35. babında israil'e yakında bir kurtarıcının geleceği müjdelenmiştir.

"kıraç topraklar coşacak ve yeşerecek, tıpkı crocus(chabazzelet) goncası gibi açacak."

bu metinde açan o goncanın karmel dağı'nın ve sharon'un görkemini yansıtacağından bahsedilmektedir. tevratın bir başka bölümünde de "sharon'un gülü" diye bir şarkı vardır.

"ben sharon'un bir gülüyüm
vadinin sümbülüyüm"
yahudilere göre bahsedilen sharon gülü beklenen kurtarıcıdır. hristiyan yorumcular için ise bu bir kod haline gelmiştir ve sharon gülü olarak bahsedilen kişi bellidir. ilginçtir, güney kore'nin ulusal çiçeği de sharon gülüdür.

bu kod yahudilikte yoktur. hristiyanlarda da sadece katolikler kullanır.bu sayede kendi dinsel meşruyitlerini tevrata bağlamış olurlar. yahudiler için dört büyük peygamberden birisi olan isaiah göre tanrı tarafından gönderilecek beklenen mesih'i simgeleyen sharon gülü, hristiyanlar için artık gelmiş olan mesihin getiricisinin kod adı haline gelmiştir. yani meryem'in. öyle ki, isa'nın kanının saklandığına inanılan kutsal kasenin üzerinde de meryem'in kodu olan bu kırmızı gülün olduğuna inanılır.

peki meryem kimdi? ilk hristiyanlar isa'nın soyunu, babası(!) taraafından kral david'e dayandırmışlardır. ancak bir zaman sonra şamlı aziz johan, yusuf'un, isa'nın babası değil hamisi olduğunu söyledi. meryem'in soyunu da yine david'e dayandırdı. meryem'in yüceltilmesi ise çok çok sonra olmuştur. dokuzuncu yüzyılda ortodosklar ona tanrının annesi anlamına gelen theotokos sıfatını yakıştırdı. yani meryem, baba tanrının eşi oluyordu. katolikler ise meryem'i hikmet/sofia kavramı ile özdeşleştirmiştir. öyle ki bu sayede meryem teslisteki ikinci kişi, yani kutsal ruh ile özdeşleşmiştir. bu yüzden onun için hazırlanan bir duada(in omnibus requiem) meryem'in kendisinin tevratta bahsi geçen jericho'daki gül olduğundan söz etmektedir. lekesiz doğum gününde okunan bu duadan sonra ise meryem'in doğumundan 600 yıl önce yazılmış olan metinden sharon'un gülünün de meryem olduğu söylenmiştir. bu arada, bahsedilen lekesiz doğum isa'nın değil, meryem'in doğuşudur. çünkü isa'yı doğuran kişinin ilk günahtan arınmış bir kişi olması gerekmektedir. bu ilk günah hadisesi hristiyan inancında feci önemli bir hadisedir.

meryem'in bir diğer simgesi de zambaktır. zambak(lily) esasında adem'in ilk eşi olduğuna inanılan lilith'in simgesidir. lilith ise kötüdür. ama meryem, tanrının yeryüzünde görmek istediği ideal kadındı ve havva'dan üstün tutulmuştur. çnkü meryem, havva'nın hatasını düzeltmiştir.
neyse, gülden bahsedelim biraz. gül, tüm insanlığın, mitolojinin vazgeçilmezlerinden birisidir. eros, tanrılara gül sunar ve başlarının üstüne koyar. böylece başına gül konulmuş kişinin, yani tanrıların sırlarını saklayacağını beyan eder. bu durum günümüzde de devam etmektedir. diplomaside subrosa(gül altı) terimi ile saklanması gereken sırlardan bahsedilmektedir. eski zamanlarda anadolu'daki bacchus festivallerinde devlet sırlarını bilen yöneticiler içerlerken başlarına gül taçları koymuşlardır. sarhoşluk ile olabilecel dil çözülmelerinin önüne böyle geçileceği varsayılmıştır. subrosa'nın kendisi ise beş çeberli kırmızı güldür. kırmızı gül, aynı zamanda sümer aşk, seks ve savaş tanrıçası iştar'ın da simgesidir. bu arada, star/stern kelimesi iştar'dan gelir. aynı zamanda açmamış gül(gonca), kadın cinsel organının sembolüdür. bu da büyük ihtimal iştar'dan kaynaklanmaktadır.

ayrıca dokunduğunu altına çeviren felsefe taşı dediğimiz rosettastone, gül taşıdır. felsefe taşından ayrı olarak, rosetta taşı olarak bilinen vir taş daha vardır. bu taş, mısır hiyerogriflerinin çözülmesini sağlamıştır. bugün başlangıç merdiyeni greenwich'ten geçiyor. oysa 1888 yılına kadar bu çizginin paris'teki saint sulpice kilisesinden geçtiğine inanılırdı ve bu çizgiye gül çizgisi denirdi. kutsal kasenin bu çizgi üzerinde olduğu söylenir.

ortaçağ avrupa'sında gül bahçeleri yapmak çok önemliydi ve bu bahçeler kilise tarafından takdis edilirmiş. romalılarda da yılın bir pazar gününü güle adamışlar ve o güne rose sunday demişlerdir. o gün, tüm güller pagan geleneklerine göre kutsanırmış. bu gelenek hristiyan alemince devam ettirilmiştir. sonradan -büyü ve sihirle ile çok uğraştığı için- adı papalar listesinde lanetle anılan 23. john zamanında altın gül günü kutlamaları başlamış.

mitolojide ise ilk kırmızı güller, afrodit'in sevgilisi adonis'in kanayan yarasından akan kandan çıkmıştır. bu gelenek de hristiyanlara geçmiştir. isa çarmığa gerildiğinde, böğründen akan kanın yere dökülmesi ile kırmızı güllerin oluştuğuna inanılmıştır.

ayrıca yine roma devrinde rosalia adıyla düzenlenen ve ölüler için yapılan bir gül festivali vardır. vatikan bunu pentacost sunday olarak kutlamaktadır. festivalin tarihi ise 11 mayıs ile 15 temmuz arasındaki bir gündür.

ve ilginçtir ki hristiyan tespihine rosary denir. ilk tespih kullananlar hindulardır ve tanrı vişnu ile şiva için kullanmışlardır. bu gelenek sonra islama geçmiştir. haçlı seferlerinde ise tapınakçılar tarafından benimsenmiş ve 1495'de papa vi. alexander caiz olduğunu açıklamıştır. ayrıca yahudiler, musa'nın on emri tanrıdan aldığının anısı olarak pentacost törenleri yapmaktadırlar. hamursuz bayramından 7 hafta sonra kutlanmaktadır ve bu güne yine gül bayramı denilmektedir.

tabi bildiğiniz gibi kırmızı gül aşkın, beyaz gül ise ölümün simgesidir. ortaçağ fransa'sında sadece bakirelerin kırmızı gül taşıma hakkı varmış.

alşimizde ise kırmızı gül sülfürü, beyaz gül civayı temsil edermiş. yedi çeperli gül, yedi metalin simgesidir ve adı da persian rose(acem gülü)'dur. okültizmde ise bu gül, 7. gül olarak adlandırılır ve 7. oğulu temsil edermiş. adem'in kabil ve habil'den sonra doğan 7. oğul seth, okült düşünceye göre tanrısal magick başlamıştır.

masonlar ise her ölen mason için mezara 3 tane beyaz gül bırakılır veya dikilirmiş. ayrıca masonlar için gizli ibadet günü olan 24 haziranda localar, sarı, kırmızı ve beyaz güllerden oluşan aziz john gülleri ile donatılırmış. masonlarda kırmızı gül yaprağı evet, beyaz gül yaprağı ise hayır anlamındaymış.

avrupa soyluları da gülü kendi simgelerinde kullanmışlardır. kırmızı gül, meryem'e, dolayısıyıla kiliseye bağlılığı, beyaz gül ise protestanlığa ve krallığa bağlılığın simgesiymiş. kırmızı gül aynı zamanda militarizminde sembolüdür ve roma savaş tanrısı mars'ın kırmızı bir gülden doğduğuna inanılır.

ingilizlerin gül savaşlarında da york hanedanı beyazı, lancester hanedanı ise kırmızıyı seçmiştir. sonuçta york ve lancester güllerinin karışımını kullanan tudor hanedanı savaşı kazanmıştır.

islam, gülü çok sık kullanmıştır. bektaşilikte gül destesi hz. ali'nin ölmeden önce yapılmasını istediği son talebidir. yeniçeriler çeşitli dualardan oluşan dua destelerine gülbang derdi. bektaşilerin cenaze, zifaf ve sefer için ayrı gülbangları varmış.

kaynak: aytunç altındal - gül ve haç kardeşliği

26 Ağustos 2011 Cuma

ütopya, bilimin yükselişi ve amerika

modern bilimin kurucularından biri olarak kabul edilen francis bacon, kraliçe birinci elizabeth'in(filmi çekilen kraliçe) devlet mührü koruyucusu sir nicholas bacon'un beş oğlunun en küçüğüdür. kendisi deney ve gözlem -tümevarım- yolunu seçmiştir. esasında bu yöntemi bulan kişi ise el cezeri'dir, ama konumuz bu değil. ingilizler, bir başka bacon'u, francis'den yaklaşık dört yüz yıl önce yaşamış roger bacon'a bunu ithaf etmişlerdir. neyse, kendisinden önceki kopernik, keppler ve galileo bilinen anlamda modern bilimin temelini hafiften kazmıştır. francis bacon ise bu işi temellendirmiştir(kitabıın adı novum organum).

bacon, kendi çağındaki bilimin çok yetersiz olduğunu fark edince, parlak siyasi kariyerine paralel olarak bu metodu kullanmaya başladı. bunu da, bilginin yükselişi adlı kitabında anlattı. kitabında bilgi kardeşliği'nden söz ediyordu. onun niyetine göre bu kardeşlik, inanç ve siyasi görüşlerden bağımsız olmalıydı. yani bilim insanları arasında tam birliktelikten bahsediyor. bacon'un ölümü de ilginç bir şekilde olmuştur. etin muhafazasına dair yaptığı bir deneyde, pazardan aldığı tavuğu kar ile doldururken soğuğa maruz kalmış ve zatürreden ölmüştür. ayrıca bir ilginç bilgi daha vereyim. büyük olasıkla william shakespeare olarak bildiğimiz kişi, francis bacon'dan başkası değildi. neyse, ölümünden sonra yeni atlantis adlı eseri de basıldı. bu kitap, büyük değişimlere neden olacaktı.

