heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

7 Nisan 2010 Çarşamba

80'lerin anlayışsızlığı!


fantaghiro:

seksenlerin moda anlayışı, doksanlı yılların ortalarına kadar tam olarak terkedilemeyen, toplu bir zevksizlik akımının ürünüdür. fikri mecralarda baş gösteren erozyonun yansımalarından biri olması da mümkün.

gerisi önemli değil:

belkide yetmişlerin özgürlük anlayışından sonra böyle bir rezalet gerekiyordu! o yüksek topuklu ayakkabılar giyip mini eteklerin fora edildiği, başörtülü kadınların bile diz altı eteklerle resimler çektirdiği o dönem sonunda, pantolonlar, etekler şalvarlaşdı ve yine göbek hizasından kemerlendiler. o parlak düğmelere sahip ceketleri şimdi görünce midem kalkıyor. her şeyin olduğundan iki kat büyük göründüğü o zamanlarda saçlar kafanın iki katı, pantolonlar bacakların iki katı, gömlek, ceket ve bluzlar vatkalar yüzünden gövdenin iki katıydı. her şey o kadar orantısızdı ki bir uzaylı o zaman dünyaya inse ve vücudumuzu giyisilerimizle orantılasa kesinlikle anatomik olarak kusurlu varlıklar olduğumuza hükmeder ve nasıl yürüdüğümüze şaşarlardı. tüm 80'lerin kadınları kendilerini bir hülya avşar, bir ahu tuğba, bir sevtap parman yapmak için çırpınıp duruyordu. ama illa ki hülya avşar. hülya avşar'ın o devir kadınlarına verdiği zevksizlik, uzun ve uzun yıllar boyunca silinememiştir, silinemeyecektir de.

70'ler ise bambaşkaydı. üzerine bir bluz, kot, gömlek giyip, saç, sakal, favori uzatmak yeterliydi. bir de illaki ispanyol paça. solcular için de elbette yeşil mont. sağcılar da o devirde baştan yeşil mont giyermiş. ancak onlar da solcularla beraber toplanıp merkeze götürülünce günümüze kadar devam eden siyah takım, beyaz gömlek, beyaz çorap ve sivri burun ayakkabı modasını yaratırlar. çünkü bu sayede çok efendi görünmektedirler. polislerin onları içeri almasına gerek yoktur!

fantaghiro:

80'lerde çocuk halimle bile farkındaydım neler olup bittiğinin. anneme vaktası olan hiçbir şeyi giymeyeceğimi deklare ederek, bu rüküşlüğe karşı bireysel tepki bile koydum. çocuk kıyafetlerinde bile parmağım kalınlığında vatkalar vardı lan. omuzları kafa hizasına çıkmış bir bücür olarak ortalıkta dolanmadım değil, metazoriyle ama. hadi anneye söz dinletsen, iğrenç kıyafetler üretmekte birbirleriyle yarışan bütün bir tekstil sektörünü ne yapacaksın? seçenek yoktu ki, al birini vur ötekineydi. prenses diana'nın o yıllarda çekilmiş fotoğraflarına bakın misal, o zarif marif diye övülen kadının bile aslan yelesi saçlarla, berbat tayyörlelerle dolaştığını görürsünüz. o yıllarda yetişkin bir kadın olsam, adım gibi biliyorum o zevsizlik beni etkileyemezdi. yemeyip içmeyip en iyisinden bir dikiş makinesi alır; dikiş dikmeyi öğrenir, kendime eli yüzü düzgün, adam gibi şeyler dikerdim. en azından geçmiş yılların zarif çizgilerini filan kopya ederdim.

ben burada ahkam kesmiyor, belgelerle konuşuyorum: 7-8 yaşlarındayken sade ama şık kıyafetler içinde, zerafetle salınan düzinelerce kadın resmi çizmişim. allah sizi inandırsın hepsi adeta birer audrey hepburn, birer grace kelly idi. anatomik açıdan daha ziyade cin ali'ye benziyor olmaları, kreasyonlarımın estetik değerini azaltmaz.

neyse, çoğu duruyor o çizimlerin. bu bağlamda geriye bakınca "ahaha soytarı" diyenlerdenim şahsen. o vakitlerde bunun kimseye batmamış olması çok garip geliyor, çünkü bakıyorsun 40'lardan başlayarak 60'ların ortasına kadar estetik beğeniler basbayağı tavan yapmış. bugün bile mağazalarda 50'lerin çizgilerini taşıyan kıyafetler gördüğümde kendimden geçiyor, satın alabileceğim bir fiyat aralığındaysa tek yüzük'ü bulmuş smeagol gibi davranmaya başlıyorum.

gerisi öenmli değil:

gerçi erkek kıyafetleri için aynı şey söylenemez. o devrin filmlerini izleyen birisi herkesi takım elbise içinde, başında şapkasıyla görürse eğer şaşırmamalı elbette. sanki o takım elbise bir sınıf atlama aracıdır. üstelik pantolonlar inanılmaz bir şekilde yüksekte, göbekten kemerlenmektedir. hala daha bu şekilde giyinen yaşlılara rastlarsınız belki. işte bu kişiler, ellilerde yaşayan insanlardır. gençliklerini özlediklerinden bu şekilde giyinmeyi tercih ediyorlar. bazı kendini bilmezler ise göbeklerini saklayabileceklerini düşünüp göbekte kemer takıyor. 50'lerin diğer bir ilginç yani işçi tulumları. standarttır. her işçide bulunur. işçiler takım elbise değil, şapka, kot ve mont giyerler. şapkaları da fötr değil, bizim ecevit şapkasıdır. fötr şapka zenginlik simgesidir. takım elbise gibi.

