seri film dediğin üçlemedir birader. bunun ikisi(
kill bill vol.1-2), dördü(
omen 1-2-3-4), beşi falan olmaz. ya üçleyeceksin, ya altılayacaksın. eğer dokuzlarsan bu dizi gibi bir şey olur. yani fazla uzun. mesela rambo'yu sırf üçleme diye sevmişimdir. allah'tan dördücüsünü de çektiler, kurtardılar beni bu sevme halinden! baba üçlemesi ise uzak dursun, hiç sevmem, rambo'yu severim, o seriyi sevmem.
sergio leone'nin spagetti western üçlemesi de harika. daha önce ondan bahsetmiştim. o yüzden üzerinde durmayacağım.
kieslowski'nin fransız bayrağından ilham aldığı üçleme de hoştu. çok sanatsal, vaz geçtim o yüzden!
mad max ve
iskoçyalı da güzel üçlemelerdir ha, es geçmem, severim, sayarım. ve
back to the future'da var, unutmadım elbette. ama bir ara ondan da bahsetmiştim.
indiana jones'u bir hiç uğruna, boktan bir senaryo ile dörtleme yaptılar. allah filmde yapım ve emeği geçen herkesi bir daha sinema sektörüne giremez etsin! ki aynı bedduam
cehennem silahı ve
die hard için de geçerli. özellikle
alien üçlemesine yaptıklarına çok kızmıştım. üstelik dördüncüsü kötü bir filmdi. ne gerek vardı birader!
işte şimdi sizi bir sıralama yapmaya çalışacağım. en sevdiğim üçlemeler;
5- scream: wes craven imzalı bir seridir. ilk filmi muhteşemdi. ikincisi ise eh işte. lise ortamı üniversiteye taşınmış. neyse, seri boyunca kimin eli kimin cebinde belli değil, tam bir lise son/fakülte abartılı gençlik hikayesi ve bir katil var. belkide birden fazla! neyse, esas kızımız sydney i öldürmek isteyen sapık! katillerin tümü, bu üçleme boyunca korku film klişelerini bize güzel güzel anlatmış, ortada pek bir esrar bırakmamışlardır. üçüncü filmi izlemek bir zulümden de öte bir hal alsa bile sonuçta üçlemedir ve güzeldir. ilk filmde öldürülen korsan cd satıcısı çocuğu bile zorla göstermişlerdi sanırım. yoksa ikinci filmde myidi o sahne! üstelik meşhur maskeri ülkemizin en ücra köşelerine kadar girmiştir.
bu seriyi korku film klişeleri ile bitireyim;
- geri döneceğim diyen ölür.
- fazla alkol alan ölür.
- o gece sevişen ölür.
tabi bu serinin komedisi de yapıldı. o daha eğlenceliydi, ama konumuz üçlemeler!
4- lord of the rings: şahsen yüzüklerin efendisi serisini okumadığım için seriyi beğenmeyenlerden değilim. üçüncü filmin sonu bitmek bilmese bile(7-8 tane son sahne vardı, artık gına gelmişti) hikaye harbiden güzeldi. ben yüzüklerin efendisini okuyup sürekli ahkam kesen kişilere gıcık olduğumdan okumuyorum bu seriyi. sonra kendime de gıcık olacağım. bu kişiler sanırsınız dünyanın en muhteşem entelektüelleri, burunlarından kıl aldırmıyorlar!
neyse, nedense ikinci film, yani iki kule daha çok hoşuma gitmiştir. bir biraz çocuklar eğlensin, bilgilensin, havai fişekler falan şeklinde geçmişti. üstelik yüzük kardeşliği, ı ıhh, ne kardeşliği be! herkes bir yüzüğün peşinde, herkes gücün peşinde. bu naziler ingilizlere nasıl bir zulüm çektirdilerse birader, adamlar o umutsuz günlerde umut üretmek için akıl almaz bir hikaye yazmışlar.
