30 Nisan 2010 Cuma
hepimiz öleceğiz!
aslında evrende 'hiç', 'sıfır', 'yok' diye bir şey yok. her şey var. hayal ettiğiniz her şey var evrende. hiç, yok ve sıfır ise bizde bulunmayanları ortaya koymak için icat ettiğimiz kelimeler. hiç, yok ve sıfır, aslında düşününce çok saçma kelimeler.
irwin yalom'un nietzsche ağladığında adlı romanında şöyle der;
"mezarlıkların, insanın zihnini dinlendirdiğini ve yaşamdaki önceliklerin değerlendirilmesini sağladığı söylenir."
siz gerçeğin ne kadarına dayanabildiğinizi seçtiğinizde, aslında tüm sorunlarınız çözülebilir. neden mi? mantıklı düşünürseniz eğer, aslında yaşamın oldukça anlamsız ve saçmalıklarla dolu olduğunu sezebilirsiniz. en azından yaşamın ölümle sonuçlanması bile bu kanınıza ispat olabilir. o zaman bu didinip durma, çabalama, sahiplenme, senin-benim kavgasının ne anlamı var? oysa normal bir insanda bu isteklerin hepsi var değil mi? işte bu yüzden insan yaşamı saçmadır, anlamsızdır, akıldışıdır, mantıkdışıdır.
bu kadar saçmalıklarla dolu olan bir yaşamdan yola çıkarsak eğer sonuna kadar umutsuz olmamız gerekiyor mu? bu soruya albert camus "hayır" der. camus, ölümle biten yaşamın anlamsızlığını kabul eder. ama buna rağmen gözümüzü, aklımızı, yüreğimizi bu yaşanası dünyanın(ki bence hiç de yaşanası bir dünya değil) güzelliklerine, acılarına, çaresizliklerine kapamamamız gerektiğini belirtir.
"kimler daha emniyette, kimler daha rahat, kimler sonsuza dek mutludur? yalnızca sığ zihinli olanlar, yani sıradan insanlar ve çocuklar."
saçmalıklarla dolu bu dünyada niçin yaşarız? alışkanlıklarımızdan mı, yoksa yaşamayı seçtiğimizden mi? yoksa sadece yaşamaya alışkın olduğumuz için mi yaşamayı seçeriz.
"insan ne yaptığını bilerek, talihin bütün kötülüklerini karşısına alarak, boşuna hayallere kapılmayı teperek seçmeli. insanın, yaşamı tam anlamı ile seçmesi demek, yaşamın saçma, dünyanın haksız, tanrının sağır olabileceğini düşünmüş olması demektir. insan her şeyi kaybetmeli ki, her şeyi alabilsin." yani;
"kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?"
"aslında yapılması gereken yaşamın saçmalığı karşısında umutsuzluğu, eylemsizliği, eli kolu bağlılığı değil, umudu, insan acısını bir yerde dindirmek, bir yerde yüceltme doğrultusunda yine de yaşamı seçmektir" der camus. oysa nitzsche "umut en büyük kötülüktür" der.
tüm bu saçmalıklardan uzaklaşmak için dine de sarılabilirsiniz. hurili nurili evler, içinden süt, bal ve şarap akan nehirlere inanabilirsiniz. yaşamınızdaki tüm acıları bu sayede sonlandırabilirsiniz. çünkü;
"insanların tarzları iki temel bölüme ayrılabilir: ruhunda sükunete kavuşmak ve mutlu olmak isteyen insanlar inanmalı ve iman etmeli, ama hakikatin peşindeki insanlar iç huzurundan feragat edip yaşamlarını bu sorgulamaya adamak zorundadırlar."
ama dincilerin esas mücadelesi de bu noktada başlıyor zaten. onların da ölümden sonra yaşama inandığına inanmıyorum. inansalar o dünyaları için mücadele edeceklerine, bu dünyada mal toplamak, karı kız yapmak derdine düşmezlerdi. en azından içlerinde bir şüphe taşıdıklarını düşünüyorum. tarihteki ister tek, ister çok tanrılı olsun, bütün dinler dünyada mal yapmışlardır. ortaçağda kentleri vebadan kurtaran dindarların duaları değildi, hekimlerin işlerini bilmesiydi. savaşları kazandıran şey tanrıya inanç değildir, savaşa daha iyi hazırlanmaktır.