fantaghiro:

80'lerin rüküşlüğünün izleri, çin'in bazı bölgelerinde hala görülebiliyor. "nasıl olsa kıyafet orada ucuzdur ve çok çeşit vardır" desturuyla, bir iki parça giysi dışında hemen hemen hiçbir şey getirmeyip, valizimi yiyecek ve kitapla doldurduğumdan soluğu alış veriş merkezlerinde almıştım. hüsran daha ilk dakikalarda başladı. kalite fena değilse de hemen her şeyde dantel ve fırfır vardı ve dahası üst giysiler, blüzler hep bol, hep dökümlüydü. etraftaki bütün yerli kadınlar, 80'lerden izler taşıyan kıyafetlerle dolaşıyorlardı. yıllardır kitlesel bir tayt giyme olgusuna tanık olmamıştım. dökümlü hiç bir giysiye kolunu sokmayan, dantelden nefret eden, fırfır görünce kafasını duvarlara vurmak isteyen bir fani olarak kalp krizi geçireyazdım. pantolon-tişört insanı olmadığıma yandım, yakıldım. mersiyeler yazdım. hiç abartmıyorum en eli yüzü düzgün kıyafetlerde bile gereksiz bir detay, bir fazlalık, acayip bir süs; misal cart renkli kocaman bir çiçek, ne bileyim küçük tuhaf plastik düğme benzeri şeyler vardı. (di'li geçmiş zaman lafın gelişi, hala öyle) hemen hemen tüm mağazalarda durum böyleydi. 80'lerin ruhunu taşımayan türden kıyafetler ancak lüks alışveriş merkezlerinde bulunabiliyordu. fiyatların yüksekliğinden bahsetmiyorum bile. türkiye'de hiç değilse büyük şehirlerde öyle çok para harcamadan da şık olunabiliyor, ama burada kazın ayağı öyle değil. hem züğürt, hem müşkülpesent olmak zor iş. nitekim günlerce kendime çöp bile alamadım.

derken zorunluluk çözümü de yarattı: sökmek. misal bir giysiyi beğenir gibi olduğumda gereksiz detayların kurtulunabilir olup olmadığını tetkik ediyorum. kıyafeti çirkinleştiren parçalar, kumaşa zarar vermeden sökülebilir nitelikteyse alıyorum. "bir defo mu var? yahut "neye bakıyorsunuz, yardımcı olayım" diye soran tezgahtarlara, "şuradaki tuhaf süsler sökülebilir mi diye bakıyorum" gibisinden karşılıklar verince yüzlerinde oluşan dumur ifadesi görülmeye değer. zira onlara göre giysiyi cazip kılan, benim gereksiz bulduğum, göz yorduğunu hatta giysiyi ucuz ve sıradan gösterdiğini düşündüğüm parçalar. söküp değiştirme, dikme, çıkarma hadisesi benim için öylesine olağan bir hale geldi ki, gardrobumda değişiklik yapılmamış tek bir parça giysi yok gibi. dost meclislerinde kıyafetlerimin hoşluğundan bahsedilince, "siz bunun orijinal halini görseydiniz böyle konuşmazdınız kuzum" demekten imtina edecek kadar tevazu sahibi değilim elbette. bütünüyle bertaraf edilememiş kendine akacak yeni mecralar bulmuş 80'lerin bir gün tüm dünyada yeniden olanca gücüyle zuhur ve kıyam etmesinden korkuyorum.

marks'ın (elbette marks and spencer'ın marks'ı bu, bildiğim başka marks yok) şu sözleriyle bağlamak isterim:

"uzakdoğuda bir hayalet dolaşıyor, rüküşlüğün hayaleti."

4 yorum:

bokbocesii dedi ki...

Nevet, kucucuk velettim bana da giydirdiler o vatkalı seylerden.Pek uysalmısım, tıkımı cıkarmamısım.Ya da annemde de var diye matah bisey sanmısım.Simdi annem de lanet ediyor o fotolara ben de.

gerisi önemli değil... dedi ki...

ortaokul ceketimde vardı benim. elden bir şey gelmez. kadınların durumu daha feciymiş sanırım...

Nobody dedi ki...

:))) Çocukluğumun travmasına tercüman olan bi yazı bu. Yumurta topuk ayakkabılar, yarasa kol bluzlar ve kelebek tokayla tutturulmus saçlarıyla etrafımda dolaşan ablama inat; bol paça pantolonum ve dar body' mle yaşadım yıllarca. Eh 10 yaşındaki bir çocuğa göre iyi bi duruş:)

gerisi önemli değil... dedi ki...

müziğinden giyimine kadar bir daha geri gelmeyesin :p

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.