iskender ile ilgili bu metinler olynthuslu callisthenes'in yazılarına dayandığı söylenmektedir. bu kişi, iskender'in fetihlerini kaydetmesi için görevlendirilmiş, ancak daha sonra onunla arası bozulmuş ve hapishanede ölmüş birisidir. yazıları ise kaybolmuştur. ancak yüzyıllar sonra avrupa'da onun orjinal yazmaları olduğu iddia edilen metinler dolaşmaya başlar. bilginler bu metinlere sahte callisthenes diye söz eder. ancak bu metinlerin latincenin yanı sıra, antik yunanca, ibranice, arapça, farsça, ermenice ve hatta etiyopçası bile bulunmuştur.
neyse, hikayeye geçeyim. metinlerde önce iskender'in, aynen musa gibi, suları yararak mısır'ı terk etmeye kalkıştığı ve takipçilerinin denizi yürüyerek geçmeye çalıştığı yazar. bu işi nasıl yapmıştır?
kıyıya vardığında erimiş kurşundan yapılma bir duvarı denizin ortasına dikerek denizi ayırmaya karar verir ve duvarcıları yapı su yüzeyine çıkıncaya kadar kurşun ve erimiş madde dökmeye devam eder. sonunda bu duvarın üstüne bir kule ve bir sütun diker. sütunun üstüne kendi başını ve kendi başına da bir boynuz koyup üstüne "buraya gelip denizden yelkenliyle geçmek isteyen olursa bilsin ki onu ben kapattım" diye yazdırır. bu hikayede zülkarneyn'i görürüz. çünkü zülkarneyn 'iki boynuzlu' demektir.
suları böylece kapayan iskender ve adamları denizin ortasından yürümeden önce önlem olarak esirleri yollarlar. ama esirler tam kulenin oraya varınca dalgalar onları yutar ve iskender korkarak musa'yı taklit etme girişiminden vazgeçer.
bundan sonra ordusunu arkasında bırakan büyük komutan karanlık diyar adı verilen, çölün kenarındaki muşaş dağına varır. daha sonra duvarı olmayan, üstünde alçak ve yüksek yer olmayan, düz bir yol görür. yolculuğa çıktığı iki dostunu arkasında bırakıp tek başına devam eder. 12 gün ve gece yürüdükten sonra bir meleğin ışığını görür. ama ışığa vardığında gördüğü şeyin bol alevli bir ateş olduğunu ve "tüm dünyanın oradan çevrelendiği dağa" varmış olduğunu fark eder.
ateşten melek onu görünce şaşırır ve "sen de kimsin?" diye sorar. iskender ise ona tanrının kendisini görevlendirdiğini ve cennet olan bu yere varması için kendisine kuvvet verdiğini söyler. derken melek, iskender'i arkadaşlarına dönmesi için ikna etmeye çalışır. ama o kararlıdır. sonunda meleğe daha önce hiç bir insana bahşedilmeyen bir gücün kendisine verilmesi karşılığında ikna olur. melek şöyle der;
"arap diyarında, tanrı katı karanlığın siyahlığını kurdu. içinde bir bilgi saklıdır. orada hayat suyu denilen bir pınar vardır. ondan bir yudum bile içen asla ölmez!"
iskender suyu nasıl bulacağını sorunca melek kendisine bu pınarı bilen insanların olduğunu, onları bulması gerektiğini söyler.
ordugahına dönünce tüm bilgilenleri sorgulamaya başlar. matun adlı bir bilgin, o yerin "sağ taraftan doğduğunda güneşin üstünde uzandığını" söyler. böylece matun la beraber yola koyulur. uzun bir süre sonra iskender yorulur ve matun'a devam etmesini söyler. karanlıkta yol alsın diye gece yolunu görebileceği bir taşı ona verir. matun uzun süre devam eder. gece iyice çöktiğinde taşın ışığı yayılır ve matun bir kuyu görür. ama yaşam pınarına vardığının farkında değildir. yanındaki kurutulmuş balığı yemek için onu kuyunun suyu ile yıkar. ama balık suya dokunur dokunmaz yüzüp kaçar.(bu balık hikayesi kur an da musa ya da atfedilmiştir. kehf 60-64)
olayı gören matun hemen kuyuya girer. bol bol içer ve yıkanır. artık daime genç biri olmuştur. iskender in yanına döndüğünde ışıldayan taşı unuttuğunu fark eder. yinede ona kuyudan bahsetmez. ama iskender karanlıkta el yordamı ile yola devam eder. ve birden karanlıkta ışıldayan taşın ışığını görür. doğru yolu bulduğuna inanan iskender büyük bir hırsla oraya yönelir. ama ona ebedi hayat yerine mezara gideceğini söyleyen bir ses yüzünden dehşete düşer. hemen ordusuna geri döner ve aramaktan vazgeçer.
başka bir versiyonda ise kurutulmuş balığı yıkayan iskender'in aşçısıdır. balığın canlanmasıyla ne bulduğunu fark eden aşçı sudan içer ve birazını gümüş bir kaseye doldurur. keşfinden kimseye söz etmez. iskender ise yoluna 360 adamıyla devam etmektedir ve ne yıldızların, ne ayın, ne de güneşin ışığının aydınlatmadığı bir diyara varır. ama kuş adamlar tarafından durdurulur. ona "geri dön" derler. "bu diyar sadece tanrılara aittir. kutsanmış diyara bu sefil insanlar ayak basamaz." korkudan titreyen iskender ise bu diyarın taşı ve toprağından alır. hep gece süren bu karanlık diyardan çıktıktan sonra cebine doldurduklarına bakar. bu taş ve toprağın hepsinin aslında altın olduğunu görür.
aşçının aklı yeni başına gelmiştir ve canlanan balıktan iskender'e bahseder. ama sudan içtiğini ve yanına birazını aldığını yine söylemez. iskender ona kızar, döver ve ordugahtan kovar. ama aşçı iskender in kızına aşık olduğu için gitmez istemez. sakladığı suyu kızına ikram eder ve artık ölümsüz olacağını söyler. boşboğaz biri olan kızı etrafına olayı anlatınca iskender bunu öğrenir ve kızını da kovar. ama aşçıya acımaz. onun boynuna bir taş bağlar ve denize atar. aşçı elbette boğulmaz. artık o deniz iblisi andrentic'tir. iskender ise bir süre sonra genç yaşında mısır'da ölecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder