heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

8 Nisan 2010 Perşembe

anormal düzeyde ilişki yaşayan insanın bilmediği gerçekler!

herhangi bir ilişkinin içerisine girmeye pek yanaşmayan kişilere 'ilişki özürlü' derler. normal bir açıdan bakarsan eğer doğru bir tespittir. çünkü bu ilişki özürlüler, çoğunluktan olmadığı için anormal kabul edilirler. ama bu kişiler neden ilişki özürlüdür, bunu pek düşünen çıkmaz. aslında ortalama bir ilişkinin giriş, gelişme ve sonuç bölümleri incelendiğinde ortaya vahim bir tablo çıkmaktadır. düzeyli ve düzenli tabir edilen kadın-erkek ilişkileri hep aynı dar, kimin koyduğu belli olmayan abuk sabuk kriterlerle çevrilidir. kadın ve erkek tanışır, karşılıklı kur yapmalar başlar, erkek ilk hareketi yapıp kadının elini tutar ya da sarılır veya öper. sonra ilişki başlar. cicim ayları tabir edilen zaman içinde bu iki organizma birbirlerini günde yüz kere arayıp tuvalete gitmeleri dahil her hareketlerini rapor ederler, yetmez, ardı ardına mesajlar gönderilir, en azından iki günde bir buluşulur. karşılıklı egolar şişirilir. kadın isterse sevişilir.

ve zaman geçer. kadın ve erkek birbirleri için, her gün aynı bara takılmak, her gün tanıdık restoranda yemek yemek gibi bir alışkanlığa dönüşür. ayrıca ilişki, ortamlarda sosyal bir statü de kazandırdığından iyice kurumsallaşır. artık aralarında konuşacakları konu bulmakta zorlanmaktadırlar. iki kişi arasındaki çekim yerini başka şeylere bırakır. ama taraflar bu durumdan şikayetçi değildir. zaman geçtikçe özgürlüğü zapturapt altına alındığında hastalıklı hale gelen insan ruhu, kendini belli etmeye başlar. kadın abuk sabuk kaprisler, kişiliği oturmuş herhangi bir erkeğin sinirini bozan ucuz kadınsı ayak oyunları oynar, naz yapar, ilgi bekler vs. erkek, kadına karşı, patronun kendisi olduğunu kanıtlamaya çalışan maço tavırlar sergiler. her iki kişi de ipe sapa gelmez kıskançlık krizleri/ritüelleri icra eder. ilişki artık bir ruh cenderesine dönüşmüş, yani uzun vadede istikrar vaat etmeye başlamıştır. hal böyleyken hepsi birer şablona dönmüş ilişkilerden ve bu tip ilişki ihtimalleri hayallerini süsleyen insanlardan uzak durmak bir seçimdir. yalnızlık, rutini yaşamaktansa yalnız kalmayı seçen sağduyu sahibi insanın özgür seçimidir.

bu normal kişilerin ilişkisinde de elbette belirli hareketler vardır. mesela bu kişiler birbirlerine "aşkım" diye hitap ederler. "aşkım" hitabı, bu ilişkinin yapmacıklığının dibine vurmuşluğunu gösterir. hitap edilenin kendini bir halt sanma katsayısı yükselir, hitap edeninse mülkiyet duyguları ağır basmaktadır. fingirdeşmelerini kamuoyu önünde gerçekleştirmeyi, mühim bir statü sanırlar bu tip aşk böcükleri. çiçeğim, böceğim, sevdiceğim, aşkitom, seni sefiyom gibi varyasyonları da hitap şekli olarak kullanmaktan hoşlanırlar. telefonları selvi boylum al yazmalım veya bilimum aşk böcük salak türü şeyler çalar. facebook'ların aşka dair binlerce kelime geçer. ama daha o kelimelerin birleşiminden oluşan cümlelere vakıf olamamışlardır. sevgi, sadakat üzerine sözler yazarlar. akabinde terk etmek ve unutmanın basitliğini sergilerler. sevgilerine şart koşarlar. sevginin esasının şartsız sevmek olmak olduğunun farkında bile değillerdir. mesela penny'yi anlamalarına olanak yoktur. onlara kalsa bizim dess binlerce kez siktir edilirdi. ama penny'nin dess'e aşkında herhangi bir şartı yoktur. sadece seviyordur. dess ne yaparsa yapsın bu durum değişmez. terk etse bile değişmez. zaten bu tür ilişkiler sadece dizilerde olur.