önce bilimin önündeki kilisenin etkilerinden bahsedelim. gizli kardeşlik örgütlenmelerinin gizli olmasının yegane nedeni dinin kendisidir. kilise(kardinaller), her ne kadar kabala ve simya ile ilgilense bile, kendi görüşlerine aykırı bilimsel gerçekleri ifade edenleri yok ediyordu ve bu kişiler mecburen gizli kardeşlikler şeklinde örgütlenmişlerdir. göründüğü kadarı ile bu işi müslümanlar başlatsa bile gerisini getiremedikleri için mutezile ekolü kısa sürede yok edilmiş ve islamın karanlık çağları başlamıştır. hristiyan bilim insanları ise haçlı seferleri ile tanıştıkları müslümanlarda gördükleri örgütlenme şeklini taklit ettiler ve bu işte çok iyiydiler.


dur biraz geriye gidelim bacon'un hemen öncesinden, elizabeth döneminin filozofu john dee'den bahsedelim. dee'nin ünvanı son büyücüdür. kraliçenin de astrologudur. bunun yanında matematikçi, coğrafyacı, kabalacıdır. bir çok denizci yetiştirmiştir, ki bu saygınlığını artırmıştır. dee'nin özelliği ise kilisenin gazabından kaçmak için şeytan davet etmek yerine, meleklerle iletişime geçmeye çalışmasıdır. dee bu sayede mezhep bölünmelerini ortadan kaldırmak ve avrupa'nın birleşmesini sağlamaya çalışıyordu. protestanlığın getirdiği kısmı özgürlük büyücülüğe esneklik sağlanınca, simya ve doğa bilimleriyle beraber modern bilimin de temeline katkıda bulunmuş oluyordu.
neyse, bacon'a dönelim. bacon hala yaşarken, 1614-1615 yıllarında almanya'nın kassel şehrinde gizli el yazmaları dolaşmaya başladı. frama fraternis ve confessio fraternitatis. bu el yazmaları ise 1378'de doğmuş ve 16 yaşında ortadoğuya gitmiş christian rosenkreutz adlı bir almanın efsanevi hikayesini anlatmaktaydı. hikayeye göre ortadoğuda akıllı ve anlayışlı biri tarafından yönetilen ütopik bir topluluğa rastlamıştır. kendisi kısa sürede bu kişilere karışır ve okült gizemlerle ve eski gizli bilgilerle tanışır. 1407'de almanya'ya döner ve kendi ütopik topluluğu olan gül ve haç kardeşliği'ni kurar. örgüt tüm avrupa'yı dolaşır ve kendilerine yeni üyeler bulurken, hastalıkları da tedavi eder. rosenkreutz 1484'de öldüğünde 106 yaşındadır. hikaye burada bitmez elbet. üyeler arasındaki küçük bir grup, yıllar sonra üstatlarının mezarına giden gizli bir kapıyı bulur. yıl 1604'tür ve mezarın üstünde 120 yıl sonra açılacağım kehaneti yazmaktadır. mezarlıkta ise kitaplardan garip nesnelere kadar çeşitli hazineler mevcuttur ve bu hazinelerden birisi de kral süleyman kalmadır. bizzat süleyman'nın yazdığı bu kitabın üstünde her şey geçmiş, şimdi ve gelecektir yazıyordur ve kitabın adı da kitap m'dir. üstelik üstadın bedeni mükememl bir şekilde duruyordur. böylece örgütün varlığını halka ilan etmek için gerekli işaret bulunmuştu.

bu gizli topluluk avrupa'da büyük bir heyecana yol açtı. bir çok bilim insanı örgütle temasa geçmek için her yolu denedi. çünkü yeniden düzenlenmiş eski bilgilerin, insanların yeni bir ütopyaya doğru gitmelerini sağladıklarını düşünüyorlardı. yukarıda bahsettiğimiz büyücü dee, zamanında gül ve haç kardeşliğinin arkasındaki en büyük güç olarak kabul edilir.

ama gül ve haç kardeşliği'nin ilk üyeleri günümüzde bile bilinmemektedir. hikaye yalan olsa bile, materyalist dünyanın ihtiyaç duyduğu model oluşmuştu. artık bilim insanları farklı sosyal kültürlerden gelse de, tek bir idealleri vardı. tüm insanlığın iyiliği. kısa bir süre bizim anlattığımız mekanımızda, yani ingiltere'de de benzer düşünceler ortaya çıktı. bacon'un ölümünden bir, gül ve haç kardeşliği'nin almanya'da ortaya çıkmasından 10 yıl sonra yarım kalmış kitabı yeni atlantis basıldı. bacon bu kitabında denizcilerin bulduğu, din ile bilimin kusursuz bir uyumla var olduğu, barışcıl toplumu anlatıyordur. bu topraklardaki rahipler ise eski kıtanın bilimini taşıyan, süleyman'ın evinden olan insanlardır.

derken amerika'da ilk koloni olan virginia kolonisi kuruldu. koloninin başlangıcında ise francis bacon'un küçük maddi destekleri vardı. manly p. hall'e göre bacon, kendi ütopyasını kuzey amerika'da gerçekleştirilebileceğine karar vermişti. üstelik bu ilk kolonide antilia adlı bir ütopik topluluk da vardı. bacon'un yazılarından etkilenen bu grup, toplu şekilde virginia'ya ya göç etmişti. 

neyse, bacon'a göre yeni atlantis kitabı , kral süleyman'ın kayıp kitaplarından birisidir. bu kitap, gül ve haç kardeşliği'nin belgelerinden birisi olarak kabul edilir. ama kitapta gül ve haç kardeşliği'ne dair hiçbir emare bulunmaz.
ardından bir kaç tane daha kitap m taslağı daha ortaya çıktı. sonra 1642'de ingilizler iç savaşla uğraştı ve ütopyacılar ortadan kayboldu. aynı dönemde invisible college ortaya çıktı. iskoç kimyager robert boyle(boyle formülü bulan kişi) bu topluluktan bahsetmektedir. ona göre kendilerine felsefe fakültesi olarak adlandıran bu görünmez kolejliler, boyle'u aralarına alırlar. bu insanlar, işbirliği içerisinde çeşitli araştırmalar yapmakta ve evrensel iyileşme için çaba sarfetmektedirler. görünmez kolej'in devamı ise royal society'dir ve isaac newton bu topluluktandır. topluluk, 1660'da ingiltere'de monarşinin tekrar kurulması ile açığa çıkar ve törenlerle açılır. royal society, ütopya projesini geçmişe ait, unutulması gereken bir devrim olarak görüyordu. topluluk içinde hermetiklerden simyacılara, kabalistlerden rasyonalistlere kadar bir çok insana ev sahipliği yapıyordu. mesela newton, kutsal üçlüye inanan katolik bir simyacıdır. ama bu topluluk içinde de ilginç bir topluluk vardı. yani farmasonlar.

kemal tahir'in romanlarında hakaret olarak kullanılan(hakaret dediysem eğlencesine) ve dinsiz olarak çevirebileceğimiz(ki gerçekte o anlamda değil, dilin bir marifeti) farmasonluk, alegoriyle örtülü, sembollerle resimlendirilmiş tuhaf bir ahlak sitemidir. gizli şifreleri, tokalaşmaları, dereceli bir kabul sistemi kullanırlar ve dereceler yükseldikçe daha gizli bilgilere ulaşırsınız. masonlarla ilgili bazı bilgileri buradan ulaşabilirsiniz. biz amerika'ya gidelim artık.
amerika'ya ilk göç eden mason, john skene adlı bir iskoçtur ve 1682'de new jersey vali vekili olarak kıtaya gitmiştir(virginia'ya yerleşen antilia mason değil). ama masonluktan bahseden ilk kayıt, 1730'da bir gazetede yayınlanan makaledir. yazarı da benjamin franklin. kendisi amerika'nın dört kurucu atasından birisidir ve şimşeğin elektriksel olduğunu ispat eden kişidir. hani şu ünlü uçurtma deneyi. aynı zamanda paratoner ve çift odaklı gözlüğü de bulmuştur. ama onun asıl rolü birleşik devletler'in kurulmasındadır. ingiliz parlamentosunda çıkan damga vergisine karşı çıkar ve bu olay, amerikan ayaklanmasının başlangıcıdır. bağımsızlık bildirgesinin hazırlanmasında anahtar rol oynar. 1776'da yeni devletin diplomatı olarak fransa'ya gider ve görevini büyük bir başaıyla yerine getirir. askeri antlaşmalar yapar. amerika'nın kuruluş belgeleri olan bağımsızlık bildirgesi, paris antlaşması ve birleşik devletler anayasasında imzası olan tek kurucu atadır. benjamin franklin bir deist ve farmasondu. pennsylvania bölgesinin büyük üstadıdır. üstelik 1734'de masonik bir belge olarak kabul edilen anderson'ın anayasalar kitabını yayınlayan kişidir. 1756'da royal society'ye üye olur. 1778'de paris'teki dokuz kız kardeş locasına kabul edilir. bu loca paris'te oldukça etkili bir locadır. voltaire, lafayette(fransız aristokrat ama bağımsız savaşının kıta ordusunun başkomutanıdır. para almamıştır. mezarı fransa'dadır) ve bir çok fransız devrimi öncüsü bu locanın üyesidir. manly p. hall' göre ise yeni dünyada ütopik bir demokrasi kurmak için çalışan gizli bir örgüt olan order of the quest'in bir üyesidir.

sıra geldi george washington'a. kurucu atalar içerisinde masonluğu en belirgin kişi washington'dur. 1752'de fredericksburg locasına kabul edilmiştir. bir yıl sonra üstad mason ünvanını aldı(islamcılar da masonlar gibi üstad demeyi çok sever bu arada). 1777'de kurulması düşünülen birleşik devletler büyük locasının büyük üstadlık teklifini donanımlı olmadığını söyleyerek reddetti. oysa bu alçakgönüllükten başka bir şey değildi. bağımsızlık savaşı sırasında ise başkomutanlık teklif edildiğinde odayı terk etmiştir. daha sonra para almamak şartıyla ordunun başına geçmiştir. ilk devlet başkanı olmasına rağmen yetkilerini de fazla kullanmamıştır. başkan olmasından bir yıl önce ise 22 numaralı washington dc'deki alexandria locasının üstad-ı muhteremliğini kabul etti. kendisi kiliseye gitmesine rağmen deisttir. james abercrombie adlı birisinin üst düzey insanların kiliseye gitmeyerek kötü örnek oluşturduğunu söylemesi üzerine de kiliseye gitmeyi kesmiştir. ilginç ama, illuminati kurucusu adam weishaupt'un büyü yaparak washington ile ruh değiştirdiği söylenir.  işin diğer bir boyutunu da yazayım. kongre binasının açılışında kendi  mason önlüğü ile geldi, inşaat alanına doğru ilerledi ve temel çukuruna  indi. köşe taşlarının üzerine gümüş bir plaket yerleştirip, yağ, mısır  ve şarapla alışılagelmiş masonik sunumu yaptı.
bir diğer kurucu ata olan thomas jefferson'nın mason olduğuna dair bir belge yoktur. ama kendi kutsal kitabı vardır. yeni ahit'teki doğa üstü kavramları çıkarmış ve felsefi öğretilri bırakmıştır. bu derlemeye jefferson bible olarak bilinir ve 1900'lerin başında kongre tarafından basılmıştır. illuminati'ye de sempati beslemiştir. kendisi bağımsızlık bildirgesinin baş yazarıdır. ayrıca başkan yardımcılığı, fransa büyükelçiliği ve en sonunda da amerika'nın üçüncü başkanlığını yapmıştır. franklin dokuz kız kardeş locasına giderken, ona eşlik etmiştir. bir çok arkadaşı da farmasondur.
ingiltere doğumlu olan bir diğer kurucu ata thomas paine de deisttir. londra'da tanıştığı franklin sayesinde otuzlu yaşlarında kıtaya göç etti. 1776'da common sense adlı kitabını yazdı. bu kitap 600.000 basılmıştır ve o zamanlar nüfus 3 milyondu. bu kitabı ile washington'a ilham vermiş, bağımsızlık bildirgesinin bir kısmında da onun sözleri esas alınmıştır. amerika birleşik devletleri'ne ismini veren kişidir. ingiltere'de gıyabında suçlu ilan edilmiştir. fransız devrimini desteklemiş, ama devrik kral louis'in idamına karşı çıkınca içeri atılıp ölüm cezası ile cezalandırılmıştır. ama cellat kapısını yanlış işaretleyince ölümden kurtulmuştur(yersen). farmason olduğuna dair delil olmasa bile hristiyanlık karşıtı olduğu bilinir. aslında akılcıdır. masonluğun hikayesini de saçma bulmuştur. theodore roosevelt, onun için küçük alçak ateist demiştir. aslında bir tanrı inancı vardır. deist işte.

bun yanında hazine bakanlığı sırasında amerika'yı süper güç yapmanın temelini atan, washington'un 20 yaşında emir subaylığını yapan alexander hamilton (babası iskoç bir işadamıdır ve annesi başka biri ile evliyken onu batı hindistan'da doğurmuştur), boston çay partisi'ni düzenleyenlerin bir kısmı, bağımsızlık için servetini feda etmekten çekinmeyen haym solomon adlı oldukça zengin bir yahudi tüccar, lafayette, bir çok general de masondu.

bir dolardan başlamak üzere 12 koloninin bir çok yerlerine serpiştirilmiş masonik simgelerden bahsetmiyorum bile...
bugün o büyük piramitteki gözün gerçek olduğu biliniyor. yani piramitler yapıldığında şimdiki gibi harap halde değildi ve boyanıyordu. tepesinde de her şeyi gören büyük göz vardı.

1 Şubat 2010 Pazartesi

yedinci gün sendromu ve bilginin kaynağı

yahudiler içinde de tanrıya inanan, inanmayan olduğu gibi inananlar içinde de kabalist, ortodosk vb bir dünya mezhep vardır. sonradan yahudi olunmaz, yahudi doğulur. daha önceden yahudiyken din değiştirenler(sabetayistler ve ispanya'da katolikleşen yahudiler) şimdi isteseler bile yahudi olarak kabul edilmiyorlar.

neyse, bahsetmek istediğim konu sünnet ve vaftiz olayı. hristiyanlarda bebek 8 günlük olunca katoliklerde suyla ıslatılarak, ortodosklarda ise suya girerek vaftiz olunur. mesela tuğçe kazaz denize girerek vaftiz olmuştur. protestanların vaftiz olma biçimi katoliklere benzer. bu olay isa'nın emirlerinden biridir. ilk günahdan, yani havva'nın elmayı yemiş olmasından dolayı tüm insanların üzerine kalan günahtan arınmak için yapılır. yahudilerde böyle bir ilk günah kavramı yoktur. sanırım paulus çok düşünmüş meselede!

isa: "her doğan çocuk, doğumunun sekizinci gününde vaftiz edilmelidir, vaftizsiz cennete girmek mümkün değildir" diyerek olayı kestirip atmış ve bunu mecburi hale getirmiştir. vaftiz olmak, yahudilerde bulunan sünnetin yerini almıştır. yani tanrıya bağlılığın ve antlaşmaya sadakatin bir belirtisidir. vaftiz olma geleneği hristiyanlık öncesi anadolu geleneklerinde bile vardır. bunun yanında yahudilerde ve abdest alma biçiminde olmak şartıyla müslümanlarda dahi bulunur. bu denize girip vaftiz olma işi yüzünden biz de denize girdiğimiz sürece vaftiz olmuş oluyoruz! ama çaktırmadan. sonuçta ege denizi bol bol kutsanmıştır. öbür dünya varsa eğer iki dinden alnımızın akıyla çıkacağız.

sünnet ise ilk önce mısırlılarda görülür. yahudilerde isa ibrahim'in tanrı ile antlaşmasını tasdik etmek için vardır. tanrı tüm vaadedilmiş toprakları ibrahim ve çocuklarına bırakınca anlaşmış olurlar. o sıra 80 yaş civarında olan ibrahim sünnet olur. bundan böyle her yahudi erkek çocuğu 8. günde sünnet olacaktır. bu sünnet yahudilerin başına iş de açmıştır. naziler yahudileri çok kolay ayırt edebiliyorlarmış. bu yüzden araya müslümanların da karıştığı söylenir.

hazır yahudilikten bahsetmişken ortadosk yahudilikten de bahsetmek gerekir. ortodosk, doğru düşünce demek. her inanç sahibi kişi doğal olarak ortodosk olur. ama günümüzde geleneksel anlamında kullanılıyor. neyse, kudüs'teki süleyman mabedi'nin romalılar tarafından yıkılışından günümüze kadar gelen resmi yahudi inanç ve geleneklerini temsil ederler. halen mensubu en fazla olan yahudi mezheptir. bugün israil'de bu mezhep taraftarları hakimdir. musa kanunlarına sıkı birşekilde bağlıdırlar. sebt günü hiçbir iş yapmazlar ve bu sayede diğer yahudi mezheplerinden ayrılırlar.

ashabus sebt ise ilginç bir gün. tevrata göre elohim(tanrılar) dünyayı altı günde yaratmış ve yedinci gün dinlenmiştir. yedinci gün işte bu sebt günüdür. yahudilerin tanrı ile anlaşmaları sonucu her türlü işi yapmaları yasaklanan gündür. araplar bile, arap-israil savaşlarından birinde(6 gün savaşı) bu sept gününde(cumartesi) israil'e saldırmış, baştan belirli ilerlemeler sağlamışlarsa da sonradan ağır bir yenilgiye uğramışlardır.

ilginç bir film de vardır. hemen herkes izlemiştir. adı; pi. tanrının gerçek adını öğrenmek isteyen ortodosk yahudilerin hain(!) planlarını anlatan bir filmdir. meğer tanrının adı borsa spekülasyonlarında çok işe yarıyormuş!

kabalacılar ise sayı gizemciliğinden yararlanarak tevratın gizli anlamını öğrenmeye çabalarlar. rivayete göre bu işte çok yol almışlardır. kelime kökeni qblh, bu da qbl kökenli. yani qbil. kybela'nın gibi. gördüğünüz gibi her türlü inancın kökeni paganizme dayanıyor.

