heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

26 Mayıs 2011 Perşembe

anne-çocuk

benim ev bahçeli ve çocuklar o bahçede, göt kadar alanda top oynuyorlar. bir iki derken bir gün sordum, "çıkın sokakta top oynasanıza, burada gürültü oluyor." bir an için beni bahçesine top kaçınca topu kesen huysuz ihtiyarlara benzetebilirsiniz ve haklısınız. ama o dar alanda top ve çocuk sesi birleşince çok fazla gürültü oluyor. neyse işte, çocuğun biri, "ağbi biz de oynamak istiyoruz. ama annelerimiz korkak, izin vermiyorlar" dedi.

hobaaa...

devir çok değişti. tek kanallı zamanlarda sabah programları yoktu ve her şey rahattı. ebeveynler çocuklarını top oynarken ayakkabalarını yırtmamaları konusunda uyarırlardı. sanırım o zamanlar ayakkabı pahalıydı. yırtılınca dikilmeye giderdi zaten. neyse, gece yarısına kadar sokaklarda gezip tozduğumu bilirim ben. şimdi güneş batınca herkes eve. sabah programları, 80'lerin gençleri şimdinin anne babalarını çok değiştirdi çok. kadın sabah bir kalkıyor, yeni bir cinayet haberi daha. bir kaç çocuk katledilmiş, tecavüze uğramış. bu öyle bir duygu ki hemen kendisini o anne baba yerine koyuyor ve çocuklarını daha da bir sahipleniyor. gündüz vakti 10 yaşındaki çocuğun bile kaçırılıp tecavüze uğrayacağını düşünüyor. onlara tanımadıkları kişilerle konuşmamaları gerektiğini söyleseler ve uzaktan takip etseler yeter. çocukların bu yüzden kendilerine güveni gelişmiyor. tek başına hiç bir şey yapamıyor çünkü. aynen uyuşturucu bağımlılığı gibi, anne bağımlısı bir tip oluyor. annesini iki dakika görmeyince zırıl zırıl ağlayan 10 yaşında çocuklar var ya hu. üstelik bunlar erkek çocuğu. şu ara toplu konutlarda ikamet eden acayip naif bir nesil yetişiyor.

bir neden daha var elbette. eskinin insanları anne baba olmayı bilmezdi. üstüne bir de en az 5 çocuk ekleyince, çocukları nasıl sevilir hiç düşünmezlerdi. şimdi o 5 çocuklu insanların az bir miktarının çok çocuğu var ve geneli ikide takılıyor. bu yüzden çocuklarına karşı, anne babalarının kendilerine göstermedikleri sevgiyi onlara gösteriyorlar ve sevgi öyle bir boyuta varıyor ki aşırı korumacı oluyor. üstelik kadınlara annelik duygusu öyle bir pompalanıyor ki inanılmaz. çocuk sayısı da az olunca ve eşini de yeterince sevmediğinden(eşi başka kadınlarla birliktedir, kendi kanı haricinde birisini sevmeyi öğrenememiştir) tüm sevgi bir kaç kişi üzerinde toplanıyor. bir keresinde birisi "kızımı o kadar çok seviyorum ki sarıldığımda onu içime sokasım geliyor" demişti. "içime sokasım" kısmını yanlış anlamayın. sadece sarıldığında daha da fazla ona sevgisini göstermek istediğini söylemişti. bunun bir nedeni de kadınların büyük bir kısmının çalışmaması. enerji tamamen sevgi üzerine birikiyor. öyle bir duruma geldik ki annelerine aşık erkekler ve oğullarına aşık kadınlar peydah oldu ortalıkta. bu çok salakça bir durum ya hu. neyse, uzun sürelerde çalışan kadınlar çocuklarına neredeyse hiç sevgi gösteremiyor, o da ayrı bir durum.

okula başladığımda annemin beni okuldan aldığını hiç hatırlamam. yürüye yürüye eve gelirdim. zaten okul yakındı. şimdi okul dağıldığında etrafa bir bakıyorum, mavi önlüklerden daha fazla anne var. çocuk kapıdan çıkar çıkmaz kapıp götürüyorlar hemen. tamam bu lazım, ama bana saçma geliyor be. ben okurken hiç böyle şeyler olmazdı. üniversite sınavlarını düşünün, koskoca kızlar, kapıda anneleri. çok feci bir tablo bu. büyük ihtimal eskiden de çocuklar kaçırılıyordu. ama o zamanlar bu tür haberler pek duyulmazdı. üstelik gazeteler istanbul'un dışından haber vermedikleri için kaybolmalar hiç bilinmezdi. şimdi her taraf bbg evi gibi. bu tür haberlerin patlama yapmasının bir nedeni de bence devletin kendisidir. insanları korkutarak güvenleri kazanmak bir politikadır. bir anne öyle bir şey başına geldiğinde sığınabileceği iki kurum bilir. birincisi allah, diğeri devlet. eğer çocuğunun kaçırılmasını istemiyorsa ikisine de güvenmek zorundadır. kadın, çocuğunun başına bir şey gelmemesi için allah'a dua ediyor ve devletinin istediği tarzda davranıyor. oysa bu kurumlar bazı çocukları korumaya pek yanaşmıyor!