ilişkilerin neden sürekli bir kısır döngü içinde olduğunu da sanırım anlatabildim. bu ikililerden erkek olanı hiç şüphesiz yavşaktır. kız olansa çocuk gibi konuşan, salak salak cilveler yapan bir tiptir. bu tipleri görürseniz sanırsınız ki bunlar merdiven altlarında doktorculuk oynamaktadır. böylece karşılıklı ruh büzüşmelerinin içinde yaşayıp giderler. maalesef soylarının tükenmesi gibi bir tehlike yoktur. çünkü herşey ve herkes bu tiplere hizmet etmektedir.

bu ilişkisizliklerden sonra anlatacağım ilişkide(a q ne biçim kelime bu) ise iki kişinin de bir karakteri vardır. bu karakter oturmuştur. bu kişiler hırs sahibi değildir. dünyalık hırsların nedensizliğinin farkındadırlar ve hırs insanı çirkinleştirir. iki tarafta zekidir. gerçi zeka bir erkeğin bir kadında aradığı özelliklerden biri değildir aslında ve hiç olmamıştır. işin ilginci olmayacaktır da. mesela mevzu bahis hanımefendi bir entelektüelse onun sittin sene yalnız kalması allahın emri gibidir. kadın önemsemese bile sıradan bir erkek, kendi kültürel eksikliğini kompleks haline getireceğinden bir ilişki başlamaz, başlasa da yürümez. hiç değilse entelektüel bir erkeğin, kendi gibi bir entelektüel kadını tercih edeceğini düşünenler de saftır. çünkü entelektüel bir erkek, anlattıklarını hayran hayran dinleyebilen hoş ve boş (mümkünse "çıtır")kızları, konuşabileceği bir kadına yeğler. bahsettiğim hırs zaten burada devreye girer. hırs insanı çirkinleştirir. tanrı hırsı sayesinde tanrı olmuştur. insan da hırsı sayesinde tanrılaşır. ne kadar çok çıtır, o kadar çok kendini bir bok sanma. işte bildikleriyle ortamlarda caka satan entel delikanlımız, hatun kişinin kendisinden bir adım geride durmasını ve ahkam kestiği konu her neyse, destek vermesini bekleyecektir. bu nedenle bu ilişki de başlamadan bitmeye mahkumdur. işte ilişkisizlik dediğim süreç bu şekilde başlar. ilişki, kendi egonu tatmin, kendi üstünlüğünü herkese göstermek şekline dönerse eğer, hastalıklı bir hal alması kaçınılmazdır. evlenen bir kadın için kocası, diğer kadınlara karşı kazanılmış bir zaferdir. "bu adamı ben kaptım, siz acunuzu yalarsınız" demektir.

