birinci harp sırasında tüm avrupa'da, hatta demokrasinin olduğu ülkelerde bile halk, görevlerin yerine getirilmesinde güçlü bir yürütmeyi benimser. ayrıca, savaş sırasında siyasi hedeflere ulaşmak için şiddetin gerekli olduğu yönündeki inanç da pekişir. bu kitleler, savaş sonrasında askerlerin evlerine dönmesinde, iş bulunmasında, yeniden yapılanmada seri kararlar alınmasını ve hükümetlerin bu işleri hemen çözmesini beklemektedirler. bu durum, özellikle liberal ve parlementer bir geçmişi olmayan ülkelerde daha çok görülür. halk, sorunlarının bir an önce çözülmesini beklemektedir.
ama avrupa'ya önce demokrasi gelir. 1918'den sonra silahların zaferinden demokrasinin zaferine bir geçiş başlar. abd'nin savaşa girmeden önceki hedefi olan demokratik dünya, habsburg, romanov, henzollern ve osmanlı hanedanlarını yok eder. 1914'de avrupa'da 3 cumhuriyet ve 17 monarşi varken, 1919'da 13 demokrasi ve 13 monarşi vardır. avrupa yenileniyordur. ama süreç hiç de öyle iyiye doğru evrilmedi.
birinci dünya savaşından sonra çıkan iktidar krizlerinde demokrasiyle diktatörlük karşıtlığı rol oynar. rus devriminden sonra komünizm korkusu yüzünden faşist diktatörlükler büyük devletler ve halk tarafından önemsiz görülür. bunun nedeni de diktatörlüklerin geçici krizlerin üstesinden kolayca gelebilmeleri ve sıkı bir organizasyon ile halkı arkalarına alabilmeleridir. ama faşizmin tehlikesi ancak nazizmin iktidara gelmesi ile anlaşılabilir. 1939 gelindiğinde evrim sancılı bir şekilde devam ediyordur. avrupa'da 12 demokratik, 6 monarşi, 5 cumhuriyet hükümetleri vardır.
ikinci savaş öncesinde ise avrupa demokrasilerinde kriz tavan yapmıştır. birinci savaş sırasında erkeklerin işlerinde çalışan kadınların genel oy hakkına kavuşamaması, güce inanma/tapınma ve burjuvalarda sosyal değişimler, kitlelerin örgütlenmesi ve bir merkezden yönetilmeleri ve bunu benimsemeleri, geniş bir insan selinin alıştıkları yerlerden sürülmeleri, birinci harp sonundaki barış antlaşmalarının başarısızlığa mahkum olması(serves gibi), dünya ekonomik krizi ve paranın değer kaybı(bir çuval mark ile bir ekmek almak gibi), yeni kurulan çekoslovakya ve yugoslavya gibi devletlerde azınlıkların esas halk ise sürtüşmeleri ve siyasi kavgalar ile nisbi temsil sistemi(çoğunnluk hiçbir zaman sağlanamaz) diktatörlüklere zemin hazırlar. huzursuzluktan, düzensizlikten ve açlıktan bunalan avrupalılar kendilerini diktatörlere teslim ederler.
günümüzde diktatörlük kurmak için öncelikle modern kitle demokrasisi gereklidir. nazizm de dahil olmak üzere bir çok faşist diktatörlük seçimle işbaşına gelmiştir. ancak esas nokta faşizme geçiş yapan ülkelerin öncesinde demokratik olduklarıdır. neyse, ulusun, abartılan yüce geçmişine atıfla(şanlı tarih) çeşitli unsurlar bir pota içinde eritilir. oportünist programlar ve zafer kazanılacağı inancı beyinlere propaganda ile işlenerek kitleler elde edilir. diktatör devletler, güdümlü basın, göstermelik seçimler(tek partinin seçime girmesi), her türlü direnişin acımasızca bastırılması ile halkın yararına olduğu söylenerek hukuk devletinin yokedilmesi ve bireyin hiçe sayılması sayesinde süreci tamamlarlar. artık bireyler şanlı ulusun neferlerinden başka bir şey değildir.
diktatör dilimize fransızcadan geçen bir kelimedir. demokrasilerde geçici bir süre için olağanüstü yetkilerle donatılan yönetici alamına gelir. her türlü zorba yöneticiye de diktatör denilir. gerçi bu kelime mussolini'den sonra anlam kaymasına uğramıştır. kendisini diktatör ilan edince doğal olarak svastika gibi kötü bir şey olarak görüldü. neyse, kelimenin kökeni ise elbette latince. dictator, roma cumhuriyetinde, senato tarafından olağanüstü durumlarda(savaş ve felaketler gibi) verilen bir yetkidir. süresi altı aylıktır. oldukça fazla yetkiyle donatılan bu yöneticiler süre biter bitmez hemen yetkileri iade ederlermiş. ama sezar, hukuk dışı yollarla bu kurumu kullanarak etrafın tozunu attırmaya kalkınca en sonunda bıçaklanır. sezar da bir ünvandır aslında. bir sürü dildeki çar kelimesinden krala kadar hepsinin anlamı sezardır. neyse, nerede kalmıştım, diktatör, latincesi dictare. bildirmek, buyurmak demek. bir yazıyı yazdırmak için dikte etmek gibi.