neyse, kabalistler çok ilginç ayrıntılara takılırlar. tevrat beta(b) harfi ile başlamasından yola çıkarak neden alfa(a) ile başlamadığını bile düşünmüşler ve daha önceki medeniyetlere atıfta bulunmuşlardır. beta ile başlayan cümle ise şöyledir; "başlangıçta elohim vardı."

bizim tasavvuf ehlinin kökeni muhittin arabi'ye, yani endülüs'e dayanır. yahudi inancı kabala'dan bol bol esinlenmiştir. anadolu'daki tüm bu sufi, mevlevi ve türevleri tasavvufi geleneğin kökeni de endülüslü arabi'dir. tüm bu gizemciliğin kökeninde ise maat yasası vardır. yani evrendeki her şey birbirini tamamlar. gece ile gündüz, iyilik ile kötülük, ateş ile su. ve tanrı insanı kendi suretinde yaratmıştır.

bu gizemcilikte en önemli kişi hermes trismegistus'tur. onun hakkında elimizdeki belge sayısı sıfırdır. ama kendisi okültizmin babası, astrolojinin mucidi, simyanın yaratıcısıdır. insanlık tarihini şekillendiren kişidir. eski mısır onu ölümünden sonra tanrılaştırmıştır(trismegistus: üç kez kutsanmış, reenkene olmuş) ve toth adıyla anmıştır. eski yunanlılar da onu tanrı yapmış ve hermes demiştir. terziliğinden dolayı islama idris adıyla geçip peygamber olmuştur. malum, medeniyetin temeli bilgi falan değil, giyinmektir. kybalion(qbil ile bağlantısını görmüşsünüzdür) adlı kitabı sayesinde kabalacılık doğmuştur. iskenderiye kütüphanesi zamanında yahudiler devrin en müthiş çevirmenleriydi. ellerinin altında dünyanın en büyük hazineleri vardı ve bunları kullanmaktan kesinlikle çekinmediler. saolsun hristiyanlar o kütüphaneyi yakarak insanlık tarihinini sıfırladılar ve bilimi 2000 yıl civarı geriye attılar. arşimet'in romalılar için yaptığı yol ölçme ile takvim ve astroloji makinaların benzerlerini leonardo da vinci bile uğraşmasına rağmen, kaba plana sahip olmasına rağmen yapamamıştır. neyse, tüm gizem sanatları hermes'in işidir. bu yazdıklarım ise çok üstün körü bilgilerdir.

(konunun başlık ile alakası yok, böyle olsun, başlık bulamadım)

26 Mayıs 2009 Salı

iyilerin ve kötülerin zamanda büyük savaşı!!!


rivayet vardır! rivayet vardır. şimdi size ikinci dünya savaşı'na yol açtığı söylenen rivayetten söz edeyim. bu da size kıyağım olsun!

hitler'in ailesi hakkında neredeyse hiçbir bilgi yoktur. hatta ailesi hakkında en kapsamlı bilgileri bir türk, aytunç altındal vermiştir(bilinmeyen hitler kitabı).

işte rivayet tam olarak burada başlar. hitler'in babası aslında bir zaman gezginidir. hitler'i hitler yapan örgüt olan thule da aslında bu zaman gezginlerini işaret eder. şimdi hikayemize tam olarak başlayabiliriz.

1800'lerde 'zero n' adlı zaman makinası ile dünyaya 7 kişilik bir grup iner. amaçları zamanı değiştirip dünyaya hükmetmektir. bu 7 kişiden biri siyonizmi kuran herlz'dir. derler ki bu fantastik bir öyküye hitler inanmıştır. o yüzden onlardan nefret eder ve onları katletmiştir. çünkü thule gibi tüm gizemli örgütlenmeler yahudi inancına taparcasına saygı duyar, ama hitler nefret eder.

neyse, kötüler dünyayı ele geçirmek isterde iyiler boş durur mu? bir gün sonra iyiler dünyaya gelmek için harekete geçer. gelirler ve bilim adamları ile temasa geçip kötüleri etkisiz hale getirmek için uğraşırlar. hatta einstein, bu grubun elemanlarından biridir ve onlar tarafından eğitilmiştir.

neyse, hitler'i hitler yapan grup yani thule, işte bu zaman savaşçılarının eseridir. hitler'i de rastgele değil, babasından dolayı seçmişlerdir. çünkü babası bu zaman gezginlerinin iyi olan tarafındadır. ikinci dünya savaşı bu iki grubun büyük mücadelesidir. yani sizin anlayacağınız zamanı değiştirmek isteyen kötüler dünyayı bu savaş sayesinde ele geçirmişlerdir!

şimdi size zülkarneyn olayını da anlatırdım, ama uzun hikaye. hatta kur an'da geçen uzay gemilerinden de bahsetsem tam süper olurdu. neyse tekrar edeyim, bu hikayeye hitler inanıyordu. doğru mudur, bilemem. ama bildiğiniz hiçbir şey bildiğiniz gibi değildir. gördüklerinizden bahsetmem bile saçma...

kaynak: derki.com (yazarı hatırlarsam yazarım)

30 Nisan 2009 Perşembe

gizli örgütlenmeler


gizli örgütlenmelerin temeli ezoterizmdir ve bu kelime 'halkanın içinde' olanlar demektir. yani eski çağlarda okült örgütlenmelerde lidere yakın olan ve gizli bilgiyi paylaşan kişilerin halkanın içindedir. bu halka dışında kalan yandaşların oluşturduğu çembere de egzoterizm denir. mesela masonların gerçekten gizli bir bilgisi varsa, bu sadece 30-33 derece arasına olanlara öğretilirmiş. ilk 30 derece ise sadece ön hazırlık ve sabır testi oluyor.

ilk bilinen örgütlenme pisagor ve öğrencilerinin örgütlenmesidir. roma'nın daha başlangıç safhalarında güney italya'da, kendi öğretilerine göre, tanrıçalar çağınına, yani cennete, altın devre ulaşmak için devlet bile kurmuşlardır. akabinde kendi kendileriyle rakip olup parçalanırlar ve hep beraber roma imparatorluğu'na sızarlar. roma'nın büyük bir imparatorluk olmasında pisagor'un çok etkisi olduğu söylenir. pisagor da senelerce kahinlerden, kadın alimlerden, büyücülerden eğitim almış, okült örgütlenmelerde yetişmiş biridir. adam 3-4-5 üçgenini buldum diye senelerce bunu insanlardan saklamış, gizli bilgi diye öğrencilerine öğretmiş! bir üçgeni bile gizleyen herifin neler gizleyebileceğini düşünemiyorum bile. neyse, pisagor örgütlenmesinin şimdiki uzantısının masonlar olduğu düşünülüyor. ama tabi aradan yüzyıllar, binyıllar geçmiş. pisagordan masonlara ne kalmış, belirsiz.


yani anlayacağınız masonluk ezotorik bir örgütlenmedir. pisagor'un kardeşlik örgütlenmesinin günümüze kadar gelen şeklidir. temelinde insanların eşitliğini savunur ve bunun için çabalarlar. ancak günümüze geliş şekli farklı olmuştır. sanılanın aksine yahudilerle alakaları pek yoktur. hiram abif efsanesi de, dul kadının oğlu da, derecelendirmeler de tevrata değil, paganizme dayanır. sizin okuduğunuz o efsanelerin hepsi efsanedir. yoktur öyle bir şey. göz boyamacadır. kendilerini koruyabilmek için kendi efsanelerini tevrat a dayayıp meşruiyet kazanmışlardır. neyse tapınak şövalyelerinin bir kısmı o meşhur 13. cuma katliamından sonra iskoçya'ya kaçar. orada yeni bir örgütlenmeye girişirler. güney fransa dan kaçan çok çok az cathar ın(katolik roma onları bebeklerine kadar öldürüp soylarını kazımıştır) bir kısmı yine iskoçya ya kaçar. işte günümüz masonluğu bu iki grubun birleşmesi ile oluşmuştur. burjuva devrimlerinde başroldedirler. ama günümüze gelince artık işlevlerini kaybetmişlerdir. en büyük sırları olan sirius takım yıldızına(dolayısıyla isis'e) tapma eylemleri bile açığa çıkmıştır.


sadece ve sadece en üst derece masonların okuyabildiği sibylline kitapları(ki orjinali büyük capitol yangınında yok olmuştur), kalde kitapları, hermes'in tabletleri ve fenike kitapları ellerindedir. onlardaki bilgilere ulaşabilmek için mason bile olabilirim, ama şerefsizler bana nasıl olsa okutmaz!

sibylline kitaplarının da ayrı bir öyküsü vardır. ayrı bir yazıyı hakediyor aslında. roma daha büyümemişken geçiyor hikaye. plep ve patricilerin keyfi yerindedir. kölelik bir kurum olarak ortaya çıkmamıştır. işte o zamanlar bir kahin huzura çıkar ve elindeki 8 kitap için 1000 altın ister. vermezler elbet. bu sefer 4'ünü yakar ve 2000 ister. yine vermezler. 2 sini daha yakar ve 4000 ister. en sonunda istediği altına kavuşur ve kitapları verir. imparator okur okumaz çok heycanlanır ve hemen büyük capitol binasına konulmasını ister. sadece ve sadece çok önemli durumlarda bu kitaba danışılacaktır. danışıldığı durumlardan biri de büyük plep isyanıdır.

