heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

11 Mart 2011 Cuma

olasılık çiftler, gerçeklik katmanlar halindedir

şu kafama taktığım çıkmaz sokak meselesine biraz bilimsel takılayım dedim ve tam o anda gattaca filmini izledim.

"en sonunda kaş-göz renginden tut da, hangi hastalıklara meyilli olduğumuz hep yazıyormuş genlerimizde. kişiliğimiz mesela. ama bu genetik bilgiler sadece ipucu olabilirmiş ileride nasıl bir insan olacağımıza dair. zira kural şuymuş: 25 % genetik + 75 % çevresel faktörler."

ama ben size elimizde yeterli veri varsa, güneş sisteminde ne zaman ne olacağını, hatta uzayda bile ne zaman ne olacağını, hatta dünyada bile ne zaman ne olacağını bilebiliriz demiştim. çünkü belirli bir döngüye sahip her şey. koskoca evrenin kendisinin bile geleceğini bilebilirsek, elimizdeki yeterli verilerle ve iyi bir gözlemle insanın da ne zaman ne yapacağını kestirebiliriz. hatta ne zaman öleceğini de! işte çıkmaz sokak biraz da bu oluyor. çünkü zaten o döngüye girmemiz gerekiyor. bu kısır döngüyü mutlak çözecek durumun güçlü irade olduğunu düşünürdüm, ki bu güçlü iradenin olabiltesinin ancak şans ile oluşabileceğini zannettim. o döngüyü kırmak için şans sana yardım etmeli. ama işin içine şans faktörü girerse eğer, aslında kırmak istediğin döngünün yine kaderin olduğu sonucu da çıkar aslında. kosmos böyle istemiştir!


bu kadar da determinist olmaya gerek yok be! 19. yy bilim adamları da böyle düşünüyordu. hatta bazıları keşfedilecek bir şey kalmadığını bile söylüyordu. neyse, tam onlar gibi düşünürken en sonunda beynim, bu sabit fiziki verileri def edecek yeni fiziği gözlerimin önüne birden bire seriverdi. kuantum vardı ya hu! ben bunu, tek gerçeklik olayını kafama takmadan önce de biliyordum! nasıl aklımdan çeker gider?
kuantum teorisinde tek tek olayların çok belirgin bir nedeni yoktur. schrödinger'in kedisi düşüncesi gibi. bir canlı kedi, kutuya yerleştirilir. kutuda radyoaktif bir kaynak, bir sayaç, çekiç ve içerisinde öldürücü bir zehirli gaz olan ağzı sıkıca kapalı bir şişe bulunmaktadır. radyoaktif bozunma meydana geldiğinde, sayaç, çekici serbest bırakan bir aygıtı harekete geçirir. çekiç düşünce şişeyi kırar. zehirli gaz o zaman kediyi öldürecektir.

ama öyle bir radyoaktif kaynağımız olsun ki, kuantum teorisi saat başı bir parçacığın % 50 olasılıkla bozunacağını öngörsün. bir saat geçtikten sonra iki durum için de  eşit olasılık vardır. canlı kedi hali ya da ölü kedi hali.

kuantum teorisinde ise kedi ne ölüdür, ne de canlı. ikisinin karışımı bir şeydir. yani, ölü canlı kedi. çünkü iki dalga fonksiyonu üst üste binmiştir.  


veya olayı daha iyi anlatmak için ekşi sözlük'ten kopyalayım. dolu bir tabanca, fotona duyarlı bir tetik ve bir foton kaynağı var elimizde. normalde tetik mekanizmasına bir foton çarptığında tabanca ateş almakta ve karşısında duran kediyi öldürmektedir. oysa kuantum fiziğine göre her foton bir olasılık çiftiyle donatılmıştır. yani aynı foton tetiğe hem çarpar, hem çarpmaz. bu durumda, bu kuantum çiftinin tetik vasıtasıyla kediye yansıması, kafamızı karıştıran bir sonuç verir. namlunun ucundaki kedi aynı anda hem ölü, hem diri olmak durumundadır.