"ne olursa olsun, her şeyin anlamsız olduğu, her şeyden umut kesmek gerektiği düşüncesine nasıl dayanabilir insan? aslında her şeyin anlamsız olduğunu söylediğimizde bile anlamlı bir şey söylemiş oluruz. "dünyanın hiçbir anlamı yoktur" demek, her çeşit değer yargısını ortadan kaldırmak olur. ama yaşamak, hatta yemek yemek bile bir değer yargısıdır. ölmeye yanaşmadığı sürece insan yaşamı seçiyordur. o zaman da, görece de olsa, yaşamaya değer verdiğimizi gösterir. umutsuzluk susmaktır. susarken bile gözleriniz konuşuyorsa bir anlamı vardır. gerçek umutsuzluk ise can çekişmektir, uçurumdur, mezardır. umutsuzluk sizinle konuştumu bir el uzanır size, çevrenizdeki nesneler size el uzatır, sevgi doğar. mesela edebiyat. edebiyat olan her yerde umut vardır."
evet seyredecek çok film, okunacak bir dünya kitap var! umut, ciddi şekilde bu dünyanın en büyük pisliğidir aslında. pandora'nın kutusu'ndan çıkan son kötülüğün umut olması boşuna değildir. umut, dayanma gücü verir. oysa her şey büyük bir saçmalık üzerine kurulmuştur.
"saçmalık, insanın doğa ile ilişkisinden başka bir şey değildir."
(tırnak içindekiler 'nietzsche ağladığında' ve vedat günyol'un, albert camus'un 'yabancı'sına önsözünden alıntıdır.)
dancer in the dark'da selma kör olacağının bilincinde ne diyordu;
"görecek bir şey kalmadı." hmm, fransızlar ne diyordu peki;
"umrumda bile değil, nasıl olsa her şey aynı."
"umuda bin kurşun sıksa da ölüm
unutma, umuda kurşun işlemez gülüm!"
nazım hikmet'in bu iki dizesi çaresizlik karşısında umuda sığınmayı tavsiye etse bile umut gerçekten fakirin ekmeğidir. unutmayın, hepimiz öleceğiz!!! 150 yıl sonra şu anda yaşayan hiçbir insan yaşamıyor olacak. ne büyük saçmalık...
sinem: benimle evlenir misin?
musa: (kayıtsız bir şekilde) olur.
sinem: beni seviyor musun?
musa: bilmiyorum, sevmiyorum galiba.
sinem: o zaman niye evlenmek istiyorsun?
musa: farketmez.
musa: o gün eve gittiğimde o kadını ve çocukları öldürmek istedim.
savcı: neden? naptılar size?
musa: hiçbir şey. şu diyebileceğim bir nedenim yok. ama öyle istedim.
savcı: bunun sebebini merak etmeyelim mi?
musa: edebilirsiniz tabi, ama bu şekilde bir şey bulmanız çok zor.
savcı: doğru ama siz yardımcı olabilirsiniz belki. madem bunu istediniz.
musa: kadın ağlayıp zırlıyodu, çocukların da hiçbir şey umrunda değildi. bir an öldürmekle onlara iyilik yapacakmışım gibi geldi.
savcı: neden öldürmediniz peki?
musa: nasılsa farkeden bir şey olmayacak diye düşündüm.
savcı: farkeden bir şey olmayacak diye düşündünüz?
musa: yani, kendi açımdan demek istiyorum.
savcı: sırf bunu düşündüğünüz için öldürmediniz?
musa: tam böyle değil, ama böyle de diyebiliriz.
savcı: çocuk öldürmenin iyi bir şey olduğunu mu söylüyosunuz?
musa: çocuklar için iyi değildir tabi. ama öldüren için iyidir.
(yazgı - zeki demirkubuz)
güzel günler göreceğiz çocuklar,
güneşli günler
göre-
ceğiz..
motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
ışıklı maviliklere
süre-
ceğiz..açtık mıydı hele bir
son vitesi,
adedi devir.
motorun sesi.
uy! çocuklar kim bilir
ne harikuladedir
160 kilometre giderken öpüşmesi..
hani şimdi bize
cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır,
yalnız cumaları
yalnız pazarları..
hani şimdi biz
bir peri masalı dinler gibi seyrederiz
ışıklı caddelerde mağazaları,
hani bunlar
77 katlı yekpare camdan mağazalardır.
hani şimdi biz haykırırız
cevap:
açılır kara kaplı kitap..
zindan..
kayış kapar kolumuzu
kırılan kemik
kan.
hani şimdi bizim soframıza
haftada bir et gelir
ve
çocuklarımız işten eve
sapsarı iskelet gelir..
hani şimdi biz..
inanın..
güzel günler göreceğiz çocuklar
güneşli günler
göre-
ceğiz
motorları maviliklere süreceğiz çocuklar!