bu dünyanın en bilinen gizli örgütü(nasıl oluyorsa artık!) bence bu işin maskesi. tüm gizli örgütlenmeler masonları gün yüzüne çıkartıp kendi işlerini rahat rahat görüyorlar. ezoterik örgütler daha iyi bir dünya için çabalasa bile roma nın ağır katliamları ile bilgili kişileri sürekli öldürülmüş ve bilgi kuşaktan kuşağa aktarılamaz olmuştur. akabinde kalan bilgiyi devrim yeni gücü ile yani burjuva ile paylaşmışlardır. "daha iyi bir dünya, insanların eşitliği" derken burjuvanın hizmetine girmişlerdir. aslında tarihte üç büyük yangına maruz kalan iskenderiye kütüphanesinin yüzde onluk bir kısmı dahi varolabilseydi dünya tarihi bambaşka yazılabilirdi. ama hristiyanların mısır ı ele geçirmesinden sonra kütüphanenin neredeyse tamamını yakmışlar ve tarihi kendi kafalarına göre uydrmuşlardır. arkeoloji de olmasa tanrılar/tanrıçalar çağından hiç haberimiz olmayacaktı. kütüphanenin kalanını müslümanlar mısır ı ele geçirince yakmıştır.

tabii mısır deyince en önemli mitinden de bahsetmek lazım. şu dul kadının oğlu meselesi. masonlar çok sık dillendirir bunu. dul kadın isis'tir. mısır'ın en önemli tanrıçasıdır. roma, mısır'ı ele geçirdikten sonra avrupa'da barbar akınlarona karşı koymak için mısır lejyonlarını kullanmıştır. bunlar için şehirler kurmuştur. paris'in ilk adı parisis dir. viyana ve köln de mısır lejyonları için kurulmuş şehirlerdendir. yani isis kültü avrupa'nın göbeğine kadar girmiştir. girdiği için zaten isa'nın bir çok özelliği bu kültten alınmadır. hikayeye başlayayım artık;


mısır'da, ra'nın hükümranlığından sonra başa oğlu osiris geçer. ama kardeşi seth buna karşı koyar. osiris, kardeşi isis ile evlidir. neyse, seth bir gün osiris'e bir ziyafet verir ve onun sarhoş olmasından faydalanıp onu bir sandığa kilitler. sandığı akdeniz'e atar. ama osiris, isis'in yalvarması ile path sayesinde ölümden döner. akabinde başka bir ziyafet esnasında seth, osiris'i zehirler. tüm bedenini parçalara ayırır ve bu parçaları mısır'ın dört bir yanına dağıtır. isis, yine path'a yalvarır ve parçalanmış osiris'den çocuk sahibi olmak ister. path tüm parçaları toplar ve en önemli parçayı, yani osiris'in penisini de birleştirir. ölmüş bedenin ölü penisi ile cinsel ilişkiye giren isis, horus'a hamile kalır.

horus'un, yani dul kadının oğlunun gizli bir hayatı olur. en sonunda babasının intikamını almak için yemin eder! bir gün amcası seth'in evine gider ve yasal varis osiris'in oğlu olduğunu, krallığı kendisinden almaya geldiğini söyler. seth ona ziyafet verir. gece yeğenine iyice sırnaşır ve onu becermeye kalkar. zaten ibneliğe meyilli olan horus olaya sesini çıkarmaz. sabah olunca seth horus'u uyandırır ve gecesinin nasıl geçtiğini, zevk alıp almadığını sormaz elbette. hemen tanrı path'ı çağırıp yasal varisin içinde kendi tohumlarının olduğunu söyler. böylece onun yasal varis olmayacağını belirtir. ama iş sandığı gibi değildir. plandan annesi isis sayesinde haberdar olan horus, amcasını iyice içirmiştir ve tabiri caiz ise içine boşalmasını önlemiştir. üstelik amcasının kalvaltıda yemeyi çok sevdiği marula kendi tohumlarını boşaltmıştır. sabah olunca o marulları yiyen seth'in içinde horus'un tohumları vardır. path bu gerçeği kabul edince tanrıların savaşları başlar.

horus ile seth kapışır. horus bir gözünü de bu savaşta kaybeder. ama savaş onun üstünlüğü ile biter. seth mısır'ı terk eder ve lübnan civarına yerleşir.

elbette bu tanrıların son savaşı değildir. yakın coğrafyada, yani mezapotamyada tanrı marduk tüm rakiplerini alt eder ve tüm rakiplerinin ünvanlarını, sayılarını ve adlarını alıp kendini tek tanrı ilan eder. tek tanrı böyle doğmakla birlikle tüm babil bir rüzgar yüzünden yok olmuştur.

bir de bağdat kütüphanesi var tabii. kur an'da adları geçtiği için dinlerini koruyabilen sabiiler abbasi halifesinin emrine girmişler ve bağdat kütüphanesini kurmuşlardır. bunu da moğollar mahvetmiştir. kitapların hepsini dicle'ye atmışlar. size şöyle diyeyim, dünyanın yedi harikasından biri olan giza piramidini ilk kurcalayan kişi abbasi halifesi me'mun'dur. küçük bir askeri birlik ile piramitde bir kapı açtırmış ve içine girmiştir. çünkü piramidin içinde çok eski çağlardan kalma çok güçlü silahlar olduğuna dair kendisine bilgi verilmişti. yani yukarıda anlattığım savaşta kullanılmış silahlar.

ezoterizmin yahudi boyutu, yani kabbala apayrı bir mesele elbette. bunun isa'sı da var elbette. islam boyutu yani batinilik ilginç. sonuçta tüm boyutları dicle ile fırat arasında, filistin ve lübnan da ve nil deltasındadır. az biraz iş ganj'a da taşmıştır.

ve; ordo ab chao baby!!!

10 Şubat 2009 Salı

marduk: 2012'de ne olacak?

marduk, babillilerin tanrısı olmakla beraber, esasında sümer kökenli tanrıların geldiği iddia edilen, güneş sisteminin onikinci elemanı olan bir gezegendir. sümerler bu gezegene nibiru der. yani 'geçiş gezegeni'. hatta bu sümer tanrılarına verilen isim olan dingir'in 'roket adamlar' anlamına geldiğini de zecharia sitchin iddia etmiştir. dingir'in en yakın versiyonlarından biri olan dengir(dengir mir mehmet fırat'ın ismi gibi) türklerin tanrıya verdiği en eski isimlerden biri olduğu da bilinir("sümerler türktür" demiyorum elbette).

neyse efendim, bu oldukça uzun, elips ve dünyanın dönüşünün tersine bir yörünge çizdiği tahmin edilen marduk'un güneş sistemimizde geçiş yeri olarak mars ile jüpiter arası astreoid kuşağı olduğu söyleniyor. hatta o asteroid kuşağının, bu dört uydulu marduk'un, venüs ile çarpışması neticesinde oluştuğu da iddia ediliyor. bu çarpışma sonucunda venüs bir kısım toprağını kaybetmiş, savrulmuş ve şimdiki yerini almış olduğu söylenir. aslında bunu destekleyecek deliller de mevcut. çünkü venüs, tüm gezegenler gibi sağdan sola değil, soldan sağa döner. üstelik güneş çevresinde de ters döner(marduk gibi). ve yine gezegenin yüzeyinde o çarpışmanın etkisi ile hala daha olanca kuvveti ile devam eden yanardağ faaliyetleri vardır. bu yüzden oldukça kalın bir atmosfere sahip olmuş ve gezegen yüzlerce derece sıcaklıkta yanıp kavrulmaktadır. ki bu durum, neden lucifer(lucifer aslında kadındır) ile özdeşleştirildiğini de aslında açıklar. çünkü venüs cehennemin kendisidir. marduk'un jüpiter gibi çok yoğun bir gaz gezegen olma ihtimali de mevcut, ki böyle bir durumda üzerinde birilerinin yaşama ihtimali sıfır oluyor.

bu gezegenin eski adı nibiru olduğunu söylemiştim. ancak tanrı marduk darbe yapıp, amcası enlil ve babası enki'yi siktir edip, dünyanın tanrısı ünvanını alınca(dedesi anu hala daha en büyük tanrıdır ve gökyüzünün tanrısıdır) gezegene kendi ismini vermiş oldu.

burak eldem ise kitabında oldukça açıklayıcı bildiler verip, tüm ilkçağ kültürlerini taray
ıp, onların mitlerinden yola çıkıp, dünya üzerindeki büyük yıkıcı tahribatları(deprem, yanardağ, sel, iklim değişiklikleri) inceleyerek, anlatılanların hepsinin eski uygarlıkların metinlerinde bulunduğunu göstermiştir. bu tahribatlara sümer, babil, mısır, hint, çin, maya, inka, yunan ve iskandinav mitlerinde ve tabletlerinde rastlanıyor. burak eldem, o büyüklükte bir gezegenin çekim gücü ile yapabileceklerini ise mö 1650 yılından başlayarak 150 yıl boyunca süren karanlık çağda döneme ait neredeyse bilinen hiçbir tarihi kalıntı yoktur. ama o zamanki bilinen tüm uygarlıklar, büyük ihtimal marduk'un gelişi ve yıkıcı etkisini göstermesi ile beraber birer bire çökmüş ve 150 yıl süren kaosdan sonra yeni bir düzen meydana gelmiştir. bu çöken uygarlıklar ise mısır(hiksoslar ortaya çıkmıştır ve firavun hanedanına son vermişlerdir. hiksoslar barbardı), babil(önce hititlerin sonrada kassitilerin saldırı ile çökmüştür), asur(tüm ticaret yolları yokolmuştur ve ciddi krize girmişlerdir), harappa(hindistan'daki bu uygarlık biz dizi doğal afet neticesinde yıkılmış ve akabinde güneyden gelen arilerin saldırısı sonucu yokolmuştur), minos(girit merkezli bu uygarlık yanardağ patlamaları neticesinde yokolmuş ve grekler ile mikenlerin saldırısı sonucu tarihten silinmiştir) çin(yüzlerce yıllık xian hadedanı çökmüş ve yerine ming hanedanı gelmiştir) ve la venta(çökmüş ve yerine inka ile aztek uygarlıkları doğmuştur) uygarlıklarıdır. bunların hepsi, mö 1650'de ortaya çıkan bir dizi doğal afet sonucu yıkılmıştır. bu afetler sanılanın aksine birer günlük değildir. etkisi on yıllarca sürecek olan büyük depremler, büyük yanardağ patlamaları, gökten yağan taşlar, gündüzlerin belirli bir süre kararması, devasa dalgalar, kuraklık, sel baskınları gibi afetlerdir. bunun sonucunda insanlar paniklemiş, mevcut otoriteler darmadağın olmuştur. çünkü halkına yiyecek ve içecek bulamayan ve ticaret ve su yolları tamamen tahrip olan devletlerin yıkılması kaçınılmazdı. günümüzde sadece son bir kaç yıl içinde meydana gelen doğal afetleri incelemek sonucu görmeye yeterlidir. sürekli çıkan kasırgalar, tsunamiler, depremler vs vs vs...

