heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

4 Mayıs 2009 Pazartesi

waking life


"sinemada felsefe mi olurmuş lan" demişti biri bana. "yok yahu, filmin bir felsefesi var. aynen fight club daki gibi. salt bir kaç saatlik bir eğlence değil" diye açıklama yapmıştım. valla bak! neyse, 2001 yapımı, richard linklater imzalı bu filmde ethan hawk hariç aklınıza bir çırpıda gelen tanıdık bir oyuncu yoktur. normal görüntülerin üzerine bir şeyler yapmışlar, belkide büyüdür(!) yaptıkları, teknik işte, animasyon olmuş. ama hoş olmuş. yani başka türlü böyle bir konu nasıl anlatılabilirdi, hiç bilemeyeceğim.

filmde her şey bir araba kazası ile başlıyor...

geri önemli değil. varoluşculuğun kıyısından köşesinden, çevresinden dolanarak filmi izlemeye başlarsınız. yukarı doğru tırmanırsınız, bu arada görüntüler gitgide bulanıklaşır, gözleriniz iyice yorulur. hatta izlemede zorluk bile çekebilirsiniz. fade out, yani müziğin sesinin gitgide yok olması gibi, görüntüler yok olmaya başlar, kan ter içinde uyanır. sonsuz bir rüyanın içinde hapsolmuştur, çıkamaz, her şey kaybolur, artık yaptığınız lamba kontrolü bile bir anlam ifade etmez!


bu amerikalı embesiller böyle filmler yapmaz normalde. linklater amerikan bağımsız sinemacılarından. farkını ortaya koyuyor hemen. benzer teknikle a scanner darkly'yi de çekti aslında. ama konular bambaşka. bu filmi izlememek resmen bir kayıp, o kadar iddialıyım.

neyse, blogun bir güzelliği de bu. depo olarak kullanabiliyorsun. işte sevdiğim replikleri;

"kendine zarar vermeye eğimli insan kendini uzaklaştırılmış ve yalnız hisseder. deliyim diye düşünür."

"insanlar kargaşa ister. bundan çıkarı vardır. depresyon, kavga, isyan... bunlardan zevk alır. medyanın görevi bunları kabul ettirmektir. kendi sesini duyur. kendini yok et"

"herşey karşıtı ile çatışır ve karşıtına dönüşür ve karşıtı ile birlikte birleşime girer ve bir kere bile evet dersen bu evet üzerine yapışır ve bunun sonucunda sınır tanımayan bir evetler zincirini başlatmış olursun. sadece bir kere bile evet dersen hayatın boyunca evet dersin"

"insanın en büyük özelliği nedir? korku mu, tembellik mi?"

"hüsran nasıl ifade edilir? veya öfke yada aşk? ben aşk dediğimde ses ağzımdan çıkar ve diğer insanların kulağına gider. ve bu zahmetli yollardan geçip aşk kavramını barındıran beyne ulaşır. kelimeyi algılayan beyindir. beyin bu kavramı kendi süzgecinden geçiriyor ve anlıyor ama nasıl anlayabiliyorlar? çünkü kelimeler hareketsizdir. sadece birer simgedir. anlıyor musun? ve tecrübelerimizin oldukça büyük kısmı soyuttur. algıladığımız birçok şey ifadele edilez, kelimelere dökülemez. şimdi birbirimizle iletişim kurduğumuzda birbirimize ulaştığımızda ve birbirimizi anladığımızı sezdiğimizde bende nerdeyse ilahi bir tatmin duuygusuna ulaşıyoruz. bu geçici bir durum olabilir ama hepimiz bunun için yaşıyoruz.""rüyaların sürdüğü sürece gerçek olduğu söyleniyor. aynı şeyi hayat içinde geçerli olduğunu söyleyebilir misin? çoğumuz zihin, beden ve rüya arasında bağlantı kurmaya çalışıyoruz. bizi düş bilimciler veya rüya tabircileri deniyor. bak şöyle anlatayım; iki birbirine zıt bilinç vardır. ama aslında gerçek anlamda zıt değillerdir. uyanık dünyada sinir sistemi hatıraların canlılığını kısıtlar. bütün herşey bu aslında. bunun evrimsel bir anlamı var. karşında birden bire gerçeğine çok benzeyen bir yırtıcı hayvan görseydin uyum sorunu çekerdin. yırtıcı hayvanın anısı gerçek bir hayvanı anımsatsaydı ne zaman korkunç birşey görsek kaçardık. işte bu yüzden halüsinasyonları kısıtlayan seratonik nöronların var. ve bu nöronlar derin uyku sırasında kısıtlanıyor. bu kısıtlamalar sayesinde başka algılamalar önlenerek rüyaların gerçek görünmesi sağlanıyor. o yüzden rüya gördüğümüzü pek anlamayız. dünyamınızı yaratan sinirsel aktivitenin işlevsel sistemi için rüyada algılama ve hareket ile uyanıkken algılamak ve hareket arasında herhangi bir fark yoktur."

"neyi sevdiğimizi bulduğumuzda neyden nefret ettiğimizi de buluruz ve isteklerimizi kimin engellediğini."

"marketlerde satılmayan isteklerin isteklerin cevabını bulmak kolay olmaz."

3 yorum:

Adsız dedi ki...

ben bu filmi izlerken başından sonuna kadar, durdura durdura, her cümleyi manuel biçimde kağıda dikte ederek izlemiştim.tamamı bittiğinde cd de bozulmuştu elbet.ne büyük manyaklık.
şimdi internetten senaryosunu bile bulma imkanımız var halbuki.

gerisi önemli değil... dedi ki...

ben aynısını mulholland dr. da yapmıştım. öyle çözdüm o filmi.

waking life da da dediğin gibi, ama kısmen yaptım, zaten o yüzden bu replikleri yazmıştım :)

aşkın dedi ki...

2 ve 3 numaralı tespitler.

2 numaranın yanlışlığını uzun zamandır farkettim.Yeteri kadar likör ve çay verin, hiç çalışmadan hiçbirşeyle uğraşmadan ömrümü geçiririm.

3 numara bana Şeytan'ın Avukatı filmindeki Al Pacino repliğini anımsattı (yine Bal Pacino, senin adamın :)

''Hiçbir zaman ön planda olma, hep geride dur.Gösterişten uzaklaş.
Kimse perde arkasındakinin sen olduğunun farkına varmasın, böylece istediğini yaparken kimseye hesap vermek zorunda olmadan rahatça davranırsın.''

Sınıfın sessiz öğrencisi soruya parmak kaldırdığında herkesin ve öğretmenin dikkati ona yönelir.
Her soruya parmak kaldıran parlak öğrencileri o anda kimse iplemez.
Onların bütün o görkemli istikrarı, bir anlık değişiklik uğruna hiçe sayılır.

Son söz:
Enayilik edip başarılı olarak
beklentileri yükseltmemeliyiz.Sonra hep aynısını isterler.Aynısını bulamayınca aforoz ederler.

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.