acaba gerçekten çocuklarını kaybetmekten mi korkuyorlar, yoksa sevgilerini verebilecekleri başka bir şey kalmadığı için mi böyleler, bilemiyorum. çocuklarından başka kim onları o kadar çok ve koşulsuz sevebilir ki? üstelik gösterdikleri sevgi, kıskançlık da içeriyor. kendi yalnızlıkları ile yüzleşemiyorlar mı? yaşı benden çokca büyük hemen her kadın, çocuk sahibi olmalarındaki bir nedenin de yaşlandıklarında kendilerine bakacak birinin olmasını istediklerini söylüyorlar. kaçırılan çocuk bakamaz sanırım. korku pis bir şeydir. karanlık tarafa giden yol, korkudan geçer.

psikanalist adam philips “korku, nesnesi gelecek olan, ama kuşkusuz ancak geçmişten türetilebilecek bilginin yarattığı zihinsel durumdur. korku hallerinde bilinen veya sezilen gelecek, geçmişin olasılıklar repertuarıdır. korkunun öznesi, geçmişteki gelecektir. korktuğumuzda, bilmek dereyi görmeden paçaları sıvamaya dönüşür, adeta gelecek şimdiden olup bitmiştir”

6 yorum:

mefisto dedi ki...

evet, kaçırılma ya da cinayet haberleri eskisinden fazla yapılıyor ve yapılsın da zaten. ama işin başka yönleri de var. eskiden herkes birbirinin çocuğuna göz kulak olurdu mesela. ben sokakta oynarken azıcık uzaklaşsam komşu teyzenin arkamdan bağırarak geri çağırdığını bilirim mesela. şimdi öyle değil ama. daha çok bireysel hayatlar yaşıyoruz. eskinin suçlarıyla şimdikiler de bir değil hem. insan psikolojisi artık daha kompleks hasarlar alıyor sanırım. televizyonlar sadece daha bilinçli anneler yetiştirmekle kalmıyor yani, daha hasarlı beyinlere de vesile oluyor. korkutucu bir kısırdöngü bu..

gerisi önemli değil... dedi ki...

eskiden şehirler arsaydı :)

bireysellik iyidir, önemli olan insanın vicdani duyarlılığını geliştirmektir. koskoca eğitim sistemi üniversite sınavlarına çocuk hazırlayacağına, insanca nasıl yaşanır onu öğretmeli. çünkü bin yıllarca köyde yaşayan insanlar, birden bire şehirli olamıyor. şehirli olmak ayrı bir kültürdür ve özünde köylerdeki gibi yadımlaşma/imece değil, bireysellik vardır. ama dediğim gibi önemli olan vicdani duyarlılıktır. vicdanı dinle veya polisle baskı altına almak değil, geliştirmektir.

yardımlaşmanın olduğu yerde şehir olmaz. küçük küçük köyler olur. ama siz vicdanı yerli yerine oturtamazsanız, sadece ve sadece korkutma yolunu seçmiş olursunuz. korku da bir yere kadar. herkes korkmuyor. herkesin vicdanı yeterli düzeyde gelişmeyebilir, işte o noktada da anında yakalanacağını bilmelidir. gecikmiş adalet, adalet olmaktan çıkıyor çünkü. insanı suça teşvik ediyor.

Nobody dedi ki...

Şu zamanda çocuğunu sokağa bıraksan ne olur ki? Sokaklar bizim zamanımızdaki gibi değil. Herkesin çocuğu kendi sitesinin bahçesinde oynuyo, bu da güzel değil. Sınırlandırılmış alanda oynan oyunun bi anlamı yok. Benim çocuğum olsa nasıl yetiştiricem bilmiyorum.

gerisi önemli değil... dedi ki...

"yabancılarla konuşma" dersin ve uzaktan takip edersin. çocuğunu izleyen kadın moduna geçersin :)

bossa nova dedi ki...

ben de apartmanın önünde oynardım sonra apartmandaki teyzeler yukarıdan başımıza su dökerdi:)
Bebeleri iyi güzel uzaktan gözetle diyorsun da bu bağımlılığı azaltacak mı? çare bu mu anne bağımlılığından kurtarmak için. Sanmam.

gerisi önemli değil... dedi ki...

gözlemekten kastım küçükken gözlemek. yani annenin de içi rahat etsin :) yoksa belirli bir yaştan sonra dövüşmesi de gerekiyor, dayak yemesi de, atması da...

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.