bunları yazmam demek kesin gelecek anlamına gelmiyor. ama eldeki mevcut verilerin ışığı zayıf olsa bile gelme ihtimali çok yüksektir. gelince kıyamet kopmayacaktır. yani "marduk gelecek hepimizi sevecek" tarzı bir yaklaşım doğru değildir. ama ticaret ve enerji yolları tamamen felç olan büyük devletlerin yıkılması kaçınılmaz bir sonuç gibi duruyor. insanların paniklemesi ve cinnet geçirir duruma gelmesi ise dinden başlayarak tüm toplumsal hayatı ve mevcut medeniyeti yıkmaya yetebilir.

yine burak eldem, mö 1650'den yola çıkarak güneş etrafında dönme süresi 3661 yıl olarak bulduğu marduk'un(bu süre sümer, babil ve maya mitlerinden, tabletlerinden, yazıtlarından yola çıkarak bulunmuştur) 2012-2013 civarı yine oldukça yıkıcı etkilerle güneş sistemimize gireceğini öngörüyor. sitchin ise en son iskender zamanında bu gezegenin görüldüğünü söyler. böyle bir durumda bir dahaki görünme tarihi ms 3500'ler falan oluyor, ki bu tarih sitchin'in kaçmasını sağlar. çünkü sitchin'in amacı tevratı doğrulamaktır. hatta tevratta geçen tanrının tahtının 'olam' olduğu ifadesini belirterek yahudi tanrısının bu olam, yani marduk gezegeninde yaşadığını belirtir. o, ortodosk yahudi inancından farklı bir tevrat görüşü ortaya atmıştır.

daha fazlası için; burak eldem - 2012: mardukla randevu muhakkak okunmalıdır. müthiş bir çalışmadır.

aslında bu gezegen-uzaylı-tanrı ilişkisini ilk kez daniken'in kotardığını herkes bilir. kendisi bu yolla paraya para dememiştir. ancak engin ardıç'ın da dediği gibi; sitchin bu olayı en ince ayrıntısına kadar incelemiş, ama burak eldem sağlam bir temel üzerine oturtmuştur.

şimdi; uzun lafın kısası marduk dünyamıza çarpmayacaktır. sadece kütlesi devasa olarak tahmin edildiği için(jüpiter bile yanında küçük kalırmış) çekim kuvveti ile sistemin anasını bellecek ve dünyayı tarumar edecekmiş. ama k
ıyamet kopmayacak, canlılar tamamen yok olmayacak. ben, 2012 ile 2015 arası bir zaman dilimini avans olarak verdim. daha fazlasını vermem!

bu marduklular
gerçekten varsa neden dünyaya geldiler ve sömürdüler? sitchin'e göre marduklular altın sever. çünkü gezegenlerinin atmosferi incelmiş ve altın tozları ile bu atmosferi tamir etmeye çalışıyorlardır. insanların altına bu kadar değer vermesinin nedeninin de marduklular olduğunu söyler. hatta ilk anunnaki isyanının nedeni de binlerce yıl yerin altında altın çıkaran anunnakilerin bu işten sıkılmasıdır. bu isyanın neticesinde insanlar, maymundan alınan döl ve ninki(kaburgaların hanımı) ın yumurtası ile enki'nin engin genetik bilgisi sayesinde oluşturulmuştur. yani enki(günümüzde dahi sağlıkçıların kullandığı asa ve yılanı simgesi olarak seçmiştir. hatta çift yılanın asaya dolanmasını sitchin dna'nın marduklular tarafından bilinmesi olarak algılar)

bu gezegen koskoca ise üzerinde yaşayan mardukluların da koskocaman olması gerekmiyor mu? tevratta nefilimler(dev anlamına geliyor. ilginçtir, dev kelimesi esasında tanrı anlamındadır) olarak adlandırılan, sitchin'e göre anunnakiler(sümercede 'gökten yere inenler' anlamına geliyormuş) insan kadınları ile ilişkiye girerek devlerin doğmasına neden olmuştur. hatta bu çiftleşme sesleri (devlerle kadınlar çiftleşiyor) o kadar çok çıkar ki en sonunda enlil bir tufan ile bunların hakkından gelir. yani dünyaya inen birinci nesil marduklular devdir. tanrıların tanrıçalarla çiftleşmesi ile dünyada doğan ikinci nesil ise günümüz insan boyutundadır.


bu akkad tabletini özellikle buraya koydum. tabletin size göre sol üstünde, iki tanrı arasında merkezde güneş olmak üzere geri kalan 11 güneş sistemi elemanını görüyorsunuz. yani 10 gezegen ve ay. buraya kadar size normal gelebilir. işin ilginç yanı, günümüz insanı uranüs ötesi gezegenleri, yani neptün ve pluton'u yakın zamanda bulmuştur. neptün 1800'lerin ortalarında, pluton ise 1920'lerde keşfedilebilmiştir. günümüzden binlerce yıl önce yaşamış insanların bu gezegenleri bilmesi ve bulması, teleskop ve vs aletler olmadan imkansızdır. çünkü gözle görülemeyen gezegenlerdir. ancak çekim gücü yasalarının yardımı ile var oldukları bilinmiş ve teleskop ve fotoğrafın tekniğinin gelişmesi yerleri tespit edilebilmiştir.

bir diğer ilginç nokta ise yine binlerce yıl önceki insanları bu gezegenleri bizim gibi içten dışa doğru değil, dıştan içe doğru sayması. yani sanki dışarıdan birileri gelmiş ve gezegenleri böyle adlandırmış. yine bu tabletlerde bu gezegenden inen kişiler "tanrılar" olarak belirtilir.

