heyy!!! heyecanlı mısın?!

korkma, okudukça geçer!

9 Kasım 2009 Pazartesi

bana mı dedin

aynalarla çetrefilli mücadelelerim sonunda hayatım boyunca tanıdığım en mükemmel insanı kaybettim. yani kendimi!

bir travis bickle edası ile kaslı vücudumu ayna karşısında sergileyip ne kadar mükemmel ve yakışıklı biri olduğum konusunu geçtim artık. mükemmel kısmı kaldı, yakışıklı kısmı ise çöpe atıldı. bu yüzden aynalarla işim bitti! artık saçımı taramak için bile aynaya bakmıyorum. sakal traşımı bile berberde oluyorum. traş olurken gözüme uyku bandı geçiriyorum. böylece narsist bir kişi olmadığımı kendime ispat ettiğim gibi yaşlandığımı da hiçbir zaman görmeyeceğim. hep genç kalacağım!

i'm standin here. you make the move. you make the move. it's your move. don't try it, you fucker. you talkin to me? you talkin to me? you talkin to me? well, who the hell else are you talkin to? you talkin to me? well, i'm the only one here. who the fuck do you think you're talkin to? oh yeah? huh? ok. huh?

sana dedim lan, kime diyeceğim başka!

tabii aynalarla randevularımın son bulmasına neden olan durumu da yazmam lazım. evvel zaman içinde bir çocuk aynalara ilk baktığı zaman hüngür hüngür ağlarmış. aynalarda gördüğü yüzün kendisine anlatılan hortlak hikayelerinden fırlamış bir canavar olduğunu sanırmış. gel zaman git zaman okula da başlayınca ilkokul öğretmenlerin neden kendine yeşil kafalı uzaylı görmüş ve onu tokatlayarak öldürmeyi amaç edinmiş vatanperver bir türk gibi davrandıklarını da anlayamamış!

elbette sünnetçi onu görünce feleği şaşacak ve sünnetçiden korkan çocuk yerine çocuktan korkan bir sünnetçi açığa çıkmayacaktı. sünetçi yüzünden hala daha 60 derece açı ile sola doğru işeyen çocuğun hali ise daha beterli. yeteri kadar uzaylı muamelesi görmesi yetmiyormuş gibi pisivuarlara bile işeyemez duruma gelmek en feci hal olsa gerekti.

tüm bu ahval ve şerait içinde dahi bir gün plaja çıkmaya karar verir genç kişi. ama plaj sakinleri bu durumdan hiç de memnun kalmaz. van gölü canavarı gören vanlı misali avazı çıktığı kadar bağıran ve kızlarını plajdan kaçırmaya kalkan annelerin imdadına babalar yetişmiş ve çocukların kumdan kale yapmak için kullandıkları kürekler ile uzaylıyı dövmeye başlamalarlar ve hatta yaşlı insanları kuma gömmeye çalışır gibi linç hissi içinde önce suda boğup sonra gömmeye çalışmalarına da şaşırmış sayılmazdı.

daha ne kadar çirkin olabilirim!

birgün talihim değişti ve paris'e gittim. notrdamme'da gezinirken rüzgar yüzünden uzun saçlarım arkaya savruldu ve kazara tüm yüzüm göründü. bir anda kilisenin çevresindeki esmeralda'lar türkçe olarak "imdattt, bu quasimodo, beni çan kulesine kapatacak" diye bağrışmaya başladılar. allahtan hemen yüzümü micahel jackson gibi gizledim. böylece olası bir törenle cadı yakma ritüelinden kurtulmuş oldum. çünkü insanlar evlerindeki masalarından kopardıkları tahta bacakları atmaya başlamışlar ve erkekler ateşi körükleme eylemini bitirip beni yakalamak için amerikalı turistlerden kement atma derslerini almaya başlamışlardı bile!

tabii tüm bunlar gerçek! size kısaca kendimden bahsedeyim. kafam bildiğiniz soba borusu gibidir. gerçi doğal gaz kullanıcısı genç nesil soba borusunu bilmeyebilir. bir zahmet google'da arama yapsınlar. ama tarif edersem eğer silindirdir! burnumu nasıl tarif edeceğimi ben de bilmiyorum. isviçre'den gelen bilim adamları bile bu oluşumun nedenini tespit edemedi. hatta nip tuck ekibi benim burnumu tamir etmeyi önerdi. yani burnum dizilere bile konu olacaktı. ama amerikan halkının bile böyle bir burun olamayacağına inandıklarını düşünüp projeyi rafa kaldırdılar. çenem için söyleyebileceğim tek şey şeklinin dünyamıza benzediğidir. yani geoit. alttan ve üstten basık, ekvatordan şişkince. gözlerim ise en tatlı bal rengine sahip olsa bile dünyaya çarpan bir meteorun açacağı derinlikte bir göz çukuruna sahip olduğumdan görünen tek şey iki derin oyuk. o göz rengini görebilmek için japonya'ya gittim nikkon bilim adamlarına özel fotoğraf makinası geliştirdim. herifler 31 pixellik makina yaptı benim yüzünden!

konu nereye geldi yahu. birgün, ben kendim ve gölgem beraberce yola çıkıp kendimizi insan eti yiyen kabilelerin olduğu büyük okyanus adalarından birine atmaya karar verdik. işte o anda tüm talihim değişti. gittiğim minicik adada beni gören yerliler neye uğradıklarını şaşırdılar. hemen önümde saygı ile eğilip o zamanlar anlamadığım dilde çeşitli şeyler söylediler. sonra beni yüce totemlerine götürdüklerinde kendimi ayna görmüş gibi hissettim. meğer onların tanrılarına benziyormuşum. bu büyük benzerlik sayesinde ilk önce tanrının çocukları olması gerektiğinden bahsedip döllleyebileceğim her tür kadını istedim. ama 60 derece sola boşalmam kulaktan kulağa yayıldı. meğerse tanrıları hep güneşe 60 derecelik bir açı ile dururmuş. artık tanrılığım onaylanmıştı.

şimdi bu güzel büyük okyanus adasında sahilde kendime tahtadan bir ev yaptırdım. öğretilerimi yaymak için bir kadını peygamber olarak atadım. bana benzeyen onlarca çocuk sahibi oldum. kumsalda güneşlendim, totemlerden ayrı olarak dev gibi bir heykelimi yaptırdım. beyaz turistlerden adayı kurtarmak için silahlı birlikler kurdum. kenevir ektirdim. kabilemle beraber beyaz köpek balığı avladım. yanardağa insan kurban etme ayinine son verdim.

ben kim miyim? elinizin tersi ile itebileceğiniz herhangi bir kişiyim!

2 yorum:

Adsız dedi ki...

güzel ve çirkin vardı bir zamanlar.
beauty and the beast.
oradaki vincent'ı anımsadın mı?

gerisi önemli değil... dedi ki...

hayır, seyretmedim. sadece çirkinin aslan yüzlü biri olduğunu hatırlıyorum.

devam edersem eğer;

kulaklarımın kepçeliği konusunda midas ile yarışabilirim. bir keresinde eski adı lidya olan bölgeye gittim. bir çobana kulaklarımı gösterip üstüne para verip kuyuya falancanın kulakları eşşek kulaklı diye bağırmasını sağladım. akabinde oradaki sazlardan flüt yaptırıp o küçük adaya ihraç ettim o flütleri! bir temel atmam lazımdı di mi :)

Related Posts with Thumbnails

...

ilet:

ytravisbickle@hotmail.com

Sayfalar

telif falan istemiyorum, iyi eğlenceler... Blogger tarafından desteklenmektedir.