neyse, ilk diktatörlük, kelimeyi ilk kullanan roma imparatorluğunun mirasçısı olduğunu iddia eden italya'da kurulur. önce italyan faşizmi, akabinde alman nasyonel sosyalizmi, komünizmden korkan avrupa devletlerinin sarıldığı yılanlar haline gelir. ekim 1922'de mussolini roma yürüyüşünü gerçekleştirir. haziran 1923'de bulgaristan'da subaylar darbe yapar. zankoff hükümeti kurulur. eylül 1923'de ispanya'da de rivera askeri darbesinden sonra askeri hükümet kurulur. ekim 1923'de gazi mustafa kemal meclis tarafından cumhurbaşkanı seçilir(yetkileri meşruti padişahlardan bile fazladır ve tek partili sisteme geçer. ikinci meşrutiyetin ilanından beri daima muhalefet partisi mecliste olmuştu). ocak 1925'de ahmet zogu arnavutluk'ta geniş yetkilerle cumhurbaşkanı olur. mart 1926'da polonya'da pilsudski askeri darbe yapar. mayıs 1926'da portekiz'de da costa darbe yapar. aralık 1926'da litvanya, ocak 1929'da yugoslavya'da darbeler olur. şubat 1930'da romanya kralı dikta idaresine geçer. temmuz 1932'de salazar portekiz'de yönetimi ele geçirir. naziler ocak 1933'de almanya'da iktidarı ele geçirir. iki ay sonra avusturya'da faşist diktatörlük işbaşına gelir. mart ve mayıs 1934'de estonya ve letonya'da diktatörlükler ilan edilir. ağustos 1936'da da metaxas yunanistan'da darbe yapar. en sonunda eylül 1936'da franco ispanya'da iktidarı ele geçirir.
dikkatinizi çektiyse bu ülkelerin çoğunun komünist rusya ile komşu olduğunu, rusya'nın etrafına adeta sonraki yeşil kuşak benzeri bir çelik diktatörlükler kurulmaya çalışıldığı rahatça anlaşılır. rusya'nın yayılmaması ile ispanya'da bile franco rejimi ingiliz ve fransızlar tarafından hemen kabul görmüştür.
ingiltere ve fransa sonuçta bu mihver birliğinden(almanya, italya, avusturya, romanya, macaristan, bulgaristan, savaşın sonuna kadar finlandiya, savaşın hemen başında nazizm yanlısı norveç, litvanya, letonya, estonya, arnavutluk) kurtulmak için yine rusya'ya, en sonunda da amerika'ya sığınmışlardır.
şu anda avrupa'da görünüşte sadece bir tane diktatörlük kalmıştır. o da beyaz rusya.
2 yorum:
Danışıklı dövüş.Bilinçli yönlendirme.Bunlar tesadüf değil.
Muhakkak uluslararası baronların bu furyadan birden fazla çıkarı vardı.
Mesela 1929 krizinde İsveç neredeyse tüm dünyanın aksine sosyal harcamaları ve kamu fonlarını artırmış!!!
Dönemin İsveç hükümeti beyinsiz mi?
Bir iktisatçının söylediği gibi dünyada para veya servet azalmaz, paylaşımında dengesizlik yaşanır.Yeni dünya düzeni bir veya iki senede kararlaştırılmıyor.
Başka bir açıdan üstün Alman teknolojisi, Fiat, Ferrari vs hep bu sürecin sonucu.
İsveç mi? Volvo ve kereste (namı diğer İkea) onlara yetiyor.
Diğer bir açıdansa refah düzeyi İsveç ile eşanlamlı iken Almanya Merkel'in, İtalya Berlusconi'nin elinde can çekişiyor, krizlerle skişiyor.
tüm bu krizler rockafeller ile şu ingiliz bankacı, rothenshild(umarım doğru yazmışımdır) işi sanırım. dünyanın gerçek efendileri onlar.
diğer konuya gelince; kaoslardan yeni düzenler doğar. birinci harpte monarşiler ile meşruti yönetimlerin çarpışmasından komünizm ile faşizm doğdu. bunların çarpışmasından da sömürgecilik bitti. en son çarpışmada stalinizm geberdi. yaşasın demokrasi :)
şimdi yeni bir kaos lazım, yepyeni bir düzen için...
Yorum Gönder