bu da hürriyet gazetesinden;
Aylar sonra IRAS, Güneş Sisteminden 50 milyar mil uzaklıkta olan devasa bir gezegen keşfetti. Bu şaşırtıcı keşif, 21 Aralık 1983’te washington post gazetesinin birinci sayfasına “Gizemli Bir Gök Cismi Keşfedildi” başlığıyla haber oldu.
Marduk’un IRAS uydusu tarafından keşfedilmesinden 7 sene önce Azeri(yahudi aslında, azeri değil, hata var) yazar Zekeriya Sitchin Sümerlilerin binlerce sene önceden kalan tabletlerini okuyarak her 3,600 senede bir Güneş Sistemi’ni ziyaret eden Marduk hakkında “12’nci Gezegen” adlı kitabı yayımlamıştı.
Sümer yazıtlarına göre, Marduk’un uydularından biri binlerce sene önceki bir ziyarette Tiamat adındaki bir başka gezegene çarparak, bugün Mars ile Jüpiter arasında bulunan Asteroit Kuşağının oluşmasını sağladı.
Marduk’un dünyadan ilk olarak görülmesi ise 21 Ekim 2003’te Kaliforniya’daki Mount Palomar Gözlemevi’nden 1,22 metre boyundaki Oschin teleskopu ile oldu. Senelerce bu gökcismini gizliden gizliye takip eden Vatikan Astronomi Merkezi, sonunda konuyu ele almak üzere 19 ülkenin bilim adamını bir araya getirdi.
Marduk astronomlar tarafından 2003-UB-13 olarak adlandırıldı. Marduk hakkında yazılmış en ünlü kitabın sahibi Zecharia Sitchin’e göre gezegenin 7 uydusu bulunuyor.
Nam-ı diğer Nibiru ve Eris hakkında en ünlü ikinci kitabın yazarı ise Andy Lloyd. Lloyd’a göre Güneş’in ölü ikizi olan Kara Yıldız sistemi, Marduk dâhil olmak üzere 7 gezegen içeriyor. Bu gezegenlerden altıncısı 6 bin sene önce Sümerlilere hayat veren uzaylı Tanrılar olduğu öne sürülen “Annuaki”nin yaşadığı Dünya benzeri bir gezegen.
Kara Yıldız sisteminin son ve yedinci gezegeni Marduk ise, Lloyd’a göre 7 uydusu ve arkasında kuyruk gibi uzanan uzay enkazı ile bir savaş üssü hatta savaş gemisi görevi görüyor.
MARDUK DÜNYA'NIN MANYETİK ALANLARINI NASIL ETKİLEYECEK?
Her ne kadar bilim adamları henüz üzerinde tam bir görüş birliğine varmamış olsalar da Marduk’un yaklaşmasının dünya üzerinde de ciddi etkilerinin olabileceği belirtiliyor. Bunların başında ise yerküreyi zararlı ışınlardan korumak gibi hayati bir işlevi de olan manyetik alanın etkilenmesi geliyor.
Marduk’un manyetik alan üzerinde ciddi bir sapmaya neden olması neticesinde devasa dalgaların oluşmasından, şiddetli depremlerin görülmesinden, volkanların faaliyete geçmesinden ve yıkıcı hortum ile fırtınaların ortaya çıkmasından korkuluyor.
Bu kadar ciddi sonuçlarının olmasından korkulan bu gökcismini yakından takip eden ilk kuşak elbette ki biz değiliz. Mayalar, yarattıkları bir takvimde Marduk’un seyrini ve Güneş Sistemi’ne girişine de yer verdiler.
Söz konusu bu Haab takviminin sona erdiği gün ise Marduk’un gelişini gösteriyordu. Bu takvimin son günü Gregoryan takviminde yani şu an bizim kullandığımız modern takvimde 21 Aralık 2012’ye denk geliyor.
Maya’lara göre Haab takviminin sonu ile 5’inci Güneş Dönemi sona erecek ve insanlık 6’ıncı Güneş Dönemine girecek. Bazı uzmanlar, Haab takviminin sona ermesinin dünyanın kendi ve güneş etrafında dönüş süresinin değişeceğini, yani bir başka deyişle bir gün ve bir yılın uzunluklarının değişeceğini savunuyor.
İŞTE FELAKET SENARYOLARI:
* Dünyanın Kuzey ve Güney manyetik kutuplarının konumları değişecek,
* Dünya ekseni 180 ile 240 derece değişerek Güneş’e olan sabit konumunu kaybedecek,
* Ekvator çizgisinin konumundan sapması ile iklim değişiklikleri baş göstermeye başlayacak,
* Ortaya çıkan manyetik çekim gücü, erimiş demir haldeki dış çekirdeği yer kabuğuna yakınlaştıracak ve tüm yanardağlar patlama noktasına gelecek.
* Manyetik titreşimlerin bozulması ile okyanusların altındaki su akıntıları durma noktasına gelecek ve zamanla ısınan-durağanlaşan su, deniz yaşamına imkân vermeyecek,
* Büyük parçalar halinde erimeye devam eden kutuplar yok olma noktasına gelecek.
* Dünyanın değişen ekseni ile güneşe tekrar konumlanması ve kuzey manyetik kutbunun Siberya’ya kayması, bugün çöl ve kurak olan alanları su cennetine çevirecek.
* Kutupların erimesi ile okyanuslara yayılacak tatlı su, ısı-tuz dengesini bozacak ve golfistrm akıntısının durması ile başta Kuzey-Batı Avrupa ve Kuzey-Doğu Amerika olmak üzere birçok coğafyada dondurucu soğuklar baş gösterecek,
* Yer kabuğu altındaki lav ve yer katmanlarının hareketleri ile depremler görülmeye başlayacak ve şiddetleri ile sayıları Marduk yaklaştıkça artacak.
İDDİALARA GÖRE GÜN GÜN MARDUK’UN SEYRİ
Ortaya atılan teorilere göre, Marduk, 21 Aralık 2012’de, yani Haab takviminin son gününde ikinci bir güneş gibi tepemize dikilecek ve Ay ile neredeyse aynı büyüklükte gözükecek.
* Marduk, Dünya ile iki kere yakınlaşma gösterecek. Bunlardan ilki 7 Eylül 2012’de gerçekleşecek ve bir süre boyunca yaklaşma-uzaklaşma hareketi devam edecek. Son yaklaşma ise 27 Nisan 2013’te olacak.
* Bir diğer iddiaya göre ise bu yaklaşma hareketi farklı bir takvime göre olacak. Marduk en yıkıcı etkisini sadece 21 Aralık 2012’de göstermeyecek. Çünkü Dünya, 14 Şubat 2013’te Marduk ile Güneş arasına girecek. Araştırmacılara göre en korkunç deprem, sel ve fırtınaların yaşandığı tarih bu gün olacak ve yer kabuğu buruşturulan bir kâğıt gibi bozulacak. Milyarlarca insan hayatını kaybedecek, hayatta kalanlar açlıktan kırılacak. Marduk, Güneş Sistemi’ni 1 Temmuz 2014’te terk edecek ve manyetik alanlar üzerindeki etkisi azalmaya başlayacak.
* Eğer sanıldığının aksine, Marduk, Mars ile Jüpiter’in değil, Mars ile Dünya arasına girerse, Marduk’un uydularından biri Dünya’ya çarpabilir. Bu durumda Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki döngüsü en az 3 gün duracak. Bir tarafta 3 gün aydınlık, diğer tarafta 3 gün karanlık olacak. Tüm iletişim ve enerji ağı çökecek.
“HERŞEY GÜZEL OLACAK” DİYEN DE VAR
Mayalardan kalan bilgiler doğrultusunda Dünya’nın içine gireceği altıncı Güneş Dönemi’nin tam bir aydınlanma ve barış safhası olacağına inanan insanların sayısı hiç az değil.
İnternette sayısız sitede gruplaşan insanlar, 2012’de insanlığın uzaylı ırklarla sonunda tanışacağını ve uzayın birçok köşesinden gelen ırklar ile kusursuz bir barış sürecinin başlayacağını düşünüyorlar.
Diğerleri ise Dünya’nın içine gireceği yüksek titreşim frekansları ile evrenselliğin; bilim, tıp, arkeoloji ve sanatın tavan yapacağı yeni bir rönesans devrinin başlayacağını öngörüyor.

bu da habertürk'den bir haber;


Meksika’nın Tabasco Eyaleti’ndeki maya antik kenti Comalcalco’da yapılan kazılarda, 21 Aralık 2012’de bilinen dünyanın sonunun geleceğini yazan bir tablet daha ortaya çıktı.

Meksika Ulusal Antropoloji ve Tarih Enstitüsü, 1300 yıl öncesine ait olduğu sanılan tabletin birkaç yıl önce bulunduğunu ve derinlemesine incelendiğini açıkladı.

ABD’deki Teksas Üniversitesi’nde çalışan maya uzmanı David Stuart ise tablette geçmiş zamanı belirten bir sembol olmadığını belirterek, “Bu tarihin geçmişe değil, geleceğe ait olduğuna inanıyorum” dedi.

Daha önce de Tortuguero kazı alanında dünyanın sonu olarak aynı tarihe işaret eden benzer bir tablet bulunmuştu.
Tortuguero tableti gibi yeni tablet de 13’üncü Baktun’da sona eriyor. Arkeologlara göre Baktun, maya takviminde 394 yıllık periyodlara verilen ad. maya takviminin M.Ö. 3114’te başladığı göz önüne alındığında, 13’üncü Baktun 21 Aralık 2012’de sona eriyor. Tabletinin sonunda “Ve o gökyüzünden inecek” cümlesi bulunuyor. Ancak arkeologlar her iki tabletin de tarihin sonu veya kıyamet öngörüsü içerdiği iddialarına mesafeli yaklaşıyor ve takvimlerdeki tarihlerin “geçmişin önemli olaylarına referans olabileceği” kaydediyor.

18 Ocak 2009 Pazar

adam weishaupt: illuminati kurucusu


1 mayıs 1776'da illuminati'yi kurduğu söylenen kişi. rivayete göre george washington'a büyü yapmış ve ingiltere'den amerika'ya ruh değişimini gerçekleştirmiştir. bu derece kara büyüye hakim olduğuna inanılır.

neyse, illuminati'yi kurma amacı olarak şunları göstermiştir.

- bütün monarşilerin ve düzenli hükümetlerin feshedilmesi,
- şahsi mülkiyet ve verasetin feshedilmesi,
- aile hayatı ve evlilik kurumunun feshedilmesi ve çocuklar için komünal bir eğitim sisteminin kurulması,
- bütün dinlerin feshedilmesi.

aslında kendisi bir cizvittir. cizvitlerin asıl amacı ise girdikleri düşman ortamı yok etmek olduğu için illuminati oluşumunu kurması oldukça ilginçtir.

burak eldem, fraternis'de illuminati'yi de ele almış ve bu örgütün sallama olduğunu iddia etmiştir. adam weishaupt, gül ve haç kardeşliği'nden etkilenerek böyle bir örgüt kurmuş ve bir bildiri de yayınlamıştır. bildiride kardeşlik, eşitlik ve adalet gibi fransız ihtilali kavramları esas alınmıştır. avrupa'yı korkutan bu bildiriden sonra yapılan polis baskınında örgüt tamamen çökmüş ve adam weishaupt da ihanete uğradığını düşünmüştür. burak eldem, daha ilk baskında bile tamamen çöken bu teşkilatın yaşamadığı düşünüyor. ancak daha sonraki gizli kardeşlik örgütlenmelerinin bu teşkilatın ismini kullandığını veya polisin çözemedi olayları zaten varolmayan bu teşkilatın üzerine attığını belirtiyor.
texe mars'a göre ise bu teşkilat dünyayı yönetiyor. amerikalı rockefeller, alman openheim, ingiliz rothschild gibi dünyanın en zengin aileleri ile papa, ispanya kralı carlos, avusturya imparatorluk ailesi habsburglar gibi soylulardan oluşuyor. şu kadarını söyleyeyim, bu ailelerin servetinin yanın bill gates'in serveti devede kulak gibi kalır. adamlar trilyonlarca dolara hükmediyor.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

antisemitist yahudiler, siyonizmin ve nazizm

almanya da 19. yy da romantizmin yayılması ile geçmişte bir aryan krallığının olduğu ve bunun tekrar olabileceğine dair güçlü bir inanç doğdu. bunun neticesinde bir sürü kişi bu üstün aryan ırkına dahil olabilmek için inanılmaz çaba içerisine girmişti ki bunlardan biriside yahudilerdi. böylece alman yahudileri arasında kendinden nefret hareketi başlamış ve yahudiliğin sorun olduğuna dair güçlü bir inanç doğmuştur. yahudi aydınlarından otto weininger yahudiliği o kadar ağır eleştirmişti ki kendisine en ünlü anti semitist yahudi ünvanı bile verilmişti. chaim zhitlowsky ve simon dubnow yahudileri "dinleri ile hristiyan, milliyetleriyle yahudi" olmaya davet davet etmiştir. alfred naquet adlı yahudi ise yahudi kızların alman erkekleri çiftleştirilmelerini ve böylece soyun kurtulacağını belirtmiştir. bu devirde 250.000 yahudinin hristiyan olduğu tahmin ediliyor. bu süreç 1920 lere geldiğinde bile devam etmiş ve nasyonel alman yahudiler biriligi kurulmuş ve nazileri desteklemişlerdir.

