istanbul'un fethindeki karadan gemilerin yürütülmesi, şahi topu, ulubatlı hasan kısımlarını tüm okul hayatımız boyunca bize öğrettiler. türk kaynakları da bunun pek dışına çıkmaz. şimdi ben size istanbul'un düşüşünü(!) anlatacağım. anlayacağınız genelde hristiyan kaynakları esas alacağım.
öncelikle istanbul halkının bazı boş inançlarını yazmak lazım. hammer tarihine göre, şehrin sakinleri latinlerin zaferle yaldızlı kapıdan içeri gireceklerine inandıkları için o kapı latin istilasından önce imparator tarafından örülmüştür. ama durum değişmemiştir. latin istilası gerçekleşmiş ve talan esnasında çarhımın iki büyük parçası, isa'nın böğrüne saplanan mızrağın demiri(hitler bu parçayı elde etmek için büyük çaba göstermiş ve üstün ırk kuramının bir parçası haline getirmiş), ellerine ve ayaklarına mıhlanan çivilerin ikisi, kristal bir şişe içerisinde bulunan bir parça kanı, meryem ana'nın giyisileri ile vaftizci yahya'nın başını alıp gitmişlerdi. talan ve yağma oldukça uzun sürmüş, görece batı feodal sisteme sahip olmayan istanbul ahalisi feodalite ile tanışmış ve frenklerden nefret etmiştir. ürünü yetiştirir yetiştirmez el koyulan halk arasında latin nefreti yüzyıllarca sürecektir.
ama başka inançlara da sahiptiler. mesela osmanlılar, imparator ve spartalıların bütün çabasına rağmen aya romanos(topkapı) kapısını zorlayacaklar ve oradan kente gireceklerdir. hipodrama kadar(sultan ahmet meydanı) ilerleyecekler, ama tam o sırada göklerden bir melek inecek, osmanlıları önce kentten, sonra avrupa'dan ve hatta anadoludan kovalayıp iran'a kadar sürecektir. işi bitince elindeki kutsal kılıcı sütunlardan birinde oturan ihtiyara verecek ve istanbul dünyanın yeniden kraliçesi olacaktır. ama o melek hiç bir zaman ortalıkta görülmedi.
başka rivayette ise osmanlı şehre girecek, boga meydanına kadar gelecek, ama direnen halk en sonunda şehrini kurtaracaktır.
ahali için kötü olan rivayetler de vardır. aziz morenus adlı birine ait olduğu söylenen rivayete göre oklarla silahlanmış bir halk bütün rumları yok edecektir. paleologların ilki olan mişel, falcı bir kadına torunları zamanında şehrin ne olacağını sorduğunda "mamaimi" cevabını almış. kelimenin esasında bir anlamı yoktur. ama harf sayısından ötürü paleologlardan yedi imparator geleceği ve sonra düşeceklerine dair açıklamalar yapılmış. amaa hammer'e göre mamaimi aslında mehmet'ten başka bir şey değildir. bu rivayetin başka bir versiyonunda osmanoğlunun yedinci ile paleologların yedincisi karşılaşacak ve rumlar esir edilecektir. sultan mehmet yedinci osmanlı padişahı olduğunda kent bir süre korkudan kiliselerden çıkmamıştır.
şimdi gelelim gerçeklere.. sultan mehmet karaman(bizans, karaman'a selçuklu der) ile işini hallettikten sonra şehri kuşatma hazırlığına başlar. önce boğazkesen'i yapar. durumun ciddiyetini kavrayan imparator kostantinos paleologos batıdan yardım ister. ama italya birbirini yemekle meşguldur. fransa ise ingiltere kendisine saldıracak diye büyük bir tedirginlik içindedir. katalanlar araplarla çarpışıyor, almanlar ise güçsüzlük içinde debeleniyordur. sadece ceneviz, o da ticari çıkarlarının tehlikeye düşeceğini görüp 200 savaşçı göndermiştir. batının bu ilgisizliğinin bir nedeni de kiliselerinin birleşmesini istanbul halkının istememesidir. halk, birlikçiler ve ayrılıkçılar diye ikiye bölünmüştür. birleşme için yapılan toplantıda halk galeyana gelmiş ve imparatora dinsiz ve slav diye hakaret etmiştir. onlara göre ayasofya kirlenmiştir. bu kilisenin yunan tapınağından ve havradan farkının kalmadığı konuşulmakta, birlikçilerin cenazelerini rahipler kaldırmamaktadır.