filmde en sevdiğim karakter elbette
faramir'di. yüzüğü ele geçirdiği halde yok edilmesi için geri zekalı frodo'ya vermişti. üstelik kendisini feda etmeyi de bilmişti. büyük adam vesselam!
velhasıl kelam; seri boyunca, en umutsuz anlarda bile bir umudun daima var olduğu, bunu içimizde taşımamız gerektiği, ancak bu şekilde başarılı olacağımız anlatılıyor. hatta bu umut için kendimizi feda etmeyi bile göze almalıyız. çünkü o en son anda, eğer iyi biriyseniz daima hayatta kalırsınız. ama bromir gibi pişmanlık duyacağınız işler yaparsanız ölürsünüz.
3- star wars: yüzüklerin efendisi'nin sanki uzay versiyonu gibi. gandalf olmuş size yoda. aragon'da anakin olmuş, ama kötü tarafa geçmiş. uzun bir hikaye, iki tane üçleme. bu daha hoş yapıyor aslında üçlemeleri. gerçi şimdi anakin'in çocuklara yönelik bir üçlemesi daha başladı sanırım. pek matah bir şey değil.
seriler boyunca kontrol edileyen aşırı hırsın insanın başına neler açacağı bol bol, tekrar tekrar anlatılıyor. luke adlı sünepe karakter(koskocaman bir çölde tek başına o kadar vakit geçirdikten sonra ben uzay gemisi görsem gemiden inenleri taşlardım!) birden bire evrene dengeyi getirek tek kişi haline geliyor, makama ve mülke tam kavuşurken yavaştan kız kardeşine halleniyor, ama allah'tan kız akıllı, babasından almış genlerini, zeki, çevik, atik bir eleman olan solo'ya yanaşıveriyor.
han solo da anasının gözü, görmüş geçirmiş, değişik canlılarla iletişime geçmiş, ama hayatında hiç gerçek bir macera yaşamamış, kadına dokunmamış.
işte böyle üç karakter,
lord sideous ve alemlerin kralı
anakin skywalker karşısına çıkar. ama
grand moff tarkin'i hiçbir zaman es geçemem. o kısacık sahnelerinde gönlümde anakin'den bile fazla yer almış, fahri ağabeyim olmuştur!
neyse, ilk üçlemede
death star'ın yok edilmesinden sonra dallama jedi'lar ile karanlık tarafa geçmiş vader arasındaki mücadele devam eder, bir çiçek büyür, ağaç tohum bırakır toprağa ve luke elini kaybetse bile artık iyi bir döğüşçüdür. babasının yardımı ile sideous uzayın karanlık yapısı ile tanışır, vader ölür, anakin tekrar doğar, luke köşesine çekilir.
ikinci seri bildiğiniz gibi başa döner ve anakin'in hikayesini anlatır. anakin'in hırsına teslim oluşu güzel işlenir. karısı ve çocuklarının hayatını kurtarmak için jedi'lar ona sadece akıl verirken palpatine ona umut verir. çok güvendiği şansölye yüzünden kendi klanına ihanet eder, mustafar'da ise son nefesini verir. artık çiçekleri koklayamayacak, her petekten bal alamayacaktır. erkekliği bile yanmıştır!
2- the matrix: her ne kadar ilk film ile diğer ikisi arasına derin bir çizgi çekmemiz gerekse bile üçlemedir işte. gerçi araya sıkıştırılmış bir
animatrix vardır. ara olayları anlatır, ki o da güzeldir. ama sanki üç buçuktan dörtleme olmuş gibidir. wachowski biraderler bu seriden sonra çok para bulmaktan götleri tavan yapmış ve biri kadın olmayı seçmiştir. hatta şuh bir bakış attığı etekli bir resmini görmüştür. "yavrum ye beni" der gibi gibiydi. neyse işte, mavi mi yoksa kırmızı mı derken pembeyi seçmiş, bana ne!
