heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

17 Aralık 2009 Perşembe

tekinsiz

çöpçatan, kayıp halka, tabiat ana, iftira kontu, rahibe vigilante, leydi çöpçü, iftira kontu, ajan fitneci, aziz bağırsaksız, vandal dükü, amerikan güzeli, katil aşçıbaşı, bayan clark, müdire tekzip, peder tanrısız, yoldaş huysuz, kontes basiret, barones frozbit ve bayan aksırık nikli kişiler, bay whittier'ın sokaklara yapıştırdığı bir ilana başvurup, hayatlarının en mükemmel romanını yazmak için, eski bir sinema salonunda toplanırlar. süre 3 aydır. her çeşit ihtiyaçları karşılanacaktır. ama bu kişilerin hepsinin tek bir amacı vardır. ünlü bir tv yıldızı olarak çıkmak...

bu amaca erişmek için kalemlerini kullanacaklarına vücutlarını kullanırlar. sonuçta teker teker ölümler başlarken, sağ kalanlar parsadan daha çok pay kapmak için direnebildikleri kadar dayanırlar.

tipik bir palahniuk romanı diyemeyeceğim. gerçi bu kişiler üzerinden amerikanın ve hatta dünyanın değişik bölgelerine seyahatları de var. toplanan her kişinin, hayatlarının dönüm noktası olan anıları ise bazen çok etkileyici, bazen değil. yer yer sıkılabilirsiniz. sonunu önceden tahmin edebilirsiniz. sürükleyici değil, ama yine de oldukça güzel. belki palahniuk'un tüm romanlarını hatmettiğimden bana fazla etkileyici gelmedi. diğer romanlarındaki karakterler bir odaya toplanmış gibi.

romanda yine de oldukça etkileyici bölümler var. mesela topuk masajı, değişik masturbasyon yöntemleri, bıçak türleri, eski sevgiliden intikam alma yöntemi ve eski çocuk yıldızın başına gelenler gibi. palahniuk'un ayrıntıları anlatma biçimi her zaman güzeldir.

sonra aklıma bu kalp seni unutur mu ve hatırla sevgili gibi diziler geldi. senaristler geçmişte o olayları yaşayan kişiler. şimdi geçmişlerini paraya tahvil ediyorlar. yani satıyorlar. romanda ise bu satışın biraz daha vahişisi anlatılıyor.

6 yorum:

aşkın dedi ki...

Kendisine büyük saygı duyuyorum, bu abimizin istediği kadar saçmalama hakkı vardır zira hiçbirşey yapmasa başyapıtı yeter.

http://nick-fallin.blogspot.com/2008/01/kltrel-buzul.html

Peki arada bir ismi geçen o ayyaş boş beleş sikko Amerikalı? Yazarım diye geçiniyor, nalları diktikten sonra bile.

gerisi önemli değil... dedi ki...

valla birader aslında tüm kitapları o başyapıt gibi. gösteri peygamberi'ni daha büyük bir zevkle okumuştum. eğer amerika, harbiden palahniuk'un anlattığı gibiyse, bu ülke hala daha cennet...

bukowski'yi istediğin kadar eleştirebilirsin, bir şey diyemem, ama ben severim.

atav dedi ki...

"Yarının gerçek edebiyatı,bugünün mapushanelerinden çıkacak,göreceksin.Yazarlarımız konu sıkıntısı çekiyorlardı.İşte bir sürü konu onlara..."
Deniz Gezmiş (Hapisteyken)

gerisi önemli değil... dedi ki...

atav, yorumun son paragrafaysa eğer;

diziler iğrençtir.

atav dedi ki...

O dönemin mapushanelerinden çıkan yazıları, kitapları ve hikayeleri bir bütün olarak ele alırsak, diziler bunun çok ufak fakat en ön planda olanlarıdır. Diziler konusunda çok farklı düşünmemekle birlikte, tamamen işlevsiz olduklarını da düşünmüyorum. Mesela çok yakın zamanda bu dizilerin orduyu kötülemesinin ne kadar yanlış olduğundan yakınan ve ülkenin en güvenilir kurumu olan ordunun böyle işkenceci olarak gösterilmesinden çok rahatsız olan bir adamla tanıştım. Ve şunu söyleyebilirim ki bu adamın rahatsızlığı benim mutluluğumdur. Ne kadar onunla mücadele edersek edelim yine de bizi içine çeken gerçekliğin dinamiklerini de iyi analiz etmemiz gerekir. Aydın Çubukçu'nun kitapları da aynı mapushanelerden çıkmıştır fakat nereye kadar ulaşmıştır Çubukçu'nun sesi, bu diziler insanların bir takım sorular sormasına neden oldularsa ne kadar iğrenç olursa olsun işlevsizleştirmek yanlış olacaktır.
Bu insanlar anılarını satmışlar mıdır? Doğru fakat tam bir metalaşma döneminde yaşamıyor muyuz? Varsın bu insanların anıları da metalaşsın. Eğer insanların bu anılara ulaşma yolu bundan geçiyorsa şimdilik buna bir itirazım olmaz benim. Bunun nasıl işlediğine yine Plahniuk'un bir başka kitabı "gösteri peygamberi" cevap olacaktır sanırım. Adamın inancı ne zaman piyasalaştırıldı o zaman daha fazla duyuldu o zaman daha fazla insan peşinden gitmeye başladı. İşte bu piyasa kendi kendini bitirecek zaten ve benim de hayalini kurduğum metasız bir dünya böyle oluşacak.
Bir de nacizane şunu da eklemek isterim ki Lost'da bir dizidir, peki dizilerin, televizyonun süregelen toplumsal gerçeklik içinde işlevini bilen bizler neden bu kadar heyecanla bu diziyi takip ediyoruz? Biz bunu takip ediyorsak neden senin bahsettiğin dizileri izleyenleri eleştiriyoruz?

gerisi önemli değil... dedi ki...

80 den önce birbirlerini görseler boğazlayacak olan kişilerin şimdi ortaklaşa anılarını satmaları hala daha midemi bulandırıyor. mahir çayan'ın öldürüldüğü sahne vardı. çatıda başından kurşunu yedi ve dizi bitti. ekran yarıya bölündü ve ekranın solunda mahir çayan, sağında ise onlarca reklamverenin adı geçiyordu. iğrenç ötesiydi o an, kime düşmüş mahir çayan ı, deniz gezmiş i anlatmak, üstelik paraya satarak. che resimlerinin tişörtlere basılması gibi bu durum. hiçbir dizi o zamanları anlatmak, insanları bilinçlendirmek için yapılmaz, çizilmez, sadece ve sadece para kazanmak için yapılır. o insanların anıları ve yaşadıkları da para kazanmak için kullanılır. tv den o devri öğrenen kişiler ise öğrenmeyiversinler, nolcak.

senin dediğin gibi o piyasa kendi kendini bitirir ama kapitalizm aynı zamanda değişimdir. başka bir şey ortaya çıkar. o da bitene kadar kullanılır. senin özlediğin devir kendi kendini bitire bitire gelmez.

lost'u tv den takip etmiyorum.

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.