heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!
tarihi kişilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarihi kişilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2020 Perşembe

diego


bazı insanlar ölümsüzdür. 86'da ingiltere maçını hatırlarım. siyah beyaz tv'de izliyorduk. belçika maçını hatırlamasam bile alman finalini yine hatırlarım. daha sonra 32. gün'de mehmet ali birand'ın onu ekrana taşımasını ve anlatmasını net şekilde hatırlarım. 90 dünya kupası finalinde o kaybedince hüngür hüngür ağladığımı bilirim. sokakta top oynarken "ben maradona'yım" bile diyemezdik. 94'te dopingli çıktığında maradonasız dünya kupası nasıl olur diye düşünmüştüm. hey gidi..

seviyoruz seni..

19 Eylül 2014 Cuma

henry agard wallace

meraklıları franklin d. roosevelt'in dört dönem amerika başkanı olduğunu bilir. onun üçüncü dönemindeki yardımcısı olan henry agard wallace, dördüncü döneminde parti tarafından başkan yardımcısı adayı seçilmeyerek amerikan ve dolayısıyla dünya tarihinin değişmesine yol açtı. çünkü wallace sol eğilimliydi ve sovyetlerle gayet iyi ilişkilere sahipti. onun yerine başkan yardımcısı seçilen truman ise bildiğin kişiliksiz ve yönlendirilmeye müsait yapısı ile savaş bitmeden vefat eden roosevelt'in yerine başkan oldu. peki wallace kimdi?

aslında bir tarım uzmanıdır. mısır veriminin artmasını sağlayan çalışmaları ile büyük paralar kazanır. tenis ve boks yapan, içki ve sigarayı sevmeyen bu insan, 1933-40 arasında ise roosevelt'in tarım bakanı olur. görev süresi boyunca oldukça başarılıdır. amerikan çiftçisi daha çok kazanır, amerikan toprağı daha verimli hale gelir, toprak korunur, zor zamanlar için depolar oluşturulur ve üretim denetlenir.  savaş zamanı başkan yardımcısıdır ve savaş ekonomisi danışmanı olarak bir çok görevi üstlenir. ama 1944'deki seçim zamanı gelince yeniden başkan yardımcısı adaylığı oylaması sırasında resmen taklaya getirilir. ticaret bakanı olarak görevine devam eder. truman'ın sertlik yanlısı sovyet politikası yüzünden partiden ayrılır. sol tandanslı ilerici parti ile başkan adayı olur. bir milyon oy alır. ileride ilerici partiden de ayrılacaktır.


oliver stone, the untold history of the united states adlı belgeselinin ikinci bölümünde kendisinden bahseder.  temmuz 1944'de. chicago'da demokrat parti kongresi toplanmış ve başkan yardımcısı adayları oylanmaktadır. o seçimde hile yenik sayılır. bir önceki başkan yardımcılığı seçiminde de güneyli sermayedarların kendisini istememesine rağmen roosevelt'in tavır koyması ile başkan yardımcısı olmuştur. hileli seçimdeyse yine roosevelt'in desteğine rağmen(ki kendisi şahsen katılamamıştır ve wallace karşıtları, roosevelt'in onu desteklemediğini söylemişlerdir) güneyli beyefendiler ve grev kırıcılar, sovyet-alman savaşında açık açık almanya'nın kazanmasını istediğini haykıran silik ve beceriksiz truman'ı seçerler. kongrede büyük çoğunluk wallace'ı desteklediği halde destekçileri salona sokulmamıştır. şunu unutmayın ki siyahlarla beyazlar arasında tam eşitliği lindon johnson döneminde demokratlar getirmiş ve 1970'lere kadar güney silme demokratlara çalışmıştır. çünkü iç savaşta lincoln cumhuriyetçilerden seçilmiştir. şimdi ise güney cumhuriyetçilere çalışmaktadır.

wallace olayından sonra sonrası malum.. george kennan..

kennan, "amerika dünya nüfusunun % 6'sını oluşturuyor, ama dünya kaynaklarının yarısını kullanıyor. bu eşitsizlik tüm dünyada protestolara yol açıyor. ama biz yine de bu eşitsizliği sürdürecek politikalara devam etmeliyiz. bu hususta gerçekçi olmalıyız. asyada ve dünyanın her yerinde demokrasi ve insan hakları ile ilgili duygusal kaygıları bir kenara bırakmalıyız ve sıkı tedbirler uygulamak için hazırlıklı olmalıyız" diyen kişidir. soğuk savaşın mimarlarındandır. sovyetlerde konsolosken çektiği "sovyetler sadece tehditten ve kaba kuvvetten anlar" temalı  uzun telgraf ile truman'ın sovyetleri atom bombası ile tehdit etmesini ve sovyet paranoyasının oluşmasına katkıda bulunmuştur.

wallace başkan olabilse bile uzun vadede amerikan politikasının değişeceğini düşünmemekle birlikte bu gereksiz soğuk savaş yılları ve türkiye'nin amerikan emperyalizmi altına girmesi gerekmezdi. 1947 truman doktrini'nin dayanak noktalarından birisi yunanistan'daki komünist tehlike ve türkiye'ye yönelik sovyet tehdididir. oysa stalin, yunan iç savaşında komünistlere destek vermemiş, destek veren tito'yu da azarlamıştır. çünkü ingilizlerle antlaşmasında yunanistan ingiliz bölgesi olarak kabul edilmiştir. türkiye ve iran tehditleri ise amerika ve ingilizleri deneme mahiyetinde olup tepkiyi görünce bir daha bu ülkeleri ağzına bile almamıştır.  wallace ise demokrasi ile yönetilmeyen ülkelere yardıma karşıdır.  yunanistan ve bizi demokrat saymamaktadır. şunu unutmayın ki sovyet paranoyası yüzünden  marshal yardımları, demokrasi ve askeri darbeler türkiye'ye ve yunanistan'a ulaşmıştır.

wallace'a göre faşizm dünya çapında bir hastalıktır. wallace bu hastalık ile mücadele etmiş, savaşa girmiş, amerikan halkının, işçisinin ve sendikaların sevgisini ve saygısını kazanmış bir kişidir. başkan yardımcısı iken çıktığı güney amerika turunda milyonlar onu karşılamak için sokağa çıkmıştır. çin ziyaretinde komünistlerin kazanabileceğini görmüştür. eşit işe eşit ücret söylemini dile getiren, ırk ve cinsiyet ayrımcılığına karşı olan, ifade ve konuşma özgürlüğünün taraftarı, din ve vicdan özgürlüğüne önem veren ve en önemlisi insanların ekonomik özgürlükleri için çalışan kişi olmuştur. siyah insanları ayırmamış ve hatta kendi seçim çalışmalarında siyahlardan nasıl etkilendiğini bile anlatmıştır. anglo-sakson zihniyetinden nefret ettiğini ve sömürge imparatorluklarına kesinlikle karşı olduğunu her yerde söylemiştir. bu yüzden churchill tarafından peşine ajan bile takılmıştır. churchill, wallace'dan nefret etmiştir.

şunu unutmayın ki 1945'e kadar amerikan toplumu genel anlamda barışçı bir toplumdur ve savaşı acımasızlık olarak görmüşlerdir. 1939'da amerika'nın ellibin askeri ve 300 milyon dolar ordu harcaması vardır. savaş bittiğinde askeri harcama 13 milyar dolara fırlamıştır. amerika'nın büyük çoğunluğu tekrar kendi başlarına ve avrupa'dan uzak duran anlayışa geçmek istemektedirler. ancak truman'ın liderliğinde gelişen belirgin sovyet düşmanlığı ve çin'de mao'nun iktidarı tam olarak ele geçirmesiyle beraber amerikan milliyetçiliği militarizm yönünde tavan yapmış ve komünizm düşmanlığı salgın gibi yayılmıştır. amerika içinde komünist avı başlamış, amerika dışında da sovyetleri kuşatma ve her yerde komünistlerle savaş stratejisi belirlenmiştir. askeri harcamaların limiti 50 milyar dolara çıkmıştır. her yerde komünistlerle savaş stratejisi ise vietnam'da çökmüştür.

oysa wallace daha 1946'da truman'ın bakanıyken kendisine bir mektup yazmıştı. o'na göre savaşın gerçekte galibi zaten amerika'dır ve muazzam ekonomik güç ve atom bombası yüzünden sovyetler amerika'yı tehdit olarak görmektedir. doğu avrupa'daki sovyet hakimiyeti kaldırmak imkansızdır. amerika bu gerçeği kabul etmeli ve iki ülke arasındaki gerginlikleri azaltıcı davranışlarda bulunmalıdır. wallace, amerikan askeri bütçesinin 13 milyar dolar olması, uzun menzilli savaş uçaklarının sayısının artması, atom bombası denemelerinin devam etmesi ve en önemlisi olarak dünyanın dört bir yanında askeri üsler edinmesi yüzünden sovyetlerin kendilerine karşı yeni bir savaş başlayacağı endişesi taşıdığını söyler. mektubunun sonunda şöyle der; "atom bombasına ruslar sahip olsaydı bizim atom bombamız olmasaydı ne hissederdik? eğer rusların 10.000 mil menzilli bombardıman uçakları olsaydı ve bizim sahillerimizin 1000 mil çevresinde hava üsleri olsaydı ve bizim olmasaydı ne düşünürdük?"

mektubu okuyan truman o'nu kabinesinden atmıştır. wallace, 1942'de yaptığı konuşmada bu yüzyılın amerikan yüzyılı olacağını söyleyenlere yanıt vermiş ve 1900'lerin sıradan insanın yüzyılı olacağını söylemiştir. sömürgeciliğe ve ırk ayrımına düşman olan bu insan kaybetmiş ve amerikan yüzyılı kazanmıştır..

kaynak: oliver stone - the untold history of the united states, behlül özkan - soğuk savaş sonrası abd dış politikası, ekşisözlük ve vikipedi'de henry agard wallace maddesi..

28 Ocak 2013 Pazartesi

klaus fuchs

2000'lerin ortasında bir çay ocağında oturmuş öğle arasını geçiriyorum ve çay içip türkiye gazetesi okuyorum. şimdi adını hatırlayamadığım bir köşe yazarı, atom bombasının sırrını ruslara veren ajanının öldüğünü yazıyor. hikaye müthiş. adam esasında bir rus yahudisi. zamanında babası almanya'ya göçmüş ve fizik öğrenimi görmüş. naziler iktidara geçince tekrar memleketi rusya'ya gitmiş. burada yeni baştan eğitime tabi tutmuşlar. kusursuz bir ingilizce ve amerikan adetlerini öğretmişler. sonra ver elini nazilerden kaçan yahudi rolü ile amerika. manhattan projesine dahil olmuş. öyle bir amerikalı olmuş ki beyzbol bile oynuyor. gel zaman git zaman sırları ruslarla paylaşıyor. sonra pırrr, ülkesine gidiyor. sovyetlr birliği kahramanlık nişanları ve vs.'lere boğuluyor. herifin yaptığı büyük bir iş elbet. ne alsa hak eder.


ama bu bombanın çalınma hikayesini aynı gazetenin arşivlerinde defalarca aratmama rağmen bulamadım. internette arama yaparken yine bu hikayeye rastlamadım. üstelik adamın adını da hatırlamıyorum. herif tam bir sır oldu benim için. ama arama yaparken klaus fuchs ile tanıştım. bazı kaynaklarda soyadı fox olarak da geçiyor. fuchs'un almanca bir kelime, tilki demekmiş. neyse, bir çok değişik siteden derlediğim atom bombasının çalınma hikayesine başlayalım..

büyük savaş başlamadan önce einstein önderliğindeki bir grup bilim adamı, amerikan başkanı franklin d. roosevelt'e bir mektup yazar. nazi almanya'sı atom bombası üretmek üzeredir. böylece manhattan projesi başlar. j. robert openheimer liderliğindeki ekipte edward teller, enrico fermi, david bohm, james frank, emilio serge, felix bloch, rudolf peierls, james chadwick, otto frisch, eugene wigner, leo szilard ve klaus fuchs vardır ve iki milyar dolar harcanır, bomba üretilir. hiroşima ve nagazaki'ye atılır. yüzbinlerce insan öldürülür. grup lideri openheimer, amerika doğumlu bir alman yahudisidir ve sola yatkın bir insandır. hidrojen bombasının yapımının gereksizliği konusunda edward teller ile kapışmıştır.

3 eylül 1949'da amerikan hava kuvvetleri meteoloji uçağı, kamçakya yarımadası üzerinde uçarken, radyoaktivite ölçüm cihazları bir anormallik fark eder. uçak, olağandışı bir hava kirliliğinin içinden geçmiştir. ertesi hafta, bu kirli havanın pasifiği geçerek kuzey amerika'ya vardığı tespit edilir. uçaklar tekrar havalanır, yeni numuneler alınır ve sonuç tam bekledikleri gibidir. numunelerde plütonyum ve doğal olmayan elementlerin izleri vardır. ruslar kamçakya yarımadasında atom bombasını patlatmıştır.

olay amerika'nın yöneticileri arasından bomba gibi patlamıştır. sadece kendi ellerinde olduklarını sandıkları ve bu sayede yüzlerce yıl dünyayı yöneteceklerine inanan amerikalılar panikler. amerika'da komünist avı başlamıştır. cumhuriyetçi joseph mccarthy, 57 tanesi tanınmış 284 komünisttin dışişleri bakanlığında çalıştığını senatoda haykırır. komünist avı başlamıştır. olay sinema sektörüne kadar uzanır. bizim kayserili elia kazan, muhbirlik yapar, arkadaşlarını satar.

