heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

4 Ekim 2011 Salı

tamirci çırağı


daha öncesinde bu parçadan bir yazı içerisinde kısaca bahsetmiştim. şimdi uzun uzun bahsedelim. malum, tamirci çırağı cem karaca'nın en meşhur parçalarından birisidir. ama "sürerim buluttan tarlaları, yağmurlar ekerim göğün göğsüne, güneşte demlerim senin çayını, yüreğimden süzer öyle veririm" demez işte bu şarkıda. ıslak ıslak'da feci bir sevda vardır. tamirci çırağı ise bambaşkadır ve esasında bir gerizekalıdan bahseder. siz o gerizekalıya şarkıyı dinlerken "run forest run" diye de bağırabilirsiniz.

gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar
ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar
elleri ak yumuk yumuk, ojeli tırnakları
nerelere gizlesin şu avucum nasırları

şarkı bildiğin sınıfsal farklılıklardan bahseder. otomobil tamircisi(çırağı veya) bir delikanlı, bir gün tamirhaneye gelen güzel ve zengin kıza birden bire aşık olur. malum, erkek dediğin süt gibi beyaz kadınlara, güneş görmemiş göğüslere, ellenmemiş kalçalara, ojeli tırnakalara, güzel giyisilere aşık olur. çünkü kadının parlaklığı erkeği çeker. kadının gözü ise doğal parlaklılar alır. çünkü "kadının en iyi dostu elmaslardır". erkek gidipte tekstilde çalışan kirli giyimli, başı örtülü, kara yüzlü kadınlara aşık olmaz. hatta büyük aşk hikayelerini bilirseniz eğer, mecnun'un aşık olduğu leyla, vezir kızıdır, ferhat'ın tombul sevgilisi şirin, bey kızıdır. aslı ise zaten bir içim su olmasının yanında babası da önemli bir kişidir. aynı kadınlar böyle önemli kişilerin kızları olmasa inanın bana ne mecnun, ne ferhat, ne de kerem onlara aşık olurdu. gördüğünüz üzere erkek dediğin kadının tipine bakmaz. fakirse eğer parasına ve giyimine aşık olur. herkes kendinde olmayana aşık olur. zaten şarkıda da kızın kaşından gözünden olduğu kadar, pahalı kılığından kıyafetinden bahsetmesine de bakılırsa yağız gencimiz, sadece o tür kızlara aşık olmaktadır. bi de kekndi kendine çırak ellerinin o nasırı ile kadının kremler içinde yüzmüş süt gibi yumuşak ellerini kıyaslayınca utanır. tokalaşamaz bile. çünkü aşağılık duygusu tavan yapmıştır. nasırlı elleri ile o yumuşak elleri tar u mar deceğini düşünür. düşünün lan bi, nasırlı, testere gibi eller, o yumuşak elleri hatır hutur keser!

otomobili tamire geldi dün bizim tamirhaneye
görür görmez vurularak başladım ben sevmeye
ayağında uzun etek dalga dalga saçları
ustam seslendi uzaktan oğlum al takımları

neyse, çırak kıza yazmaya başlar, ama kız doğal olarak hiç oralı olmamaktadır, ki hayatın doğal akışı da bunu gerektirir zaten. ama köyden yeni gelen çırak, süt sağan berivanlardan beri gördüğü tek 'kadın gibi kadın' bu olduğu için adeta büyülenmiştir. aragorn'un o peri kızı arwen'den, gimmi'nin galadriel'den büyülenmesi gibi bir durum vardır ortada. tabi usta hemen durumu çakar ve çırağının kendisini rezil etmesine izin vermez veya kadına sarkmasından korkmaktadır. çünkü öyle bir durumda yağlı bir müşteri kaçabilir.

bi romanda okumuştum buna benzer bir şeyi
cildi parlak kağıt kaplı, pahalı bir kitaptı
ne olmuş nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç kız
yine böyle bir durumda tamirci çırağına

hayat böyle bir şey işte. dizilerde, romanlarda, filmlerdeki gibi bir şey sanılıyor aşk. aslında oralarda bile sevgi beş dakika ile anlatılır. bisiklete binilir, hop dondurma yalanır, hop denize bakılır, hop akşam olur. al sana beş dakka. geri kalan süre kavgadır, sinirdir, stretir. sen o filmlerdeki beş dakikaya, el ele tutuşan ve meleklermiş gibi sevişenlere kanarsın ve hayatı o beş dakikaya göre yaşamak istersin. bizim çırak da aynı kafadan. zengin kızın kendisine aşık olacağını sanır. normalde kadının kendisinden bir kaç eğlence çıkarması lazım, ki eğlensin. hayat eğlencedir.

ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları
arkası kuşlu aynamda taradım saçlarımı
gelecekti bugün geri arabayı almaya
o romandaki hayali belki gerçek yapmaya

ve büyülü anlar başlar. çırak büyük ihtimal on beş yaşlarında biri olmalı. kendisini kirli gösteren giyisilerinden utanır. lacileri çekmeye karar verir, ki o da mahmutpaşa malıdır aslında. parıltısı yoktur giyisilerinin. saçlarını ne kadar tararsan tara, değişmez a yavrum, senin bahtın kara. kadını kılığı kıyafeti ile etkilemeye çabalayacaktır. ama çırak maldır gördüğünüz üzere. ulan salak, kıyafetle o kadın tavlansa çevresinde milano malı giyisili binlerce erkek var. üstelik araban bile yok. kadının arabasını tamir ediyorsun. kadınlar için araba iktidar sembollerinden birisidir. gider kendi arabasından daha muhteşem arabalılara verir. ama herif dediğim gibi romanlardan feci etkilenmiştir. gençlik başında duman işte.

durdu zaman durdu dünya girdi içeri kapıdan
öylece bakakaldım gözümü ayırmadan
arabanın kapısını açtım, açtım girsin içeri
kalktı hilal kaşları sordu kim bu serseri

en sonunda büyülü anlar başlar. hani sinemada bir sahne vardır. kırmızı şapkalı kadın, arabanın arka koltuğundan iner ya, ağzında sigarasının dumanı tüte tüte, önce şoförü kapıyı açar, akabinde önce sağ ayağı görünür, kırmızı topuklu ayakkabı yere temas eder, her şey yavaş çekim devam etmektedir ve kırmızı şapka belirir, kadının yüzü görünmemektedir, ama dumanlar kadının şapkasını bulutlarda göstermektedir ve sol ayak yere basar, mini etek giymiştir kadın ve göğüsleri çıkar akabinde kapıdan, en sonunda da yüzü görünür, büyük güneş gözlüğü gözünde, şık eldivenli ellerinin parmaklarında sigara. işte öyle bir sahne yaşar bizim çıkak. kapıyı açar, bakar, çarpılır ve kadın şaşırır, "benim iyi giyinmiş şoförüm nerede, bu mal kim" bakışı atar.

çekti gitti arabayla egzozuna boğuldum
gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum
ustam geldi sırtıma vurdu unut dedi romanları
işçisin sen işçi kal giy dedi tulumları

kadın yine iyi birisidir. çırağı dalga geçmek için bile kaale almaz. bakar ve en sonunda "eeeh yeter be, seni bana sayıyla mı verdiler" tavrı takınır. delikanlıya ayarı verip basar gider. ama bizim beyinsiz çırak yıkılmıştır. o aşifte nasıl olup da kendisine yüz vermemektedir. gider bakar aynaya, tipi falan düzgündür aslında. en sonunda düşünür ve o müthiş sonuca varır. kız zengindir de o yüzden ona yüz vermemiştir. daha kötüsü de kendisi maalesef zengin değildir ve bu yüzden kızı kafalayamamıştır. acı gerçeği kavrayıvermiştir. iyi giyimle en fazla onun jigolosu olabileceğini anlar. o da kadın ihtiyarlayınca gerçekleşebilecektir. böylece yıllar yılı fakirliğinden utanan genç tamircinin ilk kez zihninde bir parıltı belirir gibi olur. fakirlik, sırf kendisi için değil, herkes için berbattır. derken şarkıda babacan görünen ve durumu farkeden ustası, "işçisin sen işçi kal, tepemin tasını attırmadan giy şu tulumlarını, al eline takımları, git şu arabayı tamir et, başka da bir bok düşünme, yoksa ağzını yüzünü sikerim senin" diye esip gürler. zaten paralı bir müşteri de kaçıp gitmiştir ve sinirlidir. o çırağı sikse yeridir, o anda kafasından bunlar geçer. genç tamirci çırağı ise varmak üzere olduğu sezgisel bir sınıf bilincini daha kazanmadan kaybetmiştir. bundan sonra da hep aynı tas aynı hamam olacaktır. yine zengin kızları görecek, yine onlara yazacak, ama karşılık alamayacaktır. o zengin kızımız ise elbette kendi sınıfından iyi bir koca bulup onunla vakit geçirecektir. çırağımızın payına ise anasının bulduğu helal süt etmiş kadın düşecektir. patronunun ağzını yüzünü sikmemesi için de olanca gayreti ile çalışacaktır!

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.