seri ciddi bir gelecek öngörüsü. terminatör serisini buraya matrix yerine yazardım, ama o da dörtleme oldu. umarım 2 film daha çekip klasik seri(savaştan öncesi)ayrı savaşı gösteren seri ayrı yaparlar. yoksa güzelim terminatör sersine yazık olacak. neyse ya, konu nereye geldi, matrix'de yapay zeka en sonunda dünyayı ele geçirmek için insanlarla savaşmaya başlar. ama kendileri oldukça sağlam olduğu hade insan vücudu çok kusurludur. daha ilk kurşunda bok gibi kalmaktadır. insanlar savaşı kaybedeceklerini anladıklarında gökyüzünü karartırlar ve hem kendierinin hem makinaların temel güç kaynağı olan güneşi görünmez ederler. ama bu sefer makinalar insan vücudunun sağlam bir enerji kaynağı olduğunu fark edip, insanlarla da anlaşıp hepimizin vücudunu tabut gibi enerji tüplerinde tutarlar. zihnimiz ise yalan bir gerçeklikte yaşamaktadır.
insanlar için ilk yazılan program cennet gibi bir yerdir. ama insanlık onuru bunu kaldıramaz! bunun üzerine mimar, kahin'i tasarlar. kahin insan psikolojisinden anlayan bir programdır. ve kendi teknolojimizin ulaştığı en üst evreden itibaren yalan yaşantımız başlar.
ama bu yapay gerçeklikte bir gariplik olduğun fark edenler vardır. işte bu kişiler bu gerçeklikten kurtulmaya çalışır, bazıları zion'a, yaşayan son insan şehrine gideblir. bazı dener, ama başaramaz. oysa zion bile makinaların bir plan programıdır. nüfus arttığında hemen bir neo(kahin'in elinden kurabiye yiyerek
the one programı yüklenmiş ve kendini seçilmiş sanan zavallı) yaratılır ve neo'un seçtiği 13 kişi dışında herkes öldürülür. bu 6-7 kez denenmiş ve başarılı olmuştur.
ama şimdi durum farklıdır. the one yüklenen neo,
ajan smith'in içine girip onu parçaladığında smith'e kendisinden bazı şeyler yüklenmiş ve smith bir virüs gibi matrix deki herkese bulaşmış, yakında makinaların gerçek hayattaki dünyasını bile ele geçirecek konuma gelmiştir. işte bu noktada, makinalar ile insanlar son büyük kapışmasını zion'da yaparken, neo makinalar ile pazarlık eder. smith ile çarpışması karşılığında kesin barış sağlanır. kurtarılmak isteyen kişi artık özgürdür.
neo, smith ile son büyük kapışmasını yapar. oldukça kötü olduğunu düşündüğüm bu son kapışamda smith her şeyin bittiğini düşünüp neo yada kendi virüsünü ekleyince olan olur. sanırım o virüsün anti virüsü neo da yüklüydü ve sistem kendi kendini imha etti! ama gelecekte bir üçleme daha görünüyor. en azından ben bekliyorum.
ve 1 numarada
pirates of the caribbean: sevgili okur, şu an gözlerim doldu, çok mutluyum, o kadar çok kişi başımda dikiliyor ki anlatamam neler çekiyorum. ama sona geldim, nah geldim, adam karşımda ağlıyor, nasıl yazayım lan şimdi, duygulandım bak!
neyse, bu anı geçtikten sonra filmden bahsedeyim. seri bir defa eğlenceli, eğlecenin tavan yapmış halidir.
orlando bloom adlı artık her tarihi filmde gördüğümüz kişi ile genç kızların biricik sevgilisi depp var. erkekler için ise keeria'yı koymuşlar. gözümüz gönlümüş hoş olmuş, daha ne işte.
filmde tüm gemiclik efsaneleri anlatılıyor. yani hepsini toplamışlar, seride karşımıza çıkarmışlar. siyah inci var, define adası var, uçan hollandalı var, ne ararsanız var işte. ve tabi
jack sparrow var. gelmiş geçmiş en eğlenceli karakterlerden biri bence. müthiş.
filmi uzun uzun anlatasım harbi yok. çünkü öyle film eğlecelik, anlatsam nolcak, izlemek lazım bu seriyi...