aslında tüm mesele karşılıklı tatmindir. mesela erkekler kız kaldırmaya çalışırken belli başlı kalıpları kullanırlar. 'kızlar kendilerini güldüren erkeklerden hoşlanır' gibi. kadınların sadece pasif mizah anlayışına sahip olduğunu zannetmek erkeğin sabit fikridir. buna göre kızlar o kadar mizah anlayışından yoksun ve salaktır ki, yanında onu güldüren kıtipiyoz bi herif yokken sıkıntıdan ölürler. aslında biraz düşününce öleceklerini varsayabiliriz. bugün milyonlarca kadın, kendilerini güldüren bir erkek olmazsa eğer ölür. bir haftalığına kadınları esprisiz bırakırsak eğer, kadın nüfusunun yarısı telef olur. birinci ayda ise kadın diye bir şey kalmaz! erkekler tarafından ilgi görmeyen sıradan bir kadın ölmeye mahkumdur. neyse, bu gerzek kadınlar yüzünden etrafta bu kadar gerzek erkek vardır ve cem yılmaz taklidi yapmaktadır. veya tam tersidir. gerzek erkekler olduğu için gerzek kadınlar vardır. yani arz talebi, talep arzı yaratmaktadır. işin aslı her malın bir alıcısı vardır. bu bir kısır döngüdür. bu gerzek erkekler için sınır da yoktur. "kızlar suda yaşayan erkeklerden hoşlanır" diye birşey duysalar, hemen amfibik olmaya kalkarlar.

peki günümüz kadınları -istisnalar hariç- neden bu kadar geri zekalı görünüşlüdür? kapitalizmin, insanlığın büyük bölümünün canına okuduğu her aklı başında insanın malumudur. fakat bu sistem en çok kadınları hırpalamaktadır. bu ekonomik ucube, kadınların erkekler kadar çalışmasını istemekte, ama onları daha az ücrete talim ettirmektedir. kadınları, iş dünyasında başarılı olmak için kadınlıklarından vazgeçmek zorunda bırakmakta, rahat ve lüks bir yaşam içinse alabildiğine dişiliklerini ön plana çıkarmalarını söylemektedir. diğer yandan bu kadınlar doğar doğmaz pembe dizilerle beyinleri yıkanmakta, gerçeklik duygularını köreltip, sistemi sorgulamalarını önlemektedir. öyle ki kapitalist sistem, diziler sayesinde feminizmi bile amacından saptırıp rant sağlamakta, kadınları "birazcık asi olmak size çekicilik katar" gibi saçma sapan sözlerle zehirleyip, onları acınası birer cosmopolitan, vögg yaratığına dönüştürmeye çalışmaktadır. başarıya giden yolda her şeyi mübah sayan bu sefil düzen için kadınlar doğal olarak metadan başka birşey değildir. hem tüketicidir ve tükenendir.

ilişkiden böyle uzun uzun bahsetmişken sınıfsal farklılıklardan da bahsetmek gerekir. tamirci çırağını herkes bilir. otomobil tamircisi bir delikanlı, bir gün tamirhaneye gelen güzel ve zengin kıza kütdedenek aşık olur. zaten kızın kaşından gözünden olduğu kadar, pahalı kılığından kıyafetinden bahsetmesine de bakılırsa yağız gencimiz, sadece tiki kızlara aşık olmaktadır. kıza yazmaya başlar, ama kız hiç oralı olmamaktadır. en sonunda kız "eeeh yeter be, seni bana sayıyla mı verdiler" tavrı takınır, delikanlıya ayar verip basar gider. delikanlı yıkılmıştır. o aşifte nasıl olup da kendisine yüz vermemektedir. düşünür ve o müthiş sonuca varır. kız zengindir de o yüzden ona yüz vermemiştir. ve daha kötüsü de kendisi maalesef zengin değildir ve bu yüzden kızı kafalayamamıştır. yıllar yılı fakirliğinden utanan genç tamircinin ilk kez zihninde bir parıltı belirir gibi olur. fakirlik sırf kendisi için değil, herkes için berbattır. derken durumu farkeden ustası, "işçisin sen işçi kal, tepemin tasını attırmadan giy şu tulumlarını, al eline takımları, git şu arabayı tamir et, başka da bir bok düşünme, yoksa ağzını yüzünü sikerim senin" diye esip gürler delikanlıya. genç tamirci çırağının varmak üzere olduğu sezgisel bir sınıf bilinci, daha kazanılmadan kaybedilmiştir. bundan sonra da hep aynı tas aynı hamam olacaktır. yine zengin kızları görecek, yine onlara yazacak ama karşılık alamayacaktır. o zengin kızımız ise elbette kendi sınıfından iyi bir koca bulup onunla vakit geçirecektir. çırağımızın payına ise anasının bulduğu helal süt etmiş kadın düşecektir. patronunun ağzını yüzünü sikmemesi için de olanca gayreti ile çalışacaktır!

