16 Nisan 2010 Cuma
eskiden oralar arsaydı
aslında eskiden her sınıfın kendi mahallesi vardı. mesela bursa'da zenginler çekirge'de oturur, orta sınıf biraz daha aşağılarda yaşar, alt sınıf ise şehrin o zamanlar dışı diyebileceğim sanayiye yakın mahallerinde ikamet ederdi. mesela bizim mahallemizde işçi dışında yaşayan tek sınıf öğretmenlerdi. ki onlar bile belirli bir yere toplanmıştı. çocukları da oldukça gıcıktı. tüm ilkokul hayatım boyunca onlardan nefret ettim. çoğundan hala nefret ederim, o ayrı. kendilerini bir bok sanan ukala dümbelekleridir onlar. gerçi anaları ve babaları da pek farklı değildi hani, bir sürü psikopat öğretmenim olmuştur. o psikopatlardan biri yüzünden ilkokul üçte de kalmışımdır. tüm ilk ve ortaokul hayatım boyunca benden bir bok olmayacağına dair yüzlerce söz işittim. çünkü bende gram yetenek yoktur. ne resim, ne müzik, ne de başka bir şey. okumayı bile yaşıtlarıma göre geç çözmüş biri olarak(gerçi 5 yaşında okula başladım) bunu söyleyebilirim. tüm bunların başıma gelme sebebi ise de pederin solcu olması ve 80'li yıllar. neyse, yani demem o ki, o zamanlar işçi sınıfının arasına karışan küçük burjuva bile hemen ayırt edilebiliyordu. gerçi her mahallenin tüpçüsü, manavı, kasabı, bakkalı, videocusu, fotoğrafçısı vardı. ama onların da sizden farkı yoktu ki. ha, kasabın köyünden getirdiğini söylediği ucuz etlerin at-eşek eti olması ve onları mahalleliye yedirmesi de var tabi. biz bunlara lumpen burjuva deriz. çakal geçinen, sınıf atlama hevesli geri zekalı insanlardır. ama sınıfların ayrışması işi toplu konut çılgınlığı ile sona erdi.
şimdi artık tüm sınıflar bir olmuş şekilde toplu konutlarda yaşıyor. zengin - fakir ayrımı kalmadı gibi görünse bile bu sınıf kaynaşması yüzünden feci toplumsal çalkantılar dönemi de geldi. benim ilkokulumda ilk defa bir anadolu lisesini benim sınıf arkadaşım kazanmıştı. büyük olay olmuştu. tüm öğretmenlerin bizim sınıf öğretmenine nasıl kıskançlıkla baktığını biliyorum. ki o öğretmen, yavuz sultan selim mısır'ı fethedince kabe'yi istanbul'a getirmedi diye büyük bir turizm gelirinden olduğumuzu da söylemişti. bu kadar aptal insanlar okutunca insanı, koskoca okulun tarihinde kazara 1 kişi anadolu lisesini kazanıyor işte.
neyse, geçenlerde bursa'daydım. heykel'den dolmuşa bindim. mahalleye gidiyorum. ön tarafta dertli mi dertli bir kadın var. çocukluğu mahallede geçmiş. evlenip toplu konutlara taşınmış. ama o konutlarda yaşadıklarını bir anlatışı vardı, gözlerim doldu şerefsizim. herkesin çocuğu cep telefonları, giyim kuşam ile arz-ı endam ederken kendi çocuklarının fakirliğinden ve onların ihtiyaçlarını karşılayamamasından bir girdi konuya, çıkamadı. eşinin emekli maaşı var, normal olarak yetmiyor. üstüne taksicilik yapıyor. yine yetmiyor. üstüne kadın bir tekstil fabrikasına çalışmak için girmiş. aldığı 600 tl aylık. çalışma koşullarından o kadar şikayetçi ki hak vermemek elde değil. daha geçen yalova'da bir kaç lira fazla kazanmak için saatlerce mesaiye kalan kadınlar yine öldü. başbakan da yine atıp tuttu. işvereni eleştirdi. yapsana sen asgari ücreti 1000 tl. neymiş, işveren sömürüyormuş, hadi canım sende. sigortasız, sendikasız, az ücrete saatlerce çalıştırılıyor o kadınlar. ha, başbakan diyor ya, herkes bir kişiyi işe alsın. siz zannetmeyin ki amacı vatandaş iş bulsun. işçiden alacağı gelir vergisini düşünüyor! neyse işte.
nerde kalmıştım, kadın çocukluğundan bahsediyor. eskiden bir tek elektrik ve su faturası vardı diyor. kışında kömür yakardık, bir tek baba çalışır, her şeyi karşılardı diye ekliyor. şimdi artık öyle bir şans yok. 4 tane cep faturası, elektrik, su, doğalgaz, internet, giyim, kuşam ve en önemlisi kurs paraları. benim yeğenim ilkokula başladığında onu kursa kaydetmek istemişler. lan daha ilkokulda ilk günü, birinci sınıf, ne kursu amına koyayım ya. hele 6. sınıftan sonra her sene sınav sınav sınav. dersane parası cabası. daha geçen bir çocuk intihar etti. her şey, tüm eğitim öğretim tamamen paralı. bizim zamanımızda öyle şeyler yoktu. bir tek lise sonda(lise son deme nedenim lisemin 4 senelik olması, ben mezun olduğumda 2,5 senede mezun olunuyordu) dersaneye gittim. onda da 3 ay dayanabildim. hafta sonumu neden ders dinleyerek geçireyim ki? zaten ertesi sene bir hafta öss, bir hafta öys çalışıp 1. tercihimi kazandım.