2 şubat 1950 günü los alamos bilimsel laboratuarından teorik fizik bölümünde en üst seviyelerde görev yapan emil julius klaus fuchs, casusluk iddiası ile tutuklanır. fuchs, nazi almanya'ından kaçıp, 1933'de ingiltere'ye sığınmış bir kişidir. ailesi şiddet ve savaş karşıtı quarker mezhebine dahildir. los alamos'a da ingiliz ekibinin üyesi olarak gider. 1943'den sonra bombanın üretim sürecine dahil olmuştur. almanya'dan kaçmadan önce alman komünist partisinin üyesidir. tutuklandığında ingiliz nükleer araştırma merkezinin de başıdır. atom bombasının sırlarını ruslara vermekle suçlanır. fuchs, los alamos'da çalışmaya başladığından beri, tüm savaş boyunca, atom bombasının üretimi ile ilgili gizli belgeleri ruslara aktardığını kabul eder. sırları rus ajanı ruth werner aracılığı ile iletmiştir. hidrojen bombasının sırlarını siyah bir çanta içinde feklisov'a verirken de suç üstü yakalanmıştır. rusların noel baba dediği adam ortaya çıkmıştır. sonia lakaplı, ev kadını kılığı hiçbir şüphe çekmeyen werner ise asla yakalanamadı.


sovyetlerde bu casusluk işinin başında beria bulunmaktadır. beria, küçük çocuklardan hoşlanan, tam bir cani olmasına rağmen işi başarıyla kotarır. kanada'dan allan nunn may'den formüller ve uranyum parçalarını, 1945'de new mexico'da patlatılan trinity'nin mavi kağıda çizilmiş kopyalarını fuchs'dan ve buma pontecorvo'dan öğrenir. işin bilim kısmını ise harry gold, david greenglass ve karı koca rosenberg'ler aracılığı ile halleder. amerikalılar tüm dünyayı atom bombası ile idare edebileceğini sanarken, beria o işi çoktan halletmişti bile.

tabi salt istihbarat faaliyetleri ile bu işlem bitmez. sovyet bilim heyeti başkanı igor vasiliyeviç kurçatov'tur ve khariton ile zeldoviç de ekibin içindedir. hatta beria, gelen istihbarat bilgilerini test amacıyla kullanır. ama ilk sovyet atom bombası, trinity'nin aynısıdır.

artık dünya tek bir kutbun hükmü altında değildir. japonya'ya karşı atom bombasını kullanmaktan çekinmeyen amerika, kendisine karşı da kullanılabilecek silahı görünce soğuk savaş dönemi başlamış olur. tüm bu işin altında ise kalın kol kaslarına sahip savaşçılar değil, düşünen fizikçiler vardır.

26 Temmuz 2012 Perşembe

simon magnus

(benozzo gozzoli)

tarihte acayip insanlar mevcut. bunlardan birisi de simon magnus'tur. yeni ahit'te (elçilerin işleri 8:9-24) de kendisinden bahsedilir. havariler petrus ve yuhanna onunla karşılaşır. simon onların manevi gücünü satın almak ister. petrus onu tersler ve "paran da, sen de yok ol" der. islami kaynaklarda bu satın alma işi şifacılık olarak geçer. amlum, o devirde roma'da memur olmak için öncelikle imparatorluğa para ödüyordun ve o ünvanı satın alıyordun. simon magnus'un yaptığı biraz da budur.

neyse, kimdir bu simon magnus? kendisi bir gnostiktir. gnostik demişken onlardan biraz bahsetmek lazım. gnostiklerin çoğu düalist inanışa sahiptir ve bedenin pisliğinden bahsederler. aç kalmayacak kadar yerler. kelime anlamı bilgidir. bedenimizin ve maddi dünyanın eski ahitin zalim tanrısı tarafından yaratıldığına inanırlar. saf ruhlar ise soyut ve daha yüksek bir tanrı tarafından yaratılmıştır. bu sebeple gnostikler, saf ruhlarının şeytani bedenlerinden kurtarılması gerektiğini savunurlar. bu yüzden üremezler mesela. iki gnostik evlense bile cinsel ilişkiye girmezler.

bunun yanında daha farklı düşünen gnostikler de vardır. "madem ki bu dünyaya yabancıyız, saf ruhların ne yaptığı pek önemli değil" derler. ruh saflığı, beden de kötülüğü temsil ediyorsa eğer, bu iki kavram birbirinden farklıdır ve yaptıklarının sonuçlarını hesap etmeye gerek yoktur. böylece büyük seks partileri yapmaya başladırlar. ophites adlı bu grup, ayinlerini büyük bir yılan eşliğinde yapıyordu. ama içeri boşalmak yasaktı. çünkü o dölleri içmek için topluyorlardı. kazara hamile kalan kadınlara kürtaj uygulandığı ve cenini bir şeyler karıştırıp yedikleri de söylenir(ilk hristiyanlar için de aynı rivayetler vardır. komünyon ayininde de isa'nın eti yenir, kanı içilir). üstelik kadınları ve erkekleri, yeni üyeler edinmek için de kullanıyorlardı.

neyse, simon'a geri dönelim. simon'un görüşüne göre gerçek tanrı, bilgeliğinden dolayı "sophia" adı verilen bir tanrı annelik, yani dişi bir özellik taşıyordu. bu fikir ilk hristiyanları kızdırmışa benziyor. oysa eski ahitte tanrının ruhu, dişi bir kelime olan "ruwach" olarak tanımlanıyordu ve bunu simon biliyordu elbette.

simon, surlu bir fahişe olduğu rivayet edilen, bazılarına göre simon'un eski akıl hocası dositheos'un ayarttığı bir sürtük olan helen'de, tanrının dişiliğini kişiselleştirmişti. simon için helen tam bir cinsel cazibe ögesi haline gelmişti ve tanrının ruhu olmuştu. bir fahişenin tanrının ruhu olduğunun söylenmesi, ilk hristiyanları çıldırtmıştı.
tabi simon'u salt seks manyağı olarak değerlendirmeyin. o bir büyücüydü ve mobilyaları dokunmadan hareket ettirmesi, ateş üzerinde yürümesi yüzünden roma imparatoru neron ona hayrandı.

sonu da böyle bir büyücülük gösteri ile olduğu söylenir. ölümü üzerine iki tür rivayet vardır. birincisine göre isa gibi gömüldükten üç gün sonra mezarından çıkacağını iddia etmiş ve diri diri gömüldükten sonra ölmüştür. başka bir rivayette ise havari petrus ve pavlus'un şahitliğinde göğe yükseleceğini iddia etmiştir ve gerçekten yükselmiştir. ama petrus ve paul dizleri üzerine çökerek onun düşmesi için dualar etmeye başlamışlar ve dua kabul olmuştur. simon düşmüş ve via sacra'nın yanında parçalara ayrılmıştır. dua eden petrus ve paul'un dizlerinin izlerinin roma forumundaki santa francesca romana kilisesindeki mermerlerde olduğu söylenir.

gnostikler insan ve tanrı arasındaki boşluğu dolduran aeron adı verilen varlıklara inanırlardı. onlar bütünlüğü sağlarlar. simon'un helen'i de bu aeron'lardan birisidir. gnostiklere göre insanlar ruhları çarpık ve şeytani bedenlerde tutsak kaldıkları müddetçe sadece varoluşsaldı. biz boşlukta yaşıyorduk.

hristiyanlık büyüdükce gnostiklerin sonu geldi. zaman zaman pavlucçular, bogomiller ve catharlar ile ortaya çıksalar bile kilise tarafından yok edilmişlerdir.

kaynak: john lawrence reynolds - gizli örgütler

3 Nisan 2012 Salı

komutan

ikinci dünya savaşının önemli rus komutanları ile kurumlarına dair bir kaç bir şeyler karalamak lazımdı. blogda hep almanlardan bahsediyordum, biraz da ruslar ve bir kaç savaş sırası devlet başkanı olanlardan bahsedeyim dedim. araya çerez babında ufak tefek bir şeyler daha kattım. keyifli okumalar..

abwehr: nazilerin silahlı kuvvetler istihbarat teşkilatı. başlarındaki amiral wilhelm canaris hitler suikastine karışınca ss'e bağlanmıştır. canaris ise hitler tarafından kurşuna dizilmiştir. casusluk, sabotaj ve casusluğa karşı koymada faaliyet gösterirler. sovyet cephesinde önemli faaliyetleri olmuştur. ama genel anlamda başarısızdır. canaris'in franko'ya savaşa katılmama yönünde telkinlerde bulunduğu da söylenir.

ion antonescu: 1932'de savaş bakanı olan bu romen subay, 1940'da başbakan oldu ve rusya'ya karşı almanya ile anlaştı. 1944'de romanya kralı michael tarafından idam ettirildi.

brandenburgers: abwehr tarafından kurulan, sivil kıyafetler içinde, muharebelerden önce düşmanın cephe gerisindeki önemli noktalarını ele geçirmek ve imha etmekle görevli özel alman birliği. mussolini'nin kurtarılmasında ve ikinci ardenler saldırısında, budapeşte başkanlık sarayının basılarak macarların taraf değiştirmemesinde çok başarılı olmuşlardır. komutanları yarbay otto skorzeny'dir. skorzeny, savaş sonunda idamla yargılanırken hapishaneden kaçmış ve ömrünün geri kalanını ispanya'da geçirmiştir. suratındaki boydan boya olan çizikle tanınır.

semyon budenny: rus mareşal. rus imparatorluk ordusunda görev aldı. iç savaş ve rus-polonya savaşında 1. süvari ordusunu ustalıkla idare etti. 1941'de rus güney batı cephesinde rus ordusunu komuta ederken askerleri esir düştü. pala bıyıklarıyla ünlüdür. savaş zamanında, voroşilov ile beraber imparatorluk ordusundan kalan 2 mareşalden birisidir. bir rivayete göre nkvd budenny'yi tutuklamaya gelmiş, ancak o silahını çekerek hepsini öldürmüş ve stalin'i arayıp karşı devrim girişimini yokettiğini bildirmiş. stalin bu olaydan çok etkilendiği için onu sağ bıraktığı söylenir.

vassili chuikov: stalingrad'da, 62. ordusu ile beraber almanlara direnen rus komutan. şehri savunmuştur. zamanında çan kay şek'in danışmanı olmuş ve çin'de kalmıştır. fin savaşına katılmıştır. kızılordu'nun karşı saldırılarında önemli görevler aldı. hitler'in berlin'deki sığınağından giden bir heyet, chuikov'a barış teklifinde bulunmuştur. jukov kendisini sevmez, anılarında adımın adını neredeyse geçirmemiştir.

commandos: ingiliz özel birliği. gönüllülük esastır ve alman geri hatlarına saldırılar düzenlerlerdi. ileriki zamanlarda fransız, belçikalı, polonyalı ve hollandalılardan da asker almışlardır.

andrei eremenko: birinci dünya savaşında onbaşıdır. iç savaşta beyaz ruslara karşı savaştı. daha sonra uzak doğu birliklerinin komutanı oldu. almanlar saldırınca batı cephesi komutanı oldu. ilk olarak mevcut bütün uçakları toplayarak guderian ve hoth'un tanklarına saldırdı. t-34 ve kv'lerle de karşı saldırıya geçti. bu sayede moskova'yı kurtarmıştır. savaşırken yaralanmış bir komutandır. akabinde stalingrad' geçti. prag'a giren komutandır.

georgi konstantinovic jukov: stalin'in temizliğinden şans eseri kurtulan büyük rus mareşali. savaşın başında genelkurmay başkanıdır. daha sonra leningrad savunmasını üstlendi. almanları durdurdu. akabinde batı cephesi komutanı(moskova) oldu. moskova'yı başarılı bir şekilde savundu ve nazileri geriletti. moskova savunmasında, sibirya'dan getirttiği tümenleri ile savunmuştur. sibirya tümenleri soğuğa dirençliyken, almanlar donmuştur. bu başarıları ile savunma komiserliğine seçildi. stalin'in danışmanı ve savaşın planlıyıcısı ve yürütücüsü oldu. stalingrad savaşından sonra da mareşalliğe yükseltildi. savaşı planlayanların başıdır. stalingard hücumunda(saturn) kuzeyde kalmış ve alman yardımının stalingrad'a gelmesini önlemiştir. o olmasaydı stalingard zaferi elde edilemezdi. berlin'e kadar ilerleyip alan komutandır. acımasız bir kişidir. berlin savunmasını aşmak için 300.000 kişi kaybetmiştir. bagration operasyonunu idare eden kişidir. yani 23 haziran - 29 ağustos 1944 tarihleri arasında yürütülen ve alman merkez ordularını imha edip, beyaz rusya'yı kurtarıp, polonya'yı işgal etmek için hazırlanan saldırı. o kadar acımazsızdır ki heykelinin bir kan gölü içinde bulunması gerektiği söylenirmiş. rusların bugün 1 terörist öldürmek için sivil halk da dahil herkesi öldürme taktiğinin jukov kaynaklı olduğu bilinir. öyle ki kendi ifadesi ile anlatırsam eğer mayın tarlasını temizlemek yerine, mayın tarlasına askerleri sürmüş ve karşımızda makinalı tüfek siperi olsa zaten bu kadar kayıp verebiliriz demiştir. leningrad, moskova, stalingard, kursk ve berlin'de hep vardır. o olmasaydı sovyet zaferi olmayabilirdi.

