heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

10 Ağustos 2010 Salı

inception


eğer bazı düşündüklerimi senaryoya döksem ve noterden onaylatsam, bu film için "fikrimi çaldılar" lafını rahat rahat kullanırdım. ben bunu düşünmüştüm, başkalarının rüyalarına bilinçli olarak dalarak kendi fikirlerimi onlara empoze etmeyi düşünmüştüm. bu iş için en önemli şartın da kendi rüyalarımda, rüyada olduğumu bilmek zorunda olduğumu düşünüyordum. yani lucid dreaming. ancak bu seviyeyi geçtikten sonra başkalarının rüyalarına sızabilirdim. kendi rüyalarınızı kontrol etmek öyle zor şey değil zaten. yatmadan önce kendinize yapacağınız sıkı telkinler ve rahat uyku ile bunu siz de gerçekleştirebilirsiniz.
şöyle düşünmüştüm, rüyada her şey yapılabiliyorsa eğer ve rüyada olduğumu biliyorsam, onun rüyasına girmek için önümde bir engel kalmaz. bir yere kadar gitmiştim aslında! yani rüyalarımda rüyada olduğumun bilincindeydim, işi bozan ise gerçek hayatta kontrol edemediğimi düşündüğüm o kişiyi rüyalarımda da kontrol edememem oldu. gerçek hayatta kontrol edemiyorsam, rüyamda da kontrol edemem. sinir bozucu bir durum. artık uğraşmıyorum.
filmi izleyince öyle orjinal bir şey olmadığını görmek, hatta kendi düşündüğümle alakalı olarak karşılaştırma yapmak ilginçti. benim düşündüklerim kesinlikle daha orjinaldi! benim hiç düşünmediğim şey ise işin görsellik boyutuymuş.
rüya dediğimiz şey bilinçaltının size oyunundan başka bir şey değildir. ahmet oktay'ın "enis batur'a" diye belirterek yazdığı bir şiirinde "ey hafıza! kanıyor / ne varsa süzdüğün." satırlarında belirtir bu durumu. unutmak istediklerimiz rüyalarımızda karşımıza çıkar. hafızamızdaki acı olaylar bize kan kusturarak rüyalarımızda hortlar. bu, bir biliç rahatlamasıdır. kötü rüyalarınızın(kabus değil) çoğunun stresli ve hastaklı zamanlarda olduğunu bilirsiniz. stres seviyeniz yükseldiğinde bilinciniz harekete geçiyor ve bir termostat gibi seviyeyi düşürüyor. o rüyalar olmasa bilincimiz huzur bulamaz.
freud rüyalarımızda gördüğümüz herkesin, aslında kendimizden başkası olmadığını söyler. sizin o gördüğünüzü sandığınız kişiler onların yansımalarından başka bir şey değildir. yani ben gerçek hayatta birini kontrol edemiyorsam ve bunu bilinçaltıma itmeyi seçiyorsam, rüyamda bunun yansıması görülür. kontrol hala daha yoktur. siz birinin rüyasına girdiğinizi sandığınızda olan tek şey kendi rüyanızı görüyor oluşunuzdur. kendi bilinçaltına ittiğiniz olaylar karşınıza çıkar. o kişinin fikrine yeni bir tohum ekemezsiniz. o herifin beynine girdiğinizde olacak tek şeyi being john malkovich anlatmıştır. john malkovich, kendi beynine girdiğinde olanı hatırlayan. bir sürü malkovich var ve hep "malkovich" diyerek anlaşabiliyor.
onu da geçtim, rüyalar konusunda waking life varken, abre los ojos çekilmişken, lost'da black smoke sırf bu sayede insanları yönlendirip dizinin altı sezon sürmesini sağlarken bu filmin lafı bile yapılmaz. görsellik dışında ne gibi bir orjinalliği var ki bu filmin, insaf edin, bu konuyu ben bile düşünebiliyorsam gerisini varın siz tahmin edin.

üstelik bir rüya en fazla 12 saniye civarıdır. dakikalarca sürmez.

6 yorum:

Nobody dedi ki...

Nolan bunu takıntı haline getirdi sanırım. Prestige'de filmin sonunda diyor ya: seyirci farkında, dünya perişan ve biz onları bir parça ilüzyonla şaşırtıyor ve mutlu ediyoruz. İşte ben onların yüzündeki bu ifadeye bağımlıyım(üç aşağı beş yukarı böyle diyor tabi).
Kendini sihirbaz bizi de seyirci olarak görüp şaşırtmaya çabalıyor sürekli ama bu filmde olmamış.
Ben de hiç şaşırmadım, üstüne üstlük görsel anlamda da tatmin olmadım. Fritz Lang bile 20'li yılların teknolojisiyle Metropolis'te daha sağlam bir görsel tasarım yapmıştır.
Sonracıma şu Leonardo da habire karısı intihar eden adam rolünü oynamasın artık ondan da sıkıldım.
Aslında şu fütüristik filmlere bir ara verseler ya. Kasıyolar kendilerini hiç anlamıyorum. İnsanlığın büyük buhranı yeterince malzeme veriyorken, bu adamlar içinde bulundukları dünyayı görmezden geliyorlar.
:))) Amma saldırdım filme, içim dolmuş galiba.

gerisi önemli değil... dedi ki...

baktım şimdi prestige'e. ben o filmi çok severim yahu, ama adını bilmiyordum :) şansa bak, bir ara en iyi 10 sihirbazlık filmi diye liste yapmaya yeltenmiştim, bulamamıştım bu filmin adını :)

leonardo'ya hiç değinmedim zaten, o herifin 15-16 yaşlarında çektiği bir filme denk gelmiştim bir gece yarısı, aynı çocuk ifade hala var. hala daha çocuk, çizgileri sertleşememiş, yazık ona be, valla bak, 70 yaşına geldiğinde bile torunundan genç duracak, pehh..

insanlığının büyük buhranı diye bir şey yok bence, herkes halinden memnun çünkü. en beceriksiz amerikalılar bile eninde sonunda bir kahraman olup çıkıyorsa, hırsızlık bu kadar kolay anlatılabiliyorsa(mülkiyet hala en büyük hırsızlıktır), aşk denilen nane hiçbir zaman bitmeyecekse insanlar neden buhrana girsinki, güzel güzel yaşıyoruz işte :)

Unknown dedi ki...

Bazı yerleri çok fazla bazı yerleri çok az... Hep hep bir modern dünya rüyası.

Nobody dedi ki...

:)))))İyimserlik diye buna derim.

gerisi önemli değil... dedi ki...

nobody:

ben değil, insanlar iyimser :)

insanların bir kısmı buhranda bile olsa çoğunluğu halinden gayet memnun. bunun nedeni de şimdiyi düşünmeyip geleceğe odaklanmaktan ileri geliyor. tüm insanlık gelecek odaklı yaşıyor. gelecekte daha iyi bir yaşam, gelecekte çocukların büyüdüğünü, evlendiklerini, torunlarını görmek ve en sonunda, en uzak gelecekte cennete gitme sevdası. insanlar gerçekten buhranda değil, hepsi umudun peşinde.

gerisi önemli değil... dedi ki...

hacivat:

modern dünya hikayeleri genelde boş oluyor. içi doldurulamamış bir şey hala modern dünya...

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.