21 Mayıs 2009 Perşembe
faye dunaway, bacakları ve mısır tarlası
artık iyice yaşlanan, ama nedense sanki güzelliğinden bir şey kaybetmeyen bir insandır faye dunaway. gerçi yüzü iyice gitti, ama güzel bir insandı, sanırım çok güzel bir hayat yaşadı, güzel bir şekilde de ölür herhalde! üç filmini izledim veya izlediğimi hatırladığım üç filmi var sadece.
birincisi bonnie and clyde. oldukça genç zamanları olsa gerek, bacakları her zaman çok güzel olan bu kadın mısır tarlasına dalmış, ayakları ile son sürrat koşturuyor, clyde peşinde, bonnie annesine gitmek istiyor, ağlıyor, zırlıyor ve o koskoca mısır tarlasının ortasında evden kaçtığından beri ilk kez annesinin yanına gitmeye karar veriyorlar. ama bacaklar harbi süper, sanki tanrı mısır tarlasında koşmak için yaratmış onları! mükemmel kadını yaratmak istesem faye'in bacaklarını kesin koparırdım!
ikinci film barfly. bukowsky'nin tek senaryosu. henry chinaski var anlayacağınız. mickey rouke oynuyor bukowski'nin rolünü, ama bence mickey sarhoş rolünü oynayamamış, sarhoş taklidi yapar gibi, ayık birinin sarhoş taklidi yapması gibi. neyse, bukowski'nin tek görüldüğü sahnede faye, henry ile tanışır. evet, bildiniz, bir bar sahnesinde! bukowski, bu filmi anlattığı hollywood adlı kitabında filmin bir kaç sakat noktasından bahseder. mesela bir sahne çekilmiş, bitmiştir. ama feci bir hata farkeder ve hemen yönetmene dönerek "hiçbir alkolik bardağını boşaltmadan masadan kalkmaz!" der. evet, gerçekten mickey bardağının yarısı bira ile doluyken çeker gider. kitapta, filmdeki bar sineklerinin gerçek bar sinekleri olduğunu da yazmıştı. o sahneye çok kızacaklarını da belirtmişti. bende filmi sırf o sahne ve şimdi anlatacağım sahne için izlemek istemiştim aslında!
faye ile henry bardan çıkarlar, faye'in evine doğru giderken marketten bir şeyler! alırlar, sonra faye bir mısır tarlasına dalar. sanki şehrin içinde bir mısır tarlası gibidir, arkalarından polisler kovalamaya başlar, faye daha olmamış mısırlardan 3-4 tane koparır, sonra son sürrat koşmaya başlarlar, eve doğru, apartmanın içine girerler, polisler hala peşlerindedir!
faye, evde mısırları haşlayınca anlar yeşil olduklarını, yenecek durumda değildir. ama faye dunaway'in bacakları, bonnie and clyde'ın üzerinden 20 yıl geçse bile hala muhteşemdir. üstelik mısır tarlalarından vazgeçemiyor o bacaklar, koştur babam koştur! belkide o yüzden o kadar güzel bu bacaklar. bukowski'nin bir lafı vardır, " doğar doğamaz ilk gördüğüm şey kadın bacağı olduğu için, kadın bacağı fetişistiyim!" yani, dunaway'in bacaklarına dalıp gitmeyecek kaç tane erkek olabilir ki?! valla bak, hiç sanmam!
tamam, itiraf ediyorm, faye'in boynu da çok güzel!
evet, üçüncü ve son filmimiz arizona dream. faye iyice yaşlanmış, ama hala hafiften çekici. 20'li yaşlarındaki bir delikanlıyı(j.depp) kendisine aşık edebilecek kadar çekici. kızının ise aklı bir karış havada, o kadar ki kendini asmak isterken, tavanda yukarı aşağı sallandığı sahne, sinema tarihinde görülebilecek en komik intihar sahnesi. ama faye'in niyeti başka, o uçmak istiyor, depp ona uçak yapıyor, faye eğlenceli, depp deli, fay' in kızını oynayan lili taylor inanılmaz.