(bagration operasyonu)

ivan stepanaic koniev: o da stalin temizliğinden zor kurtulmuştur. ukrayna ve güney polonya'yı geri almıştır. çekostovakya ve berlin savaşlarında önemli işler yaptı. en sonunda avusturya'nın rusya işgalindeki bölgesini yönetti.

rodion yakovlevic malinovski: birinci dünya savaşında savaştı. ispanya iç savaşında cumhuriyetçilere yardım etti. stalingrad'da çarpıştı. romanya ve avusturya'ya giren birliklere komuta etti.

nkvd(narody komissariat vnutrennykh del): kgb'nin öncüsü olan halk komiserliği. başlangıçta çalışma kampları ve tahkimatları yapan işçilerin kontrolünden sorumluydu. daha sonra kızılordu'ya takviye birlikler vermeye başladı. kiev'i savundular. leningrad savunmasına motorize birlikleriyle katıldılar. katin ormanlarında katledilen polonyalı subayları büyük ihtimal nkvd katletmiştir. savaş zamanı doğu avrupa'da ss ile beraber terör estirmiştir. sivil halkın en çok ss karası ve nkdv yeşilinden korktuğu söylenir.

okw(oberkommando der wehrmacht): hitlerin başında olduğu alman silahlı kuvvetler komutanlığı. kara, hava ve deniz kuvvetleri komutanlıkları buna bağlıdır. ayrıca dışişleri, ss birliklerini ve nazi partisi faaliyetlerini de yönetmişlerdir.

vidkun quisling: norveçli faaşist lider. almanların norveç'i işgal etmelerine yardımcı olmuştur. savaş sonunda vatana ihanetten kurşuna dizilmiştir. bugün adı norveç'te vatan hainliği ile eş anlamlı kullanılırmuş.

konstantin rokossovsky: çarlık ordusunda assubaydır. kızılordu'ya katıldı. savaştan önce süvari birliklerini komuta etti. stalin temizliğinde nkvd tarafından işkenye tabi tutulmuştur. hapsedildi, ama 1940'da orduya geri katıldı. neredeyse bütün batı cephesinde mekanize kolordusu ile çarpıştı. paulus'un 6. ordusunun stalingard'da imhasında önemli işler yaptı. savaşta kuzey kuşatmasını o yaptı ve çembere alınan nazileri o temizledi. varşova'ya giren komutandır. mareşaldir.


ss(schutzstaffel): anlamı koruyucu kademe. nazilerin siyah üniformalı seçilmiş birlikleridir. başlangıçta hitler'in korumalığını üstlenen küçük bir birliktir. heinrich himmler liderleridir. 1933'de 50 bin kişi olmuşlardır. düzenli orduların bir kanadını temsil eden birliklerine de waffen ss denilmektedir. 1940'da 4 tümenken, harkov'daki sovyet ilerlemesini durdurdukları için bir anda 40 tümene yükseltilmişlerdir. yahudilere karşı nihai çözüm ve varşova gettosundaki yahudi isyanının büyük bir vahişikle sonlandırılmasından sorumludurlar. nürnberg'de suç örgütü sayılmışlardır.

stavka: rus yüksek komutanlığı. timoşenko, voroşilov, molotov, stalin, jukov(genelkurmay başkanı), budenny ve amiral kuznetsov'dan oluşmaktadır. sovyet silahlı kuvvetlerinin bütün faaliyetlerini kontrol etmekteydi. cephe komutanları ile sürekli irtibat halindeydi ve bazen cephe komutanları buraya gelir, bazen de temsilcileri cepheye giderdi.

semyon konstantinovic timoşenko: iç savaşta süvari komutanıydı. finlilere karşı savaştı. stalin'in emrindeki savunma komiserliği görevini yürüttü. rostov'u alan komutandır. kuzey batıdan kafkasya'ya  ve beserabya'ya kadar savaştı. ama asıl başarısı almanları moskova önlerinde durdurmasıdır. mareşaldir.


josip broz tito: komünist partizan lideridir. bir çilingirin oğlu iken birinci savaşta avusturya-macaristan ordusunda görev aldı ve ruslara esir düştü. rus iç savaşında kızılordu'da çarpıştı. işçilerin örgütlendirilmesinde çalıştı. daha sonra yugoslav komünist partisini yeniden teşkilatlandırdı. yugoslavya işgal edilince direnişin lideri oldu. 1944'de partizanlarıyla beraber kızılordu ile omuz omuza çarpışarak almanları sürdü. savaş sonunda bağımsız hareket edince komiternden ihraç edildi.

fedor tolbukhin: rus mareşali. stalingrad'da çarpıştı. avusturya'ya giren birliklere komuta etmiştir.


aleksandr mikhalilovic vasilevksi: rus mareşali. birinci savaşta cephededir. kızılordu'ya katıldı. stavka üyesi olduğu halde sivastopol'un geri alınmasında çarpıştı ve yaralandı. sovyetler birliği kahramanıdır. savaşın sonlarında uzak doğu birliklerinin komutanı oldu. savaştan sonra ise genelkurmay başkanlığı, silahlı kuvvetler bakanı ve savunma bakanı yardımcılığı yaptı.

nikolay nikolayeviç voronov: rus topçu mareşali. 1918'de kızılordu'ya katıldı ve iç savaşta savaştı. rus-fin savaşında görev aldı. paulus'un 6. ordusunu imhada görev aldı.


kliment yefremoviç voroşilov: rus mareşali. 1919'da 4. orduya komuta etti. budenny ile birlikte çar ordusundan kalan ender subaylardan birisidir. 1935'deki 5, savaş sırasında ise kalan 2 mareşalden biriydi. kızılordu'yı modernleştiren ve mekanize hale getiren kişidir. stavka üyesidir. denir ki, stalin ile arası iyi olmasaydı kızılordu'nun savaşta işi oldukça zorlaşırdı. 1953'de stalin'in ölümünden sonra devlet başkanlığına denk olan sovyet prezidyumu başkanı olmuştur. taksim cumhuriyet anıtının istiklal caddesine bakan yüzündeki kişilerden birisidir. stalin'in sağ koludur ve büyük kızılordu temizliği zamanında asker arkadaşları aleyhinde ifadeler verip bir çok kişinin hayatını mahvetmiştir.

kaynak: basil liddell hart - ikinci dünya savaşı tarihi / ekşi sözlük

16 Aralık 2011 Cuma

alexander karelin

bu fotoğraf gerçek, fotomontaj değil. arkadaki kişi, dünya tarihinin tartışmaşız en büyük güreşçisi olan alexander karelin.

rivayete göre sibirya'da odun keserken keşfedilmiş. yirmi yıllık spor hayatında sırtının yere gelmesini bırak, senelerce rakiplerine puan bile vermemiştir. sadece bir kez kaybetmiştir. o da son maçında, sydney olimpiyatlarının finalinde.

amerikalıların ise karelin hakkında değişik görüşleri vardır. karelin'in sibirya'da ormanda değil, özel olarak yetiştirildiğini düşünüyorlarmış. manyak bir gücü vardır. sidney'de onu yenen gebeş amerikalı, bir öküzden farksızdı. zaten mağlubiyeti normal bir şey olmayıp, salto bağlamaktan ileri gelir. gebeş amerikalının beli daha kalın olduğu için salto bağlayamamış ve puan verip yenilmişti. ama o seul, barcelona ve atlanta'da kazandığı üç altın madalya adını ölümsüzler arasına yazdırmıştır. yaptığı son maçını kaybetmesi bir çok kişiyi üzmüştü.

24 Ekim 2011 Pazartesi

lakaplı krallar

ilginç lakaplı avrupalı kralların listesini vereceğiz dedik, işte budur. dahasını bilen varsa yorum yazsın, eklerim, valla bak. 

kısa pepin: karolenj hanedanı. charlemange'ın babası. 8. yy.

kel charles: frank kralı. 9. yy.

basit charles: fransız kralı. 10. yy.

i. basil. birinci olmasına bakmayın, bu köylü olarak doğan bizans imparatoru, mesleğe at terbiyeciliği ile başlamıştır. 9. yy.

ii. basil: bunun lakabı bulgar katili. bulgarların tarih sahnesine çıktığı ve biraz etrafı haraca kestikleri zaman onları yenmiş ve esir ettiği her yüz bulgardan 99'unun gözlerini kör edip, gözleri gören bir kişi rehberliğinde ülkelerine göndermiştir. bulgar kralı bu olay yüzünden kahrından ölmüştür. esir aldığı kişi onbeş bin kişidir.
çatalsakal sweyn: danların(danimarkalıların kökeni), ingiltere tacına kısa bir süre hakim olan hükümdarı. 10. yy. önce vaftiz edilmiş, akabinde aforozu da tatmıştır.

kuş avcısı henry: saksonya hükümdarı. 10. yy. kutsal roma imparatorluğunu tekrar kuran otto'nun babasıdır. oğlu fecidir, din adamı olmayan basit birisini, papaya kızınca papa yapmıştır.

günah çıkaran edward: son wessex kralı. 11. yy.

mavidiş harold: çatalsakal'ın babası. ikisi döneminde din olayı yüzünden iskinavların anası ağlamıştır.

iv. henry: lakabı yok, ama yaptığı iş büyük. papayı aforoz etmiştir. valla bak. ama işler değişince tövbekar paçavralarına bürünerek roma'ya gider ve papadan özür dileyip, af ister. affı kapar elbet. kutsal roma imparatoru. 12. yy.

aslanyürekli richard: ingiliz kralı. 4. haçlı seferine çıkar. akra'yı alır. ganimet paylaşılamayınca fransa kralı ve kutsal roma imparatoru geri döner. selahattin'i arsuf savaşında yener. ama kudüs'e fransa ve kutsal roma'nın kralları geri döndüğü içingücü kalmaz. ülkesine dönerken rakibi leopold onu yakalar. kutsal roma imparatoruna onu verir. 2 yıl esir kalır ve fidye karşılığı ingiltere'ye döner.

kızıl sakal frederick: kutsal roma imparatoru. 4. haçlı seferi sırasında ceyhan'da boğulur.

iyi john: fransa kralı. 14. yy. poitiers savaşında ingilizere esir düşer.

uzun philip: fransa kralı. 14. yy.

yakışıklı philip ve deli joanna: v. charles'ın ana babası. resme dikkatli bakarsanız herifin bir dorian grey olduğunu görebilirsiniz. neyse, çocuğu charles/karl/carlos/varlo resmen bir servetin üstüne konmuştur. habsburgların, valoislerin(burgonya hanedanı), transatamaraların(kastilya) ve arogorn hanedanın varisi olan bu çocuk, 1515'de, 15 yaşında ispanya kralı oldu. 30'unda dedesinin ölümü ile kutsal roma imparatoru da oldu. elinde 4 milyon km karelik bir devlet vardır(sömürgeler dahil).

güneş kral: bildiğin xiv. louis. 72 yıl fransa krallığı yaptıktan sonra tanrı tarafından emekliliğe sevk edilir. ayrı bir yazı konusudur.

tedariksiz ethelred: 10. yy ingiltere. wessex kralı. çatalsakal'a yenilince normandiya'ya kaçar. herhalde tedariksiz olması bundan olsa gerek. ne kadar tedariksiz de olsa 48 yaşına kadar yaşamıştır. o devirlerde kralların kırkı bulması imkansıza çok yakın bir durumdur.

tavşan ayak harold: dan kökenli ingiltere kralı. çatalsakal nesrebinden.

yurtsuz john: magna carta'yı imzalayan ingiliz kralı. çok fazla işkence yapınca ingiliz baronları bunu sürgün eder. akabinde magna carta imzalanır ve ülkesine geri döner. yurtsuz olması sanırım bu sürgünden olsa gerek. 12. yy

para torbası ivan: 14. yy rusya.

kör vasili: moskova knezliği. 15. yy.

yerleştirici sanço: portekiz kralı. 13. yy başı.

zavallı sanço: portekiz kralı. 13. yy sonu.

dönek fernando: portekiz kralı. 14. yy.

arzulanan sebastiao: portekiz kralı. çok yakışıklı olmalı.

bakir henrique. portekiz kralı.

piç william: fatih william da derler. gayri meşru bir ilişkinin sonucudur. normandiya dükü bu kişi, hasting savaşı sonucu ingiltere tacını da kazanmıştır, ki rivayete göre amcası zaten onu ingiltere kralı yapacakmış, ama kuzeni hızlı davranmış vs vs...

dur bir not daha ekleyeyim. avusturya'nın evlilikler ile ispanya, güney italya, hollanda vs yerleri alması yüzünden şöyle bir söz çıkmış;

"bırak başkaları savaşsın, sen evlen ey büyük avusturya..."

bu aile içi evlilikler yüzünden bir süre sonra geri zekalı kişiler tahta çıkmaya başlayacaktır.

19 Ekim 2011 Çarşamba

charlemange

eğer bir adamı avrupa'nın babası olarak adlandırırsak bu kişi 800 yılı noel günü roma'da saint peter bazilikası önünde diz çöküp papa iii. leo'nun elinden, sarışın buklelerle dolu başına taç geçiren ve imperium romanorum(romalıların imparatoru) olarak selamlanan charlemagne'dir(biz şarlman deriz). böylece 500 yıl önce çökmüş roma imparatorluğu, kutsal roma imparatorluğu adı ile yeniden kurulmuş oluyordu.
olayın son noktası bu olmakla birlikte gelişme süreci biraz farklıydı. bu olaydan bir kaç yıl önce papa, roma soyluları arasında taşşak malzemesi haline gelen bir kişidir. üstelik bir papalık töreni sırasında rakipleri tarafından yakalanmış ve az kalsın gözünden ve dilinden olacaktı. olayı ucuz atlattıktan sonra hemen frak kralı chalemagne'den yardım ister. o da roma'ya gider ve papaya yardım eder. olayın sonrasında bu taç giyme töreni meydana gelir ve leo, kendisini ve haleflerini frankların koruması altına alır. o sırada istanbul ve roma kiliseleri hala birdi ve istanbul'daki imparator, roma imparatoruydu. ama o sırada tahta bulunan imparatoriçe irene'nin ikona kırma krizi doğal bir boşluk doğurmuştu ve papa bu durumdan hiç memnun değildi. eğer ortada bir boşluk varsa dolar ve papa o boşluğu yeni koruyucusu ile hemen doldurdu.

franklar, uzun uğraşlar neticesinde yavaş yavaş, kademe kademe baş güç olma yoluna girmişlerdi. olayı en azından bir 50 yıl geriye götürmek uygun olur. 751'de lombardlar italya'nın tümüne hakim olmak isterler(kuzey italya'daki germen kabilesi). bunun üzerine o zamanki papa ii. stephan, italya dışındaki tek katolik ulus olan franklardan yardım ister(avrupa'nın tamamı katolik değil o zaman, çoğu çok tanrılı). charlemagne'nin babası kısa pepin(komik ünvanlı avrupalı hükümdarlar için ayrı bir yazı yazacağım) papaya yardım eder ve lombardları işgal ettikleri ravenna'dan çıkarır. pepin, franklar arasında saray kıdemlisi/majordosu  ve dükü makamındaydı. ama bu başarısı ile papa tarafından frankların kralı ilan edildi. kendisinden sonra gelen oğlu charlemagne'de karolenj hanedanına adını verdi ve kutsal roma imparatoru oldu. pepin'in babası charles marten ise bir saray nazırı olarak başladığı yaşantısına puvatya zaferi(müslüman arapların avrupa'da ilerlemesini kesin olarak durduran savaş) ile büyük bir ün kazanarak devam etmiş ve sonra o zamanlar fransa'yı yöneten merovenj hanedanına karşı yok etme girişiminde bulunmuştur(merovenjler, dan brown'a göre isa'nın kızından türeyen  hanedandır).hanedanı yok edememiştir, ama papaya yardımları ile frankların kralı olması gerektiği bizzat papa tarafından dillendirilmiştir.
pepin öldükten sonra o zamanlardaki klasik adet olan ülkeyi kardeşler arasında bölme prensibi icabı frankların ülkesi charlemagne ve carloman arasında ülke bölündü. ama 771'de carloman aşırı burun kanamasından ölünce charlemange tek hükümdar olarak kaldı. kardeşinin krallığını da alarak, nesturia(neredeyse günümüz fransa'sı), austrasia(doğu fransa, batı almanya, belçika, lüksemburg ve hollanda)'ya hükmetmeye başladı. ama kafanız karışmasın, o zamanlar o bölgeler neredeyse boştur ve sık ormanlarla kaplıdır. insanlar avcılık, toplayıcılık ve domuz yetiştiriciliği ile karınlarını doyurmaktadır(avrupa'nın ormansızlaştırılması ve tarım, daha sonra, nüfusun artması ile oldu). neyse, kendisini aşırı savaş meraklısı olduğu için 53 sefer yaptı ve alplerin güneyinden lombard topraklarına girdi. bir süre sonra saksonya, bavyera, carinthia(şimdiki güney avusturya), breton hudutları, sepitmania(şimdiki fransa'nın ispanya ile akdenize yakın olan sınırları civarı) ve endülüs araplarını uzak tutmak için kurulmuş tampon bölge olan marca hispanica'yı aldı. dedim ya, savaş manyağıdır.

