heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

26 Ocak 2010 Salı

intikal, ayaklarımdan alınan soğuk bir intikamdır bebeğim


sabah kalk borusu ile zor zahmet ayaklandığımda yüzüme vuran soğuk yüzünden battaniyenin altından bir türlü kalkamıyorken ikinci kalk borusu ile en sonunda yerimden doğrulabildim. geceden beri takip ettiğim kar yağışının çevreye etkisini gözlemlemek için dışarıyı taradığımda her tarafın kar ve buz ile örtülü olduğunu gördüğümde hiç şaşırmadım. tuvalete gidip elimi ve yüzümü yıkamaya niyetlendiğimde suyun hala gelmemiş olmasına hiç şaşırmadım. allahtan elektrikler vardı. en azından görerek traş olabiliyordum. 4 gündür banyo yapmamıştım. üşümesem çırıl çıplak buz gibi karın içine girip saçlarımı şampuanlayabilirdim.

kamuflajımı kuşandım, botlarımın bağcıklarını bağladım, palaskamı taktım. araçların radyatörlerinin içine antifriz koymadığımızdan dolayı hepsinin suyu donmuştu. bunu radyatör peteklerinin sertleşmiş kanallarını parmaklarınızla kontrol ederken anlayabiliyordunuz. yayan olarak yolumuza devam edecektik. yol üstünde, kar içinde yiyebildiğimiz kadar yemek yiyecek, içebildiğimiz kadar sıcak çayı içecek ve yolumuza yine devam edecektik. herkes sıkı giyinmişti. sarıkamış'tan farkımız, üzerimizde kışlık kamuflajlarımızın olmasıydı. en azından soğuktan donarak ölmeyebilirdik. yol uzundu. bir ihtimal, kurşunlanarak öleceğimizi biliyorduk. çok uzaklardan top sesleri gelmeye başlamıştı. düşen top mermilerinin açtıkları çukurları görebiliyorduk. şarapneller ise hala bize uzaktı. intikal çoktan başlamıştı. yakında binalara hücum edecektik.

yol boyunca yanlarından yırtılmış postallarımız karın içine bata çıka yürüdük. binlerce askerle beraber, karışık düzen yürümeye devam ettik. yanlarımızdan vızır vızır arabalar geçiyor, personel taşıyıcılar sürekli cephelere asker taşıyorlardı. tüm araçlar dört çekerdi ve yol akabiliyordu hala. her taraf kar, çamur ve balçıktı. bir çok yerde yol derin şekilde oyulmuş ve mayın tarlasına dönüşmüştü. üstelik kar sürekli yağmaya devam ettiğinden görüş mesafemiz oldukça kısalmıştı. ama tüm bu ahval ve şerait içinde dahi o binaları ele geçirmeliydik. ben ve askerlerim bu işi başarmak için oldukça kararlıydı. çünkü o binalarda bizi güzel bir kahvaltı ve hatta sıcak bir çay bekliyor olabilirdi. bu umutla yürümeye devam ettik. zırhlı birlikler geçiyordu yanızımdan, kar küreyiciler yolu temizleyemeye çabalıyordu ve sürekli top ve taarruz uçaklarının vızıldayan sesleri kulaklarımızın pasını silmeye çabalıyordu. oysa yolun 200 metre içinde hayvanlar hala neşe içinde ölmüş askerlerin cesetlerini parçalamaya çalışıyorlar, ancak anında mermiyi yiyorlardı. toprak bile donduğu için cesetlerimi gömemiyorduk. az kalmıştı. postallarımın içine dolan kar suyu yüzünden tüm ayağımın çorabımın siyah rengine boyanacağını biliyordum. üstelik parmak uçlarım donmaya başlamışdı. burnum ise daha da kötüydü. sürekli akıyordu. mermi gibi boşalıyordu ucu iyice kırmızılaşmış burnum. durmuyordu.

işgal etmemiz gereken binayı çevreledik en sonunda. üç koldan binaya girecektik. ben orta kolu da idare ederken sol kola ateş emri verdim. yağmur gibi kurşun yağdırıyorlardı. sağ kola içeri girmesi için yönlendirdim. aynı anda biz de ateşe başladık. binanın girişini ele geçirmiştik bile. hem de sıfır kayıpla. bizi ne soğuk, ne de kurşun durdurabilmişti ısınma gayretimiz için. merdivenleri hızla çıkıp birinci katı işgal etmemiz fazla uzun sürmedi. düşman da üşüyordu ve hemen teslim oluyordu. kapılardaki metal dedektörlerini silahlarımızla bangır bangır öttürüyorduk. amaç ikinci kattı. askerlerimin zinde kalması için merdivenleri kullanmasını emrettim. çünkü asansör tehlikeli olabilirdi. son hızla ikinci kata girdik. gerekli yasal düzenlemeleri yapıp girmemiz gereken mevziyi işgal ettik. artık o kattan düşmanımıza ateş edebilecektik. ama orası da soğuktu. binanın işgal edileceğini anlayan düşman kuvvetler komutanı yakıt sarfiyatı olmaması için doğaz gazı yaktırmamıştı. üstelik yerler leş gibi tozdu. çünkü orada da su yoktu. sibirya soğukları daha gelmemişti bile. ayaklarım hala üşüyordu. askerlerime masa ve sandalyeleri yakabileceklerini, kemiklerine kadar iyice ısıtmalarını söyledim. sabah kahvaltısı için tereyağ ve marmelat vardı. iyice güçlenmeleri gerekiyordu. bir kısmına uyuyabileceklerini söyledim. makinalı tüfekleri mevzilere kurdurdum. nöbet böylece başlamıştı. bir sigara içmek için sigara odasına gitmeye karar verdim. elimde parabellum tabancam ile aynı zamanda düşmanı da gözetleyecektim. derin bir nefes aldım, soft paketimi açtım, bir tane sigara çektim, ateşi nefesimle körükleyerek dumanı önce ciğerlerime çektim, çıkmaya yeltenen az bir dumanı dışarıya verdim. yaşasın, bir güne daha zaferle başlamıştım.

ben bir parabellumumu, bir de yazı yazmayı severim bebeğim. bunu okuyorsan biliyorsunki hala daha yaşıyorum ve tek dostum tabancamı temizliyorum.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.