ama önce bir sahne. filmin başında axel ile paul'un barda karşılaşma sahnesi vardır. arkada biri telefonda istanbul'dan biriyle konuşur:
"ne hamile misin? ne kadar lazım kürtaj için? 600 dolar mı? ne doğurcaksın sen deve mi? 300 dolardan fazla göndermem!"
ama, north by northwest'in o mısır tarlalarının kenarındaki uçak sahnesi vardır, grant, uçak kendisine doğru alçaldığında kendini yere atar, gerçekten güzel sahnedir. işte arizona dream'de de bu sahneyi bire bir yapan paul adlı bir eleman vardır, büyük bir oyuncu olmaya çalışan biridir ve ve grant'den daha iyi oynamıştır o sahneyi, üstelik uçak falan yoktur, sadece sahnede yapmıştır rolünü.
konumuz faye ve mısır tarlaları elbet. bacakları da önemli, en sonunda boynunu da önemli bir hale getirdim! bu filmde faye ile mısır tarlası sahnesi hatırlamıyorum, sadece o elemanın mısır tarlası sahnesi var, ama faye, o ev sahnelerinden birinde muhakkak mısır yiyordur, eminim buna, siz de emin olun benim gibi. sonra belki, dikkatli bir izleyici olursanız, faye dunaway'in bacaklarını bile görebiliriz!!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
...
ilet:
ytravisbickle@hotmail.com
en sevdiğim yazılarım
1- stanley kubrick ve savaş sanatı
2- tanrı, şeytan ve her şey hakkında
3- mesih, deccal ve armageddon savaşı
4- hepimiz öleceğiz!
5- anormal düzeyde ilişki yaşayan insanların bilmediği gerçekler
6- quentin taratino'nun arka koltuk sendromu ve winston wolf
7- new amsterdam'dan new york'a ve saint peter
8- haberin yok, ölüyorum
9- bursa hakkında bilmediğiniz gerçekler
10- çizgilere basarak yürümeye çalışan insan
11- olasılık çiftler, gerçeklik katmanlar halindedir
12- ebedi rekabet
13- kuş sütüyle beslerim seni
14- tembellik hakkımız, söke söke almalıyız
15- tek eşliliğin insan doğasına aykırı olması
16- hazza ulaşmak ne kadar zor ulan!!
17- kafaların güzelliği
18- judith vs holofernes
2- tanrı, şeytan ve her şey hakkında
3- mesih, deccal ve armageddon savaşı
4- hepimiz öleceğiz!
5- anormal düzeyde ilişki yaşayan insanların bilmediği gerçekler
6- quentin taratino'nun arka koltuk sendromu ve winston wolf
7- new amsterdam'dan new york'a ve saint peter
8- haberin yok, ölüyorum
9- bursa hakkında bilmediğiniz gerçekler
10- çizgilere basarak yürümeye çalışan insan
11- olasılık çiftler, gerçeklik katmanlar halindedir
12- ebedi rekabet
13- kuş sütüyle beslerim seni
14- tembellik hakkımız, söke söke almalıyız
15- tek eşliliğin insan doğasına aykırı olması
16- hazza ulaşmak ne kadar zor ulan!!
17- kafaların güzelliği
18- judith vs holofernes
Sayfalar
telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.
7 yorum:
seviyorum seni mickey :)
gerçek travis benim!!!!
valla bak ;)
Ben de ayçiçek tarlasında koşmak istiyorum...
pek tavsiye etmem, tablaları küt küt başa çarpıyor...
Allahın ayyaşı içip içip yazıyor bizim genşlerimiz de nimetten sayıyor.Yarabbi dünyayı şu Amarikalılardan kurtar, zımbırtıları başımıza dünyanın en iyi müziği oldu, ayyaşları takip edilen yazar.
Çingeneler ve film dedik Kırmızı Keman'ı unuttuk.O filmde çingenelerin hayatına özeniyordu insan.
evet ayyaştı, kimse inkar etmez bunu.
Mesele ayyaş olması değil incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler anlatıp bu kadar övülmesi.
Louis Ferdinand Celine'e, Metin Kaçan'a ayıptır yahu.
Anlattıkları bir halta benzese içim yanmayacak.
Yorum Gönder