bu kadar çok savaş meraklısı olunca doğal olarak hükümeti de gezici oluyor. ama yine de düzenli bir sistem kurmuştur. aldığı ülkelerin yerel hükümdarları ise iktidarın büyük bir bölümünü kullanmaktaydı ve kendisi yerel adetlere saygı gösteriyordu. üstelik bilgilenleri de ihmal etmemiştir. ingiliz keşiş ve bilgin yorklu alcuin, onun hocasıdır. karolenjin yöneticlierin çoğunu alcuin yetiştirmiştir. dil ve din bilimciler de yazılı eserler veriyorlardı. ama her nefis ölümü tadacaktır ve 814'te bu büyük hükümdar ölmüştür. iktidarı ele geçirdiğinde frank kralıdır. öldüğünde roma imparatoru, sakson, frank, lombard, anglo, cermen, got ve slav kralı olmuştu. o zamanlar üç büyük devlet vardır. abbasiler, dopu roma(bizans) ve kutsal roma. abbasilerin halifesi ve çağdaşı olan harun reşit'in ona çalar saat yolladığı bilinir.
neyse, ölmesinden sonra adet olduğu üzere imparatorluğu bölünür. batı francia adlı batı toprakları kel charles'a kaldı. flemenk, lorraine, alsace, burgundy, provence ve italya ise herhangi bir lakabı olmayan lothair' kaldı. şimdiki almanya ve doğu bölgeleri ise louis'in oldu(alman louis derler). yani aşağı yukarı fransa-almanya bölünmesi böylece başladı. böylece charles martel ile doğan ve charlemagne ile adını alan karolenj hanedanı son büyük imparatorunu yitirmiş oldu. hepi topu 100 yıllık bir mücadele ile batı ve orta avrupa'yı birleştirmişlerdi. bunu daha sonra tek yapabilen kişi napoleon ve hitler'dir.

kurduğu imparatorluk, 962'de yeniden inşa edildi ve öyle veya böyle ayakta kalarak uzun süre dayandı(westphalia ile bir önemi kalmamıştı) ve napoleon tarafından sonlandırıldı. yani 800 yıl ayakta kaldı. son karolenj hükümdarı fransa'da veliahtsız ölmüştür. onun yerine geçen hugh capet'in soyu fransız devrimine kadar iktidarda kalır. napoleon'dan sonra bir 30 yıl daha iktidarda kalacaktır.

26 Ağustos 2011 Cuma

ütopya, bilimin yükselişi ve amerika

modern bilimin kurucularından biri olarak kabul edilen francis bacon, kraliçe birinci elizabeth'in(filmi çekilen kraliçe) devlet mührü koruyucusu sir nicholas bacon'un beş oğlunun en küçüğüdür. kendisi deney ve gözlem -tümevarım- yolunu seçmiştir. esasında bu yöntemi bulan kişi ise el cezeri'dir, ama konumuz bu değil. ingilizler, bir başka bacon'u, francis'den yaklaşık dört yüz yıl önce yaşamış roger bacon'a bunu ithaf etmişlerdir. neyse, kendisinden önceki kopernik, keppler ve galileo bilinen anlamda modern bilimin temelini hafiften kazmıştır. francis bacon ise bu işi temellendirmiştir(kitabıın adı novum organum).

bacon, kendi çağındaki bilimin çok yetersiz olduğunu fark edince, parlak siyasi kariyerine paralel olarak bu metodu kullanmaya başladı. bunu da, bilginin yükselişi adlı kitabında anlattı. kitabında bilgi kardeşliği'nden söz ediyordu. onun niyetine göre bu kardeşlik, inanç ve siyasi görüşlerden bağımsız olmalıydı. yani bilim insanları arasında tam birliktelikten bahsediyor. bacon'un ölümü de ilginç bir şekilde olmuştur. etin muhafazasına dair yaptığı bir deneyde, pazardan aldığı tavuğu kar ile doldururken soğuğa maruz kalmış ve zatürreden ölmüştür. ayrıca bir ilginç bilgi daha vereyim. büyük olasıkla william shakespeare olarak bildiğimiz kişi, francis bacon'dan başkası değildi. neyse, ölümünden sonra yeni atlantis adlı eseri de basıldı. bu kitap, büyük değişimlere neden olacaktı.

önce bilimin önündeki kilisenin etkilerinden bahsedelim. gizli kardeşlik örgütlenmelerinin gizli olmasının yegane nedeni dinin kendisidir. kilise(kardinaller), her ne kadar kabala ve simya ile ilgilense bile, kendi görüşlerine aykırı bilimsel gerçekleri ifade edenleri yok ediyordu ve bu kişiler mecburen gizli kardeşlikler şeklinde örgütlenmişlerdir. göründüğü kadarı ile bu işi müslümanlar başlatsa bile gerisini getiremedikleri için mutezile ekolü kısa sürede yok edilmiş ve islamın karanlık çağları başlamıştır. hristiyan bilim insanları ise haçlı seferleri ile tanıştıkları müslümanlarda gördükleri örgütlenme şeklini taklit ettiler ve bu işte çok iyiydiler.


dur biraz geriye gidelim bacon'un hemen öncesinden, elizabeth döneminin filozofu john dee'den bahsedelim. dee'nin ünvanı son büyücüdür. kraliçenin de astrologudur. bunun yanında matematikçi, coğrafyacı, kabalacıdır. bir çok denizci yetiştirmiştir, ki bu saygınlığını artırmıştır. dee'nin özelliği ise kilisenin gazabından kaçmak için şeytan davet etmek yerine, meleklerle iletişime geçmeye çalışmasıdır. dee bu sayede mezhep bölünmelerini ortadan kaldırmak ve avrupa'nın birleşmesini sağlamaya çalışıyordu. protestanlığın getirdiği kısmı özgürlük büyücülüğe esneklik sağlanınca, simya ve doğa bilimleriyle beraber modern bilimin de temeline katkıda bulunmuş oluyordu.
neyse, bacon'a dönelim. bacon hala yaşarken, 1614-1615 yıllarında almanya'nın kassel şehrinde gizli el yazmaları dolaşmaya başladı. frama fraternis ve confessio fraternitatis. bu el yazmaları ise 1378'de doğmuş ve 16 yaşında ortadoğuya gitmiş christian rosenkreutz adlı bir almanın efsanevi hikayesini anlatmaktaydı. hikayeye göre ortadoğuda akıllı ve anlayışlı biri tarafından yönetilen ütopik bir topluluğa rastlamıştır. kendisi kısa sürede bu kişilere karışır ve okült gizemlerle ve eski gizli bilgilerle tanışır. 1407'de almanya'ya döner ve kendi ütopik topluluğu olan gül ve haç kardeşliği'ni kurar. örgüt tüm avrupa'yı dolaşır ve kendilerine yeni üyeler bulurken, hastalıkları da tedavi eder. rosenkreutz 1484'de öldüğünde 106 yaşındadır. hikaye burada bitmez elbet. üyeler arasındaki küçük bir grup, yıllar sonra üstatlarının mezarına giden gizli bir kapıyı bulur. yıl 1604'tür ve mezarın üstünde 120 yıl sonra açılacağım kehaneti yazmaktadır. mezarlıkta ise kitaplardan garip nesnelere kadar çeşitli hazineler mevcuttur ve bu hazinelerden birisi de kral süleyman kalmadır. bizzat süleyman'nın yazdığı bu kitabın üstünde her şey geçmiş, şimdi ve gelecektir yazıyordur ve kitabın adı da kitap m'dir. üstelik üstadın bedeni mükememl bir şekilde duruyordur. böylece örgütün varlığını halka ilan etmek için gerekli işaret bulunmuştu.

bu gizli topluluk avrupa'da büyük bir heyecana yol açtı. bir çok bilim insanı örgütle temasa geçmek için her yolu denedi. çünkü yeniden düzenlenmiş eski bilgilerin, insanların yeni bir ütopyaya doğru gitmelerini sağladıklarını düşünüyorlardı. yukarıda bahsettiğimiz büyücü dee, zamanında gül ve haç kardeşliğinin arkasındaki en büyük güç olarak kabul edilir.

ama gül ve haç kardeşliği'nin ilk üyeleri günümüzde bile bilinmemektedir. hikaye yalan olsa bile, materyalist dünyanın ihtiyaç duyduğu model oluşmuştu. artık bilim insanları farklı sosyal kültürlerden gelse de, tek bir idealleri vardı. tüm insanlığın iyiliği. kısa bir süre bizim anlattığımız mekanımızda, yani ingiltere'de de benzer düşünceler ortaya çıktı. bacon'un ölümünden bir, gül ve haç kardeşliği'nin almanya'da ortaya çıkmasından 10 yıl sonra yarım kalmış kitabı yeni atlantis basıldı. bacon bu kitabında denizcilerin bulduğu, din ile bilimin kusursuz bir uyumla var olduğu, barışcıl toplumu anlatıyordur. bu topraklardaki rahipler ise eski kıtanın bilimini taşıyan, süleyman'ın evinden olan insanlardır.

derken amerika'da ilk koloni olan virginia kolonisi kuruldu. koloninin başlangıcında ise francis bacon'un küçük maddi destekleri vardı. manly p. hall'e göre bacon, kendi ütopyasını kuzey amerika'da gerçekleştirilebileceğine karar vermişti. üstelik bu ilk kolonide antilia adlı bir ütopik topluluk da vardı. bacon'un yazılarından etkilenen bu grup, toplu şekilde virginia'ya ya göç etmişti. 

neyse, bacon'a göre yeni atlantis kitabı , kral süleyman'ın kayıp kitaplarından birisidir. bu kitap, gül ve haç kardeşliği'nin belgelerinden birisi olarak kabul edilir. ama kitapta gül ve haç kardeşliği'ne dair hiçbir emare bulunmaz.
ardından bir kaç tane daha kitap m taslağı daha ortaya çıktı. sonra 1642'de ingilizler iç savaşla uğraştı ve ütopyacılar ortadan kayboldu. aynı dönemde invisible college ortaya çıktı. iskoç kimyager robert boyle(boyle formülü bulan kişi) bu topluluktan bahsetmektedir. ona göre kendilerine felsefe fakültesi olarak adlandıran bu görünmez kolejliler, boyle'u aralarına alırlar. bu insanlar, işbirliği içerisinde çeşitli araştırmalar yapmakta ve evrensel iyileşme için çaba sarfetmektedirler. görünmez kolej'in devamı ise royal society'dir ve isaac newton bu topluluktandır. topluluk, 1660'da ingiltere'de monarşinin tekrar kurulması ile açığa çıkar ve törenlerle açılır. royal society, ütopya projesini geçmişe ait, unutulması gereken bir devrim olarak görüyordu. topluluk içinde hermetiklerden simyacılara, kabalistlerden rasyonalistlere kadar bir çok insana ev sahipliği yapıyordu. mesela newton, kutsal üçlüye inanan katolik bir simyacıdır. ama bu topluluk içinde de ilginç bir topluluk vardı. yani farmasonlar.

kemal tahir'in romanlarında hakaret olarak kullanılan(hakaret dediysem eğlencesine) ve dinsiz olarak çevirebileceğimiz(ki gerçekte o anlamda değil, dilin bir marifeti) farmasonluk, alegoriyle örtülü, sembollerle resimlendirilmiş tuhaf bir ahlak sitemidir. gizli şifreleri, tokalaşmaları, dereceli bir kabul sistemi kullanırlar ve dereceler yükseldikçe daha gizli bilgilere ulaşırsınız. masonlarla ilgili bazı bilgileri buradan ulaşabilirsiniz. biz amerika'ya gidelim artık.
amerika'ya ilk göç eden mason, john skene adlı bir iskoçtur ve 1682'de new jersey vali vekili olarak kıtaya gitmiştir(virginia'ya yerleşen antilia mason değil). ama masonluktan bahseden ilk kayıt, 1730'da bir gazetede yayınlanan makaledir. yazarı da benjamin franklin. kendisi amerika'nın dört kurucu atasından birisidir ve şimşeğin elektriksel olduğunu ispat eden kişidir. hani şu ünlü uçurtma deneyi. aynı zamanda paratoner ve çift odaklı gözlüğü de bulmuştur. ama onun asıl rolü birleşik devletler'in kurulmasındadır. ingiliz parlamentosunda çıkan damga vergisine karşı çıkar ve bu olay, amerikan ayaklanmasının başlangıcıdır. bağımsızlık bildirgesinin hazırlanmasında anahtar rol oynar. 1776'da yeni devletin diplomatı olarak fransa'ya gider ve görevini büyük bir başaıyla yerine getirir. askeri antlaşmalar yapar. amerika'nın kuruluş belgeleri olan bağımsızlık bildirgesi, paris antlaşması ve birleşik devletler anayasasında imzası olan tek kurucu atadır. benjamin franklin bir deist ve farmasondu. pennsylvania bölgesinin büyük üstadıdır. üstelik 1734'de masonik bir belge olarak kabul edilen anderson'ın anayasalar kitabını yayınlayan kişidir. 1756'da royal society'ye üye olur. 1778'de paris'teki dokuz kız kardeş locasına kabul edilir. bu loca paris'te oldukça etkili bir locadır. voltaire, lafayette(fransız aristokrat ama bağımsız savaşının kıta ordusunun başkomutanıdır. para almamıştır. mezarı fransa'dadır) ve bir çok fransız devrimi öncüsü bu locanın üyesidir. manly p. hall' göre ise yeni dünyada ütopik bir demokrasi kurmak için çalışan gizli bir örgüt olan order of the quest'in bir üyesidir.