6 nisanda kuşatma başladığında halk önce panik olsa bile rivayetlerin iyi olanlarını hatırlayıp kendini rahatlatmıştır. birlikçiler durumdan ümitsiz, ayrılıkçılar durumdan memnundur. ayrılıkçıların lideri lukas notaras "şehirde latin serpuşu yerine türk sarığı hakim olsun daha iyi" diyerek tüm okul kitapları yazarlarına gerekli olan sözü de söylemiş oluyordu. rivayetlere inanç o kadar fazlaydı ki gennadios(fetihten sonraki ilk patrik) liderliğindeki rahipler şehrin kapılarının açılarak kehanetlerin bir an önce gerçekleşmesini istemektedir.
imparator ise iki yüz binlik şehirde beş bin asker toplamıştır. türkler şehri kuşatmasa büyük ihtimal ayrılıkçılar birlikçileri ve imparatoru da katledecekti. bu ayrılık öyle bir raddeye varmıştı ki ayasofya'da görevli 40 papaz müslüman olmuştur. ama sultan mehmet içeri girdiğinde sadece altısı sağdır. geri kalanları imparatorun katlettiği sanılıyor. evliya çelebi'nin bir rivayetinde de 300 rahibin şehir kuşatılırken bir kapıdan kaçtıkları ve müslüman oldukları söylenir. bu hikaye önemlidir. çünkü bu rahiplerden ikisi surların tamiri için imparatordan para almıştır. ama surları tamir etmeyip, parayı da iç ederek kaçmışlardır.
buna rağmen şehir iyi savunulmuştur. sakız adasından cenevizli giustiniani liderliğindeki paralı askerler çok marifetlidir. üstelik rumların dorgano dedikleri, büyük ihtimal fetret devri artığı şehzade orhan çelebi komutanlığında altıyüz kişilik türk birliği de şehri savunmuştur. ama halk, imparatora bir türlü arka çıkmıyordur. surlara saldırı olduğunda halk kiliselere toplanmakta ve dua etmektedir. imparator, halkı para ile çalıştırmaya çabaladığında bile boş vakitleri olmadığını söyleyerek evlerine gitmişlerdir. şehir resmen zıvanadan çıkmıştır.
kuşatma giderek daralıyor, imparator papa'dan gerekli yardımı alamıyor, yiyecek hızla tükeniyor, ayrılıkçılar ayaklanıyor ve o sırada tam bir trajedi başlıyordu. gök delinmiştir adeta ve ilkbahar yağmurları sel şeklinde şehri mahvetmektedir. sultan mehmet'in donanması takviye ediliyor, cenevizlilerin bu donanmayı yakma girişimi başarısız oluyor ve ağır toplar surlara büyük hasarlar veriyordu. üstelik 22 nisanda dolmabahçe açıklarında 70 tekne karaya çıkıp, pera üzerinden haliç'e inmiştir. halk hala kiliselerden çıkmıyor ve surlara yardımlar felaket derecesinde az kalıyordu. 12 mayısta büyük bir saldırı olmuş, surların altında tüneller kazdıran sultan mehmet buradan içeri girmeyi tasarlıyordu. ama başarılı olamamıştı.
23 mayıs akşamı müthiş top atışları başlamıştı ve hemen herkes şehrin bu bombardımana dayanamayacağını görüyordu. halk yine kiliselere toplanmış ve isa ve azizlerden yardım diliyordu. 24 mayısta eğrikapı'da büyük bir tüneli ortaya çıkardılar. 25 mayısta büyük bir bombardımandan sonra savaş konseyi toplanmıştır. ya surlar yıkılıncaya kadar savaşılacak, ya da şehir teslim edilecektir. saray görevlileri ise imparator ve ailesinin kaçmasını teklif etmiş, patrik de bu teklifi desteklemiştir. imparatora şehirdeki tüm ileri gelenler kaçma teklifinde bulunca imparator toplantıda bayılmıştır. üstelik daha vahim(!) gelişmelerde olmaktadır. papaz, kadın ve çocukların elden ele dolaştırdıkları dev meryem ana ikonası düşerek çamura saplanmıştır. bu hiç iyiye alamet değildir. daha da kötüsü o güne kadar görülmemiş şiddette bir yağmur yağmış, gökyüzü boşalmıştır. ertesi gün ise sis şehri basmış ve göz gözü görmez olmuştur. artık şehre türklerin girme vakti gelmiştir. konsey yeniden toplanmış, ayrılıkçılar şehrin teslim edilmesini, birlikçiler şehrin sonuna kadar savunulmasını teklif etmişler, imparator ise sultan mehmet'e tazminat ödeyerek işin içinden sıyrılmayı seçmiştir. ama sultan mehmet teklifi kabul etmemiş ve o ünlü lafını söylemiştir, "ya ben şehri alacağım, ya da şehir beni.. ölü ya da diri.." anlaşılan bizans'ın çandarlı halil paşa'ya verdiği rüşvet bile kar etmiyordur. sultan mehmet oldukça inatçıdır.