siyonizm doğma nedeni bu akımdır. leon pinsker ve theodore herzl işte bu yüzden, yahudileri bu asimilasyon batağından kurtarmak için çalışmış ve siyonizm yahudi milliyetçiliğine ve ordan faşizmine dönmüştür.

bu akımın yahudiler arasında güçlenmesi ve yahudilerin din değiştirmeye başlamasıyla soylu almanlar bundan müthiş rahatsız olmuşlar ve bismarck bile kendi soyadına sahip yahudilerin olduğunu öğrenince bundan iğrendiğini söylemiştir. anti semitist hareket dini bir hareket olmayıp ırksal bir harekettir. soylu kanın zedeleneceği duygusu ve mal-mülkün bu din değiştirmiş yahudilerin elini geçmeye başlaması ırkçıları rahatsız etmiştir. birinci dünya savaşının almanlar için mağlubiyette bitmesi üzerine aynen bizim gibi savaşı kaybetmediklerini düşünmeye başlamışlar ve esas sorumlu olarak bu yahudileri görmeye başlamışlardır. bunun neticesinde kurulan thule adlı gizli örgüt kurt eisner adlı ilk alman cumhurbaşkanını öldürmüş(kendisi aslen yahudi olup, sosyalisttir. sanatçılar ve askerlerden oluşan bir birlik ile sarayı basmış ve cumhuriyeti ilan edip cumhurbaşkanı olmuştur. eisner i öldüren kişi hitler in hücre arkadaşıdır) ve kendi kurdurduğu partinin başına adolf hitler i getirmiştir. bundan sonra sonuç zaten bellidir.

24 Haziran 2008 Salı

düalizm


rivayete göre satanael(şeytan) tanrının ilk oğludur. oldukça bilgili olan satanael tanrının şatafatını kıskanır ve ona isyan eder. tanrıya hizmet eden meleklerin bir kısmını ayartarak(daha az iş yapacalarını söyler) tahtı ele geçirmeye çalışır. ancak başarısız olur ve tanrı krallığından atılır, yeryüzüne iner veya yeryüzünü kendisi yaratır. burada hüküm sürmeye başlayınca adem'i ve havva'yı yaratır. ancak gücü sadece bedeni yaratabilmiştir ve babasına yalvararak babasının ruhundan bu iki insana ruh verir.

düalistler bu rivayetten dolayı dünya ve insan bedeninin yani tüm maddi alemin şeytani, tüm manevi alemin tanrısal olduğuna inanır. insan bedeni şeytanın, ruhu ise tanrınındır. dünya şeytanındır, ölümden sonra tanrının krallığına gidilecektir. et yemek, evlenmek, çoluk çocuk sahibi olmak hep şeytanın emirleridir. eski ahiti şeytan indirmiştir. buradaki kanunlar şeytanın kanunlarıdır. bu yüzden eski ahitti kesin olarak kabul etmezler. mesela tevratın adem ile havva'nın yaratılış hikayesinde bahsi geçen tanrı, bildiğimiz tanrı değildir. o şeytandır. musa ile tur dağında konuşan, o'na emirleri veren şeytandır. oysa yeni ahit(incil) tanrının diğer oğlu isa tarafından son akşam yemeğinde havarilerine verilmiştir. bu yüzden yeni ahiti kabul ederler. aryuscuların görüşlerine yakındırlar. gerçi incilde de yuhanna ve pavlos'nun mektuplarını kabul ederler.

tanrıya ulaşmak için maddi olan her şeyden vazgeçerler. çalışmazlar. çoğunluğu vaaz ederek ve dilenerek geçinir. yeni yeni şeytani bedenler oluşturmamak için evlenmezler ve çocuk sahibi olmazlar. çünkü yeni bedenler tanrının ruhunun parçalanmasına ve yeniden hapsedilmesine neden olacaktır. neyse, bundan dolayı kiliseye, soylulara, krallara yani mal, mülk ve dünyevi zevkler peşinden koşanları din karşıtı, tanrı düşmanı olarak adlandırırlar. kendi inanışlarını doğru düşünce(ortodoks), geri kalanı heretik(sapkın) olarak adlandırırlar.

bu düşüncenin temeli sanırım osiris ile seth arasındaki kavgaya ve akabinde horus ile seth arasındaki mücadeleye dayanıyor. ama bilinen temeli zerdüştlükteki iyilik tanrısı ahura mazda ile kötülük tanrısı ehrimen arasındaki mücadeledir. gerçi bu mücadelenin bir galibi hiçbir zaman olmayacaktır. neyse, gerçek temeli yine iran kökenli, ms. 2 yy'da ortaya çıkan manikeizm'dir. kendisini ışık tanrısının gönderdiğini söyleyen mani, öğretilerini yukarıdaki minval üzerine yaymaya başlar. isa'nın da yine kendisi gibi gönderilmiş bir peygamber olduğunu söyler. ancak bir süre sonra mani hapse atılır ve akabinde öldürülür. daha sonra paulisyenler(doğu anadolu), bu paulisyenlerin bizans tarafından bulgar sınırına yerleştirilmesi ile bogomiller(balkanlar), bunların da öğretilerini yaymaya başlamaları ile beraber paretenler(kuzey italya) ve katharlar/albigenler(güney fransa) düalist düşünceyi devam ettirmişlerdir. hemen hepsi baskın kilise tarafından yok edilmeye çalışılmış/yok edilmişlerdir. papa, sadece müslüman üzerine değil, heretik saydığı bu inanç sahipleri üzerine de hacli seferleri düzenlemiştir.

bunlardan bogomiller, balkanlara inen osmanoğullarının islam düşüncesini kendilerine yakın bulmuşlardır. çünkü kilise gibi devasa toprak sahibi olmak isteyen bir dini yapılanmaları yoktur. ay ve yıldızı benimsemişlerdir. bogomillere göre ay ve yıldız kendilerini ışık tanrısının dünyasına götürecek olan araçlardır. onlar da isa'nın çarmığa gerilmediğine, yerine yahuda iskaryot'un gerildiğine inanırlar.

9 Ekim 2007 Salı

baron rudolf von sebottendorff

aytunç altındal ın bilinmeyen hitler kitabında anlattığı bu kişi, thule örgütü kurucusu faşist alman soylusudur. ilginçtir, aynı zamanda türkiye cumhuriyeti vatandaşıdır. okült bilgilerinin çoğunu -büyü yapmaktan muska yazmaya kadar- istanbul ve bursa da 1913-14 döneminde öğrenmişdir. bu süre içersinde arapça, osmanlıca ve farsça da öğrenmiştir. aynı zamanda bektaşidir. birinci balkan harbinde osmanlı ordusunda savaşa girmiş ve yaralanmıştır.

neyse, 1912 de thule örgütü kurmuştur ve birinci dünya savaşında almanlar yenilince örgütü büyük ivme kazanmıştır. almanya da monarşinin kaldırılması ve cumhuriyetin ilanı ile beraber delirmiş ve cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı yahudi kökenli alman kurt eisner ı öldürtmüştür. çıkan iç savaşta komünistlere karşı galip gelinmesinde inanılmaz çalışmış ve başarmıştır. komünistlerin öldürülecekler listesinde bir numaralı sırayı işgal eder. onların büyük bir baskınından da türk olduğunu söyleyerek ve paşa dedesinin resmini göstererek kurtulmuştur. hitler i hitler yapan iki kişiden biridir. nazi partisini kuran, geliştiren, destekleyen ve tüm nazi simgelerini bulan kişidir. bildiği herşeyi hitler e öğretmiştir. denilebilirki hitler i yaratan kişidir.

hitler in monarşiyi tekrar ülkeye sokmaması üzerine de ona karşı cephe almış ve onun ölüm listesinden kurtulmak için gizlice istanbul a geri gelmiştir. burada ajanlık faaliyetlerine devam ettiği tahmin ediliyor. ingilizlere göre ikinci dünya savaşının ertesinde istanbul da intihar ettiği söyleniyor. almanlara göre 1934 baskınında öldürülmüştür. ancak gerçek ölüm tarihi bilinmese bile 1967 de öldüğü tahmin ediliyor. ingilizlere teslim ettiği söylenen gizli belgelerin 75 yıl boyunca gizli kalması kararlaştırılmıştır. hatta enigra adlı şifre makinasının çözümünü de bu kişinin ingilizlere sattığı söylenmektedir. bu sene büyük ihtimalle bu baron ile ilgili belgeler açıklanacak. arşiflerin tozlu raflarından inecek. işte o zaman nazi partisinin tam bir hikayesini elde etmiş olacağız.
Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.