teoride normal ölçekli dünyamızda, olasılık çiftler halinde, gerçeklik katmanlar halinde birbirinin içinde yaşanmaktadır. değişik olasılıklar aynı anda vardır. eğer dışarıdan bir gözlemci, kutunun içerisini görmeden bir tahminde bulunursa, kedinin canlı mı yoksa ölü mü olduğunu söyleyemeyecektir. ona göre, kedi %50 canlı, %50 ise ölüdür. yani, kedi eşit oranda canlı ve ölü olma şansına sahiptir. eğer gözlemci, gidip kutuyu açarsa, işte bu durumda, kedi "ya ölü, ya da canlı" olarak karşısına çıkacaktır ki, gözlemcinin bu müdahalesi, ortam şartlarını değiştirmiş ve olasılıklardan birinin "gerçekleşmesine" neden olmuştur. gözlemci devreye girdiğinde ise, algılanamaz olan bu durum, algılanabilir olan iki (ya da daha fazla) olasılıktan birine doğru "çöker".


yani her şey bizim bilincimizde bitiyor. bir şeyin bilincinde olduğumuzda o can alıcı çöküşe neden oluruz. böylece kedinin hem diri, hem de ölü olma karışık halini ortadan kaldırırız.


öyleyse evrende de tek gerçeklik yok. bir sürü gerçeklik var. ve biz, doğduğumuzdan beri bize dayatılan gerçekliği seçeriz.
çünkü bizim şu andaki dünya algımız, yaşamımızı sürdürebilmek üzere koşullandırılmıştır. daha önce yazdığım gibi, lamba daima tavandadır, priz duvardadır, top yuvarlıktır, maç doksan dakikadır. hiç gemi görmesek ve karşımızda gerçekten bir gemi olsaydı bunu görebilir miyiz?

colomb, karaiblere yaklaşırken adalardan birinin şamanı denizde bir garipler fark eder. dalgalar garipleşmiştir. gemiler yaklaşır, ama şaman hala daha onları görememiştir. oysa üç gemi de, karşısında olanca haşmetiyle durabiliyordur. şaman dalgaları inceledikce gemileri görmeye başlar. olasıklardan birini seçmiştir. en sonunda gemileri gördüğünde köylülerine gördüklerini tarif eder. artık onlar da koskoca gemileri görebilmektir.


hayatımızı devam ettirmek kendi gerçekliğimizi seçiyoruz. bir gemi vardır ve bu dalgaların sebebi odur. bir kaşığı eğebilirsin, onu yokedebilirsin. ama eğilen kaşık değil, sensindir. çünkü; aslında bir kaşık yok!


en başa tekrar dönersem eğer, o çıkmaz sokakları seçen yine biziz. dönüp dolaşmamıza neden olan döngü değil, bizim diğer tercihlerimizi çökertmemizdir. çünkü doğduğumuzdan beri, o diğer tercihleri çökertmek üzere eğitildik. bizim bir sanat eseri veya parlak nesler karşısında kendimizden geçmemiz, diğer gerçekliği seçebilmende yatıyor. unutmayın, olasıklık çiftler halinde, gerçeklik katmanlar halindedir. var olan gerçekliği o anda çökertebiliriz. kendi gerçekliğimizi oluşturabiliriz. her nekadar
schrödinger'in kedisi meselesini kuantumcular önemseme bile, önemsedikleri bir gerçek de vardır; nesnelerin yerel görünümlerine rağmen, dünyamızın aslında aracısız ve ışıktan hızlı, hatta anında iletişime izin veren görünmez gerçekliklerle çevrili olduğunu söylüyorlar.  aklınızda kalması gereken tek bir gerçekliğin olamayacağıdır.

önemli olan bu gerçekliği görebilmektir. bunu ilk kim kelimelere dökmüştür? platon kafamızda idealarla doğduğumuzu söyler. yani kafamızdaki fikirler mükemmeldir. oysa bizim kavramlarımız bunların sadece yansımasıdır. kendisi bu durumu bir mağraya benzetir. biz bu mükemmel fikirlerimizin duvara düşen gölgelerini görürüz. bedenimiz değil, ruhumuz buraya aittir. yani oldukça renksiz ve ışıksız bir dünyamız vardır. gerçek dünya ise bambaşkadır.