ışıklı maviliklere
süre-
ceğiz.
(nikbinlik - nazım hikmet)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
...
ilet:
ytravisbickle@hotmail.com
en sevdiğim yazılarım
1- stanley kubrick ve savaş sanatı
2- tanrı, şeytan ve her şey hakkında
3- mesih, deccal ve armageddon savaşı
4- hepimiz öleceğiz!
5- anormal düzeyde ilişki yaşayan insanların bilmediği gerçekler
6- quentin taratino'nun arka koltuk sendromu ve winston wolf
7- new amsterdam'dan new york'a ve saint peter
8- haberin yok, ölüyorum
9- bursa hakkında bilmediğiniz gerçekler
10- çizgilere basarak yürümeye çalışan insan
11- olasılık çiftler, gerçeklik katmanlar halindedir
12- ebedi rekabet
13- kuş sütüyle beslerim seni
14- tembellik hakkımız, söke söke almalıyız
15- tek eşliliğin insan doğasına aykırı olması
16- hazza ulaşmak ne kadar zor ulan!!
17- kafaların güzelliği
18- judith vs holofernes
2- tanrı, şeytan ve her şey hakkında
3- mesih, deccal ve armageddon savaşı
4- hepimiz öleceğiz!
5- anormal düzeyde ilişki yaşayan insanların bilmediği gerçekler
6- quentin taratino'nun arka koltuk sendromu ve winston wolf
7- new amsterdam'dan new york'a ve saint peter
8- haberin yok, ölüyorum
9- bursa hakkında bilmediğiniz gerçekler
10- çizgilere basarak yürümeye çalışan insan
11- olasılık çiftler, gerçeklik katmanlar halindedir
12- ebedi rekabet
13- kuş sütüyle beslerim seni
14- tembellik hakkımız, söke söke almalıyız
15- tek eşliliğin insan doğasına aykırı olması
16- hazza ulaşmak ne kadar zor ulan!!
17- kafaların güzelliği
18- judith vs holofernes
Sayfalar
telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.
6 yorum:
O vidyoyu izlemişsindir, tekel bayiindeki arsızlara karşı içki şişeleriyle müdafaya girişen abi.
Oto kiralama dükkanında geçen sonsuz dakikalar, yaşamın tekdüzeliği..
Sonra bir kıvılcım ve hareket.
Umarsızca düşmana fırlatılan içki şişeleri, verilen maddi kaybı düşünmeden.
Daha ne kadar sinik, pısırık ve pasif yaşayacaksınız?
yaşamak için çalışmak zorunda kalmayan bir burjuva bize yol gösterene kadar :)
ancer in the dark'da selma kör olacağının bilincinde ne diyordu;
"görecek bir şey kalmadı." hmm, fransızlar ne diyordu peki;
"umrumda bile değil, nasıl olsa her şey aynı."
çok hoşuma gitti içinde bulunduğumuzu anlatıyo ..
güzel, hayat güzel, daha 18 mişsiniz, hayat bir cedric'e, bir de 18'liklere güzeldir :)
Allah için savaşmıyorlar daha iyi hazırlanıyorlar sözün harici hepsi iyi. En büyük hazırlık bence allah inancı ve öteki dünyadır kaybedecek birşeyin olmadığını aksine kazancakların olduğu motivesiyle girdiğin her savaşı azanırsın.
motivasyon iyidir, ama kazanmaya yetmez. gazi osman paşa'nın askerleri müthiş bir direnç ve inançla ruslara üç kere direndiler. ama olan oldu. kaybettiler ve ruslar yeşilköy'e indi..
tarihin en motive edilmiş ordularından birisidir almanlar. ama kaybettiler. korkağın önde gidenlerinden birisi de amerikan askerleridir. ama kazandılar. teknoloji farkı..
Yorum Gönder