sıra geldi george washington'a. kurucu atalar içerisinde masonluğu en belirgin kişi washington'dur. 1752'de fredericksburg locasına kabul edilmiştir. bir yıl sonra üstad mason ünvanını aldı(islamcılar da masonlar gibi üstad demeyi çok sever bu arada). 1777'de kurulması düşünülen birleşik devletler büyük locasının büyük üstadlık teklifini donanımlı olmadığını söyleyerek reddetti. oysa bu alçakgönüllükten başka bir şey değildi. bağımsızlık savaşı sırasında ise başkomutanlık teklif edildiğinde odayı terk etmiştir. daha sonra para almamak şartıyla ordunun başına geçmiştir. ilk devlet başkanı olmasına rağmen yetkilerini de fazla kullanmamıştır. başkan olmasından bir yıl önce ise 22 numaralı washington dc'deki alexandria locasının üstad-ı muhteremliğini kabul etti. kendisi kiliseye gitmesine rağmen deisttir. james abercrombie adlı birisinin üst düzey insanların kiliseye gitmeyerek kötü örnek oluşturduğunu söylemesi üzerine de kiliseye gitmeyi kesmiştir. ilginç ama, illuminati kurucusu adam weishaupt'un büyü yaparak washington ile ruh değiştirdiği söylenir.  işin diğer bir boyutunu da yazayım. kongre binasının açılışında kendi  mason önlüğü ile geldi, inşaat alanına doğru ilerledi ve temel çukuruna  indi. köşe taşlarının üzerine gümüş bir plaket yerleştirip, yağ, mısır  ve şarapla alışılagelmiş masonik sunumu yaptı.
bir diğer kurucu ata olan thomas jefferson'nın mason olduğuna dair bir belge yoktur. ama kendi kutsal kitabı vardır. yeni ahit'teki doğa üstü kavramları çıkarmış ve felsefi öğretilri bırakmıştır. bu derlemeye jefferson bible olarak bilinir ve 1900'lerin başında kongre tarafından basılmıştır. illuminati'ye de sempati beslemiştir. kendisi bağımsızlık bildirgesinin baş yazarıdır. ayrıca başkan yardımcılığı, fransa büyükelçiliği ve en sonunda da amerika'nın üçüncü başkanlığını yapmıştır. franklin dokuz kız kardeş locasına giderken, ona eşlik etmiştir. bir çok arkadaşı da farmasondur.
ingiltere doğumlu olan bir diğer kurucu ata thomas paine de deisttir. londra'da tanıştığı franklin sayesinde otuzlu yaşlarında kıtaya göç etti. 1776'da common sense adlı kitabını yazdı. bu kitap 600.000 basılmıştır ve o zamanlar nüfus 3 milyondu. bu kitabı ile washington'a ilham vermiş, bağımsızlık bildirgesinin bir kısmında da onun sözleri esas alınmıştır. amerika birleşik devletleri'ne ismini veren kişidir. ingiltere'de gıyabında suçlu ilan edilmiştir. fransız devrimini desteklemiş, ama devrik kral louis'in idamına karşı çıkınca içeri atılıp ölüm cezası ile cezalandırılmıştır. ama cellat kapısını yanlış işaretleyince ölümden kurtulmuştur(yersen). farmason olduğuna dair delil olmasa bile hristiyanlık karşıtı olduğu bilinir. aslında akılcıdır. masonluğun hikayesini de saçma bulmuştur. theodore roosevelt, onun için küçük alçak ateist demiştir. aslında bir tanrı inancı vardır. deist işte.

bun yanında hazine bakanlığı sırasında amerika'yı süper güç yapmanın temelini atan, washington'un 20 yaşında emir subaylığını yapan alexander hamilton (babası iskoç bir işadamıdır ve annesi başka biri ile evliyken onu batı hindistan'da doğurmuştur), boston çay partisi'ni düzenleyenlerin bir kısmı, bağımsızlık için servetini feda etmekten çekinmeyen haym solomon adlı oldukça zengin bir yahudi tüccar, lafayette, bir çok general de masondu.

bir dolardan başlamak üzere 12 koloninin bir çok yerlerine serpiştirilmiş masonik simgelerden bahsetmiyorum bile...
bugün o büyük piramitteki gözün gerçek olduğu biliniyor. yani piramitler yapıldığında şimdiki gibi harap halde değildi ve boyanıyordu. tepesinde de her şeyi gören büyük göz vardı.

31 Mayıs 2011 Salı

31 mayıs

31 mayıs 1971'de sinan cemgil, kadir manga ve alparslan özdoğan nurhak'da öldürüldü. hacı tonak ile mustafa yalçıner ağır yaralandı. amaçları amerikan radar üssünü basmaktı. kendilerinden uzun uzun bahsetmek haddim değil. ama sinan cemgil, türk devrim tarihinin en büyük isimlerinden birisidir. yeni doğan oğlu taylan sinan'ı göremeden öldürülmüştür.

sözleri hasan hüseyin korkmazgil, müziği zülfü livaneli'ye ait türkü, ilkay akkaya'nın sesinden dinlerseniz ne demek istediğimi anlarsanız. sözleri de, müziği de her şeyi açıklıyor zaten. şiir gerçekten çok güzeldir. türkü, o kuşağın en güzel türküsüdür.

dört bir yana haber salsam,
öldü desem inanır mı?
dağlar bana geri verin
kadir'imi, sinan'ımı...

jandarma kurşunu çaldı,
canımı tenimden aldı
nurhak'a abide kaldı
dağlar aldı selamımı...

nurhak sana güneş doğmaz,
uçan kuşlar yuva kurmaz
dökülen kan, yerde kalmaz
soracağız hesabını...

böyle kalır sanma devran,
yola devam eder kervan
öldü sinan, doğdu sinan
omuzladı silahını...

not: bu videoyu kullanma nedenin türkünün başındaki şiire yer vermemesidir. direkt türkü başlar. yoksa hatırla sevgili adlı diziye özel bir durum yoktur.

1 Mart 2011 Salı

halife memun

harun reşit'in iranlı bir cariyeden doğma oğlu olan, 813-833 yılları arası halifelik yapan abbasi hükümdarı. saltanatının özelliği savaşması falan değildir. bunlar son derece sıradan hadiseler. ilginç olan kişiliğidir. milattan sonraki devirde piramitleri inceleyen ilk kişidir ve büyük piramite bir kapı açtırarak içinde olduğu söylenen büyük silahlara ve bilgiye kavuşmak istemiştir. üstelik bu işin bizzat başında durmuştur. açtırdığı kapı hala durur ve memun kapısı olarak adlandırılır. sonuçta hiçbir şey elde edememiştir. iskenderiye kütüphanesi'ne yetişebilseydi çok ilginç işler yapabileceğini düşünüyorum. ben kendisini roma'nın son pagan imparatoru julian'a benzetirim. hristiyan rahipler tarafından yetiştirildiği halde pagan kalmış ve son görkemli pagan imparatoru olmuştur. iran seferi sırasında genç yaşta ölmeseydi, en azından doğu roma'nın tarihi bambaşka olabilirdi.

islam dünyasındaki sünni-şii ayrımına son vermeye çalışmıştır. varis olarak kendi ailesinden biri değil, hz. ali'nin soyundan gelen ve kızıyla evlendirdiği ali bin musa er-rıza'yı seçti(sonra öldürüldü). abbasilerin geleneksel siyah bayrağı yerine şiilerin yeşil bayrağını benimser. bunları yapmasının nedeni ise annesi olan iranlı cariye gösterilir. harun reşit'in ölümünden sonra iran bölgesinin valiliğine getirilmiş, akabinde kardeşi mustasım ile taht kavgasına başlamıştır. neyse, şii ile sünni birlikteliğini sağlama çabası başarısızlıkla sonuçlanmıştır. bu durumu ne sünni ulema, ne de şiiler kabullenmiştir. 
devrinde rasathaneler kurulmuş ve ekvatorun çevresi gerçeğe yakın bir oranda hesaplanmıştır. üstelik enlem ve boylamları harita üzerine yerleştirerek dünya haritası da çizdirmiştir. bu tür meraklarının nedeni olarak sabiiler gösterilir. hulagu tarafından yakılan beytül hikme'yi(bağdat kütüphanesi) oldukça geliştiren kişidir. islam dünyasında çevrilen o antik yunan eserler, onun zamanında çevrilmiştir.tercüme bürosunda yüzlerce kitap çevrilmiştir. bu kütüphane ikinci iskenderiye'dir. yakılması da bir başka rezalet ve cinayettir.
ama en büyük özelliği mutezile'yi(kişinin kendi eylemlerinden bütünüyle sorumlu olması) savunan ve halk arasında yaygınlaştırmayı amaç edinen bir halife olmasıdır. kısaca akılcılığı savunmuştur. doğa bilimlerine büyük bir ilgi duymuştur. çevirilerle eski yunan ve maniciliği de incelemiştir. daha ilginci özgür iradeyi benimsemiştir. yani akıl ile bağdaşmayan, duyularla kanıtlamayan şeylerin gerçekliğine inanılmaması gerektiğini söylemiştir. cennet, cehennem bir kavram olarak görmüşlerdir. bu düşünceyi halka benimsetmeye çabaladığından da sünni ulema ile arası bozulmuştur. günümüz islamcıları hala bu yönünü sevmezler ve kötülerler. yine de bir halifeyi suçlamak yerine vezirini suçlarlar! kendisi bu düşünceyi benimsetebilseydi, belkide islam dünyası avrupalıların sanayi devrimini de, uzay çağını da çok daha önceden yakalayabilirdi. çünkü yüz yıl sonra ihvanüs safa örgütünün ilginç bir evrim modeli ortaya çıktı. hayvanların bitkilerden evrildiğini, insanların da maymundan evrildiğini düşünmüşlerdi. insandan ise melekler evrilecekti. üst insan meleklerdi.

el memun'un 48 yaşında ölmesi büyük bir talihsizliktir. öldüğü yer tarsus'tur. ki bu da enteresandır aslında. tarsus, ezoterik bilgilerin son kalelerinden birisidir. yaptığı işler o zamanlar neredeyse her kesimden büyük tepki çekmesine rağmen günümüz müslümanlarının kurtarıcısıdır. ne zaman "islam bilimi" lafı bir yerde geçse, bilinki temeli beytül hikme'ye dayanır.

mutlu insanı şöyle tarif etmiştir; "ne o beni bilir, ne de ben onu."

26 Ocak 2011 Çarşamba

erwin rommel

tam adı erwin johannes eugen rommel olan bu deha, 15 kasım 1891'de stuttgart'ta doğdu. kuzey afrika'daki inanılmaz savaşından dolayı wüstenfuchs(çöl tilkisi) lakabı ile anılır. okul yıllarında dersleri pek parlak bir öğrenci değildir. ama elinden her iş gelen pratik bir çocuktur. 14 yaşında bir arkadaşıyla beraber planör yapmasına ve havacılığa olan merakı sonucu zeplin fabrikasında işe girmeyi düşünüp, mühendis olmak istemesine rağmen babasının zoru ile askeri okula kaydolur(gerçek bir askeri okul bitirmediğinden alman subayları kendisini hor görürmüş. yaşı itibariyle okulda askerliğe er statüsünden başlayıp, 3 ayda onbaşı, 6 ayda çavuş olmuştur). birinci dünya savaşı'nda 250 kişiyle, caporetto'da italyan ordusuna son darbeyi vurmuş, 150 subay ve 9.000 askeri esir etmiş, 81 ağır silahı da ele geçirmiştir. böylece pour le merit(en büyük madalya) madalyası kazanan az sayıda kişiden biri olarak herkesin saygı duyduğu bir subay olur. nazi dönemi ile beraber sıkı bir hitler hayranı olur. 1937'de hitler jugend(hitler gençliği)'ın eğitimden sorumlu komutanlığına getirilir. 1938'de albay olmuştur. önce savaş akademisi komutanlığına atanır. burada piyade hücumu'nun devamı olan tank hücumu'nu (panzer greift an) yazmaya başlar. kısa bir süre sonra hitler'in özel koruma taburunun (LSSAH Führer-Begleitbattalion) komutanlığına getirilir.
6 şubat 1941'de graziani'nin komuta ettiği italyan ordusu beda fomm'dan atılır. aynı gün ise fransa'nın işgalinde önemli bir rol oynamış olan, arras'da bir piyade olmasına rağmen ingilizleri püskürten, meuse nehrini ilk geçen, manş denizine ilk ulaşan ve cherbourg limanını ele geçiren, hayalet tümen olarak adlandırılan(alman genelkurmayı bile bazen yerini haritada işaretleyemiyordu) 7 inci alman panzer tümeni komutanı general erwin rommel(bu başarılardan sonra ben mareşalleğe terfi etmek isterdim), italyanların kurtarılması için afrika'ya gönderilecek 2 küçük çaplı birlikten oluşan mekanize birliğin başına atanmak üzere hitler'in yanına çağrılır. ama 5 inci hafif ve 15 inci panzer tümenleri bir kaç ay arayla ancak mayıs ayının sonuna doğru kuzey afrika'ya intikaleri gerçekleştirir(afrika kolordusu/deutsches afrika korps). bu sırada ilerlemek için ingilizlerin önlerinde neredeyse hiç engel yoktur. biraz acele etseler mihver devletlerinin varlığını kuzey afrika'dan silebileceklerdir.
rommel 12 şubatta trablusgarb'a gelir. 2 gün sonra da ilk alman birliği afrika'ya varır. bu ilk birlik keşif ve tanksavar birliğidir. rommel hemen bu birliği cepheye sürer ve bir kaç gün içinde yaptırdığı sahte tank maketleriyle bu birliği destekler. amacı ise ingilizlere karşı güçlü olduğunu göstermektir. maket dediysem hepten küçümsemeyin. vw'ların üzerine monte edilmiştir bu maketler. martın başında da 5 inci hafif tümenin tank alayı trablusgarb'a varır.

ingilizler ise bu safhayı vakit kaybederek geçirirler ve italyanları kuzey afrika'dan atmak için ilerlemezler. rommel elindeki kuvvetlerle hemen hücumu düşünür ve aghelia boğazını almayı hedefler. 31 martta bu emeline ulaşır. çok kolay olduğu için ilerlemeye devam eder. çünkü ingilizler maket tankları yemiştir. bu işte alman hava kuvvetlerin de payı vardır. ingiliz havacılar pek iyi çalışamamışlar ve yanıltıcı raporlar vermişlerdir. rommel'in şansı da vardır. çünkü ingilizler tecrübeli zırhlı tümenlerininin askerlerini dinlendirmek, araçlarını bakıma almak için kahire'ye çekmişlerdi. yerlerine ise tecrübesiz zırhlı tümenleri gelmişti. başka bir tecrübeli tümen ise o sırada yunanistan'a gitmişti. selanik'te yeni bir cephe açma çabasındaydı. üstelik ingiliz komutanlar, alman taarruzlarını haber veren raporları da ciddiye almıyorlardı.