neyse, biz erkekler ne kadar tersini savunursak savunalım dünya erkek egemen bir yapıdadır. kadınlar ise bir lilith olamamakta ve üste çıkmak yerine kocasına destek turlarına devam etmektedir. evli bir kadın için önemli olan kocasının hayatında başka bir kadın olmamasıdır. neyse, bu erkek egemenliğine fallokrasi denir. erkek cinsel uzvunun temsil ettiği sembolik gücün, kadınlar üzerinde kurduğu tahakkümü ifade eder. ama fallokrasinin geçerli olduğu yerlerde -ki dünya ölçeğinde geçerlidir- hükmedilenler, daha yerinde bir tabirle tehdit altında olanlar salt kadınlar değil, tüm canlı yaşamdır. zira fallus yalnızca erkekliği değil, saldırganlığı, denetimsiz kaba kuvveti de sembolize eder.

ve en sonunda tüm bu olup bitenlere bakınca aslında hepimiz cehennemde yaşıyoruz. tek tanrılı dinlerin tümünün ve çok tanrılı dinlerin büyük bölümünün varolduğunu iddia ettiği, biçim olarak değilse de nitelik olarak üstünde anlaştığı bir olgudur cehennem. cehennemin, insan oğulları ile insan kızlarının korkunç azaplar çektiği yer olduğuna inanılır. o halde bu kadar boktan ilişkilerinin, ilişkisizliklerin, gerzekliklerin, eşitsizliğin, adaletsizliğin, savaşların kol gezdiği yuvarlakımsı gezegenimizin aslında korktuğumuz o meşum azap ve gözyaşı diyarı olmadığından emin olamayız! iki resim arasındaki benzerlikler sandığımızdan fazla. sinir, stres, acı, korku, tehidt, kan, ateş, ölüm, işkence gibi cehennemle özdeş olaylar değil sadece bu benzerliği/denkliği anlamlı kılan. tek sözleriyle yüzlerce binlerce insanı ölüme gönderen, açlığa, işsizliğe sefalete mahkum eden şık giyimli zebaniler de yeryüzü dediğimiz tabloda çirkin yüzleriyle sırıtıyorlar. yanlarında ise süslenip püslenip olanca kadınlığı ile arz-ı endam eden cehenneme düşmüş geri zekalı kadınlar var. ya da belki, zaten cehennemde yaşadığımızı söyleyen leon bloy'un öne sürdüğü gibi her insan yakınındaki kişiye işkence etmekle görevli bir iblistir. bu yüzden ilişkiler bu kadar sağlıksız ve karşılıklı tatminden başka bir şey değil. sanki içimizde bir yerler, durmadan cehennem-dünya benzerliğinin ürkütücü çağrışımı ile titriyor ve o yüzden, boyuna bu korkunç hayatın güzelliğinden, yaşamaya değerliğinden dem vuruyoruz. oysa yaptığımız tek şey cinsel organ peşinde koşmak.

şunu iyice kafalara çakmak lazım;

tanrının bizim için bir planı yoktur. her şeyi oluruna bırakmıştır.

(f'nin bazı yazılarının birleştirilmiş ve düzünlenmiş halidir.)

10 yorum:

aşkın dedi ki...

Rol yeteneği varsa denyo taklidi yapılıp yürütülebilir bu ilişkiler.
Dayanamayıp azıcık bilinç kırıntısı gösterdiğinde iyot gibi açığa çıkıyorsun o ayrı mesele.

Evet abi zaten cehennemdeyiz.
Tanrı Adem'e ekmek için toprağı ekip biçmenin zorunlu çabasını ve Havva'ya bir insan dünyaya getirmek için yapılan doğumun zorunlu acı ve sancılarını vermiş.