eskiden evlere hırsız girmezdi. herkes kapı pencere açık yatardı yazları. şimdi millet kendi komşusundan ürküyor. pencerelerine demir taktırıyorlar. eskiden mahallemizde kürtler, tarkyalılar, göçmenler, karadenizliler vardı. herkes herkesle konuşurdu. çocuklar birbirleriyle oynardı. en fazla rakip sokaklardaki çocuklarla kavga ederdik. kürtlerin birbirlerine bilo, silo demelerini garip karşılardık, ama önemsemezdik. onların kürt olduğunu bile bilmezdik. hepsini sonradan öğrendik. şimdi ise aynı sokaktaki kürt çocuklar ile türk çocuklar birbiriyle konuşmuyor. eskiden her yer arsaydı. tek tük arabalar geçerdi yollardan. şimdiki çocuklara acıyorum. trt çocuk programlarının birinde istanbullu bir çocuk top oynayacak alan bulamadığından yakınmıştı. şaşırmıştım, çünkü bizim oraların her tarafı boş arsaydı. basket potamız yoktu. ağaçların çatallarını pota niyetine kullanırdık. sokaklardaki dutlardan dut yerdik. eskiden harbiden o yerler dutluktu. ve futbol, iki taş, bir top ve gol, her şey bu kadar basitti. eskiden kültürpark'a tüm kaçak giriş noktalarını bilirdik. oralardan sızardık içeri. stadın daima son 15 dakikası kapıları açılırdı. o anı kollardık. o zamanki bursa'nın belirli yerlerini avucumuzun içi gibi bilirdik.
eskiden yokluk vardı, her şey bulunamazdı. şimdi her şey var, gözümüze gözümüze sokuluyor ve herkes, her şeyi almak istiyor. eskiden bir şeyi almak için çalışmanın şart olduğu bilinirdi. kardeşimle ben bisiklet almak için çalışıp durmuştuk. harçlık nedir, zaten bilmezdik. şimdi herkes baba parası yemeden duramıyor.
kadında kalmıştım değil mi? en sonunda ağzındaki baklayı da çıkardı. evlenirken gitmek için can attığı o mahalleyi ne kadar çok özlediğini söyledi. oysa bilmediği şey, o mahallenin de bittiğiydi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
...
ilet:
ytravisbickle@hotmail.com
en sevdiğim yazılarım
1- stanley kubrick ve savaş sanatı
2- tanrı, şeytan ve her şey hakkında
3- mesih, deccal ve armageddon savaşı
4- hepimiz öleceğiz!
5- anormal düzeyde ilişki yaşayan insanların bilmediği gerçekler
6- quentin taratino'nun arka koltuk sendromu ve winston wolf
7- new amsterdam'dan new york'a ve saint peter
8- haberin yok, ölüyorum
9- bursa hakkında bilmediğiniz gerçekler
10- çizgilere basarak yürümeye çalışan insan
11- olasılık çiftler, gerçeklik katmanlar halindedir
12- ebedi rekabet
13- kuş sütüyle beslerim seni
14- tembellik hakkımız, söke söke almalıyız
15- tek eşliliğin insan doğasına aykırı olması
16- hazza ulaşmak ne kadar zor ulan!!
17- kafaların güzelliği
18- judith vs holofernes
2- tanrı, şeytan ve her şey hakkında
3- mesih, deccal ve armageddon savaşı
4- hepimiz öleceğiz!
5- anormal düzeyde ilişki yaşayan insanların bilmediği gerçekler
6- quentin taratino'nun arka koltuk sendromu ve winston wolf
7- new amsterdam'dan new york'a ve saint peter
8- haberin yok, ölüyorum
9- bursa hakkında bilmediğiniz gerçekler
10- çizgilere basarak yürümeye çalışan insan
11- olasılık çiftler, gerçeklik katmanlar halindedir
12- ebedi rekabet
13- kuş sütüyle beslerim seni
14- tembellik hakkımız, söke söke almalıyız
15- tek eşliliğin insan doğasına aykırı olması
16- hazza ulaşmak ne kadar zor ulan!!
17- kafaların güzelliği
18- judith vs holofernes
Sayfalar
telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.
3 yorum:
pek güzel satırlar bunlar... yazdıklarınıza baştan sona katılıyorum.
aslında "eskiden taksim'e kravatla çıkılıyordu" tadında olduğunu sonradan fark ettim. sonra umursamadım. çok hızlı ürüyoruz a q.
dostum lümpen burjuva lafını ilk senden duyuyorum. hz google gidiyorum şimdi bakalım ne buyuracak
Yorum Gönder