mayıs ayı sonuna kadar bekleme emrini alan rommel ise 2 nisanda 50 tank ve 2 italyan tümeniyle beraber ilerlemeye başlar. panik olan ingilizlerden 3 nisanda bingazi'yi alır. 6 nisanda ingiliz komutanlar almanlara esir düşer. bir ingiliz zırhlı tugayı tamamen imha edilir. yeni gelen ingiliz birlikleri de kısa sürede etkisiz hale getirilir. rommel'in birliklerinin çıkardığı toz ve duman(tankların arkasına çalı, süpürge bağladığı ve bu sayede toz çıkarttığı söylenir), onları oldukça kuvvetli göstermektedir. böylece tank zafiyetlerini de gizler. tüm savaşın en kötü askerleri olan italyan askerleri ise tüm sefer boyunca daima geriden gelecektir.11 nisan'da ingilizler sirenayka'dan mısır sınırına kadar atılmıştı. ingilizlerin beklemesi onlara pahalıya mal olmuş ve her şeye yeni baştan başlamak gerektiğini anlamışlardı. çünkü ellerinde sadece tobruk'un küçük bir kısmı kalmıştı(alman hattı içinde). şöyle diyeyim, rommel geldikten sonra ingilizler 600 km doğuya geri çekilmek zorunda kalmıştı. üstelik o arada churchill kahire'deydi.

almanların bu hızlı ilerlemesi italyanları korkutmuştur. ama alman kara kuvvetleri komutanı halder'i daha da korkutmuştur. rusya'ya sefere hazırlandıklarından o dönemde yardımcısı paulus'u(stalingard'ta teslim olan alman ordusunun komutanı) afrika'ya rommel'i dize getirmek için yollar. sonuç daha kötü olur. paulus yeni bir saldırıyı da onaylayıp geri döner. paulus'un onayladığı bu saldırı ile tobruk'u tamamen almak isteyen rommel, 70 tankla saldırır. ingilizler inatla direnir ve mayın tarlaların da yardımıyla saldırı püskürtülür. elinde sadece 35 tank kalan rommel tobruk kuşatmasına devam eder. ingilizleri güney batıdan da sarmıştır. abluka yıl sonuna kadar devam eder. ablukayı kırmak için ingilizler 2 kere saldırsa bile sonuç başarısızlık olur. ekim ayında ise general thoma afrika'ya gönderilir. thoma 4 panzer tümeninin kahire'ye gireceğini belirtir. hitler ve halder ise bu işe oldukça gönülsüzdür. böylece sadece mevziileri korumak için gönderilen kuvvetler ingilizleri oldukça geri ittiği halde yeterli kuvvet vermeyerek ingilizleri mısır'dan atmanın önüne geçmiş olurlar.

ingilizler bu arada mısır'daki kuvvetlerini desteklemek için akdeniz'den yardım gönderir. sicilya'da mayına çarpan ve 57 tank taşıyan geminin batması dışında, puslu havanın da yardımıyla gemiler mısır'a ulaşır. 238 tank yardıma gelmiştir. bu ingiliz komutan wavell'in ihtiyaç duyduğunun 4 katıydı.

ama wavell bu yardımın gelmesini beklemeden tam sınırdaki kuvvetlerin saldırmasını istedi. 15 mayıs gecesinde italyanların tuttuğu cepheye saldırdılar. saldırı kısmi başarı kazansa bile almanlar çabuk toparlandı ve saldırının baskın etkisi kayboldu. iki tarafta geri çekilmeye başladıktan sonra almanlar tekrar ilerlemeye başladıklarında bomboş bir muhabere alanı buldular. ama hiç yakıtları kalmamıştı. ingilizlerin geri çekilmesi bununla da sınırlı kalmadı. almanlar halafa geçidini ele geçirdi. ingilizler bu saldırıyı 50 civarı tankla yapmışlar ve bir çok tanklarını da kaybetmişlerdir. rommel ise halafa geçidini kuvvetlendirdi ve ingiliz tankları için hendek kazdırarak 88 mm'lik topçu bataryalarını yerleştirdi. böylece 88 mm'lik topları uçaksavar silahı halinden tanksavar haline çevirmiş oldu. bunu yapmasının nedeni ise almanların ellerindeki 37 mm'lik tanksavarların ingiliz matilda tanklarına karşı bir işe yaramaması, 50 mm'liklerin ise ancak yakın mesafeden matildalara zarar verebiliyor olmasıydı. 88'lik toplar ise matildaları 2 km öteden delebiliyordu. rommel'in elinde bunlardan 12 tane vardı. 88'likleri ingilizlerin taarruz edebileceği yerlere yerleştirmişti.

ingilizler kuvvetlerini yeniden toparlayıp 14 haziranda yürüyüşe geçtiler. ama planları çok ters işledi. topçu bataryaları kuma saplandı. matilda tanklarının 13 tanesi tank tuzağına düştüklerinde 4 tane 88'lik top sadece 1 matilda tankını sağ bıraktı. ingiliz komutan savaşta ölürken "tanklarımın hepsini imha ettiler" diye telsiz mesajı geçiyordu. merkeze saldıran ingiliz tanklarının karşısında ise karşılarında 88'lik top olmadığı için garnizonu ele geçirdiler. ama kanatlarda durum farklı oldu. alman tankları ile ingilizler ağır kayıplar verdiler. geriden gelen kuvvetlerle beraber ingilizler yeniden sınır gerisine püskürtüldü. bu sefer tanklarının yarısını kaybetmişlerdi. almanların ise hiç kaybı yoktu.  savaşın ikinci gününde almanlar karşı saldırıya geçti ve kuşatmaya geçtiler. ama ingilizler iyi mevzilendiklerinden dayandılar. üçüncü gün ise rommel bütün kuvvetlerini bir araya toplayıp tırpan harekatı yaptı ve ingilizlerin geri çekilme yollarını kesmeye çalıştı. ingilizler dağınık bir şekilde geri çekilmeye başladılar. bu geri çekilmede ingiliz tankçıları çok iyi savaşarak piyadelerini kurtarmışlardır. dördüncü günün sonunda ise ingilizler başladıkları noktaya geri dönmüşlerdi. bu harekatta iki tarafta bin civarı ölü yaralı ve kayıp vermişlerdi. ama ingilizler 91, almanlar ise 12 tank kaybetmişti. almanların şansı ise bu tankları onarabilecek olmalarıydı. ingilizlerin en büyük yanılgısı tankları hala daha sabit bir şekilde kullanmaları ve 88'lik topların hareket edebileceğine ihtimal vermemeleriydi. daha ilginç bir durum ise rommel'in 50'lik topları alman tanklarının önüne çok iyi bir şekilde gizleyerek tanklardaymışcasına kullanmasıydı. böylece ingilizler kendi tanklarını avlayanların tanksavar topu mu yoksa tank olduğunu anlayamamışlardır. ama en sonunda tanklarda hüküm kılmışlar, bunun neticesinde ise almanların çok büyük bir kuvvet yığdıklarını düşünmüşlerdir. ingilizlerin bir başka yanlışı ise hala daha tanklarını piyade komutanları emrine vermesidir. böylece tanklar piyadeleri kurmak için yerlerinde sabitlenmiştir. bu durumun yan etkilerinden birisi de ingilizlerin iyice kuzey afrika'ya odaklanması ve güneydoğu asya'yı japonlara bırakmasıdır(singapur düşer).

böylece ingilizler 4 tank birliğini 14 taneye çıkardı. birlikler cruiser tanklarıyla güçlendirilmişti. üstelik 4 tümen de piyade oluşturdular. rommel ise hitler'den yardım alamıyordu. sadece hafif tümenini panzer tümenine çevirdi. motorize olmayan topçu ve piyadeyi ise biri zırhlı, 3 italyan tümenine ekledi. ingilizler harekata tekrar başladığında 200'ü eski model matilda tankı olmak üzere 710 tankı vardı. almanların ise 174 tankı varken italyanların eski model 146 tankı vardı. rommel'in tank ihtiyatı yokken, ingilizlerin 500 adet ihtiyatları da vardı. böylece ingilizlerin kaybettiklerini yerlerine koyma şansı varken almanların yoktu. rommel'in bu üstünlüğe karşı koymasının tek yolu olan tanksavar silahı ise uzun namlulu 50'liklerdir. tanksavar silahların üçte ikisi bunlardandı. bu 50'likler ingiliz tanksavarlarından da üstündü. churchill komutanını da değiştirmişti. wavell yerine hindistan'dan auchinleck gelmişti. yeni komutan ise her şey hazır olmadan kesinlikle saldırmak istemiyordu. böylece kasım ayı geldi. planın temeli bir kolordunun cephe hattını tutan almanları yerlerinde tutarak, zırhlı kolordunun ise kanatlardan dolanıp rommel'in zırhlı birliklerini imha edip, 100 km ötede bulunan tobruk garnizonuna girmesiydi(hala ingilizlerin elinde). bu harekatta ingiliz tankları piyadeleri desteklemekle görevliydi. harekat başladığında ise iki ayrılmış ingiliz kuvvetleri başlangıçta almanları şaşırtsa bile zırhı birliklerini ikiye ayırmalarından dolayı başarısı kısa sürdü. rommel şöyle demiştir, "tanklarınızı birbirinden ayırarak muharebe alanına sürdükten sonra tank sayınızın benden iki kat olması neyi ifade eder? bana böylece tanklarınızı ayrı ayrı imha etme olanağı verdiniz. benim önüme peş peşe üç tugayı sürmüş oluyorsunuz."
böylece hala daha piyade kafası ile düşünen ingilizler, cepheyi de geniş tutarak saldırdılar ve baştan ilerleme kaydetseler bile düzenli bir şekilde geriye giden almanlar sonuçta onları geri püskürtü. ingilizlerin ellerinde ihtiyatlar hariç 70 tank kalmıştı. rommel ise tank kayıplarını ingilizlerden sağlıyordu. ingilizlerin darmadağın olmuş halinden yararlanmak isteyen rommel onları bölgeden tamamen püskürtme yoluna gitti. böylece rommel ingilizleri takip ederek umduğundan da fazlasını buldu. ingiliz komutan cepheden çekilmeyi bile düşündü. harekat öyle bir noktaya varmıştı ki rommel'in aracı motor arızası yaptığında ingilizlerden ele geçirilen başka bir araca bindi. gece yollarını da kaybettiler ve şafağa kadar ingiliz ve hint birlikleri arasında kaldılar(rommel savaşan birliklerinin ortasında pozisyon alır ve savaşı bu şekilde idare ederdi). almanların karşı saldırısı yakıt ikmali ve vb nedenlerden dolayı yavaşladığında ingilizler toparlanma şansı buldu. üstelik almanlar ingilizlere ait iki büyük yakıt ikmal noktasını da görmeyince ingilizlerin direnci arttı. ingiliz telsiz haberleşmesi iflas noktasındaydı. ama almanların hali de aynıydı. ingilizlerin iyice cephe gerisine girmişlerdi. ingiliz yedekleri ise hala oldukları yerdeydi. en sonunda ingilizlere karşı malzeme yönünden oldukça geride olmasına rağmen başlatılan alman karşı saldırısı başarısızlıkla sonuçlandı. taarruzun başarısız olmasının nedenleri ise yetersiz silah ve italyanların gerekli desteği vermemesidir. ingilizler de çabuk toparlanmışlardır. düşmanın derinliklerine yapılan bu saldırının en büyük düşmanı zaman olmuştu. almanlar 60 tank ile tobruk'a döndüğünde de durum değişmedi. 90 tankla batıya yönelen ingilizler 26 kasımda rommel'in hattını yardı. tobruk'taki 70 tankla buluştular(tobruk hala ingilizlerde). bu sayede ingilizlerin tanktaki üstünlüğü bire beş oldu. bir kaç savaştan sonra rommel 4 aralıkta tobruk'tan batıya doğru çekildi. ingilizler oldukça temkinli bi şekilde italyan kuvvetlerine saldırdılar(italyanlar yem oluyor) ve rommel yine geri dönerek bu ingiliz birliğini yine dağıttı(tanklarla hilal taktiği gibi bir şey). ingilizler ancak karanlık çökünce kaçabildi. rommel 7 aralıkta gazala'ya çekildi. çünkü berlin'den kendisine malzeme gelmeyeceği bildirilmişti. ingilizler yeniden ilerlemeye başladığında almanlar savunmada kaldı. 11 aralıkta ise gazala'daki savuma hatlarına çekilmişlerdi. 13 aralıkta ingilizler kuşatmaya başladı ve italyanların kanadı çöktü. panzer birlikleri dengeyi yine sağladı. 14'ünde rommel'i arkadan da kuşatmaya karar verdiler. 15 aralıkta rommel'in elinde 30 tank kalmıştı. ingilizlerin ise 200 tankı vardı. gazala'yı da boşlattı ve trablusgarp sınırındaki mersa brega'ya kadar çekildi. almanlar stalingrad'da da bu şekilde geri çekilebilselerdi rusların berlin'e girmesi oldukça fazla zaman alırdı. neyse, aralıkta derne'yi ingilizler aldı.  almanları oldukça yavaş takip ediyorlardı. biraz daha hızlanabilseler almanları daha o zamanlar imha edebilirlerdi. 27 aralıkta almanlar beklenmedik bir şekilde yine saldırdı ve bu saldırıdan 30 ingiliz tankı kaçabildi. 65 tank kaybolmuştu. rommel bu saldırıyı savaşın başından beri ilk kez yardım olarak 19 aralıkta gelen 30 yeni tankı sayesinde yapmıştı. bu ingilizlerde büyük bir düş kırıklığına neden oldu. 6 hafta sonunda ingilizler oldukça fazla bir bölgeyi ele geçirmişti. almanlar savaş sonunda yirmibini italyan otuzüçbin esir vermişlerdi. ingilizler ise onsekizbin. ama ingilizlerin aldığı esirler çoğunlukla idari personeldir. bu savaştan sonra ingilizler rommel'in çok kötü bir durumda olduğunu sanıyorlardı. ama ocağın üçüncü haftasında rommel geri döndü.