şehir ileri gelenleri ise tekrar imparatorun şehri terk etmesini, mora ve arnavutluk'tan adam toplayarak geri gelmesini teklif etmiş, ama imparator yine kabul etmemiştir. imparator azimlidir. oysa şehirdeki giustiniani ve notaras liderliklerindeki birlikçi-ayrılıkçı kavgası iyice kızışmıştır. öyle ki cenevizli, notaras'tan yıkılmak üzere olan romanos kapısını(topkapı) korumak için top istediğinde notaras top göndermemiştir. cenevizli toplantı esnasında delirmiş ve "ey hain, seni hançerimle boğazlamamak için kendimi zor tutuyorum" diye bağırmıştır ve imparator araya girmese boğazlayacaktır. bu kahraman asker son saldırıdan önce şehirden askerleriyle beraber kaçacaktır. öyle ki, imparator gitmemesi için onun ayaklarına kapanarak yalvarmıştır. kaçmaya karar vermesinin nedeni olarak rum mermisi ile yaralanması gösterilir(ayrılıkçıların mermisi). yarası ağır olmasa bile ayrılıkçılardan bıkmıştır.
imparator ve sultan mehmet arasındaki son barış çabaları da işe yaramayınca halk şehri terk etmeye başlamış ve binlerce kişi türklere teslim olmuştur. böylece son saldırı başlamıştır. evliya çelebi'ye göre 70-80 bin asker şehre girmiş ve saraya yönelmiştir(osmanlı toplam asker sayısı üçyüz bine kadar gider, ki sırp kralının gönderdiği binbeşyüz kişilik voynuklar bile vardır). ama orada bir kaç bin kişilik rum askerinin direnişi ile karşılaşmıştır. çarpışmalar oldukça şiddetlidir ve imparator hayatını bu esnada kaybetmiştir. cesedi sulu manastırda saklanmıştır. rivayete göre son bir umutla latinlerden yardım istemiş, latinler ise inancını terk edip şehri kendilerine devrederse yardım edebileceklerini söylemişlerdir.
türkler daha sonra ayasofya'ya giderler ve rumlar kilisenin içinden tüfeklerle ateş edip bombalar atmaya başlarlar. ayasofya çevresinde savaş üç gün sürmüştür. bazı hristiyan tarihçiler olayı farklı anlatır. onlara göre ayasofya antlaşma ile teslim edilmiştir. oysa türkler kapıları baltalarla parçalamıştır. bazı tarihçileri de katliamlardan bahsetmektedir ve şehir üç gün talan edilmiştir. talanı ancak padişah durdurabilmiştir. bu süre içerisinde 33 bin rum esir edilmiştir ve onlar da birlikçileridir. talan edilecek evlere işaret konulmuştur ve o evler de birlikçilerin evleridir.
şimdi şehre nasıl girildiğinden bahsetme zamanı geldi. dukas'a göre 29 mayıs sabahı şehir top gülleleri altında inlerken türklerin yoğun saldırısı başlar. saldırı sırasında surların kuzeyindeki kerkoporta denilen kapısı ilginç bir şekilde açıktır. bu kapıdan içeri giren 50 kadar türk, o civardaki rumları etkisiz hale getirmeye başlarlar ve kalanlar da edirnekapıya doğru çekilir. bu kapı da açılır ve göğüs göğüse çarpışmalar başlar. türkler surlara tırmanır ve imparatorluk bayrağı ile san marco bayrağını indirip kendi bayraklarını dikerler. kuzeyin savunması notaras'a aittir.
başka hristiyan tarihçiler de benzer bir olaydan bahseder. rumlar büyük bir inatla direnirken aniden edirnekapı'ın surlarında türk sancağı dalgalanmaya başlar. birden bire "şehir düştü" çığlıkları her yanı kaplar.
daha başka bir rivayette ise büyük taarruzun topkapı'dan başladığı, ama padişahın şehrin kuzeyinin zayıf ve muhafızların az olduğını bildiği, askerlerine buradan saldırılması için talimat verdiği söylenir. üstelik rum muhafızlar da firar etmişlerdir.
şehir yağma edilirken ayrılıkçılara dokunulmamıştır. notaras'ın evine bir tek türk bile girmemiş, üstelik türk muhafızlar tarafından korunmuştur. notaras, sultan mehmet tarafından sevilen bir kişi iken ve şehrin yöneticisi haline gelecekken çandırlı halil paşa'nın iftirasına uğramış ve çocuklarıyla beraber katledilmiştir. çandarlı'nın öldürülmesinin sebebi olarak bu iftira gösterilir. ayrılıkçıların dini lideri olan gennadios ise şehrin düşmesinden bir kaç gün önce kaçmıştır. fatih onu şehirde ararken o edirne'de ortaya çıkmıştır.
şimdi başka bir anlatıyı yazmanın vakti geldi. bazı hristiyan tarihçiler, patrik theoliptos'un (1514-1520) 'şehir zorla alındığı için kiliselerin yıkılacağını ve rumların müslüman yapılacağını' duyduğunu yazar. patrik hemen saraya koşar. yavuz'a, şehrin yarısının anlaşma ile dedesi sultan mehmet'e teslim edildiğini söyler(hangi yarısı sizce?). antlaşmaya göre kiliselere ve ahaliye dokunulmayacaktır. müftü antlaşmayı isteyince yangında yok olduğunu söyler. ama buna şahit olan 3 tane yeniçeri hala hayattadır(!) ve onların şahitliğinde rumların müslüman yapılma planından vazgeçilir. aynı konu kanuni zamanına da atfedilir(1532). yine üç yeniçeri hristiyanları kurtarmıştır. ama bu yeniçeriler 102 yaşındadır(!)