bu gerçekliğe nasıl ulaşabiliriz ve bu gerçeklik nedir? biz bu gerçekliğe kısaca cennet deriz ve cennet hayal dünyamızın ta kendisidir(ölümden sonrası falan geçin gidin). eski dünyanın cenneti nilüferlerle süslenmiş göller, mücevherler, sular, ballar ve şaraplardan, keltler ve germenlere göre ise camlardan oluşmaktadır. hatta sion yeniden kurulduğunda camlardan oluşacaktır. yani bizim cennetimiz, bizim hayalimizdir. bizim gerçekliğimizden kopmamızı sağlayan şey bu parlaklıktır. gecenin parlamasıdır. ay ve güneş tanrılardır. çünkü parlamaktadırlar. melekler ışıktan yapılmıştır. mücevherler hiç kimsenin görmediği parlaklıktadırlar. oysa günümüzde her şey zaten parlak. şehirler geceleri ışıl ışıl. her şey renk bolluğu içinde ve her şey cam. dinlerin ve cennet tasvirlerin ortaya çıktığı zamanlarda ise porselenden çiniye, camdan mermere kadar her şey sadece belirli kişilerin elinde toplanabilmişti. kiliselerin camlarının bu kadar renkli olmasının nedeni, antik dünyadan heykellerin boyanması, camilerdeki avizeler ve çiniler hep bu parlaklığı ve ihtişamı, cennet özlemini göstermek için vardı. kapıları açan parlaklık ve ihtişamdır.

günümüzde ise bizi bu gerçekliğe bir an olsun götürebilecek sanat eserleri, müzik, dans var, bunları sevmeyenler için din de var. aldous huxley'in söylediği gibi, "bu eserlerin yaratıcıların yaptıkları sahneler, insan figürleri ve nesneler izleyicilere, öteki dünyaya dair zihninin derinliklerinde bulunan, farkında olduğu yada olmadığı bilgileri anımsatır."
aldous huxley, algı kapıları(the doors'a adını veren kitap) ile cennet ve cehennem kitaplarında bu kapılarımızın açılmasının yollarını gösterir. bu yol, şamanların binlerce yıldır kullandığı yoldur. yani meskalin. algı kapıları'nda meskalin deneyimini anlatır. meskalini doktor kontrolünde aldığında ilk hissettiği şey, adem'in yaratılışı esnasında hissettikleridir! artık her mükemmellik, gözüne daha da mükemmel gelmektedir. cennet ve cehhennem'de ise bu olguların kaynağına kadar girer. zihnimizin kapanan kapılarını açmanıza yardımcı olur. bir kum tanesine bile dikkatlice bakarsanız, göreceğiniz şeyin kendi gerçekliğiniz olduğunuzu söyler. 

illa meskalin alarak bu kapıları açacaksınız diye bir şart yok elbette. sufilerin hu'ları, meditasyon, trans haline geçmek, vecd haline geçerek de bu kapıları zorlayabilirsiniz. ama stendhal'in sanat eserleri karşısında zevkten kendisinden geçmesi halini anlatan stendhal sendromuyla da bu kapıyı açabilirsiniz. benim blogun üstündeki tablo olan judith'e bakarken hissettiklerim gibi.

"eğer bir insanı ışık, ses ve koku bulunmayan sınırlı bir çevreye sokarsanız, kısa bir süre sonra bir şeyler görmeye, bir şeyler duymaya ve tuhaf bedensel uyarımlar algılamaya başlar". bu size neyi ifade ediyor? bir mağrada uzun bir süre kalırsanız eğer, sizinle kimler konuşmaya başlar? bu tüm gnostiklerin, şamanların, azizlerin, münzevilerin ve peygamberlerin izlediği yoldur. eğer insanlar bedenlerine eziyet etmeye başlamışsa, bu sadece geçmiş günahlarını affettirmek için olmaz. zihnin öteki tarafına geçmek ve orada bazı özel hayaller görmeyi özledikleri içindir. çevrenin yanıltıcı algısı, bizi gitmeyi özlediğimiz yere götüremez. kendilerini cezalandırmaları, cennetin kapılarını onlara açmıştır.


haz dediğimiz şeyin mükemmelliği de bu durumda ortaya çıkar. sevdiğinin kollarında alacağın haz, tek bir gerçekliğe odaklanmaktan ileri gelmektedir. 

2 yorum:

bossa nova dedi ki...

uzun zamandır okuduğum en iyi yazındı sanırım.

İdeaları görmek trans halindeyken gerçekleşir belki ama %50 olasılıktan birini seçtiğinde her zaman odaklandığın madde ötesi olmayabilir.

Colomb- Şaman gibi.

Çok sevdim :)

gerisi önemli değil... dedi ki...

her zaman cenneti göreceksin diye bir şart yok tabi. algı kapıları cehenneme de açılabilir. bad trip :)

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.