Bence yine de bu mevzu yalan dolan değil, ismi yanlış konmuş sadece.
Karşı cinsten iki insanın dostluğuna Tuna Kiremitçi'nin kitabının ismini vermişler o kadar.
Yaşanmışlık, ortak anılar yabana atılacak şeyler değil.
Böyle biri yoksa olması için uğraşılmayabilir, tercih meselesidir, ama varsa, insanın içindeki arkaik bir his onu harekete geçiriyor.

gerisi önemli değil... dedi ki...

ya sen diziler yüzünden var gibi hissediyorsan! dayatıldığının bile farkında değilsen?

rol yeteneğin varsa geri zekalı taklidi yapıp ayrılabiliyorsun aslında :)

ne demişti adam; bilinç korkuç bir lanettir, düşünürsün, hissedersin, acı çekersin...

aşkın dedi ki...

Yok artık!
Senin kanka ne düşünürdü bu konuda acaba ne zamandır görünmüyor???

gerisi önemli değil... dedi ki...

kanka kim? kanka manka yok çünkü.

kadınlar kendilerinden daha aptal bir erkeğe tahammül edemiyorlar. o yüzden geri zekalı taklidi yapmak, kurtulmak için kesin çözüm.

aşkın dedi ki...

Ms. Winston Wolf???
İyi ki benle sen kriptograf değiliz :)

gerisi önemli değil... dedi ki...

winston wolf gitmeyi tercih etti.

Pink Freud dedi ki...

Evet cosmopolitan vogue gibi dergiler kadınlar için çıkarılıyormuş gibi gözükse de resmen kadın sömürüsü. Kadınlar hem iş hayatında başarılı hem modayı takip bakımlı seksi hem gururlu kendi ayakları üzerinde durabilen hem de erkeğini mutlu edebilen bir varlık olmak zorunda. Üstüne üstlük her sayısında çeşitli estetik operasyonla ilgili bilgilendirme-özendirme amaçlı bi yazı..
Ama yine de erkeklerin baş tacı ettikleri kadınlar sadece çıtır olup her söylenene kafa sallayanlar değildir. Tamam evet bu gibilerle egolarını cinselliklerini tatmin ederler ama aynı kızdan yüzlerce var. Bu durum kadınlar için de böyle, derinliği olmayan yakışıklı popüler zengin erkeklerin peşinden koşsalar da bir süre sonra başkasının daha ilgi çekici hale gelmesi kaçınılmaz..
Yani birbirlerinin hayatında özel konuma sahip-başkalarına benzemeyen- birbirleri üzerinde ego yarıştırmayan insanlar mutlu bir birliktelik sürdürebilir. E bunun için de mutlaka bir farkındalık durumu gereklidir. Ama dış görünüşün önemi de yadsınamaz. Güzel zeki ve mütevazı bir kadın lazım o zaman mükemmel ilişki için eh zor tabi..

gerisi önemli değil... dedi ki...

size tek eşliliğin insan doğasına aykırı olması ile ladder theory adlı bu blogda bulunan yazıları da okumanızı tavsiye ederim.

ve erkeği savunmanız ilginç olmuş. erkeğin doğadaki tek görevi dölleyip kaçmaktır. bunun tersini yapabilen erkek büyük bir zihinsel evrimden geçmiştir ve herhalde sayıları çok azdır.

Pink Freud dedi ki...

Ladder Theory ve ilgili tüm postları okuduktan sonra yorum yapma gereği duydum zaten. Ve oradaki genellemelere katılmakla birlikte istisnai insanlar olduğunun da bilincinde olmak lazım. Mutlu bir ilişki sürdüremiyorum çünkü mutlu ilişki diye bir şey yok'a çıkıyor bazı yazılar.

gerisi önemli değil... dedi ki...

e zaten öyle, başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardır, mutlu ilişkilerin bile...

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.