1942'nin 5 ocağında 6 gemi rommel'e 100 tank hediye etti. zırhları kalın bu panzer III tankları ve taarruzda kullandıkları tanksavarlarıyla beraber 150 tanklık ingiliz ordusuna 21 ocakta, aniden ve ingilizlerin beklemediği bir şekilde saldırdı. italyanlar almanları takip etmeyi reddettiler(genelde yem olarak kullanıldıkları için) ve bu gecikmeye rağmen rommel saldırıya devam etti. ingilizler paniklediler, bingazi'yi terk ettiler. savunma hatlarını derne'de kurdular. rommel batı yerine bingazi'ye girip ingilizleri şaşırttı. çünkü önce doğuya, el mekili'ye saldırıyor gibi yapıp, ingilizlerin takviyeleri oraya çevirmesini sağladı. akabinde birden bingazi'ye saldırıp ingilizlerin bütün malzemeleriyle beraber şehri terk etmesini sağladı(panzerleri bu kadar hızlı bir şekilde kullanabilmesi takdire şayandır). böylece doğuya yöneldi ve ingilizleri gazala'nın savunma mevzilerine gönderdi. ingilizler bekleme taraftarıydı ve beklerlerken 26 mayısta rommel yeniden saldırdı. saldırı öncesi ingilizlerin 850 tankı vardı. almanların ise 230'u eski model italyan olmak üzere(almanlarla yeniden anlaşmışlardı) 550 tanka sahipti. üstelik ingilizlerin 420 tankı ihtiyattaydı. almanların ise 30 tank yedeği vardı(20 tane de onarımda). topçu sayısında da 2 alman topuna karşı 3 ingiliz topu bulunuyordu. havada ise durum eşit sayılabilirdi. 600 ingiliz uçağına karşılık 530 alman uçağı. böylece 26 mayısta almanlar ingilizlerin kanat birliklerinin etrafından dolaştı. ingilizler saldırı merkezden bekliyordu. rommel yine baskın verse bile gazala hattındaki tümenlerin bağlantılarını kesemedi. kıyıya ulaşamadılar. bunun bir nedeni de amerikan tanklarıydı. rommel günlüğüne amerikan tanklarının muharebeye katılması nedeniyle bir günde tanklarının üçte birini kaybettiğini belirtmiştir. rommel yine saldırmasına rağmen başarılı olamadı. hatta durum öyle bir noktaya vardı ki ingilizler artık rommel'in teslim olacağını bile düşünüyordu. ingiliz gazeteleri rommel'in kuşatıldığını yazıyordu. ama 13 haziranda durum değişti. 14 haziranda ingiliz sekizinci ordusu gazala hattını terk etti. böylece tobruk'la irtibatları kesildi. rommel 35.000 esir ve bir çok ikmal maddesi ele geçirdi. ingiliz sekizinci ordusunun kalanı doğuya çekildi. bu birden bire olan ingiliz mağlubiyetinin nedeni ise ingiliz komutanın tanklarını parça parça savaş alanına sürmesidir. böylece almanlar bu savunma hattını mahvetmiştir. almanlar ingilizleri son sürrat takibe devam etti. bu takibi yapabilmelerinin nedeni ise tobruk'taki büyük ingiliz yığınağını ele geçirmeleriydi(en sonunda tabruk düşer). 23 haziranda sınıra doğru giderken elinde 44 alman, 14 italyan tankı vardı. ama alman genelkurmayı tobruk düştükten sonra daha fazla ilerlemeye karşı çıktı ve uçakları malta taarruzu için kullanmaya karar verdi. 22 haziran'da rommel'e dur emri verildi. 24 haziranda roma'dan izin çıktı ve rommel ilerlemeye devam etti. bu esnada suriye'deki ingilizler takviyeye geldi. ingilizlerin 160 tankına karşılık rommel'in 60 tankı vardı. 26 haziranda saldırı başladı. ingilizleri mayınlı tarlalar koruyordu. minqar qaim'deki savaşta ingilizler yine yenildi. rommel savaş sonunda 6000 esir almıştı ki bu sayı toplam alman askeri kadardı. üstelik bütün techizatlar almanlara kalmıştı. rommel o kadar hızlı ilerlediki fuka'daki geçici mevziiler bile ele geçirildi. 30 haziranda rommel eşine büyük bir gururla "iskenderiye'ye 150 km kaldı" diye telgraf çekiyordu. mısır'in bir çok önemli noktası elindeydi ve bu sadece hız yüzünden olmuştu. ingilizler toparlanmaya çabalarken darbe üstüne darbe yiyordu.
rommel 30 haziranda kısa bir duraklama verip italyanları beklemeye başladı. işte tam bu arada kuşatıldıklarının bile farkında olmayan ingiliz tank birliği kendilerini el alameyn hattına attı. rommel 1 temmuzda tekrar saldırıya geçtiğindeyse ne savunma mevziilerinden ne de kuşatılan ingiliz zırhlı birliğinin el amaneyn'e döndüğünden haberi vardı. önce bilinmeyen deir el shein mevziisi ile karşılaştı(ellerindeki haritalar yetersiz). burayı ancak akşam ele geçirdi. ama artık gecikmişti. ay ışında ilerlemeye devam ederken ingiliz uçakları bunları bombaladı. o dinlenme anında ise ingilizler donanmalarını kızıldenize çekti. tüm arşivlerini yakmaya başladı. halk kahire'den kaçmak için akın akın istasyonlara toplanıyordu. 2 temmuzda rommel'in elinde 40 tank kalmıştı. birlikleri ise yorgunluktan ölü gibiydi. 2 temmuzda karşısında 2 ingiliz tank birliği görünce durdu. çünkü oldukça güçsüzdü. 3 temmuzda tekrar saldırdığında elinde 26 tank kalmıştı. saldırsı püskürtüldü. 4 temmuzda evine çektiği telgrafda direnişin çok güçlü olduğunu ve gücünün tükendiğini yazıyordu. artık güçleri yeni bir taaruza bile kalkamayacak durumdaydı ve ingilizler takviyeyi aldılar. buna rağmen, ellerinde yeterli bir kuvvet bulunsa da almanları yok edecek saldırı başarısız oldu. 99 tanka karşılık almanların elinde 30 tank vardı. hem ingilizler hem de almanların sinirleri oldukça gerilmişti. bu yüzden olsa gerek ingiliz komutanın emirleri artık yerine getirilemiyordu. 5 temmuzda almanlar zaferden çok uzak ve hezimetin dibindeydi. 8 temmuzda almanların 50 tank 2000 asker, italyanların 44 tank, 4000 askeri vardı. ingilizlere 200 tanklık yeni bir ilave daha geldi. savaş devam ederken italyan birlikleri teslim oldu. yeni katılımlarla beraber ingilizlerin 400 tankı oldu. almanların tank sayısı ise 30'a düşmüştü. o ana kadar sekizinci ingiliz ordusu 13.000 kayıp vermiş, bini alman yedibin esir almıştı. ingilizlerin almanları bir türlü dize getirememe nedeni ise astların emirleri yerine getirememesiydi. bu duraklama devresinde ingilizler komutanlarını değiştirmeyi tasarlıyordu ve ağustosun dördünde churchill kahire'ye geldi. bu sırada rommel iskenderiye'den 100 km uzaktaydı. montgomery ingilizlerin başına geçti.


bu savaşılmayan devrede rommel'e bir alman ve italyan paraşütçü tümeni geldi. ama bu birlikler teçhizattan yoksun olduğu için piyade olarak kullanıldı. geri kalan takviyelerle beraber elinde 200 top monteli tank ve 240 italyan tankı vardı. ingilizlerin ise 160'ı amerikan grant modeli olmak üzere 700 tankı vardı. 20 ağustosta rommel, alam halfa tepelerini almak için tekrar saldırıya geçti ve güneyden yaptığı taarruzda mayın tarlasının beklediğinden de derin olduğunu gördü(bu saldırıdaki haritaların ingiliz işi olduğu, bilerek bıraktıkları ve geçilebilecek en kötü noktaları en kolay noktalar gibi gösterdikleri bilinir. rommel ingilizlerden ele geçirilen bu haritalara fazla güvenmese bile komutanlarının ısrarı ile o haritalar üzerinden saldırıyı gerçekleştirmiştir). bu arada ingiliz uçakları bombardımana geçtiğinden saldırının baskın etkisi kayboldu. yakıt sıkıntısın da tavan yapması sebebiyle ve ingilizlerin güçlü bir savunma ve sürekli takviye alması sonucu ve en sonunda elinde sadece 1 günlük yakıt kalmasından dolayı rommel saldırıyı durdurdu ve yavaş yavaş geri çekilmeye başladı. montgomery almanları takip etmek istemedi. çünkü her takip ettiklerinde almanlara bir sürü malzeme ve tank bıraktıklarını biliyordu. çekilme 3 eylülde başladı. 6 eylülde ilk taarruz çıkış noktalarına güçlü bir şekilde yerleşmek için geldiler. alam halfa muhaberesi de bitmişti. bundan sonrası ise rommel'in deyimi ile umutsuz muharebedir. ingilizler kontrolü ele almışlardır.
23 ekime gelindiğinde ingiliz sekizinci ordusu 230.000 kişiye ulaştı. buna karşılık rommel 27.000'i alman, 80.000 askeri vardı. ingilizlerin 1440 tankına karşılık(1000 tane de onarımda) almanların 20'si onarımda 260, italyanların ise 280 tankı vardı. üstelik amerikan shelman tankları da gelmeye başlamıştı. ingilizlerin 500 tane shelman ve grant tankı vardı. tanksavarda da üstünlük ingilizlere geçmişti. almanların klasik 50'likleri yeni amerikan tanklarının zırhını delemiyordu. üstelik değişik milletlerden oluşan(fransız, yunan, yugoslav, amerikan, güney afrika, rodezya, avustralya) 1500 uçağı da cabası. filistin'de de 1200 uçak daha hazırda bekliyordu. almanların elinde ise 350 uçak kalmıştı. almanlara gelen takviyelerin üçte biri akdenizde batırılmıştı.  ekimde bu oran yarıya yükselmişti. daha kötüsü yakıttı. ingilizler saldıra geçtiğinde akdenizden kendisine gram yakıt gelmemişti. ellerindeki yakıt miktarı 3 günlüktü. daha da kötüsü gıda ve temizlikti. rezalet durumdaydılar. ingilizler ele geçirdikleri italyan mevziilerini pislikten dolayı terk etmek zorunda kalmışlardı. salgın hastalıklar da allmanları vurmaya başlamıştı. rommel bile tedavi olmak için almanya'ya geri döndü(geri geldi elbet). o sırada ordunun başıma von thoma(ispanya iç savaşındaki alman tankçılarının komutanı) gelmiştir.

23 ekimde 1000 topçu, 15 dakika boyunca alman mevziilerini bombaladı. ingilizler mayınlı arazide bir koridor açıp bu yerden zırhlı tümenlerini geçirip alman zırhlılarıı yok etmeyi planlıyordu. ama akşam olduğu halde ingilizler mayınlı bölgeyi geçememişti. çünkü rommel, mayınlar zor bulunsun diye konserve kutularını gömdürmüş ve mayın dedektörlerini işlemez hale getirmiştir. çünkü ingilizler sürekli konserve kutularını buluyorlardı. 2 gün sonra gerçek saldırı başlamış oldu. ilk saldırıda açılan gediği almanlar çabuk kapattı. 28 ekimde yeni bir gedik açmak için saldırı başladı. rommel'in kuvvetlerini seri şekilde kaydırması ve mayınlı araziler saldırıyı durdurdu. bu saldırı sonucu almanların 90 tankı kalmış oldu. ingilizlerin 800 tankı vardı. bir alman tankına karşılık 4 ingiliz tankını imha etmişlerdi. ingilizlerin yavaş hareket etmesi nedeniyle ilk saldırı noktasına yeniden saldıramamaları almanların şansıydı. 2 kasımda tekrar saldırdıklarında yine mayın tarlaları ve rommel ile karşılaştılar ve 200 tank kaybettiler. almanların ise 30 tankı kalmıştı. ingilizlerin elinde hala 600'den fazla tank vardı. italyanlar ise ya tanklarını kaybetmişler, ya da batıya kaçmışlardı. böylece rommel fuka mevziilerinden çekilmeye karar verdi. ama çekirlerken hitler'in dur emri çoktan gelmişti. oldukları yerde kalınca monty fırsatı değerlendirip boş alandan geçip saldırdı. bu saldırıda tüm tanklarını kaybeden alman afrika kolordusu komutanı von thoma da esir edildi. hitler'in geri çekilme izni bir gün sonra geldi. son hızla geri çekildiler. ingilizler ise ihtiyattan oldukça yavaş hareket ettiler. bu yüzden olsa gerek genelde yakıtı bitmiş alman tankı veya italyan tankı buluyorlardı. 4 kasımda alman-italyan hatları yarılmış oldu. ama rommel kaçmıştı(ikinci el alameyn savaşı).
6 kasım günü yağan yağmur ingilizleri iyice yavaşlattı ve yine rommel kaçtı. 7 kasımda sidi barrani'de mevzilendi. ama kuvveti neredeyse yok gibiydi. elinde 5000 alman, 2500 italyan asker, 10 italyan, 11 alman tankı, 25 tanksavar, 65 sahra topu olmak üzere 15.000 mihver gücü geri çekilmeyi başarmıştır. almanların üçte ikisi muharebe techizatını kaybetmiş, italyanlar ise arkada bırakmıştır.  sekizinci ordu ise bir kaç bin asker öldürmüş, 10 bin alman, 20 bin italyan, 450 tank ve 1000 top ele geçirmişti. ama 13.500 askerini kaybetmişti. rommel'den o kadar çok çekinmişlerdi ki çok fazla ihtiyatlı ilerliyorlardı. rommel 12 aralık gecesi yine oldukça başarılı bir şekilde geri çekilmek zorunda kaldı ve mersa brega'nın 400 km batısındaki buerat mevzisine ulaştı. yıl sonunda rommel hala ordaydı. ingilizler ise takip edebilmek için 1 ay daha bekleyecekti. bu sırada amerikalılar cezayir ve tunus'tan ilerlemeye başlamıştı. hitler ve mussolini ise inatla birliklerin saldırmasını istiyordu! rommel bu sebeple doğu prusya'ya hitler'in karargahına uçtu. afrika'nın tahliyesini istediğinde hitler küplere bindi. bunun imkansız olduğunu söyledi. rommel'in o konuşmadan sonra hitler'e olan inancı ilk kez sarsılmıştır. böylece roma'ya gitmiş ve mussolini'yi daha akılcı bulmuştur. ondan geri çekilme konusunda izin almıştır. rommel birliklerini herhangi bir ingiliz saldırısında hemen geri çekilmeye göre ayarlamıştı. bu sebeple montgomey'nin kendisini imha etmemesi için ne buerat'ta ne de afrika'da ilk çıktığı yer olan trablusgarp'ta kalmıştır. tunus'a, kabis boğazına kadar çekilmiştir. kolayca kuşatılamayacağı ve yardım alabileceği bu bölgeden taarruza geçebileceğini de düşünüyordu.

