1- taxi driver -martin scorsese-
bilimum şerefsizlerin, pezevenklerin ve hırsızların düşmanı olan seri katilimsi bir taksi şoförünü anlatır bu film. hiç bir art niyet taşımadan, tamamen saf duyguları yüzünden sevgili adayını porno filme götürmesi ile aslında ne kadar yardıma muhtaç olduğunu belli eder. çünkü o bir asosyaldir ve pişmanlığın ne olduğunu bile bilmemektedir. geceleri gördükleri yüzünden en sonunda hayatının amacını bulur. 12 yaşında bir fahişeyi kurtarmak için önce vücut geliştirir sonra silah seçer. kan tarlasının içinden çıktığında ise o artık bir kahramandır.
2- dancer in the dark -lars von trier-
"görecek ne kaldı ki" diyen selma nın kendisini feda etmesi. "belki yaşadığı hayattan sıkılmıştır" diyorsunuz ama son bir gayret ile isyanı ve asılma sahnesi her şeyi bitiriyor. tüm müzikaller mutlu sonla biter ama bu film bitmez. ikinci kez kesinlikle izleyemediğim filmdir.
3- dekalog 6 -krzysztof kieslowski-
bir röntgencinin hikayesi. bu zeki çocuk en sonunda izlediği ile tanışır ama aşkın ne olduğunu da anlar. aşk sevdiğinin ıslak dudaklarına dokunamadan sarsılmandır. aşk orada biter. gerisi cinselliktir. ama film böyle bitmez tabi. kadınımız çocuğu özler ve en sonunda onu bulur. çocuk ona hayatının cevabını verir: "artık seni izlemiyorum." en sevdiğin kişi tarafından bile artık önemsenmemek budur işte. hem kadının hem erkeğin 1 saatlik kısa filmidir.
"zina etmeyeceksin."
dekalog un bu bölümünü izledikten sonra gerisi çok yavan kalıyor.
4- fight club -david fincher-
tüketimin çılgın akışına kapılan insanlar için bir umut ışığı olan film.
"yaptığın iş değilsin..cüzdanındaki para, sırtındaki üniforman ya da sana bugüne kadar değer verilmesini sağlayan diğer özelliklerin. aslında bunların seninle hiçbir ilgisi yok...kendini saydam ve her an eriyebilecek bir kar tanesi gibi güzel ve eşsiz mi hissediyorsun? sen aslında hiçbir şeysin. çünkü sahip olduğun varlıklar gün gelip sana sahip olmaya başlarlar. sonra ne mi olur? önce uyuyamamaya başlarsın. ardından çevrendeki her şeye yabancılaşmaya.. ve tyler durden ile tanışırsın. tyler'ın her zaman inanmaya hazır olacağınız ve istek duyacağınız bir planı vardır. aslında gördüğünü zannettiklerinin görülmediğini ve sandıklarının da apaçık ortada olduğunu fark edeceksin..."
5- eternal sunshine of the spotless mind -charlie kaufman-
kadınımız kendini erkeklere sevdirmek için kucaktan kucağa atlamaktadır. erkeğimiz ise müzmin bir bekardır. böyle bir erkeği kafalamanın kolaylığını fark eden kadınımız hain bir plan ile erkeği kapar. artık geriye tek bir şey kalmıştır: erkeğin, kadınlardan uzak durmasını gerekten tüm acılarını tekrar yaşatmak. geriye kalan everybody s gotta learn sometimes dır. onu da arabadan atarsınız.
clementine : joel, ben bir konsept değilim. birçok kişi bir konsept olduğumu ya da onları tamamladığımı ya da hayatlarını kurtaracağımı düşünür ama ben sadece kendi iç huzurunun peşinde olan kafası karışık bir kızım. bana kendi dertlerini yükleme.
joel : bu nutuğu iyi hatırlayacağım.
clementine : seni tavladım, değil mi?
joel : sen bütün insanlığı tavlamışsın.
clementine : muhtemelen.
joel : yine de hayatımı kurtaracağını düşünüyorum. bu konuşmaya rağmen.
6- iklimler -nuri bilge ceylan-
seyredebileceğiniz en güzel türk filmidir. yazla başlayan başlayan filmimiz, yaz aşklarının bitişi gibi sonbahara geçiş yapar. sonbaharda ise başka kişiye yelken açılır ama kışa yaklaşırken aşık hatırlanır. kışın içiniz ısınsa bile bahar'ı bulamadan onu terkedersiniz.
7- masumiyet ve kader -zeki demirkubuz-
yönetmeni zeki demirkubuz un "suça aşık bir adam, adama aşık bir kadın ve kadına aşık bir başka adam" olarak tarih ettiği film. en güzel tanımı da o yapmıştır zaten.
" bir gece bir büyükle eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabi. bir ara gözümü açıp baktım: karlı dağlar geçiyor. bir daha açtım, başımda bir çocuk, "kalk abi, diyarbakır’a geldik" diyor. baktım, sahiden diyarbakır’dayım. bi soruşturma... kale mahallesi vardır oranın, bir gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı. hiç bir şey demedik. o gece oturup düşündüm. "oğlum bekir" dedim kendi kendime, "yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi." o gün bugün, usul usul yürüyorum işte"
8- waking life -richard linklater-
rüyalarınıza bile girebilecek olan film. ne söylesem boş.
"hüsran nasıl ifade edilir? veya öfke yada aşk? ben aşk dediğimde ses ağzımdan çıkar ve diğer insanların kulağına gider. ve bu zahmetli yollardan geçip aşk kavramını barındıran beyne ulaşır. kelimeyi algılayan beyindir. beyin bu kavramı kendi süzgecinden geçiriyor ve anlıyor ama nasıl anlayabiliyorlar? çünkü kelimeler hareketsizdir. sadece birer simgedir. anlıyor musun? ve tecrübelerimizin oldukça büyük kısmı soyuttur. algıladığımız birçok şey ifadele edilez, kelimelere dökülemez. şimdi birbirimizle iletişim kurduğumuzda birbirimize ulaştığımızda ve birbirimizi anladığımızı sezdiğimizde bende nerdeyse ilahi bir tatmin duygusuna ulaşıyoruz. bu geçici bir durum olabilir ama hepimiz bunun için yaşıyoruz."
9-
10-
2 yorum:
bende bir ilk on vermek isterim. belki ilgini çeker.
sırası önemli değildir.
charles chaplin - modern zamanlar
radu mihaileanu - hayat treni (train de vie)
fernando leon de aranoa - güneşli pazartesiler ( mondays in the sun ) en birinci budur ! ben çekeydim sonra öleydim yani :)
nuri - uzak (iklimler berbattır be :)
aklıma gelmedi onu bulmadı. ama sıralayayım bunlardan bi adım gerideki aklıma geldiğince
içimdeki deniz, tarafsız bölge, barrio, land and freedom, masumiyet, aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni, büyük adam küçük aşk, underground, hadi sana kıyak dövüş kulübü :) vs vs
9 ve 10 u yazmamışım bile, bırakmışım olduğu gibi, yani pek istekli bir yazı değil bu. üstün körü yazmışım.
iklimler hala ve hala bana şahane geliyor.
Yorum Gönder