müttefikler aralık 1942'de tunus şehrini alamazlar. rommel'i takip eden sekizinci ordusu amerikan birinci ordusu böylece rommel'i kuşatamazlar. bu yüzden trablusgarp ve arnim'de bulunan rommel'in ordularına karşı ayrı ayrı savaşmak zorunda kaldılar. montgomery ilk önce 15 ocakta bueat'ta kalan almanlara saldırdı. ama rommel yine kaçtı. oysa rommel'e bueat'ı kesinlikle bırakmaması söylenmişti. ama elindeki 36 panzer ve 57 italyan tankı varken 450 tanklık montgomery'nin karşısına çıkmadı. birliklerinin ezilmesini istemiyordu. bu yüzden ingilizlerin saldıracağını telsizden tespit edince hemen geri çekildi. böylece 17 ocakta terguna el hums mevzisine çekilirken italyanları trablusgarp'a gönderdi. ama savunma mevzileri yerli olmadığından 19 ocakta yine geri çekildi. oysa mussolini geri çekilmeye şiddetle karşı çıkıyordu. bu yüzden rommel italyan komutan cavallero'ya "ya trablusgarp'ta bir kaç gün daha tutunmaya çalışır ve bir kaç gün sonra kaybedersiniz, ya da bir kaç gün kaybedip ordunuzu tunus için kurtarmış olursunuz, kararınızı verin" der. oysa italyanlar hem trablusgarp'ın korunmasını, hem de ordunun sağ olmasını istiyordu. ama rommel 22 ocak gecesi bulunduğu hattan 170 km geriye, tunus sınırına, oradan da mareth hattına çekti. ingilizler mayınlarla ve artçılarla uğraşa uğraşa 23 ocakta trablusgarp'a girdi. 2000 km'lik takip sonucunda 1941'in başından beri hedefleri olan şehre girmişlerdi. bu yüzden rommel aldığı bir telgarfda sağlığı kötüleşirse eğer hattı takviye ettikten sonra komutanlıktan affedilebileceği bildirildi! zaten italyan komutanlar görevden alınmıştı. bu rağmen şubatta rommel yine kendini gösterdi.
rommel, sekizinci ordu gelmeden amerikalıları halletmek istedi. hattı tahkim ederken gelen takviyelerle beraber el alameyn saldırısı öncesi gücüne kavuştu. artık ordusunda 30.000 alman, 48.000 italyan asker vardı. elindeki tanklar yetersizdi. 130 tankın yarısı muharebeye elverişliyidi. monty ise trablusgarp limanını hala kullanamıyordu. ama taktiği çok iyiydi. merkezde bulunmanın avantajıyla birbirine yardım edemeyecek durumda olan ingiliz ve amerikan ordularına teker teker saldıracaktı. arkasında bulunan amerikan ordusu çökertilirse eğer, oldukça geniş bir alana yayılan sekizinci orduyu da yenebilirdi. ama artık kontrol kendisinde değildi. bir birlik de general arnim komutasındaydı. ocak sonunda oldukça tecrübelenmiş 21 inci panzer tümeni amerikalıların içinde bulunan faid geçidinde fransız birliklerine saldırdı. amerikan yardımı geç geldi. müttefiklerin aklı karışmıştı. şubay başında 74.000'i alman 100.000 kişilik ordu oluşmuştu. tank sayısı 280'e gelmişti. ama asıl saldırı 14 şubatta başladı. rommel amerikalaıların tecrübesizliğinden faydalanmak istiyordu. ama alman ordusunda da komuta konusunda zaaflar çıkmıştı. müttefikler de paniklemişti. amerikan, fransız ve ingiliz orduları ortak hareket edemiyorlardı.  geri çekildiler. çekilirlerken tüm ikmal depolarını ateşe veriyorlardı. rommel bu yüzden tüm panzerleri bir araya toplayıp saldırmayı düşündü. ama arnim'in ordusunun bu işe pek hevesli olmadığını sezince roma'dan durumu onaylatmaya çalıştı. ama harekatın yönü değiştirilmişti. rommel tebessa'ya saldırıya niyetliyken roma'dan gelen emir thala ve kef'e yönelmesi emredildi. bu ise rommel'in hiç istemediği bir durumdu. buralara saldırılırsa müttefiklerin çok kuvvetli ihtiyatlarıyla da çarpışacaktı(parça parça gelen düşmanı yok edemeyecek). mussolini'nin hatası müttefiklere yaradı. 19 şubatta başlayan saldırıda arnim'in tümeni de kuzeye çağrıldığı için durduruldu. arnim saldırıya kuvvetlerini parça parça sokunca durum daha da kötüleşti. 20 şubatta arnim'in kuvvetleri hala gelmeye devam ediyordu. akşam saatlerinde rommel piyadeleri de cepheye sürdü ve hatları yardılar. ama karşılarına yeni yeni hatlar çıkıyordu. bu sırada müttefiklerin diğer unsurları da yardıma koşuyordu. 21 şubatta mütefikleri almanların çok güçlü bir orduyla saldırdıklarını düşündüklerinden yerlerinden kımıldamadılar. rommel bu fırsattan yararlanıp 30 tankla beraber thala'ya saldırdı. müttefik tugay yavaş yavaş geri çekilip, kanatlardan kuşatıp, yan ateşe maruz kalana kadar devam etti. tankları önceden hazırlanan mevziilerine girdiklerinde büyük bir süprizle karşılaştılar. almanlar bir valantine tankını ele geçirmişlerdi ve fark edilemeyince müttefik piyadeleri ve araçları kıyıma uğradı. bu kargaşa sırasında savaş 3 saat sürmüştü ve almanlar geri çekilmek zorunda kaldıklarında 700 esir almışlardı. rommel şimdi büyük bir saldırı bekliyordu ve saldırıya saldırıyla cevap vermeye hazırlannıyordu. 22 şubattaki saldırı da püskürtülünce rommel ve onu görmeye gelen kesselring batı saldırısına son vermeyi uygun gördüler. saldırı doğudaki sekizinci ingiliz ordusu üzerinde yoğunlaştırılacaktı. mihver güçleri el kasreyn geçidine çekildi. çekilirken saldıran amerikalılar bu çekilmeyi engelleyemedi. rommel güçsüzlükten dolayı çekilmişti. ama müttefikler bunu hala farkedememişlerdi. üstelik rommel'den korkuyorlardı ve birliklerinin yerleri değişti. thala'nın 15 kmm kuzeyine çekildiler.tebessa'nın tahliyesi gündemdeydi. 25 şubatta tekrar saldırıyı düşündüklerinde ise mayın tarlalarıyla uğraştılar. batıya yapılan bu saldırıda rommel 1000 civarı kayıp vermişti. müttefiklerin kaybı ise 4000 esir ve 200 tanktı. almanların tank kaybı hiç yok gibiydi. ama rommel hedefine ulaşamamıştı. müttefikler hala tunus'taydı. başından beri rommel'in planı icra edilseydi eğer, amerikan üsleri ve havaalanları işgal edilecek ve bir sürü malzemeye kavuşacaklardı. 23 şubatta tunus'taki tüm mihver kuvvetleri rommel'in emrine verildiğinden iş işten geçmişti. artık afrika ordu grubu komutanıydı. ama bu esnada rommel'in canını sıkan bir alman saldırısı yapıldı ve sekizinci orduya saldırmak isteyen rommel gecikmek zorunda kaldı. ilk saldırmak istediği tarih ile saldırdığı tarih arasında ingilizler 4 kat kuvvet topladı. 6 martta 400 tank, 350 top ve 470 tanksavarı bulunan ingilizlere saldırdı. rommel'in 160 tankı, 200 topu ve 10.000 piyadesi vardı. üstelik monty'nin uçakları saldırıyı 2 gün önce tespit etmişti ve baskın ihtimali de kalmamıştı. saldırıya başladığında almanlar ilerleyemedi ve akşam saatlerinde rommel saldırıyı durdurdu. asker kaybı fazla olmasa bile 40 küsür tank kaybetmişti. böylece bu büyük planı başarısızlığa uğradı. iki müttefik ordusunun birleşmesini engelleyemeyeceğini anladı. dar bir alana sıkışan mihver kuvvetlerinin, derinlik olmadan, 2 kat fazla asker ve 6 fazla tanka karşı savunmasının da yetersiz olduğunu bildirdi. hitler bu durumu kabul etmedi. artık afrika'da kalmanın anlamsız olduğunu biliyordu ve orduyu arnim'e devredip hastalık iznini alarak avrupa'ya geçti. durumu tüm açıklığıyla üstlerine anlatmak ve onları ikna etmek istiyordu. mussolini ile görüşmesi umutsuzluğunu arttırdı. hitler'i de ikna edemedi ve hitler rommel'in afrika'ya dönmesini engelledi. mussolini ve hitler hala daha müttefiklerin afrika'dan atılabileceğini düşünüyordu. sürekli takviye edilen mihver ordusu bir miktar direnebilse bile birleşen müttefik ordularına 13 mayısta teslim oldu. müttefikler180.000 civarı askeri esir aldı. bu sayede müttefikler sicilya'yı kolayca işgal edip italya'ya çıktı. eğer takviyeler zamanında yapılabilseydi rommel kahire'yi ele geçirebilirdi. ama savaşın sonucu yine de değişmezdi.
akabinde kuzey italya'da denetlediği savunma hattının yetersiz olduğunu söylemiş, ama söylediği doğru çıkmamıştır. sanayi bölgesi kuzey italya'yı elinde tutmak isteyen almanlar bu bölgede çok iyi direnmiştir. daha sonra fransa sahilini korumak üzere ordu grubu b'nin başına getirdi. böylece onun direktifleriyle kısa sürede milyonlarca mayın ve binlerce tank tuzağı ve engeli sahil boyunca döşendi. afrika'daki savaşlarından sonra ezici müttefik hava üstünlüğü nedeniyle herhangi bir saldırı planının işe yaramayacağı sonucuna vardı. tank birliklerinin küçük gruplar halinde sahile yakın iyi korunaklı yerlerde konuşlandırılarak çıkartma anında hızla çatışma bölgesine gelmeleri gerektiğini, işgalin daha sahildeyken durdurulması gerektiğini savunuyordu.  komutanı von rundstedt(yaşlı kurt) hava kuvvetleri kadar üstün ateş gücüne sahip kraliyet donanması nedeniyle işgalin sahilde durdurulmasının imkânsız olduğunu düşünüyordu. ona göre tank birlikleri büyük gruplar halinde oldukça içeride, paris yakınlarında bulunmalı, müttefiklerin içlere doğru yayılmasına izin verip arkaları sarılarak ikmal yolları kesilmeliydi. iki plan da hitler'e sunulunca tanklar ne paris'te ne de sahilde kaldı. ortaya bir yere konuldu. böylece hem rommel'in hem de rundstedt'in planı işlevsşz hale geldi.  çıkartma günü onikinci ss panzer tümeni hitlerjugend sahile yakın olduğunun ciddi zorluk çıkardılar. ancak müttefiklerin ezici sayısal üstünlüğü ve hitler'in yedek birlikleri zamanında serbest bırakmaması sonucu köprübaşı elde edildi. 

17 haziran 1944'de rommel'in makam aracı bir spitfire tarafından saldırıya uğradı ve rommel başından ciddi yaralar aldı. 20 hazirandaki başarısız hitler suikastı sonrasında wehrmacht (alman ordusu) içinde sıkı bir soruşturma başlatılmıştı. soruşturmalar, rommel'in en yakın yardımcılarının komployla direkt bağlantısı olduğu yolunda sonuçlar gösteriyordu. aynı anda yerel nazi görevlileri de rommel'in hastanedeyken nazi liderliğini aşırı bir şekilde eleştirdiğini rapor ediyordu. bormann, rommel'in harekete dahil olduğundan emindi, goebbels emin olamıyordu. en sonunda hitler, kendi yetiştirmesi olan ve elinden tuttuğu rommel'e, siyanür içerek intihar etmek veya halk mahkemesi önünde yargılanmak arasında seçim yapmasını söyledi. 4 ekim 1944'te generalfeldmarschall rommel intihar etti. böylece onurlu bir şekilde askeri törenle gömülmesine izin verildi. montgomey'ye göre rommel tarihin büyük iskender ve napoleon'dan sonra gördüğü üçüncü büyük komutandır.

fikirleri genelde hitler'den onay görmüştür. görmediği zaman ise hediye ve terfilerle bizzat hitler tarafından gönlü alınmıştır. çünkü nazi propagandalarında kullanılmıştır ve alman halkının büyük sevgi duyduğu bir kişi haline gelmiştir.eduard dietl ve erwin rommel, iki alman kahraman, biri çölde, biri kar üstünde savaşmaktadır. dietl'in şansı pek yaver gitmemiştir. neyse, kendisi de hitler'e açık açık diklenebilen bir insan değildir. onun kararlarını çok itiraz etmeden uygulamıştır.suikastla alakası hala daha muammadır. siyanürle intihar etmeden önce yapılan son sorgusunda gestapo kayıtlarına geçen şu sözü söylemiştir: "führeri hep sevdim, hala da seviyorum. suikastle bağlantım yok ve masumum."

einsatzgruppen(reinhard heydrich komutasındaki sovyetlerin işgalinden önce kurulan özel katliam birlikleridir. düzenli orduyu takip edip, ele geçirilen şehirlerde belirlenen yahudi, çingene ve komünist parti üyelerini infaz ederlerdi. kendi tuttukları kayıtlara göre 1 milyon insanı öldürmüşlerdir. üyeleri ss ve sd-sicherheitsdienst - ss'in istihbarat birimi- personelidir)'in mısır'ın işgalinde yapılacaklar için ayrı bir birim oluşturduğu ve bu birimin tunus'tan yahudi topladığı bilinir. rommel'in yahudi katliamına uzak kalsa bile duymadığı söylenemez. 
 (kuzey afrika savaşı ile ilgili bilgiler liddle hart'tan. kuzey afrika'nın öncesi ve sonrası ise viki'den ve oldukça güzel bir blog olan www.koltukgenerali.blogspot.com'dan)
Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.